Türk-Amerikan ilişkilerine yeni bir çerçeve arayışı

ABD raporunda önemli eleştiriler var

Selin NASİ Diğer
6 Kasım 2013 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta ABD’nin düşünce kuruluşlarından Bipartisan Policy Center –Partiler Üstü Politika Merkezi (BPC) Türk-Amerikan ilişkilerini değerlendiren bir rapor yayınladı. ‘Retorikten Gerçekliğe’ başlıklı raporun altında daha önce Türkiye’de görev yapmış biri Demokrat diğeri Cumhuriyetçi kanadı temsil eden iki büyükelçinin, Morton Abramowitz ve Eric Edelman’ın imzaları bulunuyor. Türk-Amerikan ilişkilerinin mevcut durumunu tartışan, ortak çıkar ve hedeflerin daha sağlıklı bir çerçeve içinde değerlendirilmesi yönünde Amerikan yönetimine tavsiyelerde bulunan rapor, kullanılan üslup, içeriğindeki çarpıcı tespitler ve eleştiriler bakımından geçmişte yayınlanmış benzeri çalışmalardan ayrı bir yerde tutulmayı hak ediyor.

BPC tarafından yayımlanan raporu ana akım medyada Amerikan yönetiminin AKP hükümetine yönelik bir uyarısı şeklinde yorumlanıyor. Amerikan siyasi sisteminin demokratik işleyişi, karar alma sürecine düşünce kuruluşlarının katılımı ve etkisi değerlendirildiğinde neden raporun dikkatle incelenmesi gerektiği anlaşılabilir. Her ne kadar kamuoyunda, Amerikan yönetiminin desteklemediği hükümetin iktidarının da zayıflayacağı yönünde hakim bir görüş bulunsa da, aslında bu görüşün altında uluslararası arenada bir süper gücü karşısına alarak siyaset yapmanın zorlukları yatmaktadır. Bu sebeple raporun yazılış amacı, içeriği, verilen öneriler ve yayınlanış zamanı üzerinde düşünülmesi gerekir.

Tarihsel perspektiften bakıldığında asimetrik güç dengesine sahip iki ülkenin siyasi öncelikleri ve çıkarlarının birebir örtüşmesi mümkün olmadığından ikili ilişkiler geçmişten günümüze birçok kez güven bunalımlarına sahne olmuştur (Kıbrıs Harekâtı, 1Mart tezkeresi, Çuval krizi… vb.). İki ülkeyi ilişkilerdeki sorunlu noktalara rağmen birbirleri için değerli birer stratejik ortak olarak tanımlayan geçmiş raporların aksine BPC raporu iki ülkenin “ihtiyaçları, yetenekleri ve hedefleri arasında bir uyumsuzluk” olduğunu net bir dille ifade ediyor. Özellikle son bir yılda iç ve dış politikadaki gelişmeler ve bu gelişmelere paralel Türkiye’nin almış olduğu konum, izlediği stratejilerin nasıl ters teptiği, Türkiye’nin güç alanını nasıl daralttığı yönünde ciddi eleştiriler getiriyor.

Raporun değinilmesi gereken bir diğer özelliği ise akademisyen-gazeteci Soli Özel’in, 3 Kasım’da düzenlenen Limmud söyleşisinde işaret ettiği üzere, Amerikan yönetiminin kendi üzerinde düşen birtakım sorumlulukları yerine getirmediğini (Suriye konusunda askeri operasyon yapmaması ve mülteci sorunuyla Türkiye’yi başbaşa bırakmış olması gibi) belirterek ilk kez bir özeleştiri yapıyor olmasıdır.

 

GEZİ OLAYLARI VE DEMOKRASİ PAKETİ

Peki son bir yılda neler değişti? Raporda öncelikli olarak göze çarpan konuların başında Gezi olayları karşısında hükümetin benimsediği otoriter ve ayrıştırıcı üsluba yönelik eleştiriler geliyor. Protestoculara karşı orantısız şiddet kullanımı, hükümet yetkililerinin toplumu dindar ve laik olarak ikiye bölen kutuplaştırıcı söylemi ve olaylar süresince medyanın susturulmuş olması kaygı verici gelişmeler olarak nitelendiriliyor. Bu çerçevede, Gezi olaylarıyla birlikte AKP hükümetinin o güne kadar çizmiş olduğu reformist, özgürlükçü ve demokrasi yanlısı imajın büyük ölçüde zarar gördüğünü söylemek mümkün. Buna ek olarak, Gezi olayları sebebiyle yükselen faiz oranları, bunu takip eden ekonomik durgunluk da siyasi istikrarsızlığın ekonomiye zarar verdiğin kanıtları olarak öne sürülmüş. Küresel ekonomik dengeler açısından ülke istikrarının ne denli önemli olduğunun da bu sebeple altı çiziliyor.

Yarım kalan barış süreci de diğer eleştirilen konulardan biri. Amerikan yönetimince Kürt sorunu, çoğulcu bir demokrasi anlayışının gerektirdiği azınlıklara yönelik hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilirken, buna yönelik AKP hükümetinin açıkladığı demokrasi paketi yetersiz görülmekte ve yapılması öngörülen yeniliklerin daha çok İslami tabanın önceliklerine cevap verdiği belirtiliyor.

SÜNNİ-Şİİ EKSENİNDE MEZHEPÇİ DIŞ POLİTİKA ÇİZGİSİ

Dış politikada ise en büyük eleştiri konusu Türkiye’nin Ortadoğu’da Sünni-Şii ekseninde mezhepçi bir siyasi çizgi izlemesidir. Mısır’da Muhammed Mursi’nin askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırılması sonrası AKP’nin Sünni Müslüman Kardeşleri desteklemeye devam etmesi, bölge halkının isyanını görmezden gelecek denli bir Sünni perspektifine bağlı olmanın sonucu olarak görülüyor. Benzer şekilde, AKP’nin Suriye’de Beşar Esad’ın Alevi iktidarına karşı desteklediği Sünni muhalefetin içinde El Nusra gibi El Kaide çizgisine yakın cihatçı örgütleri bulundurması ve buna rağmen aşırı uç örgütlere silah ve benzeri desteğin sürmesi de uzun vadede bölgesel sonuçları açısından yeniden gözden geçirilmesi gereken tehlikeli bir strateji olarak değerlendiriliyor.

Rapor bu gelişmelerin ışığında, Ortadoğu’da azınlıkların hak ve özgürlüklerini de güvence altına alan bir demokrasi söylemi yerine tercih edilen mezhepçi tutumun Türkiye’nin hem manevra kabiliyetini sınırlandırdığı, hem de kendisini yalnızlaştırdığı sonucuna varıyor. Öte yandan, bu mezhepçi çizginin iç politikaya yansıması da aynı şekilde endişeyle izleniyor. Ülkedeki Alevilere, Esad rejimi destekledikleri yönünde yapılan eleştiriler ve demokrasi paketinde Alevilerin taleplerinin karşılanmamış olması, Türkiye’de çoğunluğun azınlığa hükmettiği bir devlet görüntüsünü pekiştiren gelişmeler olarak not ediliyor.

SONUÇ

Rapor, Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarını kaybetme tehdidiyle karşı karşıya olduğu sonucundan yola çıkarak, böylesi kırılgan bir Türkiye’nin Amerika için ne denli güvenilir ve faydalı bir müttefik olduğu sorusunu yöneltiyor. Komşularla sıfır sorun ilkesinden hareketle bugün gelinen noktada Türkiye’nin bölgesel güç olmak için yeterli kaynaklara sahip olmadığı, yanlış adımlarla müttefiklerini kaybetmiş olduğu ve kendi iç politikasındaki sorunlarla   mücadele ederken bölge için bir model ülke olma özelliğini yitirdiğinin altı çiziliyor. Bu anlamda, yayınlanmış olan rapor Amerikan yönetiminin Irak savaşı sonrasında gelişmesine destek verdiği Ilımlı İslam modeli’nin otoriterliğe saparak başarısız olduğunu itiraf etmiş bulunuyor.

Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin demokrasisi ve batı sistemine uyum içinde olması Amerika için tekrardan önem taşımaya başlıyor. Avrupa Birliği ile ilişkilerin tekrar eski önemine kavuşması için Amerikan yönetiminin destek vermesi de tavsiye ediliyor. Çünkü Avrupa Birliği üyelik sürecinin yeni açılacak fasıllarla canlandırılması, Türkiye’nin gerçekleştirmesi beklenen reformların hayata geçirilmesi açısından itici bir güç teşkil edecek. Öte yandan Amerika’nın bölgedeki diğer sıkı müttefiki İsrail ile Türkiye arasında uzlaşma sağlanarak, ilişkilerin rayına oturtulması da tavsiyeler arasında. Bu bağlamda, bölgesel konularda çıkar farklılıklarının varlığı kabul edilerek, gerçekçi bir diyalogla işbirliği kurulması bekleniyor. Böylece, 2010 yılında İran konusunda yaşanan iletişim sorunlarının - Türkiye, Brezilya ve İran arasında imzalanan Tahran Deklarasyonu’na referans veriliyor- benzerlerinin gelecekte yaşanmasının önüne geçilebileceğine inanılıyor.

Aksi takdirde rapor, Türkiye’nin Amerika için bölgede güvenilir ve işlevsel bir müttefik olma özelliğini yitireceğini savunuyor. Bu açıdan raporun eylül sonu Türkiye’nin Çin’den füze savunma sistemi alınmasına ilişkin kararını açıklaması ve 10 Ekim’de Wall Street Journal gazetesinde MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında çıkan haberlerin ertesinde yayınlanmış olması da düşündürücüdür. Avrupa Birliği’nin hazırlamış olduğu İlerleme Raporu’nun tavsiyeleri de eklenerek değerlendirildiğinde Türkiye’nin iç istikrarı, toplumsal özgürlükler ve ekonomik dinamiği gibi konuların önümüzdeki dönemde yakından takip edileceğini söylemek mümkün.

Türkiye bugüne dek aksaklarına rağmen işleyen demokrasisi, çoğulcu bir toplum yapısı, İslam kültürü ve büyüyen ekonomisi sayesinde bölgesel konumunu güçlendirmiş ve gelişmekte olan demokrasilere ilham veren bir ülke olmayı başarmıştı. Ancak bu değerlere sahip çıkılmadığı takdirde kazanımların kaybedilmesi kaçınılmaz olacaktır.  Bu anlamda önümüzdeki seçim dönemi yaklaşırken siyasi elitlerin kendi çıkarlarıyla, Türkiye’nin çıkarlarının nerede olduğunu düşünüp hedeflerini bir kez daha gözden geçirmeleri gerekiyor.

Raporun tamamı için:

http://bipartisanpolicy.org/sites/default/files/US%20Turkey%20Policy.pdf