Luiza Almızrak: “Eskisi gibi Jönler yok”

Karşılaştığınız anda size enerji veren, cıvıl cıvıl, neşeli ve samimi bir kadın… İstanbul’da doğup büyüyen Luiza Almızrak, liseden mezun olduktan sonra biraz tesadüf çokça da girişimciliği sayesinde kendisini bir anda film sektöründe bulmuş.

Rayka NAYIR GÜVEN Yaşam
11 Aralık 2013 Çarşamba

Zaman içeresinde başarılı bir cast direktörü olan Luiza, Herşey Çok Güzel Olacak, Kabadayı, Devrim Arabaları, Kavşak, Nar, Kaybedenler Kulübü ve Labirent gibi izlediğimiz birçok başarılı sinema filminde çalışmış. Şimdi heyecanla son çalıştığı ‘Senin Hikâyen’ adlı filmin 27 Aralık’ta vizyona girmesini bekliyor…

En başından alalım. Bu işe nasıl başladınız?

Bu sektöre girişim çok büyük tesadüflerle oldu. Bir gün çalıştığım yerin üst katına bir cast ajansı açıldı. Gidip kapılarını çaldım ve burada ne yapıyorsunuz diye sordum.

Daha önce ne yapıyordunuz?

Daha önce Muzaffer Kuşhan’ın sekreteriydim. Ajansta yapılan işi öğrenince çok hoşuma gitti ve hemen “Benim gibi biriyle çalışmak ister misiniz?” diye sordum. Olumlu cevap alır almaz aşağıya inip istifa ettim ve cast ajansında sekreter olarak çalışmaya başladım. Daha sonra 1995 yılında Manajans'a girdim. Cast direktörü olan Ümit Tuzcu'nun asistanı olarak çalışmaya başladım. Fakat 15 gün sonra Ümit Tuzcu işten ayrıldı ve orada tek başıma kaldım. Alt katımızda ajansa bağlı prodüksiyon şirketi vardı. Orada bir şey çekilecekse cast’ını yapıyordum. Zamanla bir baktım ki çekime gelenlerin kıyafetlerini de ayarlıyorum, çekimlerin stylinglerini de yapıyorum. 1998'de Manavizyon kapandı ve biz de dışarıda kaldık. Dışarda kalınca bir baktım ki bunların her birini yapan ayrı ayrı kişiler varmış. Kostümcü diye tek bir insan, cast direktörü diye tek bir insan...

Ve yeni bir iş ararken bir gün Filma-Cass yapım şirketinden aradılar ve “bir sinema filmine başlayacağız cast’ını yapar mısınız,” dediler. Sinema filmi düşüncesi beni çok heyecanlandırdı ve ilk olarak ‘Her şey Çok Güzel Olacak’ adlı filmde çalıştım. Böyle arka arkaya bir iki iş daha yaptım ve bir baktım ki free lance cast direktörü olarak hayatıma devam ediyorum.

 

Yaptığınız işi tam olarak nasıl tanımlarsınız?

İşim temelde oyunca seçmek. Şu ana kadar çok fazla dizi cast’ı yapmış değilim. Daha çok reklam ve sinema filmi cast’ı yapıyorum.

 

Reklam ve sinema filmleri birbirinden çok farklı. Seçim kriterleri nedir?

Reklam filmlerinde çok fazla detay, kriter var. Bir kere her şey tiple başlıyor. Hem tip, hem oyunculuk, hem bütçe devreye girdiğinde çok fazla seçeneğimiz olmayabiliyor. Dolayısıyla da reklam filmlerinde hep aynı insanları görüyoruz.

Oysaki sinema filmine gelecek olursak, senaryoyu okuduğun anda o karakter gözünün önüne gelmeye başlıyor, en azından benim için öyle. “Ahmet bunu harika oynar, Ayşe olsa süper olur,” demeye başlıyorum. Bunca yıldır çok fazla tanıdığım oyuncu olduğu için o yüzler gözümün önüne gelmeye başlıyor. Tamamen içgüdüsel bir şekilde onu oldurmaya çalışıyorsun. Yönetmenle olan ilişkin de çok önemli sinema filminde. Birbirini anlıyor olmak, karşındakinin ne istediğini anlamak çok çok önemli. Bugüne kadar Allah'a şükür çok iyi yönetmenlerle çalışıp, çok güzel işler çıkardık.

 

İyi cast nedir?

Projenin istediğini verebilen cast iyi casttır, tabi ki onun da bir sürü kriteri var ama yönetmenin de ikna olması şart, çünkü o işin sahibi yönetmen.

 

Oyucuya göre proje mi yoksa projeye göre oyuncu mu?

Aksi de olduğu oluyor ama esas projeye göre oyuncu olmalıdır. Çünkü ilk önce elimizde olan o proje. Ama tabi şöyle durumlar da var; ben bunu şuna yazdım diyen senaristler var. O projenin esas kızı ya da oğlanı belli olduğu için yanlarında projenin gerektirdiği şekilde doğru cast’ı yapman gerekiyor.

 

Birbirinden hoşlanmayan iki oyuncu var ama aynı projede olsalar harika bir iş çıkacak. O zaman ne yapıyorsun?

Açıkçası öyle bir şeye çok fazla inanmıyorum çünkü öyle bir enerjiyle bir araya gelen iki insanın arasındaki gerilim hem sete hem de filme yansıyor.

Çünkü setin huzuru her şeye yansıyor. Çok sevdiğim oyuncu bir arkadaşımın güzel bir lafı var: “Setin duygusu her şeye yansır.”

Hakikatten de de öyledir. Komedi filmi çekerken bile sette saçma sapan şeyler oluyor, hâlbuki gülüp eğlenmemiz lazım. Ondan sonra çıkan işin kalitesi de düşük oluyor. Öbür tarafta dram çekiyorsun ama bütün ekibin birbiriyle olan dostluğu o kadar güzel ki akıp gidiyor film.

Benim için öncelikle çalışacağım yönetmeni sevmem çok önemli. Onu sevdiğim zaman zaten onu mutlu etmek için elimden geleni yapıyorum.

O mutlu olursa proje de güzel oluyor. O nedenle öncelikle yönetmenin mutlu olacağı, anlaşacağı kişilere çalışmak çok daha iyi.

 

Her çekimde sette bulunuyor musunuz?

Aslında benim işim ondan önce. Oyuncuları bulmak o nedenle her çekimde orada olmama gerek yok ama ben sette olmayı, insanlarla bir arada olmayı çok seviyorum insan ilişkileri çok önemli benim için. Oyuncular da, yönetmen de, prodüktör de beni bir şekilde orada görmek istiyorlar. 

 

Karar verme ve seçim aşaması ne kadar sürüyor?

Valla bu çok değişken bir şey. İlk yönetmenle oturup karar veriyoruz ve cast direktörü olarak tercihlerimi söylüyorum. Ondan sonra seçtiğimiz kişilerin uygun olup olmadığını araştırıyoruz. Fiyat olarak uygun mu, başka bir projede yer alıyor mu? Bu bazen beş dakika sürüyor, bazen günlerce sürdüğü de oluyor.

 

Elinize bir proje geldiğinde ilk neye dikkat ediyorsunuz?

İlk dikkat ettiğim şey kesinlikle insan ilişkisi. Yönetmeni çok seviyor, iyi anlaşıyor olmam lazım. Yönetmenin de benim ne iş yaptığımı anlaması lazım. Ben o kalabalıktan en uygun olanları eleyen insanım. Dolayısıyla karşımdakinin de bana güvenmesi lazım. Tolga Örnek bugüne kadar yaptığım filmlerde birlikte çalıştığım ve çok iyi anlaştığım bir yönetmendir.

İlk sinema filmimiz ‘Devrim Arabaları'ydı. Çok uyumlu çalıştık. Şu an dördüncü filmimizi yaptık. Devrim Arabaları, Kaybedenler Kulübü, Labirent ve bu yaz yeni yaptığımız aralıkta vizyona girecek olan ‘Senin Hikâyen’ adlı filmimiz var. O da yaptığım işe çok saygı duyduğu ve neyin ne olduğunu bilerek davrandığı için çok keyifli çalışıyoruz.

 

Bütün ekibi, başrol oyuncusundan figüranına bir araya getirirken resmin bütününe de çok dikkat ediyorsunuz o zaman.

Mutlaka. Hep şunu söylerim zaten, figürasyon dediğimiz, ikinci sınıf vatandaş olarak görülen insanlar bence filmlerde hayat kurtaran kişilerdir. İki kişi konuşurken arkadaki adam kalkıp yürümezse o sahnenin yaşadığını anlayamayız. Dolayısıyla o adam orada çok önemli bir iş yapıyor. İşi sadece kalkıp yürümek olabilir ama sahneye gerçekliği katan, hayatı katan o insanlar. Tabi ki büyük resimde herkes önemli ama dediğim gibi bu insanların rolü çok mühim.

 

Oyuncu seçerken yaşadığınız en büyük sıkıntı nedir?

Yaşadığımız en büyük sıkıntı hem güzel/yakışıklı hem de iyi oyuncu çok az. 20-30 yaş arası var ama özellikle 40-45 li yaşlarda çok fazla yok. Çok kısıtlıyız maalesef. Söylendiği gibi artık ‘jön’ yok.

 

Neden peki? Yurt dışına baktığımızda çok yetenekli sinema ve dizi oyuncularına rastlarken neden bizden çıkmıyor? Hiç mi yetenekli oyuncumuz yok?

Çok yetenekli insanlar var, muhtemelen daha da çıkacaktır ama yeteneklerini doğru projede gösterebilme şansını ne zaman yakalayacakları konusunda hiç bir fikrim yok. En büyük kriterin gerçekten bir oyuncunun orada olup biteni gözleriyle anlatması eğer gözleriyle anlatamıyorsa, o duyguyu gözleriyle aktaramıyorsa o oyuncuya çok da fazla şans tanımıyorum açıkçası. Bizde de bunu çok iyi yapan oyuncular var. Ona göre projeler olması lazım ki bu yetenekler ortaya çıksın.

 

Bazen çok ünlü, çok başarılı kişiler bir araya geliyor. Harika bir kadro kuruluyor fakat bir türlü başarılı olunamıyor. Bunun nedeni nedir?

Kadro bazen projenin önüne geçiyor örneğin bizim başımıza bu ‘Devrim Arabaları' filminde geldi. Gerçekten çok zengin bir kadroya sahip ama çok fazla isim bir araya geldiğinde olmuyor bir türlü.

 

Castını yaptığın filmi sinemada izlediğin zaman ne hissediyorsun?

İlk galada izlerken çok heyecanlanıyorum ve açıkçası çok fazla bir şey anlamıyorum. Daha sonra normal bir izleyici gidip sinemada izliyorum tabi çok güzel bir duygu. En ufacık bir rol için bile, özellikle sektörden işi bilen biri, güzel bir yorum yaptığında inanılmaz mutlu oluyorum.

Hepimizin bir dream cast’ı, her proje için hayal ettiği bir cast vardır. Bu hayale ne kadar yaklaşabilirsen o kadar mutlu oluyorsun, tatmin duygun artıyor.

 

Sen hiç kamera önünü düşündün mü?

Tolga'nın bütün filmlerinde küçük bir rol aldım. Sadece beni tanıyanların fark edebileceği tarzda ve tamamen eğlence olarak küçücük rollerde oynadım.

 

Dışardan bakıldığında çok keyifli bir iş gibi gözüküyor. Peki, bu işin zor yanları yok mu?

Çok fazla tanımadığın bir oyuncuyla çalışmak zorunda kalıp oyuncudan istediğin performansı alamamak ve yönetmeni mutsuz etmek işin en zor kısmı. İnsanla uğraştığımız için süreç uzun. Her şey olabiliyor ama sette herkes birbirine yardımcı olmaya çalışıyor. Çünkü oyuncunun morali ancak iyi olduğunda gerçek performansını ortaya koyabilir. O sete o enerjiyi bozacak insanı sokmamak da benim işim. Özellikle diziler için geçerli bu.

 

Dizi oyunculuğu neden bu kadar zor?

Çünkü bir haftada 90 dakikalık bir sinema filmi çekiyor onlar. Normalde bir sinema filmi 7-8 haftada çekilirken onlar her hafta bir sinema filmi çekmiş oluyorlar ve çok yıpratıcı.

 

İlerisi için hayaliniz nedir?

Yol beni buraya tesadüfen buraya getirdi ben de bir şekilde işi kotardım. İlerisi için hedefim bu güne kadar çok güzel sinema filmlerinde çalıştım. Çok daha iyilerini yapmaya devam etmek istiyorum. Hayatta çok büyük hırsları iddiaları olan bir insan olmadığım için biraz da hayatın getirdiklerine bakacağım.