Paris’in renkli sokaklarında dans ettiği müzik videosu ‘A Paris’ ile bir YouTube sansasyonu haline gelen İsrailli şarkıcı Riff Cohen, prodüktörlüğünü de yaptığı EMİ Müzik etiketli aynı adlı albümü ile Türkiye’deki marketlerde yerini aldı. 4 Aralık’ta Zorlu Center PSM’de vereceği konser öncesinde sanatçıyla müziğini konuştuk
Riff Cohen ufacık tefecik ve kıpır kıpır bir şarkıcı… 1984’te doğan ve küçük yaşlardan itibaren müzik ve oyunculukla ilgilenen Cohen, ilk bestesini sekiz yaşında piyano başında yapmış. Müzikoloji mezunu olduğu halde, akademik kariyerini sürdürmek yerine yaratıcılığı tercih ettiğini söylüyor. Tıpkı müzikleri gibi Cohen’in kökleri de anne tarafından Cezayir, baba tarafından Tunus’la zenginleşiyor ve şarkılarında Sudan, Fransız ve Fas müziklerini müthiş bir enerjiyle buluşturuyor. Bizde de sıkı müzik takipçilerinin ‘J’Aime’ isimli şarkısını uzun zaman önce keşfettiği Cohen’in albümünde Fransızca şarkılar dışında dört İbranice, bir de eski Nubiya dilinde şarkısı var. ‘A Paris’, sözleriyle hem kimlik, aidiyet gibi sosyal meselelere dokunuyor, hem de yüksek temposuyla neşe veriyor. Albümde özellikle ‘Dans Mon Quartier’ şarkısını dinleyen birinin dans etmeden durması imkânsız… Cohen ayrıca birçok televizyon dizisinde ve yazar Valérie Zenatti’nin romanından sinemaya aktarılan ‘La Bouteille a La Mer de Gaza’ filminde rol aldı. İsrail’den Paris’e gittiğinden beri tüm renklerini yazdığı şarkılara döken genç yıldızla albümünü, özgün tarzını ve nelerden ilham aldığını konuştuk.
Müzikleriniz yüksek tempolu ve oryantal melodilerle, hayat dolu; peki siz kendi cümlelerinizle müziğinizi bize nasıl tarif edersiniz?
Kuzey Afrika müzikleri, oryantal ve trash- rock diyebilirsiniz. Medya için müziklerimi genelde böyle tanımlıyorum ama albümü dinlediğinizde alternatif motifler de buluyor olacaksınız.
Anneniz Cezayir asıllı bir Fransız ve babanızın kökleri de Tunus’tan, aslında müzikleriniz de tıpkı sizin gibi farklı kültürleri kucaklıyor diyebilir miyiz?
Evet, diyebilirsiniz fakat İsrailli biri için neredeyse tüm Kuzey Afrika ülkeleri bir… Bu çok eğlenceli çünkü aslında hiç de aynı değil. Ancak Fransa’da farklılıklara karşı daha fazla hassasiyet gösteriyorlar…
Albümünüz ‘A Paris’ Türkiye’de de yayınlandı ve bana kalırsa açılış şarkısı ‘Dans Mon Quartier’ ile neredeyse tüm Türkiye dans edebilir; siz de dans etmeyi seviyor musunuz?
Ah hem de çok… Dans etmeyi seviyorum, ilginç bir şekilde de albümdeki ritimlerin çoğu beni dans ettirebilecek ritimler, eğer öyle değilseler de ya ritimlerde ya perküsyoncuda sorun var demektir.
‘A Paris’ kimlik sorgulamaları yapan enerji dolu bir albüm. Bu durumda hem eğlenmeyi çok seven hem de sosyal meselelere duyarlı bir sanatçı olduğunuzu söyleyebilir miyiz?
Evet, elbette… Aslında Paris’te yaşamak üzere İsrail’den ilk ayrıldığımdan beri böyle kimlik sorgulamaları yapıyorum, ayrıca Paris’te bu meselenin ne kadar güncel olduğunu da görebilirsiniz, hem değişimi de görüyorsunuz. Örneğin büyükannemlerin nesli Paris’e geldiğinde Fransızlar gibi görünmek istedikleri halde şimdi Paris’teki Kuzey Afrikalıların kimliklerinin farklılığını vurgulamak için tam tersini yaptığını görüyorum. Örneğin yağmurda hâlâ plastik terlik ve yerel kaftanlar giyiyorlar. Üstelik bunu kendimde de yakaladım. Aniden kendi kültürüm ve köklerimle daha çok ilgilenmeye başladım ve öğrendikçe daha fazlasını öğrenmeye susuyorum. Her nereye gidersem olduğum gibi ve özgür hissetmek istedim.
Müzik videonuz ‘A Paris’ ile YouTube’da çoktan bir milyondan fazla izlendiniz; sözlerini yazmadan önce bu güzel geleneksel şarkıyı nasıl keşfettiniz?
Bu şarkıya gerçekten bayılıyorum ve mutlaka söylemek istedim. Annem melodiye tam olarak uyacak harika sözler yazdı ve bu benim için mucize gibi oldu.
Ayrıca köklerinizi çok da batılı olmadan yorumlayan bir tarzınız var; peki ya günlük hayatınızdaki tarzınız?
Yerine koyabilecek ne var bulmaya çalıştığım halde, hâl kot pantolon olmadan yaşayamam. Oldukça modern sayılırım ama aynı zamanda arkadaşlarım beni geleneksel yaşlı bir kadın gibi buluyor. Sanırım modernitenin ve eski yaşam tarzlarının bir karışımıyım. Kastettiğim yüzde yüz batılı eğitimi aldım ama okuma yazma bilmeyen büyükannem de bana çok şey öğretti, öyle ki, modern hayatın sorunlarına büyük çözümler olabilecek şeyler.
Albümdeki İbranice şarkınız ‘Meshoch Be Gufi’ duygusal sözleriyle sanki geleneksel bir Ladino şarkı gibi hissettiriyor; peki kederli şarkıları da seviyor musunuz?
Elbette! Hatta sana bir sır verebilirim; eski myspace.com/riffcohen sayfama bakarsanız, orada piyano eşliğinde yazdığım bazı eski şarkılarım var. Hepsi güven duygusu ve aşk üstüne, fazlasıyla kederli şarkılar, ama bu albümüm için çok farklı kalıyorlar.
Bir sanatçı olarak şarkılarınızı yazarken en çok nelerden ilham alıyorsunuz?
Otobüslerde ya da metroda seyahat etmekten, gelip geçenleri izlemekten ve birileriyle sohbet etmekten…
Son olarak, siz günlük hayatınızda kimleri dinliyorsunuz?
YouTube’a bakıyorum ve özellikle geleneksel Cezayir ve Fas şarkıları dinliyorum, ayrıca dinlediklerim arasında Yeni Zelanda’dan harika bir müzisyen Connan Mockasin de var…