Fenerbahçe, hem futbolda, hem basketbolda, hem de voleybolda güzel bir sezon geçiriyor. Bu başarının arkasında Fenerbahçe’nin yükselişi kadar rakiplerin güçsüzlüğü de var…
Bu sezon açık bir şekilde Fenerbahçe’nin sezonu oluyor. Futbolda lider, Beşiktaş’ın yedi, Galatasaray’ın dokuz puan önünde; basketbolda hem THY Euroleague’de harikalar yaratıyor hem de ligde sadece averajla ikinci durumda. Voleybolda erkeklerde namaglûp; her maçını kazandı, bayanlarda ise sadece bir kez yenildi. Üç ana branşın istatistikî özeti bu. Haliyle Fenerbahçe taraftarı da mutlu.
Bundan dört-beş ay önce herhangi bir Fenerbahçeli taraftara gelecekten umutlu olup olmadığını sorsaydınız muhtemelen çok büyük çoğunluğu olumsuz cevap verirdi. Futbol öylesine enteresan bir dünya ki dengeler ve atmosfer çok çabuk değişkenlik gösterebiliyor. Bu Fenerbahçe’de de pozitif anlamda gerçekleşti. Bunda Fenerbahçe’deki çok keskin yükselişin yani sıra Galatasaray’daki çöküşün etkisini de göz ardı etmemek lazım. Kaldı ki genel anlamda Türk takımları, bizim örneğimizde Fenerbahçe ve Galatasaray, yurt dışında yıllardır şampiyonluğa oynamadığı için aslında gerçek rekabetin birbirleri arasında olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu yüzden Galatasaray’ın son iki yıldır ciddi fark yaratışı ve ligi domine edişi Fenerbahçe’ye de negatif anlamda yansıyordu. Fakat bu sezon Fenerbahçe’deki teknik direktör değişikliği ve yedek kulübesinin zenginleştirilmesi takımın haftalar geçtikçe daha da iyiye gitmesini sağladı. Galatasaray’daki takım ve yönetim içi karışıklıklar ise onları aşağıya çekti. Bir de üzerine bahsettiğim rakip takımın (Fenerbahçe) yükselişi sarı kırmızılıların inişini hızlandırdı.
Fatih Terim’e özel bir paragraf yazmak gerektiğini düşünüyorum. Bir yabancıya ülkemizi tanıtırken en çok övündüğümüz özelliklerimizden bazılarını sıcakkanlı, yardımsever ve kötü zamanlarda birlik olan vefalı bir karakterimiz olması olarak sayarız. Bu özelliklerin çoğu zaman gerçek olduğunu da biliyorum ve yine örneğiyle açıklayacağım. Fakat ne zaman işin içine ego, para ve şöhret giriyor, her şey bir kenara bırakılıyor ve ben merkezli bir hayata geçiş yapıyoruz. Tıpkı Alex olayında olduğu gibi Fatih Terim olayının da medyaya yansıyan yüzü budur. Belki gizli başka bir sebep varsa bunu bilemeyiz ama görünen haliyle Ünal Aysal da, zamanında Aziz Yıldırım da, simge isimleri yönetmeyi başaramamıştır. Aslında şöhret ve egonun bizi bozmadan önceki saf halimizin gerçekten vefalı olduğunu ünsüz taraftarlara bakarak görebiliriz. Örnek; Alex’in gönderilişinde sadece Fenerbahçe değil Galatasaray taraftarının da Alex’e destek olması. Aynı şekilde Fatih Terim gönderilirken de Şükrü Saraçoğlu’nda Terim lehine tezahüratlar… Biz aslında tam da buyuz, yeter ki böyle kalabilelim.
Sezon başlamadan önce Rıdvan Dilmen Hoca’ya sormuştum, bu sezon kimi şanslı görüyorsunuz diye… Hoca, Şampiyonlar Ligi’nde fırtına gibi esen Galatasaray’a ve kötü bir durumda olan Fenerbahçe’ye rağmen “Bu sezon Fenerbahçe şampiyon olur” demişti. Bana açıkçası o an çok inandırıcı gelmemişti ama şimdi görüyorum ki galiba gidişat o yönde...
Not: Beşiktaş’ı Çarşı sempatisi ayakta tutuyor ama eğer şampiyonluğa yalandan değil, gerçekten talip olmak istiyorsa ciddi yatırım yapılmalı. Takım kalitesi Fenerbahçe ve Galatasaray’dan yıllardır birkaç gömlek düşük. Üç büyükten biri olduğunu sadece dergiden dergiye hatırlamaya başladı kamuoyu…