Enerji savaşları dünyayı değiştirecek

ABD´nin son yıllarda sondaj teknolojilerinde geliştirdiği tekniklerle gerçekleştirdiği kaya gazına bağlı enerji devrimi yakın gelecekte dünyanın jeopolitik dengelerini bozacak gibi görünüyor

Selin NASİ Diğer
20 Kasım 2013 Çarşamba

ABD’nin enerji devrimi jeopolitik dengeleri nasıl değiştirecek?

Sondaj teknolojisinde son on yılda kaydedilen ilerlemeler, ABD’nin kaya katmanlarına sıkışmış gaz ve petrol kaynaklarını işlenebilir hale getirmesini sağladı. Enerji kurumları, ABD’nin 2035 yılı itibariyle enerji açısından kendine yeten ve dünyaya enerji ihraç eden bir ülke olacağını öngörüyor. ABD’nin enerji piyasasına kuvvetli bir şekilde girerek siyasi ve ekonomik gücünü konsolide edecek olması mevcut dengeleri nasıl etkileyecek? Doğalgaz ihracatını yönlendiren Rusya, Katar gibi ülkeler, petrol piyasasının nabzını tutan OPEC bloğu çeşitlenen kaynaklar karşısında nasıl konum alacak? Siyasi istikrarsızlık, savaş ve sosyal eşitsizliklerle boğuşan Ortadoğu’nun jeopolitik önemi azalacak mı? Tüm bu sorular, ABD’nin enerji devrimiyle birlikte önümüze geliyor.

 

Kaya Gazı ve Kaya Petrolü-(Şeyl Teknolojisi)

1990’lı yıllarda Teksaslı mühendis George Mitchell’in bulduğu hidrolik çatlatma (basınçlı su ile) ile yatay sondaj tekniği,  2005’te Amerikan enerji şirketi Devon’un da desteğiyle ABD’nin mevcut kaya gazı ve kaya petrolü rezervlerinin bulunup işlenir hale gelmesine olanak sağladı.[1] Öyle ki, geçtiğimiz nisan ayında Amerikan Enerji Enformasyon Kurumu’nun (EIA) elindeki verileri açıklamasıyla ABD’nin enerji devrimi resmen ilan edilmiş oldu.

EIA’nın yayınlamış olduğu rapora göre, ABD 1997’den bu yana ilk defa ithal ettiğinden fazla petrol üretmeye başladı. Önümüzdeki 10 yılda ABD’nin dünyanın en büyük petrol üreticisi olması bekleniyor. Ülkenin gaz ithalatı ise 2005’ten bu yana yüzde 60 oranında azaldı. 2000 yılında sadece 9 milyar m3 olan ve üretimin yüzde 1,6’sına gelen ABD’nin kaya gazı üretimi, 2012 yılında toplam üretiminin yüzde 34’üne yani 230 milyar m3’e ulaştı. Kaya gazı üretimine bağlı olarak doğalgaz fiyatları 4 dolar/MMBtu seviyesine geriledi. Bu rakamlar Türkiye’nin Rusya’ya ödediği varil başı 12 dolar/MMBtu ve İran’a ödediği 14dolar/MMBtu fiyatlarla karşılaştırıldığında arzdaki olası bir artışın küresel sonuçları hakkında fikir verebilir. Tüm bu veriler, 2035’ye gelindiğinde ABD’nin enerji alanında kendi kaynaklarını üreten ve fazlasını ihraç eden bir ülke konumuna geleceğini gösteriyor.[2]

Şu an için kaya gazı üretimi yalnızca ABD’de yapılıyor olsa da Amerikan yönetimi konuyla ilgili teknolojik desteği isteyen diğer ülkelere sağlıyor.[3]Uzmanlar, Çin, Rusya, Polonya, Bulgaristan, İngiltere, Türkiye, İsrail gibi birçok ülkenin konvansyonel olmayan gaz kaynaklarına sahip olduğunu söylüyor. Ancak mevcut rezervlerinin kapasitesi ve verimliliği hakkında henüz araştırma aşamasında olan bu ülkeler çeşitli sebeplerden kaya gazına temkinli yaklaşıyorlar. Öncelikle, kaya gazı teknolojisi oldukça yüksek bir maliyete sahip. Projeler, çıkan gazın depolanması ve ticaretini kolaylaştırması açısından sıvılaştırma tesisleri ve terminallerin kurulmasını kapsıyor. Bu sebeple çıkartılacak olan kaya gazının maliyeti karşılayacak denli verimli ve sürdürülebilir olup olmadığı konusunda net araştırmalara ihtiyaç duyuluyor. Bunun yanı sıra, bölgesel coğrafi farklılıklar, sondaj yapılacak arazinin yüksek ve engebeli oluşu gibi faktörler kaya gazı alternatifini elverişsiz kılabiliyor. Öte yandan Avrupa ülkelerindeki toprak mülkiyeti yasalarının ABD’ninkinden farklı işleyerek yeraltı kaynaklarının işletilmesinde arazi sahibini değil devleti avantajlı konumda tutmasının da olumsuz payı olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca bu teknolojinin çevreye zarar verip vermediği hakkında da henüz kapsamlı araştırmalar yapılmış değil. Kimyasal maddelerle yapılan yatay sondaj tekniğinin su kuyularını kirlettiği ve deprem tetikleyici etkileri olduğu yönünde birtakım kaygılardan ötürü Fransa ve Bulgaristan kaya gazı araştırmalarını tümüyle askıya almış.[4]

Kaya Gazı Teknolojisinin Jeopolitik Etkileri

Konvansiyonel olmayan enerji kaynaklarının küresel ölçekte kullanımı nasıl bir yön izleyecek henüz bilinmiyor. Ancak, ABD’nin elindeki enerji kaynaklarını dünyaya satmasının yanı sıra teknoloji ve yatırım desteği sağlayarak enerji piyasasına yeni oyuncular çıkartacak olması enerji denklemlerini kaçınılmaz şekilde etkileyecek. Özellikle, enerji piyasasındaki yüksek fiyatlardan yararlanarak iç politikada iktidarını pekiştiren, dış politikada ise enerji bağımlılığını siyasi baskı unsuru olarak gören rejimlerin (Rusya, Suudi Arabistan, Katar, Venezuella gibi) alternatif pazarlar aramaya veya fiyat politikalarında değişime gitmeleri tahmin ediliyor.

Bu çerçevede tartışılan konuların en başında ABD’nin Ortadoğu petrolüne bağımlılığının bitmesiyle bölgeden çekilip çekilmeyeceği ve bölgede etkinliği azalacaksa yerini hangi gücün dolduracağı geliyor. Hidrokarbon salınımını azaltmak amacıyla doğalgaz kullanımını teşvik etmeye çalışan ABD’nin petrol ithalatının ve Ortadoğu petrolüne bağımlılığının azalması aslında bölgeden temelli çekilmesini gerektirmiyor. EIA’nın 12 Kasım’da yayınladığı World Energy Outlook 2013 raporu da bu görüşü destekleyen argümanlara yer veriyor. Buna göre, 2016 yılına gelindiğinde dünyanın bir numaralı petrol üreticisi olacak ABD’nin 2020 yılından itibaren kaya gazı rezervlerindeki gerileme sonucunda Ortadoğu petrolünün en hesaplı petrol alternatifi olarak yeniden önem kazanacağı savunuluyor. ABD’nin Ortadoğu petrolüne bağımlılığı azalsa bile Asya ve Uzakdoğu’dan gelen enerji talebinin (özellikle Çin, Hindistan ve Japonya) yine OPEC petrolüyle karşılanacağı öngörülüyor. Rapor, ayrıca, uzun dönemde verimliliğin azalmasına paralel petrol fiyatlarının yükselmesinin önüne geçmek açısından Körfez ülkelerinin mevcut petrol rafinerilerinin yenilenmesi ve yeni yatırımlarla genişletilmesi yönünde tavsiyelere de yer veriyor.[5]

Bu bağlamda, Ortadoğu ve Körfez bölgesinin güvenliği,  küresel ekonominin sağlıklı işlemesi ve sadece ABD’nin değil diğer devletlerin de enerji kaynaklarına güvenli bir şekilde erişebilmesi açısından önem taşıyor. Savaş, ekonomik ambargolar ve siyasi oyunlar sebebiyle yükselen petrol fiyatlarının makul bir düzeye inmesi üretim maliyetlerini azaltarak ekonomiye dinamizm getireceğinden uzun vadede ABD’nin temel stratejisinin enerji kaynaklarına serbest erişimin sağlanması olduğunu söylemek mümkün. Diğer yandan, yakın zamanda Mısır ve Suriye örneklerinde görüldüğü üzere ABD yönetiminin Ortadoğu’nun sorunlarına doğrudan askeri müdahaleye neden gönüllü olmayışını da yine bu perspektiften değerlendirmek yerinde olur. Her savaşın bir maliyeti olduğu düşünülürse, o maliyeti karşılayacak somut bir ekonomik edinimin olmaması-doğrudan petrol ithalatı şeklinde, ABD açısından iç politikada kamuoyunu gelecekte olası bir askeri müdahaleye ikna etmenin daha zor olacağını gösteriyor.

Çin ve Rusya bu denklemin neresinde duruyor?

Öte yandan, petrol ihtiyacının yüzde 60’ını Ortadoğu’dan karşılayan Çin’in bölgeye bağımlılığı hızla artıyor. İran Körfezi’nden yola çıkıp Çin’e ulaşan petrol tankerlerinin güvenliği ise ABD’nin bölgedeki 5. Filosu tarafından sağlanıyor.  ABD, bunun karşılığında Çin’in Ortadoğu güvenliği konusunda daha çok sorumluluk alması ve küresel sisteme katkı sağlamasını bekliyor. Ancak buradan bir süper gücün bölgesel etkinliğinden tümüyle vazgeçip Çin’e yerini bırakması sonucunu çıkartmak yanlış olur. Amerika-Çin Stratejik ve Ekonomik Diyaloğu kapsamında gerçekleştirilen ziyaretler ve toplantılarda Amerikan yönetiminin Çin’i Ortadoğu meselelerinde kendi dış politikasına paralel çizgide hareket etmeye teşvik ettiği söylenebilir. Bu stratejinin başarısı Çin’in ABD ile bölgesel işbirliğine olumlu yaklaşmasına bağlı. Çin’in Suriye krizinde Esad rejimine destek vermiş olması, Arap ülkeleriyle arasında soğuk rüzgarlar esmesine yol açmıştı.[6] Bu anlamda, mayıs ayında Çin’e ziyarette bulunan İsrail ve Filistin liderlerine sunduğu dört maddelik teklif ile İsrail-Filistin barış sürecine katkıda bulunarak Arap ülkeleriyle ilişkilerini telafi etmeye çalıştığı söylenebilir.[7]

Kaya gazı konusunun gündeme getirdiği diğer bir tartışma konusu ise ABD’nin piyasaya sağlayacağı doğalgaz arzının fiyatları düşürmesi durumunda Rusya’nın nasıl hareket edeceği. Haziran ayında Gaz İhraç Eden Ülkeler Forumu’nda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin kaya gazı gibi gelişmelerin gaz ihraç eden ülkelere meydan okuduğunu vurgulamıştı.[8] Rusya, arz-talep dengesinin yaratacağı fiyat değişikliklerini lehine çevirmek amacıyla gaz ihraç ettiği ülkelerle uzun dönemli anlaşmalar yaparak kârını güvence altına alma yoluna gidiyor. Ancak araştırmalar, Polonya, Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya’da konvansyonel olmayan gaz rezervleri bulunduğunu söylüyor. Bu rezervler işlenebilir hale geldiği takdirde Rusya’nın Orta ve Doğu Avrupa pazarında yüzde 60’lık bir daralma yaşanabilir. Bu aynı zamanda Rusya’nın gaz sattığı ülkeler üzerindeki siyasi ağırlığını da azalması anlamına geliyor. En azından Rusya’dan gaz ithal eden ülkeler alternatif bir kaynağa yöneldiği takdirde Rusya’nın doğalgaz fiyatları ve arzı siyasi bir koz olmaktan çıkaracak.

Avrupa’da pazarında daralma olması durumunda Rusya’nın yüzünü Asya’ya çevirmesi bekleniyor. Rusya, eğer Sovyet döneminden kalmış doğalgaz tesislerini yeniler, Uzakdoğu ve Doğu Sibirya’daki rezervleri için gerekli altyapı çalışmalarına yatırım yaparsa, Asya’da Çin, Japonya ve Güney Kore’ye gaz satarak kaybettiği pazarı telafi edebilir. Ancak Rusya bu ülkelerle fiyat konusunda anlaşmaya varmış değil. Çin ile Rusya arasındaki Sibirya-Çin boru hattı projesi fiyat konusunda anlaşamadıklarından başlayamıyor. Ayrıca, Sakhalin’de tamamlanmış bir doğalgaz sıvılaştırma tesisi bulunmasına rağmen Rusya sıvılaştırılmış doğalgazı spot fiyat (Henry Hub varil fiyat kuruna göre değil) yerine kendi belirlediği fiyattan satmak istediğinden pazarlıklar devam ediyor.[9]

SONUÇ:

ABD’nin kaya gazı ve kaya petrolü teknolojisinin hidrokarbon enerji kaynakları karşısında ne denli bir kaynak bolluğu yaratacağı konusunda karşıt görüşler bulunuyor. Bu görüşlerden hangilerinin galip geleceği önümüzdeki 20 yılda netleşecek olsa da jeopolitik ve ekonomik dengelerin yeniden kurgulanacağı bir döneme giriyoruz. Dünya liderliğinin salt askeri, ekonomik veya kültürel güce dayanmadığını tecrübe etmiş olan ABD, gerekli kaynaklara, bu kaynakları geliştirecek teknolojiye ve dağıtacak siyasi insiyatife sahip olduğunu göstererek uluslararası arenaya gücünü artırmış bir şekilde geri dönüyor. Bu çerçevede, kaynak dağılımı, geleceğin ittifaklarını ve dolayısıyla dünya siyasetinin de yönünü belirleyecek.

İsrail Enerji Denkleminin Neresinde Duruyor?

İsrail'in Doğu Akdeniz'de 2009'da keşfettiği Tamar ve 2010’da keşfettiği Leviathan sahaları büyük doğalgaz rezervine sahip. 10 trilyon kübik feet (tcf) doğal gaz rezervine sahip olduğu tahmin edilen Tamar’dan bu yıl Hayfa’ya gaz pompalanmaya başlandı. Aralarında Teksas merkezli Noble Energy, İsrailli Delek, Alon ve İsramco’nun bulunduğu bir konsorsiyumla işletilen Tamar sahasından gaz ihraç etmek isteyen Gazprom (Rusya) ile İsrail arasında bir niyet mektubu imzalandı.[10]  Konsorsiyum ise Tamar sahasından elde edilecek gazın Asya pazarına ulaşması amacıyla Güney Koreli Daewoo şirketiyle sıvılaştırılmış gaz terminali kurulması konusunda 20 seneliğine anlaştı. Terminalin 2017 itibariyle gaz ihraç etmeye başlayacağı öngörülüyor. Tamar’ın iki katı kapasiteye sahip olduğu belirtilen Leviathan sahasının ise 2016 itibariyle aktif hale gelmesi bekleniyor.

İsrail hükümeti, Doğu Akdeniz’de elde edilen doğalgazın yüzde 40’ını ihraç etmeye karar vermişti. Ancak bu kararın hükümet tarafından mı yoksa parlamento onayıyla mı yürürlüğe gireceği tartışmaları konunun İsrail Yüksek Mahkemesine gitmesine sebep oldu. İşlenen kaya gazının yüzde 40’ı ihraç edilse bile rezervlerin en az 25 yıl İsrail’in iç tüketimine yeteceği bilinmesine rağmen, gelecek nesillerin güvenliği açısından enerji ihracatı ve yatırım anlaşmaları uzun bir süredir Yüksek Mahkeme’nin kararını bekliyordu. 13 Kasım’da yüzde 40’lık ihracat kotası onaylanarak, yabancı yatırımcıların önü açılmış oldu.[11]

Buna göre Noble Energy, İsrailli Delek Grup ve Avner Oil birlikte Leviathan sahalarının işletmesine talipler.  İsrail hükümeti çıkarılacak gazın boru hattı yerine sıvılaştırılarak taşınması yönünde bir karar verirse Avustralya merkezli Woodside da ekibe katılacak.  Kurulacak tesisin İsrail topraklarında mı yoksa Güney Kıbrıs’ta mı olacağı henüz kesinleşmiş değil.

Çıkarılacak gazın taşınması açısından bir diğer seçenek ise, Akdeniz altından geçecek boru hattı ile Türkiye’nin Mersin Limanı’na bağlanması. İki ülke arasındaki ilişkilerin diplomatik iniş çıkışlara sahne olmasından ötürü konuyla ilgili henüz bir somut adım atılmış değil. Boru hattı projelerinin inşaatı için Turcas ve Zorlu grubu ayrı ayrı tekliflerini sundular.[12] Türkiye açısından boru hattı projesinin gerçekleşmesi Akdeniz’de adanın tamamında söz sahibi olduğunu iddia ederek denizden kaya gazı çıkaran Güney Kıbrıs yönetiminin de önünü keseceğinden ötürü önem taşıyor. Çünkü Leviathan havzasının bir kısmı Güney Kıbrıs karasularına ait ve İsrail ile Güney Kıbrıs yönetimi geçtiğimiz ağustos ayında imzaladıkları memorandum çerçevesinde enerji alanında işbirliği yapıyorlar.[13]

 



[1] Kaya gazı katmanlarının içinde sıkışmış doğalgazın önce dikey sondaj, daha sonra ise kimyasal maddeler ve basınçlı su kullanılarak yatay sondajla yüzeye çıkarılmasından elde ediliyor.   Aynı işlemle kayaların içine sıkışmış petrol de çıkartılıyor ve buna da kaya petrolü (tight oil) ismi veriliyor.

[2]Uluslararası Enerji Kurumu Yıllık Gelişme Raporu, Nisan 2013, http://www.eia.gov/forecasts/aeo/pdf/0383(2013).pdf

 “Growth in U.S. energy production outstrips consumption growth,” Annual Energy Outlook Report, December 11 2012, Basın Açıklaması,  http://www.eia.gov/pressroom/releases/press379.cfm

[3] Örneğin, 5 Kasım’da Chevron Ukrayna hükümeti ile ülkenin kaya gazı ve petrol rezervlerini araştırıp geliştirmek amacıyla 50 yıllık bir anlaşma imzaladı. Chevron’un Ukrayna’daki Oleska bölgesinde yürüteceği araştırma projesi için 350 milyon dolar harcayacağı, bölgeye toplam yatırımının ise 10 milyar doları bulacağı tahmin ediliyor. “Chevron and Ukraine set shale gas deal,” NY Times,5 Kasım, 2013, 

[4] Avrupa Birliği Parlamentosu, Policy Briefing,“Shale gas ‘revolution’ in the United States: Global Implications, options fort he EU,” April 2013.

[5] Uluslararası Enerji Kurumu,  “World Energy Outlook,” 12 Kasım 2013,  http://www.worldenergyoutlook.org/

 

[6]  Ayman Samir and Yasmine Saleh, “Arab League ministers to blame Syria's Assad for chemical attack,” 28 Ağustos 2013, http://www.reuters.com/article/2013/08/28/us-syria-crisis-league-idUSBRE97R12X20130828

 

[7] “The U.S lobbied China for Greater Middle East Cooperation ,” The Diplomat, 11 Haziran 2013, http://thediplomat.com/the-editor/2013/06/11/us-lobbied-china-for-greater-middle-east-cooperation/ linkinden ulaşabilirsiniz.

Brian Spegele  and Matt Bradley, “Middle East Oil Fuels Fresh China-U.S. Tensions,” The Wall Street Journal, 10 Ekim 2013.

[8] Holly Decker, “Russia’s Faltering Empire,”The National Interest, 16 Ekim 2013.

[9] “UPDATE 2-Russia lets China in on East Siberia oil production,” , October 18, 2013, available at: http://uk.reuters.com/article/2013/10/18/rosneft-cnpc-jv-idUKL6N0I80K52013101

[10] “Russia’s Gazprom, Israeli Group Ink Gas Deal,” CME Group, 1 Mart 2013, http://www.cmegroup.com/education/market-commentary/energy/2013/03/daily-nat-gas_1227.html

 

[11] “Israel: Export Quotas Decided, Export Routes Debated,” Natural Gas Europe, 13 Kasım 2013,http://www.naturalgaseurope.com/israel-gas-exports-lng-or-pipelines

 

[12] “Zorlu ve Turcas’tan ‘boru hattı’ teklifi,” Hürriyet, 15 Eylül 2013, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/24712964.asp

 

[13] “Israel’s natural gas reserves reshape Middle East dynamics,” Financial Post, 29 Ağustos 2013,  http://business.financialpost.com/2013/08/29/israels-natural-gas-reserves-reshape-middle-east-dynamics/?__lsa=2d74-ec6e