Yahudilere karşı tarih boyunca ‘Tanrı adına’ işlenen suçların izini sürecek olursanız, sahnenin arkasında her zaman ekonomik faktörü bulursunuz, sevgili okurlar. Yahudiler tarih boyunca dine dayalı her türlü konuya uygun günah keçileri olmuştur. Yahudilerin para için çevrelerini istismar ettiği düşüncesi kökünden yanlıştır.Tam aksine Yahudileri kullananlar ve onları tefeciliğe itenler, çoğu zaman yaşadıkları Hıristiyan ülkeler olmuştur. Nasıl mı?
Eğer Ortaçağ Avrupası’nda olduğu gibi, bir halkın herhangi bir alanda emek sarf etmesine izin vermezseniz, Yahudilerin çalışabileceği iş kollarını giderek kısıtlar ve onları sadece faiz vermeye mahkûm ederseniz... Öyle mi oldu gerçekten? Yani Yahudiler yan gelip yatmak ve bir tek tefeci olmak istemedi mi yani? Bu mümkün mü, sevgili okurlar? Durup dururken tefeci olmayı kim ister?
Arz, talepten doğar. Sizden borç isteyen yoksa siz bugün bankaların yaptığı gibi, istediğiniz kadar yırtının “Borç vereceğim, hem de gayet uygun faizle” diye, kimse size yüz vermez. Ya da bir kadın dünyanın en eski mesleğini yapsın, herkes eşiyle mutlu mesut yaşıyorsa, ne kadar cazip ve güzel olursa olsun -ki pek azı öyledir- kimse hayat kadınına gitmez.
FAİZİ KİM İCAT ETTİ?
Faizi Yahudiler mi icat etti peki? Ne münasebet? Antik Yakındoğu toplulukları hareketsiz nesneleri, bir bitki, hayvan ya da insanmışçasına, kendi kendine üreme yeteneği olan canlılarmış gibi ele alır. Dolayısıyla ‘yemek parası’ adı altında, herhangi bir maddi desteğe -zeytin, hurma, tohum ve hayvanlar- faiz uygulanması normal sayılırdı. Hangi dönemde mi? M.Ö. 5000’lerde örneğin. Kayıtlara göre gümüşe yüzde 10 ilâ 25, tahıllara ise yüzde 20 ilâ 35 faiz uygulanırmış. Mezopotamya, Hititler, Fenike ve Mısır’da faiz yasal olup devlet eliyle alınırmış. Sümerlerde yıllık borca genellikle uygulanan faiz yüzde 20 imiş. Günümüze ulaşan Sümer antlaşmalarında görülen rakam hep budur. Hammurabi Kanunları bu tür akitlerle ilgili maddeler içerir.
Yahudi Kanunu borç ve faiz hakkında ne diyor, merak ediyor musunuz? Tora’mızı açalım ve bakalım.
“Halkıma, yanındaki fakire borç para vereceğin zaman, ona alacaklı gibi davranma. Onun üzerine faiz yüklemeyin” (Şemot – Mısır’dan Çıkış 22:24)
Öncelikle bu dizeden çıkan birkaç ilke var: Eğer aynı anda Yahudi olan ve olmayan iki kişi gelip borç isterse, Yahudi olmayandan faiz almaya izin olmasına karşın (bu konuyu biraz ileride göreceğiz), öncelik Yahudi’nindir (halkıma). Ayrıca maksat faiz almak, yani çıkar sağlamak değil, yardım etmektir. Eğer biri fakir olan diğeri fakir olmayan iki Yahudi gelirse, öncelik fakirindir (fakire). Başka şehirden bir fakir ile kendi şehrinden bir fakir gelirse, kişi önceliği kendi şehrinden olana vermelidir (yanındaki). Kendi şehrindeki herhangi bir fakirle, fakir bir akraba gelirse, öncelik akrabanındır (yanındaki).
Borç alanlar Tanrı’nın Halkı’dır; geçimleri, Tanrı’nın sorumluluğu altındadır. Bu nedenle onlara yardım eden herhangi bir Yahudi, Tanrı’nın, bu davranışının karşılığını vereceğinden emin olmalıdır.
Borç veren kişinin, parasını geri almaya elbette hakkı vardır ancak karşı tarafı sıkıştırarak veya borcunu sürekli hatırlatarak onu utandırmamalıdır. Borçlunun borcunu geri ödeme zamanı gelmişse ve durumunun iyi olmadığı biliniyorsa, onu ödeme yapmaya zorlamak yasaktır (Raşi). Zorlamak bir yana, onun göreceği şekilde önünden geçmekten bile kaçınılmalıdır (Talmud, Bava Metsia 75b).
Yani “Moiziko’nun borcunu şimdiye kadar ödemesi lazımdı. Gerçi sıkıntıda ama ben yine de dükkânının önünden şöyle bir geçeyim de kendimi hatırlatayım”... I-ıh. Yasak!
Şimdi Levililer Kitabı’na geçiyoruz:
“Kardeşin düşkünleşir, senin yanında iken (maddi) bocalamaya girerse, onu desteklemelisin – hem onu, hem de bir Ger (Tsedek) veya (Ger) Toşav’ı – ki seninle yaşayabilsin. Ondan faiz ve artırma alma -Tanrından çekin- ve kardeşin seninle yaşayabilsin. Paranı ona faizle verme. Yiyeceğini artırma amacıyla verme.” (Vayikra 25:35-37)
Hemen açıklamalara girişelim: Düşkünleşmek fiili, para kaybetmeye başlamış ancak henüz tamamen fakirleşmemiş olan bir Yahudi’yi tanımlamaktadır. Onun düşüşünü yavaşlatmak ve varlığını yeniden kazanmasına yardım etmek, yanındaki tüm Yahudilerin sorumluluğudur.
“Senin yanında”, “seninle” anlamına gelen İbranice imah sözcüğü burada iki kez geçmektedir. Bu vurgunun ifade etmek istediği: Bir kişi, zor durumda olan başkalarının sıkıntısını, kendisiyle ilgisizmiş gibi kabul edemez. “Bu onun derdi, bana ne?” diyemez. Böyle bir kişiye yardım etmek herkesin sorumluluğudur. Kişi, gözünün önünde gerçekleşen trajediler karşısında duyarsız kalamaz (İbn Ezra).
Pasuk, aslında şöyle demektedir: Sıkıntıda olan kişiye yardım etmek için tamamen fakirleşmesini bekleme. İlk işaretleri gördüğün an, devreye gir çünkü tamamen düşerse, onu tekrar kaldırmak çok daha zor olacaktır.
Ger (Tsedek), Yahudiliği sonradan kabul eden, Ger (Toşav) ise Yahudi olmayan ancak Nuh’un Yedi Emri’ni benimsemiş olan, putperestlik yapmayan ve Yahudilerin arasında yaşayan Yerleşik Yabancı’dır. Bu kişiler de, maddi durumlarının bozulması halinde, yardımı hak eder.
Fakir biri tsedaka almaya alışkındır ama borca ihtiyacı olan kişi, genelde fakirlik görmemiş olan kişidir. Tsedaka isteyemeyecek kadar gururludur. Bu yüzden kimseden hiçbir şey talep etmeden ölüp gidebilir bile. Tora bu nedenle onun düşmesine meydan vermeden desteklemeyi emreder (Meam Loez). Burada vakur kişilerden söz edilmektedir tabii, yüzsüzlerden değil.
TORA’DA FAİZ KONUSU
Tora, borç karşılığı faiz verme konusunda, Yahudi olmayan kişilere kısıtlama getirmemiştir. Başka bir deyişle, Yahudi olmayan biri, bir Yahudi’ye, faiz alma amacıyla borç verebilir. Aynı şekilde bir Yahudi, Tora izin verdiği için, Yahudi olmayan birinden faiz alabilir. Karşılıklı bir eşitlik söz konusudur.
Ancak bir Yahudi’nin başka bir Yahudi’den faiz alması yasaktır. Bu da, karşılıklı bir eşitlik örneğidir.
‘Faiz’(Neşeh) ile ‘arttırma’ (Tarbit) sözcükleri aslında eşanlamlıdır. Din âlimi Kli Yakar, neşeh sözcüğünün ısırma anlamına gelen neşiha ile aynı kökten geldiğini vurgular. Neşeh, yılan ısırığına benzer. Topuğuna küçük bir ısırık alan kişi belki bunu fark etmez ama zehir sonradan yayılıp vücudu sarar ve insanı öldürür. Faiz de buna benzer.
Bir örnekle daha iyi anlamaya çalışalım mı?
Eğer bir kişi bir başkasına 100 lira borç verir ve borcunu geri ödemediği her ay için ona 1 lira ödeme şartı koyarsa, bu Neşeh’tir. Zira zaman geçtikçe borç “ısıra ısıra” birikmektedir. Öte yandan bir kişi belirli bir zamana kadar 100 lira borç verir ve bu süre dolduğunda hem parayı, hem de üzerine 5 lira ödemesini şart koşarsa, bu Tarbit’tir. Çünkü burada sürekli bir ısırma yoktur. Borç para, bir süre sonra “artmaktadır”. Ancak bunların her ikisi de yasaktır.
Dizedeki “yiyeceğini arttırma amacıyla verme” ifadesi, örneğin buğdaydan da tarbit alınabileceği (100 kg buğdayı borç verip geriye 105 kg almak gibi) anlamına gelmektedir.
DEVARİM (YASA’NIN TEKRARI)
Geldik üçüncü kitabımız (aslında Tora’nın beşinci kitabı) Devarim’e (Yasa’nın Tekrarı):
“Kardeşine -(ister) para faizi, (ister) yiyecek faizi, (isterse de normalde karşılığında) faiz alınan (başka) herhangi bir şeyin faizi (olsun)- faiz verme. Yabancıya faiz verebilirsin ama kardeşine faiz veremezsin.” (23:20-21)
Başka bir deyişle “kardeşinden faiz karşılığında borç alma.” Böylece Tora daha önce faiz karşılığı borç vermeyi yasaklamışken, burada faiz karşılığı borç almayı da yasaklamaktadır. Başka bir deyişle, Yahudiler arasında faizin hem verilmesi, hem de alınması yasaktır. (Sifre 262; Talmud, Bava Metsia 75b, Raşi)
Parasal başka konularda, mağdur durumdaki bir kişiye yönelik bir yasak yoktur. Bir kişi maddi kayba razıysa, bunu çekme hakkına sahiptir. Ancak faiz konusunda Tora, faiz vermeyi bile yasaklamıştır. Bunun muhtemel nedeni kolayca işlenebilecek bir günah olmasıdır. Tora bunu her iki yönden engellemek istemiştir (Ramban).
Yahudiler Ortaçağ’da neden tefecilik yapmaya başladı konusuna geri dönecek olursak... Faizsiz dönemeyen ekonomilerini doğrultmak isteyen Hıristiyan derebeyleri, Tora’nın (ki, Eski Ahit adı altında İncil’in ilk bölümünü teşkil eder) bu emirlerini ele alarak ‘kardeş’sözcüğünün kendileri arasında da geçerli olduğunu sanmış ve birbirlerine faiz veremeyecekleri sonucuna varmış. Ortada hazır bir günah keçisi olduğundan, borç alma verme durumlarında Yahudileri kullanmaya karar vermiştir. Bunun bir avantajı daha vardı tabii. Hıristiyanların arasında sığıntı gibi yaşayan Yahudiler seslerini yükseltemediğinden, borçlarını ödeme konusunda zora düşen asiller ne yapardı dersiniz? Borçlarını ödemeyiverirler, olur biterdi. Ya da tefeci ile birlikte bütün Yahudi köyünü kılıçtan geçirirler, ortada ne borçlu kalırdı, ne alacaklı. Temiz iş... Maalesef.