Bu hafta ağımıza takılanlar

• Bizimki gibi taa Osmanlı’dan beri arada az önce bahsettiğim gibi “sıkıntılar” çıksa da Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi büyük hoşgörüyle, kardeşçe, iç içe yaşayan, karıncanın ezilmediği, birbirimize şöyle sinirli bile bakmadığımız bir toplumun içinde yaşadıkları için bu çocuklar dışarıdaki “kötülükleri” bilmiyor. Ama toplum da ne yapsın? Örnek olmayınca zor bu işler, öyle dışarılardan örnek vererek, uzaktan uzağa anlatarak olmaz ki. Yahudilerle ve Ermenilerle ilgili dile yerleşmiş “olumsuz” sözler mi? Aman canım bu yeni nesil onları bilmiyor bile. Bir de zaten o sözler de kötü niyetli değil. Şaka. Yani şimdi bizde eğer örneği olsa, ya da en azından bu sözler örnek kabul edilse yüce adalet bunu “nefret suçu” saymaz mı? Bu insanlık dışı suça ceza vermez mi? E vermediğine göre demek ki yok. E o zaman da bu yavrucaklar bunu bilemez. Basit. Ama arada sırada çıkan birkaç “şuursuzun”, “münferit” antisemit hareketlerini de “aman tadımız kaçmasın” diye görmezden gelmeyeymişiz iyiymiş baksana. Belki bu yüzden böyle şeylerin “nefret suçu” olduğunu öğretemediysek?“Antisemitizm” ile Siyonizm karşıtı olmanın farklı şeyler olduğunu belletemediysek? UTKU BAŞAR-CNNTürk

Diğer
18 Aralık 2013 Çarşamba
  • YAKINLARDAKİ BİR SALDIRI HAKKINDA KONUŞURKEN GERÇEKÇİ BİR HAVAYLA, "KİPPA TAKMAYA DEVAM EDERSEM ÖLDÜRÜLECEĞİMİ SÖYLÜYORLARDI."

Fikir, mutfağımızda, koyu bir İsveç kahvesi içerken ortaya atıldı. Karım, yazı yazdığım gazetenin bir okurdan gelen e-postadan söz etti. Okur, yerleşmiş olduğumuz Malmö kentinde dini inancını görünür şekilde belli eden bir Yahudinin ne kadar güvende olabileceğini soruyordu.

Karım, "Başına kippa takıp kendin yaşayarak görebilirsin" dedi.

İsveç'in güney ucunda yer alan Malmö, yakınlarda antisemitizm eğilimleriyle birlikte anılır oldu. Yöredeki Yahudi merkezi 2012 yılında bombalanmış, kentteki yegane Yahudi kreşe de kurşun geçirmez camlar konmuştu.

Kentteki sorun, Gazze sorununun göçmen gruplar arasında gerilimi alevlendirmesi ve başlarda "İsveç, İsveçli kalsın" sloganını benimsemiş olan aşırı sağ İsveç Demokrat Partisi'nin yükselmesinden bu yana daha da vahimleşti.

Bunun sonucunda pek az Yahudi, dini inancını belli eder oldu. Bir kişi hariç. Shmuel Goldberg, Malmö'de gündelik yaşamını sürdürürken başından kippasını eksik etmiyor.

Sözlü tacizlere artık alışmış. Yakınlardaki bir saldırı hakkında konuşurken gerçekçi bir havayla, "Kippa takmaya devam edersem öldürüleceğimi söylüyorlardı." dedi.

Goldberg, insanların tepkisini ölçmek için bir gün başıma kippa takıp dolaşacağımı söyleyince, dikkatli olmamı öğütledi.

Kendi kippalarından ikisini bana verirken, "dikkat et kendine" dedi.

Ve Yahudi kimliğinin geleneksel simgesini başımın tepesine iliştirdim. Siyah saçımla tezat oluştursun diye beyaz bir kippa seçmiştim.

İşte o anda, Malmö'de bir İrlandalı Katolik olarak yaşadığım iki yıl boyunca asla yaşamadığım birşey hissettim...

Patrick Reilly

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/12/131213_fooc_isvec_anti_semitizm.shtml

 

  • FRANSA’DA ARTIK ‘GEÇMİŞİ HATIRLAMAK’ DEMEK ‘GEÇMİŞİ UNUTMAMA GÖREVİ’ HALİNE GELDİ

“Fransa’da artık ‘geçmişi hatırlamak’ demek ‘geçmişi unutmama görevi’ haline geldi. 1995’te Fransa Cumhurbaşkanı M. Jacques Chirac’ın 1995’teki Holokost konuşmasıyla, hükümetin kamusal soru haline gelen hafıza sorusundaki pozisyonu da değişti.

“Chirac konuşmasında Fransa’nın Holokost’taki sorumluluğunu kabul etti, ancak iyi bir siyasetçi olduğu için konuşmasının sonunda yine Vichy hükümeti ile ilgili ayrım yaparak ‘İki Fransa’ vurgusu yapmayı ihmal etmedi.

“1960’larda Fransa’daki tarih kitaplarında Vichy hükümeti ile ilgili bir yazı bulamazdınız. Onlar işbirlikçi, Fransa ise direnişçiydi. Bu yüzden Holokost’taki sorumluluk Fransa’ya değil Vichy yönetiminindi. Bu yüzden 1990’lara kadar birçok savaş suçlusu da cezalandırılmadı.

“Ancak hafıza sorusunun bir grup Holokost’tan sağ kalan aktivistin sorunu halinden kamusal bir sorun haline gelmesiyle ‘onarma dönemi’ başladı. Chirac’ın konuşması, Yahudilerden çalınmış malların iadesi, Vichy hükümetinin illegal ve gayri meşru ilan edilmesi gibi adımlar atıldı.

“Bu süreçte medyanın baskısı, Amerika Birleşik Devletleri’nin Holokost’taki sorumluluğunu kabul etmediği sürece Fransa markalarına boykot uygulayacağını açıklaması, uluslararası bir hukuk örgütünün aynı Güney Amerika’da olduğu gibi Fransa’nın savaş suçlularını yargılamaması halinde uluslararası mahkeme kuracaklarını açıklaması da bu süreçte etkili oldu.”

Elif Akgül

http://www.bianet.org/bianet/bianet/151157-fransa-holokost-la-nasil-yuzlesti

 

  • ‘MAVİ MARMARA OLAYI’ TÜRK TARAFINDA ÖNEMLİ PSİKOLOJİK KIRILMALARA NEDEN OLDU

Elbette, ‘Mavi Marmara olayı’ Türk tarafında önemli psikolojik kırılmalara neden oldu. İsrail tarafı şapkayı önüne koyup olayı yeniden ele aldığında, bunun bir hatalar dizisi olduğunu gördü ve saklamıyor. Operasyon baştan sona amatörce yürütüldü ve sonuçları da öngörülenden ağır oldu.

 Bozulan ilişkiler ve değişen politik iklim ABD’yi de harekete geçirdi. Başkanı Obama’nın ısrar ve baskısı sonucunda İsrail Başbakanı Netanyahu geçen mart ayında Başbakan Erdoğan’ı telefonla aradı. Dolaylı da olsa Başbakan Erdoğan’dan özür diledi.    

İki ülke ilişkilerini gözden geçirmeye zorlayan bir dizi iç ve dış gelişmeden söz edebiliriz. İki başlık altında toplanabilecek dış dinamikler, iç dinamiklerden daha etkili durumda. İlki, ABD’nin değişen Ortadoğu politikalarıdır. Diğeri ise bölgede aktörlerin ve sorunların öngörülemeyen biçimde çeşitlenmesidir.

 ABD, dış politika önceliğini Çin’e kaydırdığını ilan etti. Bu, ABD’nin Ortadoğu’ya olan ilgisini kaybettiği anlamına gelmiyor. Yine, İsrail’in güvenliği, petrolün makul fiyatlar ve güvenli biçimde akşını sağlamayı, nükleer silahların yayılmasının önlenmesini, terörizm ve radikal hareketlerle ilgilenecek. Bu bağlamda ABD, müttefiki ülkelerin ilişkileri ve pozisyonlarını değiştirerek kendi üzerindeki yükü hafifletmeyi hedefliyor. Elbette sözü edilen ülkelerin başında da Türkiye ve İsrail geliyor. 

Ali Nihat Özcan

http://siyaset.milliyet.com.tr/turkiye-israil-iliskileri-nereye-/siyaset/ydetay/1806952/default.htm

 

  • BİZİMKİ GİBİ TAA OSMANLI’DAN BERİ ARADA AZ ÖNCE BAHSETTİĞİM GİBİ “SIKINTILAR” ÇIKSA DA MÜSLÜMANI, HRİSTİYANI, YAHUDİSİ BÜYÜK HOŞGÖRÜYLE, KARDEŞÇE, İÇ İÇE YAŞAYAN, KARINCANIN EZİLMEDİĞİ, BİRBİRİMİZE ŞÖYLE SİNİRLİ BİLE BAKMADIĞIMIZ BİR TOPLUMUN İÇİNDE YAŞADIKLARI İÇİN BU ÇOCUKLAR DIŞARIDAKİ “KÖTÜLÜKLERİ” BİLMİYOR

Polonya'da, Avrupa’nın Nazi çizmesi altında ezilmiş diğer bazı ülkelerindeki gibi, Nazi işareti yapmak suç. Yapanlar iki yıla kadar hapse mahkûm edilebiliyor.

Ama bizim afacanlar büyük ihtimalle yırtar.

En fazla şaka yapmışlardır. Başka ne olabilir?

2. Dünya Savaşı’nda Nazilerin o kampta gaz odalarında ve ağır koşullarda yaşayıp çalışmaya zorlayarak katlettikleri, fırınlarda yaktıkları, üzerlerinde deneyler yaptıkları 1 milyon 100 bin insanın hatırasına saygısızlık edecek halleri yok ya?

22 yaşında, gencecik; Avrupa’nın göbeğindeki Budapeşte’de okuyan, kafası açık, dimağı hür, çalışkan, övüncümüz olacak pırlanta gibi iki Türk “çocuk” u.

En fazla Facebook ya da Instagram sayfalarına koyacak haylazlar.

Selamın anlamını bile bilmezler.

Kökenini hiç bilmezler.

Hatta emin olun, hangi ellerini kaldıracaklarını bile bir süre düşünmüşlerdir.

Sağ mıydı be? Yok, yok sol. Ya olur mu, sağ işte!

Eh hadi şöyle Naziymişim gibi çek panpa.

Tam yazının altında.

“Arbeit mach frei” ; “Çalışmak özgürleştirir”.

Çalışmanın kaç kişiyi, nasıl özgürleştirdiğini nereden bilecekler?

Daha “küçücük” yavrucaklar.

Hem bu onların bildiği, ya da büyük ihtimalle bilmediği, türden bir “çalışma” da değil malum.

Ama hata bizde.

Gazeteci ağabeyleri, ablaları olarak biz “bildiremedik”.

Belli ki öğretmenleri de “belletemedi”.

Şu eğitim sistemi zaten fena canım!

Misal, bundan 5-6 yıl önce 32.Gün’deki asistanlarımızdan birine Ermenistan ve Türkiye ile ilgili yazamadığı bir haber üstüne “Haber bakıştır çocuum” diye büyük büyük laflar edip; 1915’te olanları ve Ermenistan ile Türkiye’nin sınırda nehre karışan zehirli atıklar yüzünden ölen hayvanlardan başka problemleri de olduğunu anlatmak zorunda kalmıştım. Arada örnek verirken “Holokost” diye bir şey var deme gafletinde bulunmuş, sonra da “Holokost” denen şeyin “hani Spielberg’in bir filmi var ya, “Schindler’in Listesi” işte oradaki şey” olduğunu, hatta “Holokost” teriminin de “sorunlu” ve “tartışmalı” olduğunu ve yerine İbranice’de felaket anlamına gelen “Shoah” kelimesinin kullanıldığını açıklamaya çalışırken bulmuştum kendimi.

E bizim 3. sınıf Televizyon Gazeteciliği öğrencisi asistanın da bilmediği şeyin suçunu bu çocuklarda bulacak halim yok herhalde. Tabii ki eğitim sisteminde sorun olacak.

E ailenin de ilgisi yoksa madem.

Peki en büyük suç kimde?

Kimde olacak, toplumda.

Bizimki gibi taa Osmanlı’dan beri arada az önce bahsettiğim gibi “sıkıntılar” çıksa da Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi büyük hoşgörüyle, kardeşçe, iç içe yaşayan, karıncanın ezilmediği, birbirimize şöyle sinirli bile bakmadığımız bir toplumun içinde yaşadıkları için bu çocuklar dışarıdaki “kötülükleri” bilmiyor.

Ama toplum da ne yapsın?

Örnek olmayınca zor bu işler, öyle dışarılardan örnek vererek, uzaktan uzağa anlatarak olmaz ki.

Yahudilerle ve Ermenilerle ilgili dile yerleşmiş “olumsuz” sözler mi? Aman canım bu yeni nesil onları bilmiyor bile. Bir de zaten o sözler de kötü niyetli değil. Şaka.

Yani şimdi bizde eğer örneği olsa, ya da en azından bu sözler örnek kabul edilse yüce adalet bunu “nefret suçu” saymaz mı? Bu insanlık dışı suça ceza vermez mi? E vermediğine göre demek ki yok. E o zaman da bu yavrucaklar bunu bilemez. Basit.

Ama arada sırada çıkan birkaç “şuursuzun”, “münferit” antisemit hareketlerini de  “aman tadımız kaçmasın” diye görmezden gelmeyeymişiz iyiymiş baksana.

Belki bu yüzden böyle şeylerin “nefret suçu” olduğunu öğretemediysek?

“Antisemitizm” ile Siyonizm karşıtı olmanın farklı şeyler olduğunu belletemediysek?

Neyse, ne diyelim. Umarım yaptıkları “şakanın” karşılığında Polonya polisinin kulaklarını çekmesi genç kardeşlerimize ders olur. Kazasız belasız okudukları Macaristan’a, Budapeşte’ye geri dönerler.

Malum bir musibet bin nasihattan iyidir derler.

Ama kardeşler belki bu sayede okudukları kente başka bir gözle bakarlar.

Budin ve Peşte’yi ayıran Tuna kıyısındaki sahipsiz demir ayakkabılar neden orada, ya da Raoul Wallenberg kim öğrenirler.

Utku Başar

http://www.cnnturk.com/yazarlar/utku-basar/naziymisim-gibi-cek-panpa

 

  • KÜÇÜKLÜĞÜMDE YAKLAŞIK BİR YIL TEL AVİV'DE YAŞAMIŞLIĞIM VAR. DÜNYADAKİ BİRÇOK YER GİBİ, ORASI DA ÇOK DEĞİŞTİ VE GELİŞTİ. ANCAK EN DİKKAT ÇEKİCİ ÖZELLİĞİ, GELİŞİRKEN ÇOCUKLAR İÇİN NE KADAR BÜYÜK ALAN AYIRDIKLARI VE ONLARIN ZEVKLERİNİ, OYUNLARINI NE KADAR ÇOK ÖN PLANDA TUTTUKLARI OLDU

Havalar tam soğumuşken, en az on derece fazla olan bir şehre gitme fikri harika geldi. Önden hızlıca gidilecek yerler, kalıncak otel, kiralanacak araba gibi detayları halledip, vizeleri çıkartmayı başardım.

İsrail'de her yerde Hanuka (ışık bayramı ) kutlamaları vardı, çocukların o şöleni görmelerini de çok istiyordum. Kalacağımız noktayı, hem kuzenlere hem kutlama yapan halka hem de turistik gezilerimize göre seçtim.

Artık yolculuklarda neyin nasıl olduğunu, bensiz de halleden büyümüş de küçülmüş yavrularım, otele yerleştiğimizde hemen keşfe çıkmak istediler.

Valizi olduğu gibi bırakıp, otelin biraz ilerisindeki limana gittik. Scooter'la gezmek için biçilmiş kaftan olan sokaklar, içinden geçerken, grup halinde yoga yapan insanların olduğu park, bizi bayağı oyaladı. Leo ve Lea, nerden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi unutmuş halde minderlerde jimnastik hareketleri yaptılar. Limana vardığımızda saat akşam yemeği vaktini gösteriyordu.

Küçüklüğümde yaklaşık bir yıl Tel Aviv'de yaşamışlığım var. Dünyadaki birçok yer gibi, orası da çok değişti ve gelişti. Ancak en dikkat çekici özelliği, gelişirken çocuklar için ne kadar büyük alan ayırdıkları ve onların zevklerini, oyunlarını ne kadar çok ön planda tuttukları oldu. Trafik ışıklarında bile, çocukların basması için konulan alçak düğmeler yapmışlar. Sanki onların dünyasında, yetişkinler vakit geçirebilsin diye restoran ve dükkânlar koymuşlar…

Vera Caen Anahmias

http://www.hthayat.com/yazarlar/vera-caen-anahmias/1018325-leo-ve-lea-ile-tel-aviv

 

  • BAŞBAKAN NETANYAHU’NUN, BİR SÜRE ÖNCE HAZIRLANAN BİR RAPORDA MAKAM BİNASININ YÜKLÜ MASRAFLARI OLDUĞU VE İKİ REZİDANSIN 3 MİLYON ŞEKEL GİBİ BİR TUTAR KARŞILIĞINDA BÜTÇEDE YER İŞGÂL ETTİĞİ, YÖNÜNDE ELEŞTİRİLERE HEDEF OLMUŞ OLDUĞUNU DA HATIRLAMAK GEREKİYOR

İsrail Başbakanı Özel Kalemi’nden alınan bilgilere göre son anda karar verilen geziler, İsrail Hükümeti’ne 7 milyon Şekel yani 1,5 milyon € masrafa mal oluyor; böylece Başbakan Benyamin Netanyahu, uluslararası devlet erkinin katılacağı Güney Afrika eski Devlet Başkanı, Nelson Mandela’nın cenaze törenine katılmak amacıyla yapmış olduğu planlarını iptal etti.

Geçtiğimiz Pazar günü, İsrail Başbakanlığı tarafından yayımlanan bir resmi açıklamaya göre, son anda karar verilen resmi geziler, yolculuk organizasyonu ve bir İsrail devlet adamı için mutlaka yapılması gereken emniyet tedbirleri göz önüne alındığında, masrafın çok yükseldiği ve bundan dolayı Sayın Başbakan’ın bu törene katılamayacağı bildirildi. 

Bildiride İsrail Hava Yolları El AL’in böyle bir yolculuk için 2,8 milyon Şekel ve öngörülen gerekli emniyet tedbirlerinin alınabilmesi için, ilave bir kargo uçağının tahsis edilmesi, buna 3,2 milyon Şekel de ekleneceği ifade ediliyordu.

Başbakan Netanyahu’nun, bir süre önce hazırlanan bir raporda makam binasının yüklü masrafları olduğu ve iki rezidansın 3 milyon Şekel gibi bir tutar karşılığında bütçede yer işgâl ettiği, yönünde eleştirilere hedef olmuş olduğunu da hatırlamak gerekiyor.

Raffi A.Hermonn

http://t24.com.tr/yazi/mandelanin-cenazesine-katilmak-israile-tuzlu-cikiyor/8015

 

  • İSRAİL’İN BİR NUMARALI DÜŞMANI OLAN İRAN’IN İSRAİL’E YAPACAĞI DÜŞMANCA DAVRANIŞLAR SADECE NÜKLEER SİLAH DEĞİLDİ

Son günlerde ABD’nin İran ile yakınlaşması ilginç karşılandı. Model şöyleydi; İsrail İran’ı ciddi bir tehdit olarak görüyordu ve İran’da yapılması beklenen nükleer silahın İsrail’e karşı kullanılacağını, hatta yapılmasının sebebinin de bu olduğu söyleniyordu. Oysa yaygın olan kanaat ABD’nin İsrail’i feda etmeyeceği hatta ABD’nin Yahudilerin kontrolünde olduğu şeklindeydi. Ayrıca nükleer silah yapımını yasaklayan uluslararası anlaşma vardı. Ama İsrail’in bir numaralı düşmanı olan İran’ın İsrail’e yapacağı düşmanca davranışlar sadece nükleer silah değildi. Terör eylemleri, İsrail çevresindeki ülkeleri kendisinin ve dostu Çin’in kontrol etmesiydi. Dünyadaki en etkili yeni silahın sermaye olduğunu ve hem kendisinin hem de Çin’in bu konuda etkin olduğunu biliyordu. ABD bölgede enerji kontrolü ve yeni dünya gücü olan Çin’i sınırlandırmak istiyor, ayrıca İran’ın dini kullanarak ABD’nin düşman ilan edileceğini düşünüyordu. Korktuğu için değil, olayı ucuz atlatmak için anlaşma yolunu kullandı. Zaten İran halkı geçmişte yıllarca ABD dostuydu ve bu yakınlaşmayı tehdit olarak algılaması beklenmezdi.

Mahir Kaynak

http://haber.stargazete.com/yazar/iki-modelden-hangisi/yazi-816275

 

  • YAHUDİLER TRİBÜNLERDE. DÜNYADA 20 MİLYONUN ALTINDAKİ SAYILARI VE TARİHTEN DEFALARCA SİLİNMEYE HEDEF OLDUKLARININ BİLİNCİYLE, KENDİLERİNİ ZAMANA KARŞI KÖŞEYE SIKIŞTIRILMIŞ HİSSETMEKTE

21. yüzyılda toplumlar arası çatışma ve ayrışma, ideolojiler değil, sermaye değil, tekrar dinler arasında. Reklamların tetiklediği tüketim bağımlılığımız, sınır tanımaksızın veba gibi yayılırken, aynı markaları üniforma gibi giyenlerin en çok ayrıştıkları nokta, dini aidiyetlikleri (Küçük bir kısım için de aidiyetsizlikleri).

Oysa doğanın, türlerin selameti, kapitalizmin olmazsa olmazı büyüme hızının gereği pompalanan, pornografi kadar hastalıklı, tüketim patolojimizden arınabilmemize bakıyor.

Kapitalizmin, benden sonra tufana gidişinin seyrinde dinler ne konumda?

Hindu, Yahudi, Hıristiyan, Budist, Müslüman... Fark etmiyor.

Yahudiler tribünlerde. Dünyada 20 milyonun altındaki sayıları ve tarihten defalarca silinmeye hedef olduklarının bilinciyle, kendilerini zamana karşı köşeye sıkıştırılmış hissetmekte. Üstelik 19. ve 20. yüzyılda, egemen düzeni tehdit eden sosyalist ideolojide öncülük yaptıkları rollerini üstlenme cesareti ve konumundan, İsrail’de uyguladıkları Güney Afrika türü ırkçılık politikalarından ötürü, yoksunlar.

Gündüz Vassaf

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/gunduz_vassaf/mcmuslumanlar-1166259

 

 

  • Netten okumalar
  • TOPLUMSAL HAFIZA SİNEMADA NASIL OLUŞUR – ELİF AKGÜL

http://www.bianet.org/bianet/toplum/152070-toplumsal-hafiza-sinemada-nasil-olusur

 

  • VAN MİNUT: TÜRK MUSEVİ CEMAATİ ONURSAL BAŞKANI BENSİYON PİNTO’NUN ANILARINDA ERDOĞAN, GÜL VE DİĞER AKP’LİLER

http://www.gazetefrankfurt.com/van-minut-turk-musevi-cemaati-onursal-baskani-bensiyon-pintonun-anilarinda-erdogan-gul-ve-diger-akpliler/7419.html

 

  • ARNAVUTLARIN, YAHUDİLERİ KURTARMA SERÜVENİ MECLİS SERGİSİNDE

http://zaman-online.de/arnavutlarin-yahudileri-nazi-zulmunden-kurtarma-hikayesi-meclis-sergisinde-91210

 

  • 12 ARALIK 1940: TÜRKİYE, SALVADOR GEMİSİNDEKİ YAHUDİLERİ ÖLÜME TERK ETTİ

http://www.marksist.org/tarihte-bugun/13440-12-aralik-1940-turkiye-salvador-gemisindeki-yahudileri-olume-terk-etti

 

  • İSRAİL SEYAHATİ ANILARIM

http://www.hasturktv.com/israili_taniyalim/6447.htm

 

  • GÜLTEKİN AVCI BU YAZIYI ÇALACAK – SALİM MERİÇ

http://www.odatv.com/n.php?n=savasi-israil-kazandi-1612131200