Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komisyonu (UNSCOP) tarafından hazırlanan ve İngiltere’nin Filistin Mandasının İngilizler çekildikten sonra ekonomik bir birliktelik içerisinde Araplar ve Yahudiler arasında paylaşımını, Kudüs şehrine de uluslararası özel bir statü verilmesini öngören Filistin Paylaşım Planı, 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulunda oylanarak kabul edildi
1.Dünya Savaşı’nın sonunda İngiliz kontrolüne geçen Filistin toprakları o tarihten itibaren İngilizlerin başına bela oldu. 1917 Balfour Bildirgesi’nden itibaren bu sorunla ilgili birçok komisyon kuruldu ve birçok belge yayınlandı. Bu raporların çoğu adil olmaktan çok günlük İngiliz çıkarlarına hizmet eden yayınlar oldu ve sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale soktu. Siyonizm olarak bilinen Yahudi milliyetçiliği ile Arap milliyetçiliği arasındaki bu soruna çare bulamayacağını anlayan İngiltere 7 Şubat 1947’de bir açıklama yaparak Filistin’den çekileceğini duyurdu. 2 Nisan’da da BM’ye resmen başvurarak bu süreç hakkındaki tavsiye kararını sordu. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi (UNSCOP) kuruldu. Komite incelemelerde bulunarak 3 Eylül’de raporunu yayınladı. Raporda iki ayrı çözüm önerisi bulunmaktaydı. Bunlardan ilki yedi üyenin desteklediği Paylaşım Planı, ikincisi ise üç üyenin desteklediği federal bir ülke kurulmasıydı. Hangi planın taraflar tarafından kabullenileceğini anlayabilmek için özel bir komite kuruldu. Burada Araplar her iki planı da reddederek, toprakların tamamının kendilerine verilmesini istedi. Yahudileri temsil eden Yahudi Ajansı ise asıl üzerinde durdukları konunun Holokost sonrası yurtsuz kalan Yahudiler olduğunu ve içerisinde bu insanları kabul edebilmek için kendi kontrollerinde bir göçmen politikasının izlenebildiği bir Yahudi devletinin olduğu bir planın onlar için uygun olduğunu belirtti.
Bunun üzerine Paylaşım Planı 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nda oylamaya sunuldu. Kabul edilebilmesi için geçerli oyların üçte ikisinin alınması gerektiği oylamada, plan 13’e karşılık 33 oyla kabul edildi. Oylama sonrası İngilizler çekilme hazırlıklarına başlarken, Yahudiler çekilme sonrası bağımsızlık ilanını düşünmeye başladılar. Araplar ise planı tanımadıklarını açıkladılar. Bütün tarafların yaptığı ortak şey ise savaşa hazırlanmaktı.
Bugünkü çözümsüzlük sürecine bakıldığında aslında plan yapılabilecek, kabul edilse belki de barışı getirebilecek en iyi plandı. Planda toprak paylaşımı yapılırken belli bir mantık gözetilmişti. Bu mantıkta Yahudi devleti Filistin’de yaşayan Yahudileri mümkün olan en fazla oranda kapsayacak şekilde düşünüldü. Planda Yahudilerin fazla yaşadığı Gazze haricindeki deniz kıyısındaki düz alan, Galile bölgesi, güneyde ise yeni gelecek göçmenlerin yerleşebilmesi için çoğu o günün koşullarında yaşanılması mümkün olmayan Negev Çölü, Yahudi devletine verildi. Paylaşımın ruhunu uygun olarak plandaki Arap devletinde bulunan Arap nüfusunun oranı yüzde 99 gibi ezici bir çoğunlukta iken Yahudi devletindeki Yahudi nüfus yüzde 55 civarındaydı. Planın azınlık haklarını da garanti altına aldığını düşünürsek sanırım şunu söylemek yanlış olmaz; plandaki Arap devleti gerçek bir Arap devleti iken, Yahudi devleti bu demografik yapıyla aslında Arapların ve Yahudilerin beraber yaşadığı ve sadece adının Yahudi olduğu bir devlet idi.