İneni – Buradayım. İstanbul’da Beth İsrael ve Neve Şalom Sinagogları’na düzenlenen Kasım 2003 bombalama eylemlerinin 10. yılında, kaybettiğimiz kardeşlerimizi anmak ve unutmadığımızı, hem onları hem de olanları tüm acısıyla ta yüreklerimizin derinlerinde hâlâ yaşadığımızı haykırmak için “İneni/Buradayım” dedik.
Aynı günlerde İstanbul Tophane’de adını tütün deposu olarak işlev gördüğü yıllardan alan DEPO galeride iki ayrı kurumun ortak projesi olarak bir sergi açıldı. Bu kurumlardan biri Türkiye’nin insan hakları, demokrasi ve evrensel değerlere karşı daha duyarlı ve daha açık bir toplum olabilmesi amacıyla 2008’de kurulmuş olan Açık Toplum Vakfı. Diğeri sanatın değişik alanlarından, iş dünyasından ve sivil toplumdan kişilerin, kültür ve sanatın İstanbul dışındaki şehirlerde üretilmesi ve izlenmesini destekleyerek; sanatın paylaşılmasıyla karşılıklı anlayış ve duyarlılık gelişebileceğine, bölgesel farklılıkların ve önyargıların aşılabileceğine, kültürel hayatla birlikte vatandaşlık, kimlik ve aidiyet gibi kavramların tartışılacağına ve bu eksende oluşacak tartışmaların toplumsal uzlaşmaya katkı sağlayacağına inanarak 2002 yılında kurulmuş olan Anadolu Kültür. Serginin adı: Bir Daha Asla – Geçmişle Yüzleşme Ve Özür.
İneni – buradayım.
Fransa - Cezayir. Avustralya Aborijinleri. ABD – Japon Amerikalılar. Britanya – Kuzey İrlanda. Şili - Şili halkı. Bulgaristan - Türk azınlıklar. Srebrenitsa – Bosnalı Müslümanlar. Holokost.
Burada adını yazmadığımız daha niceleri...
Her birini anmak, unutmamak, “buradayım” demek görevimiz. “Bir Daha Asla” diyoruz.
Avustralya Başbakanı Kevin Rudd 2008’de devlet olarak yıllarca asimile etmeye çalıştıkları yerlilerinden resmen özür diledi. Nürnberg’de savaş suçluları mahkemelerde yargılandı ve cezalandırıldı. Amerikan Başkanları Pearl Harbour baskınından sonra, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, kendi vatandaşları olan Japonları toplama kamplarına kapattıkları için özür diledi. Alman Başbakanı Willy Brandt, üzerinde Alman bayrağının renkleri olan bir çelengi Varşova Getto Anıtı’na yerleştirdikten sonra kimsenin beklemediği bir anda, anıtın ıslak taşları üzerinde dizleri üstüne çökerek ellerini saygıyla önde kavuşturdu ve başı eğik sessizce anıta baktı.
Serginin son katında duvara yansıtılan bilgilerde özetini de görebileceğimiz gibi, hangi devletin hangi yılda hangi olaylar için özür dilediğini hatırlıyoruz. Özür önemli mi? Özür dilemek ve bağışlamak geçmişte yaşananların ağırlığını gelecek kuşaklara yansıtmamak adına önemli belki. Ve hatırlamak da bir daha benzer bir duruma düşmemek için önemli. Sergi katalogunda, o anda orada hazır bulunan eski bir Varşova Gettosu direnişçisinin sözlerine yer verilmiş:
“Willy Brandt’ın Varşova Gettosu anıtındaki diz çöküşünü gördüm. O anda şunu hissettim: Artık içimde nefret yok!”
Bu seneki Limmud’un kapanış konuşmasını yapan Rabbi İsrael Meir Lau’nun Türkçe’de ‘Derinliğin İçinden’ ismiyle yayınlanan kitabında, Amerikalılarla savaşarak, Nazilerin Kesin Çözüm’e daha fazla odaklanmasına bir anlamda destek veren Japon Devleti adına kendisinden özür dileyen Budist lider Yamada-San’a kutsal kitaplardan ve rabinik metinlerden örnekler eşliğinde şu cevabı veriyor: “Günahı gerektiğinde önlemek yerine sessiz kalan, suça ortak olur.” Bu sözlerle, aynı kitabın daha önceki bir bölümünde okuduğum satırlar üşüşüyor beynime “Bağışlayamam, zira bağışlayacak olan ben değilim.”
Özür dilemek kulaklarda yansıyan bir ses olarak kaldığı sürece ne kadar anlamlı? İki dudak arasından çıkan söz, yürekten geçerek çıkmadığı, bir sergide bir duruş olarak değil, ama gündelik yaşam hareketliliği içinde tüm davranışlarımızı, ilişkilerimizi oluşturan bir varoluş şekli olmadığı sürece ne kadar anlamlı? Yaşanmış acılar, birbirimizi öteki olarak görmeye devam ettiğimiz sürece daha aydınlık bir geleceği şekillendirmede ne kadar etkin olabilir? Kanımca farklılıkların ötekileştirilecek çıkıntılıklar değil, BİZ’e götüren zenginliğimiz olduğunu fark ettiğimizde ÖZÜR de bir anlam kazanmış olacak. Bağışlama ise, tam da o anda, anlamından boşalmış bir kelime olarak hafızaların karanlık geçmişinde kaybolacak.
Açık Toplum Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton’un sergi kitabındaki dediği gibi, “Pek çok zorlukların tanığıyım. Umudumu asla yitirmedim, iyimserim. Sebat edelim. İnanalım. Başaracağız. Belki ben göremeyecek olsam da…”