Kalplere dokunan şarkılarıyla Viktor Lazlo yeniden İstanbul’da

İsmini sinema tarihinin unutulmaz filmi Casablanca’nın ünlü karakterinden alan, sadece 80’li yıllarda seslendirdiği romantik aşk şarkılarıyla değil, oyuncu ve yazar kimliğiyle de tanınan ünlü sanatçı Viktor Lazlo, Belçikalı yönetmen Eric Emmanuel Schmitt’in sahnelediği Billie Holiday müzikali ile hayranlarına CRR’de unutulmaz bir gece yaşatacak.

Cenk ERDEM Sanat
27 Kasım 2013 Çarşamba

4 Aralık’taki konseri yaklaşırken kendisiyle, kariyerini ve tutkunu olduğu B. Holiday’i, namı diğer Lady Day’i konuştuk


Mesleğinde otuz yılı geride bırakan efsanevi şarkıcı Viktor Lazlo, Artie Shaw ve Duke Ellington gibi ünlü bestecilerin blues parçalarıyla sesi unutulmazlar arasında yer alan caz efsanesi Billie Holiday’in 23 güzel şarkısını ve hikâyesini sahneye taşıyacak. 1987 yılında sunuculuk yaptığı Eurovision gecesinde ünlenen şarkısı ‘Breathless’i söylediğinden beri tüm Avrupa’da yıldızı parlayan ve Türkiye’de de radyocuların zamanında ‘Waiting For The Night’ şarkısını listelerinden düşürmedikleri Lazlo, dört enstrümantistin (piyanist, basçı, davulcu, saksafoncu) eşlik ettiği gösterisinde izleyenlere aşkı anlatacak. ‘My Name is Billie Holiday’ adında bir de roman yazan Lazlo, İstanbul izleyicisi ile sağlam bir ilişki kurduğuna da inanıyor.

  Efsanevi Billie Holiday’in yaklaşık 20 güzel şarkısını söylediğiniz bir müzikalle karşımıza çıkıyorsunuz; Holiday’in sanatınıza etkisini nasıl tarif edersiniz?

Billie Holiday’in sesi gençlik yıllarımdan beri beni çok etkilemiştir ki, gösterimizin de ilk cümlesi bu oluyor! Konserlerimde de, mümkün olduğu kadar onun yorumundan uzak durarak birkaç şarkısını hep söylemişimdir. Zaten ‘Good Morning Heartache’ şarkısının rock versiyonu da böyle çıktı! Ona sanki beni yakacakmış gibi fazla yaklaşmaya da korktum; çünkü kuvvetli yanımda olduğu kadar hassas yanımda da ondan bir parça olduğunu düşünüyorum. Kendim gibi şarkı söyleyebilmeyi ondan öğrendiğim için teşekkür borçluyum ama üzerimdeki etkisi sanatçı ifademden çok, özel hayatımda oldu da diyebilirim.

  ‘Benim Adım Billie Holiday’ ismindeki albümünüzle birlikte aynı başlıkta bir de roman yayınladınız; peki yazar kimliğinizle romanınızı nasıl tarif edersiniz?

‘Benim Adım Billie Holiday’, Holiday’i gerçek hayatta da yaşadığı iki önemli dönemle anlatan ve ona öykünün kahramanı olarak yer veren bir kurgu; hikâyesi de 1954 yılında ve ölümünden bir yıldan az bir süre öncesinde, 1958’de Londra’da kaldığı dönemlere gidiyor. Onun hakkında söylemek istediğim çok daha fazlasıydı; sesi konuştuğunda nasıldı, hareketleri nasıldı, hassas bir erkeği nasıl etkilerdi, nasıl düşler kurardı… Ama daha da önemlisi, onu gerçekten seven bir erkek karakter yaratmak istedim, çünkü gerçek hayatta onun sevdikleri hep onu kullanmak istemişlerdi.

  İlk kitabınız ‘La Femme Qui Pleure’ (Ağlayan Kadın) kendini psikiyatri kliniğinde bulan bir kadının öyküsünü anlatan oldukça karanlık bir romandı; karanlık öyküleri seviyor musunuz?

‘La Femme Qui Pleure’ karanlık bir romandı çünkü anlattığı çok tehlikeli bir konuydu. Bebek öldürme ağır bir olay ve bir anneyi neler böyle bir trajediye itebilir göstermek istedim. Karanlık hikâyelere öyle özel bir ilgim yok ama insan davranışlarıyla ilgili, yüzyılımızda kadının aldığı yol ve toplumlardaki her türlü zorluklara rağmen kazandıkları özgürlüklerle ilgili hikâyeler ilgimi çekiyor. Erkeklere hak görülen her ne varsa kazanabilmek için kadınlar hâlâ mücadele etmek zorundalar.

  Eric Emmanuel Schmitt’in sahnelediği müzikalinizde size dört caz müzisyeni eşlik ediyor; gösterinizde Holiday’in sahne kimliği dışında kişiliği ile ilgili ipuçları da var mı?

Evet, zaten gösteri tamamen Billie Holiday hakkında; neler yaşadığı, acıları, keyifleri, kendi mizah anlayışı ve alaycı tavrıyla hayatındaki acı-tatlı olaylara uzaktan bakışı üzerine. Otobiyografisini okuduktan sonra kısa bir senaryo yazmıştım, bu bana hüzünlü bir hikâyeyi mizah diliyle nasıl anlatabileceğim konusunda çok iyi fikir verdi.

  Müzikalinizde Billie Holiday ile meşhur ‘Georgia On My Mind’ şarkısı ile sanal bir düet gerçekleştiriyorsunuz; sahnede sanal da olsa ona eşlik ediyor olmak neler hissettiriyor?

Sanal düet modern zaman teknolojisinin bir armağanı. Benim için gerçekleşen bir düş gibi. Her söyleyişimde ürperiyorum.

  Gösteriniz için şarkıları nasıl seçtiniz?

250 şarkı arasından 23 şarkı seçmek kolay olmadı! İyi bilinen şarkılarının arasından farklı tempolarda, hikâyeyi de anlatmama yardımcı olacak şarkılara ihtiyacım vardı.

Bütün yazımı aldı; ama seçtiklerimle izleyiciyi benimle birlikte Billie Holiday’in hikâyesine çekmek istedim.

  Le Monde gazetesi, Billie Holiday şarkılarını kendi tarzınızla söyleyişinizi övmüş; sizce Holiday ile sahnede ortak yönleriniz var mı?

Sahnede ortak yönlerimiz neler olabilir bunu söylemek benim için güç, ama biliyorum ki, şarkı söylerken tüm kalbimle şarkının ruhunun derinliklerine dalıyorum ve büyük ihtimalle Holiday de bu şekilde söyleyişiyle ünlüydü.

  Bir şarkıcı, aktris ve yazar olarak ajandanızda sırada neler var?

Üçüncü romanım yolda ve 2015 sonbahar dönemi için de yepyeni bir gösteri düşünüyorum.

  Gösterinizle 4 Aralık günü İstanbul’da, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahne alacaksınız; izleyicilerinize İstanbul’u nasıl tarif edersiniz?

İstanbul’a gelmekten çok heyecan duyuyorum! Bana öyle geliyor ki, doğru ekiplerle çalışarak dinleyici ile sağlam bir ilişkimiz oldu. Türkiye’deki dinleyici, ülkenizde olmaktan ve sizlere şarkı söylemekten ne kadar mutlu olduğumu da biliyor. Benim için manevi değeri yüksek bir randevu gibi… Hiçbir şekilde kaçırmam mümkün değil