Limmud ‘fark yarat’tı

Bu sene “Fark Yarat” mottosuyla 9.su düzenlenen Limmud Kültür Festivali 2-3 Kasım tarihlerinde Ulus Özel Musevi Lisesi’nde gerçekleşti

Toplum
6 Kasım 2013 Çarşamba

Katkıda bulunanlar: Nelly Barokas, Nazlı Doenyas, Mois Gabay, Rayka Nayır Güven, Dalia Maya, Melih Namer, Selin Nasi, Tuna Saylağ, Karel Valansi, Sabi Varon, Aylin Yengin  Fotoğraflar: Alberto Modiano

Bu sene ‘Fark Yarat’ mottosuyla dokuzuncusu düzenlenen Limmud Kültür Festivali, 2-3 Kasım tarihlerinde Ulus Özel Musevi Lisesi’nde gerçekleşti. Yaklaşık 1000 kişi, konusunda uzman yerli ve yabancı akademisyen, iş adamı, sanatçı, bilim insanı, medya mensubu ile tanışma fırsatı yakaladı.

Öğrenmek anlamına gelen ‘Limmud’ Kültür Festivali’nde her sene olduğu gibi bu sene de etkinliklerin ortak paydası genel kültür ve Yahudilikti. Katılımcılar, kültür seviyelerini biraz daha yükseltmenin yanı sıra hoş, eğlenceli, paylaşımcı bir ortamda, ilgi duydukları konularda bilgi edinme olanağı da buldular.

9. Limmud Kültür Festivali, 2 Kasım Cumartesi gecesi bir kokteyl ile başladı. İli Mitrani’nin açılış konuşmasının ardından sözü Prof. Dr. Fania Oz Salzberger ve Prof.Dr. Eli Salzberger aldı. Salzberger çifti İsrail demokrasisinin geçmişi, temelleri ve olası geleceği ile ilgili bir konuşma gerçekleştirdiler.

Eli Salzberger, İsrail’de henüz bir anayasa olmamasına rağmen temel insan hakları ve özgürlüklerinin nasıl korunduğu ve demokrasinin nasıl yeşerdiğine dair düşüncesini açıkladı. İsrail’de Anayasa Mahkemesi ve diğer tüm mahkemeler için üye seçiminde yargı organından kişilerin baskın olması mahkemelerin bağımsızlığını sağlıyor.

Her İsrail vatandaşının doğrudan bu bağımsız mahkemeye başvurarak yasama ve yürütme organlarından şikâyetçi olabilmesi ve Anayasa Mahkemesinin kişisel hak ve özgürlüklerden yana olan kararlar alması İsrail’de demokratik bir toplum gelişmesini sağladı.

Daha sonra sözü alan Prof. Dr. Fania Oz Salzberger ise öncelikle İsrail Devleti’nin “Yahudi Devleti” ve “Demokratik Devlet” oluşunun çelişip çelişmediğini irdeledi. Fania Oz Salzberger, “Yahudi Devlet”in “Yahudilerin Devleti” olarak algılanması durumunda bir çelişki olmayacağını belirtti. Konuşmasının ikinci kısmında ise İsrail’deki demokratik ortamın geleceğine dair üç senaryo çizdi. 

Birinci senaryoda aşırı sağ grupların giderek çoğunluğu ele geçirmesi durumunda eğer ultra-Ortodoks gruplar baskın çıkarsa İsrail’deki kanunların dini öne plana koyan bir hale gelebileceğini, milliyetçi unsurların baskın çıkması durumunda milliyetçi bir anayasanın yürürlüğe girebileceğini söyledi. İkinci senaryoda Ortadoğu’da barışın sağlanmaması durumunda demografinin Filistinli Araplardan yana ağır basabileceğini ve tek devletli bir çözüme gidileceğini söyledi. Bu durumda da ise İsrail Devleti’nin Yahudi karakterinin kaybolabileceğini belirtti. Son senaryo ise iki devletli bir çözümün yürürlüğe girmesi ve böylece İsrail’in hem demokratik olma hem Yahudilerin devleti olma özelliğini koruyabileceğini söyledi.

Cumartesi gecesi gerçekleşen bir diğer konferansta İsrail’in çeşitli ülkeler ve organizasyonlarda konsolosluk ve elçiliğini yapmış olan Yosef Amihud konuştu. Anihud Ortadoğu’da barış sürecinin gidişatı ile ilgili olarak iyimser olduğunu, Ortadoğu’daki Arap ülkelerinin çeşitli sorunlar nedeni ile artık İsrail ile düşman olmayı istemeyeceklerini ve askeri harcamaların çok yüksek olduğunu söyleyerek Arap ülkelerin İsrail ile barışı tercih edeceklerini belirtti. Tek olası sorunun Kudüs’ün statüsü konusunda yaşandığını söyledi.

Konferansların ardından Yinon Muallem &Rast Ensemble bir konser verdiler.

Pazar günü katılımcılar sabah 10.00’da kayıtlarını yaptırdıktan sonra ilgi duydukları konularda önceden belirledikleri etkinliklere katılmaya başladılar. Kendilerine her konuda gün boyunca, aralarında gençlerin de bulunduğu 50 kişilik Limmud gönüllüleri yardımcı oldu. Yemekhane katında sunulan öğle ve akşam yemeklerinin yanı sıra tüm gün boyunca Limmud Cafe’lerde çay, kahve, tatlı ve tuzlu çeşitleri de ikram edildi.

Suzy Hug Levy’nin ‘40 Düğümlü Şalvar’ adlı enstalasyonu ve Şeli Abut Benhabib’in ‘Yolculuk 2’ isimli resim sergisi tüm gün boyunca sanatseverlerin beğenisine açık oldu. Ayrıca Sabrina Fresko’nun sanat atölyesi, Gila Faraci’nin cupcake atölyesi, Virna Birisi-Virna Varon’un mozaik atölyesi, Tuğçe Dilaverler’in makyaj atölyesi, Alegra Benardete ile nefes atölyesi, Michal Bardavid ile dans terapi, Renan Eskinazi ile çocuk gelişiminde bilgisayar ve akıl oyunları hakkında uygulamalı aktiviteler ve Metin Reyna’dan şiddetsiz iletişim yaklaşımının tanıtıldığı atölyeler belirli saat aralıklarında ziyarete açık kaldılar.

METİN REYNA  Şiddetsiz İletişim - Bir Yaşam Dili

Doğumumuzdan itibaren gücü destekleyen otorite sistemlerince bize dayatılan değer yargılarının bir sonucu olarak ortaya çıkan, zihin odaklı iletişim üslubu ve çatışmacı diyalog dilinin bize yarattığı zorluklar nelerdir?  Bugüne kadar öğrendiğimiz haliyle “Kim haklı” derdini taşımadan, karşımızdakiyle duygularımıza dayanan sahici, içten bir iletişimi kurmak mümkün müdür? Metin Reyna, sunumuna insanlık tarihindeki iyi ve kötü ayrımından yola çıkarak, iktidara sahip olan baskın yönetimin, gücü destekleyen otoriter sistemlerini ödül veya ceza dinamosu ile zihinsel bir iletişim dili olarak bireylere aktardıklarını örnekleyerek başladı. Metin Reyna, kişinin zihinsel dünyası ile değil de duygu dünyası ile iletişim kurmasında dört adımlık bir yol gösterdi. Olanı olduğu gibi gözlemlemeye çalışmak, “Ne hissediyorum ve karşımdaki ne hissediyor” sorusunu sorabilmek, haklılık yerine ihtiyaç üstünden konuşmaya başlamak, yargı, eleştiri, suçlama olmadan uygun bir dille rica bildirmek, zihinle birlikte “yüreğimiz” ile de anlayabilmek. Reyna, verdiği örneklerle şiddet olaylarındaki genel sebebin de, ifade edilememiş duygular ve karşılanamamış ihtiyaçların sonucu olarak ortaya çıktığını özetledi.

EMİN ÇAPA Kriz Sonrası Dünya ve Türkiye

CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa, ülkelerin işsizlik, büyüme hızı gibi verileri ışığında geleceğe yönelik öngörülen büyüme oranlarını tartıştığı konuşmasında, geleceğin en güçlü ekonomilerinin hangi ülkeler olabileceğini ve nedenlerini anlattı. ABD’yi ayrı tutarak 500 yıllık Batılı, üstün, Hıristiyan, beyaz adam döneminin bittiğine dikkat çeken Çapa, 2027’de Çin’in bir numaralı ekonomi olmasının beklendiğini söyledi. Türkiye’nin rekabet edebilmesi için aşması gereken en önemli sorunun eğitim olduğunu vurgulayan Çapa, dünyanın yeni bir sanayi devrimine hazırlandığını, gelişen bilimsel araştırmalarla insanların Tanrı rolüne soyunduğunu belirtti.

SAFFET EMRE TONGUÇ 1492’den Günümüze Yahudiler ve Türk Toplum Yapısı

Tarihçi, seyahat yazarı ve 26 yıllık rehber Saffet Emre Tonguç, Türk Yahudileri tarihini genel tarihle karşılaştırmalı olarak özetledi. Konuşmasında toplum geneline hâkim “Yahudilerin Osmanlı’da geçirdikleri altın çağ” gibi genel yargıların tamamıyla gerçeği yansıtıp yansıtmadığı konusunu da irdeleyip olumsuz örneklerden de yolan çıkan Tonguç, en çok sıkıntının Cumhuriyet sonrasındaki dönemde yaşandığına dikkat çekti. Anadolu’da Yahudi izlerinin çok eskilere dayandığını vurgulayan Tonguç, Hıristiyanlık döneminde zulüm gören Yahudilerin gerek Selçuk gerekse de Osmanlı hükümdarlarına her zaman yardımsever bir tutum gösterdiklerinin altını çizdi. 1492 yılında İspanya’dan gelen kitlesel göç ile Osmanlı Yahudilerine yeni bir sayfa açılmaktaydı. Tanzimat dönemi ile birlikte de Osmanlı Hahambaşılık statüsünü resmi olarak tanımaya başlamıştı. 1923 cumhuriyet sonrasında nüfus mübadelesi,1934 Trakya Olayları, Varlık Vergisi, 6–7 Eylül ve ihtilallar ile devam eden süreç tüm azınlıklar gibi Yahudi toplumunu da olumsuz etkilemişti. Bugün bunun sonucu olarak kozmopolit yapısını gün geçtikçe kaybeden bir İstanbul ve küçülen azınlık cemaatlerini görmekteyiz. Saffet Tonguç ilgiyle izlenen sunumunu ve ‘hep artarak, hep birlikte bu şehirde yaşamaya devam ederiz’ temennileri ile sonlandırdı.   

İSHAK İBRAHİMZADEH David ve Golyat

Limmud’da konuşması planlanan Dr.Mark Meirowitz’in son anda katılamaması üzerine, İbrahimzadeh konuşmasına üç günde hazırlandı. Yazılı Yahudi din edebiyatı Tanah’ın Peygamberler bölümünde yer alan David ve Golyat’ın hikâyesi (I. Samuel 17), İngilizce ve Türkçe yazılı olarak dağıtılıp, ayrıca birkaç dakikalık kısa bir film olarak da gösterilerek, dinleyicilerin tümünün konuyu takip edebilmeleri sağlandı. Kısa filmin sonunda Bill Hybels’in, “Hayatta bazı şeyler vardır ki, zayıf bile olsanız savaşmaya değerdir,” yorumuna katılmayan İbrahimzadeh, farklı bir bakış açısı getirerek “Önünüzü görmüyorsanız, bunun üzerine atlamaya gerek yoktur. David, kazanacağını biliyordu. Onun mucizesi, aklını kullanma yeteneğine sahip olmasıydı,” dedi.

PROF. İVET BAHAR İlaç Tasarımında Yeni Ufuklar

Prof. İvet Bahar öncelikli olarak 20. yüzyıldaki bilimsel, biyokimyasal dönemlerden bahsetti. Gen haritalarının çıkarılması, gelişen teknoloji ile çok uygun fiyatlara geriledi. Kişisel ilaç, tedavi yöntemi doğdu. Gelişmeler birçok yeni bilim alanı ve mesleği de doğurdu. Proteinlerin davranışlarının daha etkili izlenmesi ile hastalıkları taşıyan virüs/bakterileri etkisiz hale getirecek (protein mühendisliği) çalışmalar hızlandı. İlaç dünyası New Paradigm dönemine girdi, hedefe yönelik ilaç (protein) keşfedildi.

OKAN BAYÜLGEN Hayata ve TV Dünyasına Dair

Farklı olmak mı? Fark yaratmak mı? Limmud’un bu yılki mottosu ile konuşmasına başlayan Okan Bayülgen, konuşmasında tek bir konuya bağlı kalmadan genel gündemden televizyon dünyasına, kendi deneyimlerinden düşüncelerine kadar geniş bir yelpazeyi konuklarla paylaştı Bayülgen TV sektöründeki durumunu ve düşüncelerini ise “rating” sıkıntısı yüzünden arzu ettikleri kalitede yayın yapamadıkları ile özetledi. Televizyonu ucuz, çabuk tüketilen bir pornografiye benzeten Bayülgen genelde programların seyirci talebine göre de şekillendiğini esprili örneklerle paylaştı. Bayülgen Gezi olaylarına da değindi. Gezi ile başlayan süreçte şu an çözümsüz ve lidersiz bir ortam doğduğunu ve bu yolda yürüyecek genç politikacılara ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Konuşmasının son bölümünde sorular üzerine fotoğraf çalışmalarından da bahseden Bayülgen, değişen teknoloji ile çocuklarımızın çocukluk fotoğraflarımızın baskılarını hiçbir zaman göremeyeceklerini hatırlattı. Bayülgen “fotoğrafın gerçekçiliği kendisindedir,” diyerek dijitale karşı olan tutumunu da paylaşmış oldu.

AYLA ALGAN İnsan, Yaratma Edimi ve Ölümsüzlük

Devlet ve UNİCEF sanatçısı, tiyatrocu ve şarkıcı kimliğiyle uzun yıllardır sanata büyük katkılarda bulunan Ayla Algan bu kez hiç bilmediğimiz bir yönüyle karşımıza çıktı: Yaratma terapisi! Algan, konuşmasında, insanın yaratıcı olarak dünyaya geldiğini ve bunu yıllar içinde geliştirmediği takdirde, 50 yaşından sonra bu edinimini yitirdiğini anlattı. Konuşmasında beynin yapısını genel olarak ele alan sanatçı, IQ ile EQ’nun farklarına, 0-3 yaş arasında ortaya çıkan ilkel benliğe, 3-7 yaş arası baş gösteren egoya ve 7-12 yaş arasında gelişen süper egoya değindi. İnsanın ölüm kavramı bilinciyle kendini ölümsüz kılmak istediğini ve bunun en keyifli ve en masrafsız yolunun çocuk doğurmak olduğunu belirtti. 

DR. CÜNEYT ÜLSEVER Türkiye Nereye Gidiyor?

Günün kuşkusuz en çok ilgi çeken konuklarından olan Cüneyt Ülsever, birinci oturumu tamamen dolduğu için, programda olmamasına rağmen ikinci bir oturum açtı. Ülsever, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2014’ün ağustos ayında, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte tarihinin en büyük kırılmalarından birini yaşayacağını ve bu seçim sonucunda, anayasamızın tek bir harfi değişmese bile, parlamenter demokrasi döneminin sona ereceğini belirtti. 1923’ten itibaren yaşanan kırılmalardan örnekler verdi: 1938 Atatürk’ün vefatı, 1946 çok partili rejime geçiş, 1950 Demokrat Parti’nin “yeter söz milletindir” sloganıyla başa geçişi ve 1960 darbesi gibi… Ülsever, Türkiye’de genel olarak yaşanan siyasi değişikliklerin, dış politikalarda meydana gelen olayların izdüşümleri olduğunu belirtti. 

İLKER BAROUH, İLKER ZAHARYA, ARİEL GOLDENBERG, AVİ ALBOHAYRE  Reklamcıdan Adam Çıkar mı? Yahudi’den Marka Olur mu?

Panelde reklam sektöründe yer alan İlker Barouh, İlker Zaharya ve Ariel Goldenberg, Avi Albohayre moderatörlüğünde sektörün perde arkasını paylaştı.

Konuşmacılar, kendilerini ifade etmenin zorluğundan bahsetti, müşteri-ajans-prodüksiyon şirketi üçgeni arasındaki ilişkiyi netleştirdi. Beğeni ile ilgili olması dolayısı ile aynı işin tekrar tekrar elekten geçirilmesi süreçleri ve yaşanan ilginç tecrübeler anekdotlar ile aktarıldı.

İkinci bölüm ‘Yahudi’den marka olur mu?’da müşteri – ajans ilişkisi canlandırılarak keyifli bir afiş ve film çalışması sunuldu. Film çalışması ‘Janim’ markası büyük beğeni topladı.

YRD. DOÇ. DR. SEAN MCMEEKİN Osmanlı Mirasını Sürdürme Savaşı

Koç Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Sean McMeekin, Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında Rusya’nın Boğazlar ve İstanbul üzerindeki iddia ve planları üzerine yaptığı konuşmada Rusya’nın neden başarısız olduğunu ve Bolşevik ihtilalının tarihin akışını nasıl değiştirdiği üzerinde durdu.

SOLİ ÖZEL Son Dakika Sohbetleri

Akademisyen/gazeteci/yazar Soli Özel, oldukça kalabalık bir gruba keyifli bir saat geçirtti. Üzerine konuşmasını istedikleri konuyu dinleyicilerin seçmesini öneren Özel, Türk-Amerikan ilişkileri hakkında kapsamlı bir sunum yaptı.  Yakın zamanda ABD’nin düşünce kuruluşlarından Bipartisan Policy Center tarafından yayınlanan ve altında daha önce Türkiye’de görev yapmış biri Cumhuriyetçi diğeri Demokrat parti çizgisine sahip iki büyükelçinin imzasını taşıyan rapor ışığında Türk-Amerikan ilişkilerinin geçmişten günümüze geldiği durum tartışıldı.  Her zaman olduğu gibi dinamik bir üsluba sahip, esprili yorumlar ve çarpıcı tespitler kattığı konuşmasıyla, Ortadoğu politikası gibi çetrefil konuların her yaştan ve çeşitli eğitim düzeylerine sahip insanların anlayacağı ve seveceği şekilde tartışılmasını sağladı.

LENİ BENBİÇACO Eğitim ve Sınav Sistemi/Üniversite Tercihleri

Türkiye’de neredeyse her yıl değişen sınav sistemi nedeniyle çocuklarının doğru hazırlanabilmesinden endişeli velilerin izlediği konuşmasında Leni Benbiçaço öncelikle sınav sistemleri ile ilgili kısa bir bilgi verdikten sonra, dinleyicilerin sorularını cevapladı. Konuşmasında öncelikle orta öğretime geçiş sınavı olan ve SBS diye bilinen (yeni adıyla ÖDYGB) sınavın yapılış yöntemini ve önemini anlattı. Gerek SBS gerek üniversite sınavları olan YGS ve LYS hakkında bilgi verdikten sonra bu sınavların son dönemde çok zorlaştığını belirterek Türkiye genelinde başarı ortalamasının çok düşük olduğunu dile getirdi. Ancak bunlar birer sıralama sınavı olduğu için başarı ortalamasının çocukların sıralamasını çok fazla değiştirmediğini, dile getirdi. Konuşmasının son bölümünde yurt dışı üniversitelerine hazırlanma konusunda da kısaca bilgi verdi.

BUBİ HAYON Bubi İle Keyifli Bir Yolculuk

 “Sanat eseri benim için bilerek yaptığım bir şey değil” diyordu Bubi salona girdiğimde dinleyicilerine, “Planlı programlı değil, her adımında bilmeden yeni bir şeyler keşfettiğim bir yolculuk. Sanat eserini ben yapmıyorum. Eser bana kendini yaptırıyor. Zaten akademide öğretilenlerden farklı olarak çağdaş sanat benim için mükemmelin de arayışı değil ancak sürekli kendini yenileyen, yaşam içinde belki de tekrar düzenlenmesi gereken bir şey.” Nitekim sattığı eserleri bile koleksiyonerlerinden geri alarak onları yeni dokunuşlarla değiştirdiğini,  kendi deyişi ile sıklıkla da “bozduğunu” örnekleri ile dile getirdi.  Yaşamı boyunca sanata ve kendi sanatına yaklaşımını,  yaşamın çağırmasına rağmen atölyesine kapanıp sürekli çalışmanın verdiği keyfi, geçmiş dönem polemiklerini dile getirdikten sonra dinleyicilerine gelecek projesini de bir sır olarak verdi.  Bu projeyi kendisinin haklı ricası nedeniyle henüz açıklayamıyoruz, ancak dinleyicileri heyecanlandıran bu projenin yakın zamanda gerçekleşeceğini belirten Bubi’yi takip etmekte fayda var diyoruz.

ALİ CANİP OLGUNLU Anadolu Erenleri Üzerinden Kâmil İnsan ve Onun Cemâli, Celâli, Kemâli Tarafları

Ali Canip Olgunlu, Horasan Erenlerinden olan Anadolu Erenlerinin en tanınmış olanlarından Mevlana, Şems ve Yunus Emre’nin sözlerinden ve hikâyelerinden örnekler vererek tasavvufu tanıttı. Tasavvufun insanı cemâli, celâli ve kemâli olarak tanımladığını belirtti. Cemâli yani güzel yüzlü olanın iyi huylu olduğunu, celâlinin ise adaletli olduğunu belirten Olgunlu,  ikisinin bir araya gelmesi ile insanın kemâli olduğunu belirtti.  “Tasavvufun aklın ürünü olan felsefenin mistik bir yorumu değil, insanın ihtiyaçları olan bütün verilere cevap veren ve zamanında onları muhatap alan üstüne üstlük kalpten kalbe anlatılan bir sistemdir. Bazen biz de kendimizi dinlemeye çalışırız o yüzden tasavvufta hiç bir suret ile bir hazırlık olamaz. Kalpten kalbe de anlatıldığından zamanın yarattığı bir söylemdir ve zamanı yakalamaya çalışır” diyen Olgunlu bu nedenle tasavvuf hakkında çok fazla tanım olduğunu, ancak tasavvufun bir yaşam hali olduğunu belirtti. Önemli olanın insan olarak doğmak değil, insan olarak ölmek olduğunu dile getirdi.

DOÇ. DR. HANNA NİTA SCHERLER Burada Olmak

Dr. Nita Scherler, Gestalt metodu ve metaforlardan faydalanarak yaptığı konuşmasında ‘Burada olmak’ olgusunun ne anlama geldiğini ve neden önemli olduğunu anlattı. Beden, zihin ve duyguların birlikteliğiyle yaşanan bu durum keşif, araştırma, tanımlama, ifade etme, anlamlandırma ve özümseme adımları ile gerçekleşir. Nerede olduğumuz sadece coğrafi olarak değil soyut olarak da çok önemlidir. Koordinatlarımızın temel taşı beş duyumuzdur. Koordinatlarımızı en iyi tanımlamanın yolu da nefes çalışmalarıdır. Koordinatlarını belirlemek için vakit ayıramayan ya da içindeki seslere kulak vermeyen kişi bedensel ve ruhsal olarak hastalanır. Scherler, hayatı akışkan kılmak için geçmişten gelen değer yargılarımızı değiştirmemiz, kutuplaşan iç seslerimizi dinleyerek karar vermemiz ve yaşam içinde ihtiyacımıza göre davranışlarımızda esnek olmamız gerektiğinin altını çizdi. “Zihin, beden ve duyguların hizmetinde olması lazım” diyen konuşmacı, sorunlarımızın çözümünü kendimizden başkasında aramamamız gerektiğini, buna da muktedir olduğumuzu vurguladı.

ŞİRİN PAYZIN Adalet Arayışı

Deneyimli gazeteci ve televizyon habercisi Şirin Payzın Türkiye’de her alanda adalet ve eşitlik arayışı olduğunu belirterek konuya girdi.  Çok ciddi sorunlar yaşandığı ve ülke ikiye bölündüğü halde, insan, özellikle de kadın, eşcinsel hakları, çevre duyarlılığı gibi konularda geleceğe umutla bakmamızı sağlayan sevindirici ilerlemeler olduğunu belirtti. Her şeye rağmen iktidar ile ona destek vermeyenler arasında dar da olsa paslaşılan bir alan olduğunu, bunun da Gezi olaylarını doğurduğunu söyledi. Payzın, ümidini hiç kaybetmediğini ve geleceğe umutla baktığını; türban olayından yola çıkarak olumsuz gelişmeler olarak algıladığımız birçok olayın aslında önümüzü açtığını ve bundan sonra daha fazla hak talep edeceğimizi belirtti.

TUNA DİNAR İBRAHİMZADEH Para Para Para…

Tuna İbrahimzadeh profesyonel mesleğinden edindiklerini, günümüzde global değerlendirmelerini paylaştı. Varlık paylaşımı, zengin kişilerin varlık koruma amaçlı hareketleri, 2008’deki küresel kriz ile oluşan kayıp ve varlık değişimlerini grafikler ve verilerle açıklarken özellikle varlık yönetimi ve varlıklı kişilerin portföy tercihlerini paylaşırken ilginç bir noktaya daha parmak bastı: Varlıkların harcanma alanları. İbrahimzadeh, değerli taş, mücevher ve saatlerin, koleksiyonlarının takip edildiğini, artan bir eğilimde ise resme ve sanata yatırım yapıldığını belirtti.

PROF. DR. DAVİD KRETZMER İsrail’de İnsan Hakları

Prof. Dr. David Kretzmer, İsrail’in demokratik bir ülke olduğunu ancak sanılanın aksine halkının yekpare olmadığını, zaman zaman toplum ve mecliste çatışmalar yaşandığını ifade ederek konuya girdi. Modern dünyada insan haklarının gelişimini tarih sırasına göre anlatan Kretzmer, inanç ve düşünce özgürlüğünün çok önemli olduğunu vurgulayarak, bazı kimselerin inandığı gibi güvenlik tedbirleri ve insan hakları konuları arasında bir çatışma olmadığını söyledi. İsrail’in Yahudilerin devleti olduğunu ama içinde diğer yaşayanların da aynı siyasi ve sosyal haklara eşit derecede sahip olması gerektiğini belirtti. Anayasası olmayan İsrail’de, Yahudi olmayanların haklarını bağımsız ve özerk mahkemelerine koruduğunu söyledi. Kretzmer, daha sonra Filistinlilerin ve mültecilerin durumuna değinerek, onların bazı haklardan İsraillilerle eşit pay alamadıklarını, bunun da toplumda gerilim yarattığını ve bu insanların sistemden uzaklaştıklarını anlattı.

VİKTOR APALAÇİ -FİLM GÖSTERİMİ- Bekçiler/Dror Moreh

Her yıl, Limmud’un ayrılmaz bir parçası haline gelen Viktor Apalaçi’nin film gösterisi, bu sene oldukça kalabalık bir izleyici kitlesi tarafından ilgi gördü. İsrail filmlerinin yükselen trendine rağmen, ülkemizde maalesef fazla gişe yapmadığını, ancak festivaller sayesinde izlenme şansı elde ettiklerini belirten Apalaçi’nin bu yılki seçimi dürüst, samimi ve özeleştirel mbir belgesel olarak nitelendirilebilecek, Dror Moreh’in ‘Shomerei Ha’saf’ (Bekçiler) adlı ve belgesel dalında bu yıl en iyi Oscar’a aday gösterilen filmiydi. İsrail Gizli Servisi Şin Bet’in altı eski müdürüyle yapılan cesur söyleşiler, hem İsrail’in, hem de Ortadoğu politikacılarının içyüzünü aydınlatır nitelikte.

ALBER NAHUM-ELİS SİMSON Avraam’ın Hikâyesine Felsefi Bakışlar

Konuşmada Tanah- vahiyler, tanrısal söylemler ve Tanah bilgeliği ile Felsefe- akılcı, tutarlı felsefi söylemler, felsefi bilgelik karşılaştırıldı. Alber Nahum, felsefede önerme, kanıtlama ve tutarlılık denemesi olduğunu ve felsefenin akla, duygulara, deneyimlere, hayal gücü ve sevgiye dayandığını belirtti. Talmud’un ise insanı aştığını, Yahudi düşünürlerin dış dünya ve ‘evren’ karşısında değil, ‘metinsel evren’ karşısında büyülendiğini ifade etti.

Elis Simson, Danimarkalı filozof Kierkegaard’ın ‘Korku ve Titreme’ kitabında ele alınan Avraam’ın hikâyesinin farklı versiyonlarını, farklı olasılıkları inceledi. Tanrı; kendi ilkeleriyle çelişen bir şeyi isteyebilir mi?

Konuşmaya dinleyici olarak katılan Rav Naftali Haleva ile Rav İsak Alaluf, konu ile ilgili Tora bakış açısını paylaştılar. 

ALPER ROZANES Erteleme Alışkanlığını Yenmek

Sertifikalı Bütünsel Yaşam Koçu olan Alper Rozanes sunumunda, bir hayalet gibi görünmez olan ancak hayatımızı olumsuz etkileyen ve kimi zaman ciddi sıkıntılar doğuran erteleme alışkanlığından bahsetti. Ertelemenin ne olduğu ve ne olmadığına değinildikten sonra, bu olumsuz alışkanlığın yaşamımıza olan zararlı etkileri ve çözüm yolları üzerinde duruldu.  Sunumuna katılımcıları da dâhil ederek interaktif bir sunum gerçekleştiren Rozanes, esprileriyle de katılımcılara keyifli vakit geçirtti.

DOÇ. DR. PINAR DOST NİYEGO Türkiye’de Antisemitizmle Mücadelede Bir Araç Olarak Holokost Eğitimi

Holokost eğitiminin, konuya ilişkin bilgisizlik ya da özellikle medyada yer alan çarpıtılmış bilgiler nedeniyle Türkiye’de mutlaka verilmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Pınar Dost Niyego, önümüzdeki ay Ankara’da bir grup gönüllü lise öğretmeniyle çalışmaların başlayacağını aktardı. Seminerde ayrıca Holokost eğitiminin, Ortadoğu’da yaşanan olaylarla Holokost döneminde yaşanan olayların kıyaslanması nedeniyle artan antisemitizm ve önyargıların azalmasına ciddi katkıları olacağı üzerinde duruldu.

DANİ BARAN Türkiye-İsrail İlişkilerinin ABC’si

Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler yüksek lisans tezini paylaşan Dani Baran, Yahudilerle Müslümanların ve sonrasında Müslümanlığı seçen Türklerin Anadolu topraklarında yaşayan Yahudi toplumlarıyla olan tüm tarihsel süreçlerini, Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Devleti’nin askeri, siyasi, diplomatik tüm ilişkileri ve bu ilişkilerin iki devleti ne yönde etkilediğini akıcı bir dille aktardı.

PROF. DR. FANİA OZ SALZBERGER Yahudiler ve Kelimeler

İsrailli tarihçi/yazar Fania Oz Salzberger’in konuşma konusu, babası Amos Oz ile birlikte yazdıkları ‘Yahudiler ve Kelimeler’ adlı kitaptı. Fania Oz Salzberger; tarihte büyük medeniyetler kurmuş birçok halkın yok olduğu halde Yahudilerin bugüne dek varlıklarını koruyabilmelerinden söz ederken; “Kitaplar bizi, biz kitapları hayatta tuttuk” ifadesi konuşmanın temasını oluşturdu. Seküler bir ailenin beşinci neslini temsil ettiğini, dindar olmayan Yahudilerin de derin köklere sahip olduğunu belirten yazar Tevrat’ın, Talmud’un ve diğer Yahudi dini metinlerin bir mucize olduğunu ifade etti. Dini metinlerdeki lisanın oldukça yüksek bir enerjiye sahip İsrail’de son 100 yılda giderek geliştiğini ve dünyada 10 milyon insanın bu lisanı konuştuğunu söyledi.

“Arkeologlar yaptıkları kazılarda ihtişamlı kalıntılar bulmuyorlar. Çünkü eski İsrail krallıklarında ihtişam yoktu. Yahudilerin sarayları, katedralleri, ihtişamı dini metinleridir” ifadesini kullandı. Tevrat’taki Sara, Dvora ve Yahudi tarihindeki Rabanit Barazani, Donna Gracia, Hannah Arendt gibi güçlü kadınlardan da söz ederken “erkek ve çocukların güçlü olması için güçlü anneler gerekir” diyen Fania Oz Salzberger, Yahudi annelerin çocuklarını eğittiklerini, yaşamı öğrettiklerini, büyükleri zorlayan sorular sormaya yönlendirdiklerini söyledi. 

RAV İSRAEL MEİR LAU Yahudi Mirasının Önemi

Kapanış konuşmasını yapan İsrail Aşkenaz Cemaati Eski Baş Hahamı, tarihteki en büyük medeniyetlerin günümüzde tamamen yok olduğunu, Yahudiliğin ise yıllar süren pogromlara, engizisyona, sürgünlere, Holokost’a rağmen 3300 yıldan uzun süredir aynı dil, aynı tallit, aynı tefilin, aynı gelenekler ile var olmaya devam ettiğini anlattı.

Rav Lau, tarihteki katiller zincirinde Kayin’den Esav’a, Paro’dan Aman’a, her birinin en etkili yok etme taktiğini inceledi. Bunların hiç biri başarılı olamazken, Gog ve Magog’un, Yahudileri tamamen yok etmeye götürecek ‘nihai çözüm’ü bulduğunu, bunun da “Yahudilerin, Tanrı ile aralarındaki bağı koparmak” olduğunu belirtti.

 “Yahudiler; 193 farklı ülkede, 193 farklı kültür, 193 farklı zihniyet, 193 farklı dili konuşuyor. Bir Yahudi’yi Yahudi yapan, millet yapan nedir? Sünnet, Bar/Bat-mitsva, Pesah sederi, Roş Aşana’da şofar, Kipur, Hanuka gibi geleneklerdir. Kurallar, gelenekler değiştiğinde; bunu, kaçınılmaz olarak asimilasyon ve milletlerin yok olması takip eder,” dedi.

Konuşma, 2003 yılında sinagog saldırılarında yaşamını yitiren Yoel Ülçer anısına ithaf edildi. 

YOSEF AMİHUD Bir Diplomatın Hatıra Defterinden

İsrail Dışişleri Bakanlığı mensubu Yosef Amihud, Türkiyeli bir Yahudi. Konuşmasını çok düzgün bir Türkçe ile yapan Amihud, İsrail’in Ankara ve Roma elçiliklerinde hizmet etti. Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü görevinde de bulunan Amihud, Madrid Barış Konferansı’na, Lübnan Savaşı sonrasında Lübnan-İsrail görüşmelerine, Filistinlilerle Tunus’ta yapılan toplantılara İsrail heyetinin mensubu olarak katıldı. Mesleği icabı Şimon Peres, Yitzhak Rabin, Moşe Katsav, Haim Herzog, Yitzhak Şamir ve Binyamin Netanyahu gibi İsrail siyasetinin önde gelen simaları ile yakın ilişkide bulunan, onların resmi ziyaretlerini düzenleyen Yosef Amihud bir diplomat olarak kariyerinin ilginç anılarını paylaştı.

Eski diplomat; Hahambaşı Rafael Saban döneminde Türkiye’yi ziyaret eden İsrail baş hahamına kılıç balığı ikram edilince “kalk gidelim” demesi, Moshe Dayan’ın Roma ziyareti sırasında kaşrut gözettiği düşünülerek birkaç gün öğlen, akşam balık sunulmasına tepki göstermesi, Şimon Peres’in bir basın toplantısında bir gazetecinin sıra dışı sorusuna; “genç adam, ben yumurtadan omlet yapmayı biliyorum, omletten yumurta değil” yanıtını vermesi gibi çok sayıda anısını akıcı bir dille anlattı.

DR. EMİL ALİYEV Azerbaycan’da Yahudi Olmak

Genç konuşmacı Dr.Emil Aliyev Çarlık Rusya’sı döneminde ve Sovyetlerde kısa dönemler antisemit hareketlerin görüldüğü Azerbaycan’da günümüzde 10 bini aşkın Yahudi’nin huzur içinde yaşadığını söyledi. Bu ülkede Dağ Yahudileri, Aşkenazlar ve Gürcü Yahudileri olmak üzere birbirlerinden farklılık gösteren toplumların Bakü, Şirvan ve Guba kentlerinde yaşadıklarını, yaşam düzeylerinin yüksek olduğunu, Kırmızı Kasaba olarak da adlandırılan Guba’da 6800 nüfus ile halkın yüzde 99’nun Yahudi olduğunu söyledi. Halkın yüzde 30’nun Sünni, geri kalanının Şii olduğu Azerbaycan’da kimliklerde din hanesinin bulunmadığını, Sovyet döneminden kalma ateist alışkanlıkla dindarlığın fazla yaygın olmadığına değindi.

1991 Bakü doğumlu Dr. Emil Aliyev’in konuşmasının en ilginç yönü, Yahudi olduğunu 16 yaşında iken öğrendiğini, Yahudi annesinin Yahudilik kültür ve geleneklerine sahip olmadığı için oğluna aktarmadığını, iki ağabeyinin Yahudi olmayan kişilerle evli olmalarının Azerbaycan’da doğal karşılandığını,  annesinin hatırı için görücü usulü ile ancak Yahudi biri ile hayatını birleştirmeyi hedeflediğini ve geç de olsa keşfettiği Yahudi kimliğine, geleneklerine ve dinine sıkı sıkı bağlanmak arzusunda olduğunu açık yüreklilikle anlatmasıydı.

9. Limmud Kültür Festivali ortaokul ve lise öğrencilerinden oluşan UÖMO Orkestrasının konseri ile son buldu. 

 

Günün  diğer  panelistleri

Dr. İzzet Bahar, Leyla Çelik Ballül, Yael Saranga, Haluk Hepkon, Metin Bencuya, Alp Kazancı, Can David Kazancı, Salvo Kohen, Prof. Dr. Moşe Benhabib, Prof. Ruth Halperin-Kaddari, Naim Avigdor Güleryüz, Arman Gürkan, Bekir Ağırdır, Reysi Kamhi, Rita Ender, Özlem Sarıoğlu, Miryam Anjel, Jil Pardo, Prof. Eti Akyüz Levi, Tania Bahar, Avi Alkaş, Yomi Kastro, Berti Palambo, Selim Çiprut, Michael Bahar, Prof. Dr. Ali Ergur, İzel Çiprut