İklim sınavında yumurta kapıya dayanmadan

“İklim değişikliğiyle mücadelede, dersimize çalışmayı son dakikaya bırakma lüksümüz kalmadı artık. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm devletler, uluslararası sivil toplum örgütleri, bilimsel kurumlar ve özel sektör olarak hemen bugün birlikte çalışmaya başlamalı ve bu sınavdan geçer not almalıyız.”

Çevre
4 Aralık 2013 Çarşamba

Talya ENRİQUEZ ROMANO

 

Gelecekte karşımıza çıkabilecek sorunları öngörebilmemiz, bunları çözmek için hemen hareket edeceğimiz anlamına gelmiyor.  İllköğretim ikinci sınıfa giden bir öğrenci ertesi güne matematik ödevi olduğu halde, dersini çalışmak yerine bilgisayarda oyun oynamayı veya televizyondaki çizgi filmi seyretmeyi tercih edebiliyor.  Benzer şekilde yüksek lisanstan mezun olacak bir genç, tezini yazması gerektiğini bir sene öncesinden bilse de, bunu son bir kaç ay içinde yazıyor.  Yumurta kapıya dayanmadan harekete geçmemek; çoğu insan için okul hayatından başlayarak yetişkinliklerinde de devam eden bir yaşam biçimi haline geliyor.

İşte geçtiğimiz ay Polonya’nın başkenti Varşova’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda tartışılan temel konu iklim değişikliği ile mücadelede yumurtanın kapıya dayanıp dayanmadığıydı.  190’dan fazla ülkenin temsilcilerinin buluştuğu iklim müzakerelerinde, gelişmiş ülkeler iklim değişikliğiyle mücadele için daha çok vaktimiz olduğunu, karbon salınımlarını zamana yayarak azaltmanın mümkün olduğunu savundular.  Buna karşılık, gelişmekte olan ülkeler ise artık zamanın kalmadığını; her sene bir öncekinden daha yıkıcı doğal afetlerle karşılaştıklarının ve iklim değişikliğinin ürkütücü sonuçlarını günlük hayatlarında görmeye başladıklarının altını çizdiler.  Bu ülkeler,  iklim değişikliğiyle mücadele için hemen şimdi harekete geçilmesini ve gelişmiş devletlerin iklim değişikliğine neden olan karbon salınımlarını hızla azaltmalarını istediler.

Müzakereciler kapalı kapıların ardında iklimle ilgili bugünden harekete geçilip geçilmeyeceği konusunu tartışırken; uluslararası sivil toplum örgütleri, çevreye duyarlı şirketlerin temsilcileri, yerel gençlik ve kadın kuruluşları iklimle mücadele için atılması gereken adımları planlamaya başlamışlardı bile. Bütün bunları nereden mi biliyorum? Çünkü oradaydım...

İklim Değişikliği Konferansı dev bir Limmud gibiydi

Bu sene ilk defa katılma şansı bulduğum İklim Değişikliği Konferansı’nı bizim cemaatteki bir etkinliğe benzetecek olursam “teması iklim değişikliği olan dev bir Limmud Konferansı” gibiydi diyebilirim.  Varşova’daki Ulusal Stadyum’da 10,000 kişinin katılımıyla gerçekleşen konferans, çoğu kişi için hayalkırıklığıyla sonuçlanan hükümetlerarası müzakerelerden çok; sivil toplum örgütlerinin düzenlediği yan etkinliklerle ses getirdi. Tarımdan ormanlara, enerji kaynaklarından ulaşıma, küresel ısınmayla mücadelede kadınların rolünden biyolojik çeşitliliğe; iklim değişikliğiyle bağlantısı olan akla gelen her konuda düzenlenen yan etkinlikler, Limmud’daki eş zamanlı seansları çağrıştırdı.  Müzakereler ve yan etkinliklere ek olarak, binanın üçte birini kapsayan sergi alanında yüze yakın sivil toplum kuruluşu iklimle ilgili yaptıkları çalışmaları anlatan standlar kurdular.  İki hafta boyunca standların arasında dolaşan katılımcılar, dünyanın dört bir yerinden gelen başarılı çalışmaları gözlemleyip, kendi ülkelerinde uygulayabileceklerini seçtiler.

Konferansın düzenlendiği stadyumun koridorlarında bir toplantıdan diğerine yürürken hissettim ki, dünya kamuoyu iklimle verdiği mücadeleyi kazanabilecek güce sahip.  Bundan 15-20 sene öncesinden farklı olarak, gelinen noktada sadece sorunlar değil çözümler de biliniyor.  Yenilenebilir enerji kaynaklarını artırmaktan, tarımsal üretimin neden olduğu karbon emisyonlarını azaltmaya; iklim değişikliğinden etkilenecek bölgelerde uyum çalışmaları başlatmaktan, binalardaki ısı ve su verimliliğini artırmaya alınabilecek önlemlere kadar birçok konuda atılması gereken adımlar belli.

Ülkelerde alınan önlemler neler?

Peki, bu durumda sorulması gereken asıl soru ne yapılması gerektiği değil; neden hala yapılmadığı. Bu soruya çoğu insanın vereceği cevap belli; iklimle mücadelede siyasi irade eksikliği var, dünya devletleri iklim ve çevre konularına gerektiği kadar eğilmiyorlar.  Bu cevap, genel olarak doğru olmakla birlikte eksik bir tespit.  İklim değişikliği konusunda uzman bilim adamlarını dinlerken ve gelişmekte olan ülkelerin çevre bakanlarıyla sohbet ederken öğrendiğim şey aslında ülkelerin iklim değişikliğiyle ilgili çalışmalara çoktan başladığı, sadece çoğu zaman bunu “iklim değişikliği ile mücadele” adı altında yapmadığı.  Meksika’da ekonomi ve inşaat sektöründe yapılan yasal düzenlemelerle, yeni yapılacak düşük karbon salınımlı konutları satın alacak kişilere finansman desteği ve mortgage ödemelerinde kolaylık sağlanıyor.  Kyoto Antlaşması’na göre bir yükümlülüğü olmadığı halde, Etiyopya hükümeti kurduğu halkın enerji ihtiyacını karşılamak için yeni kurduğu rüzgar santrali yılda 400 kilovat saat elektrik sağlayacak.  İnşaat ve enerjiye ek olarak, ulaşım sektöründeki yatırımlarla tüm dünyada başı çeken Çin’in son beş yılda yaptığı hızlı trenler sayesinde, raylı sistemle ülkedeki havayollarından iki kat fazla yolcu taşıyor.

Halkına uygun fiyatlı konut sağlayan Meksika devleti, ülkesinin enerji ihtiyacını temiz enerjiyle sağlayan Etiyopya ve 1.3 milyar insanın ülke içinde bir yerden bir yere daha kolay ulaşmasını sağlayan Çin hükümetinin ortak özelliği nedir? Yapılan yatırımların üçünün de temel hedefi ekonomik ve sosyal kazanımlardır, iklim değişikliğiyle mücadele bu amaç çerçevesinde gelen artı bir kazanımdır. Gelişmekte olan ülkeler için iklim değişikliğiyle ilgili yatırımlar, birincil amaç olan ekonomik ve toplumsal kalkınmayı sağlayabildiği sürece gerçekleşmektedir. 

İşte iklim değişikliğiyle ilgili kalıcı çözüm tam da bu noktada yatıyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi Genel Sekreteri Christiana Figueres’in dediği gibi “Dünyanın şimdiye kadar gördüğü en büyük çevre sorunuyla mücadelede sorumluluğu sadece müzakerecilere veya çevre bilimcilere bırakmak doğru değil. Yerküredeki yedi milyar insanın ekonomik ve toplumsal refahının karşısındaki bu tehditle savaşmak için yılda sadece iki hafta yetmez. İklim değişikliği sınavında başarılı olmak için, müzakerelere paralel olarak sivil toplum ve özel sektörün de çalışması ve yeni insiyatifler geliştirmesi gerekiyor.”

Sınavlarından yüksek not alan bir öğrenciye başarısının sırrını sorduğunuzda düzenli ve disiplinli çalışmanın öneminden bahseder.  İklim değişikliğiyle mücadelede, dersimizi çalışmayı son dakikaya bırakma lüksümüz kalmadı artık. Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm devletler, uluslararası sivil toplum örgütleri, bilimsel kurumlar ve özel sektör olarak hemen bugün birlikte çalışmaya başlamalı ve bu sınavdan geçer not almalıyız.