Yüzüklerin yeni efendisi

Batya Kebudi, altının büyüleyici ışıltısından ilham alarak oluşturduğu yalın ama göz alıcı tasarımlar ile stilinize zarif bir dokunuş yapıyor. Batya Kebudi, uzun bir süredir üzerinde çalıştığı yeni koleksiyonuyla, klasikle modernizmi bir araya getirirken, yaratıcılığın heyecanına sizi de ortak ediyor. Koleksiyonda, bulunduğu yerde dikkatleri üzerine çeken ve ışıltısını çevresine cömertçe yayan altın, farklı formlarda karşımıza çıkıyor. Sade ama iddialı tasarımlar hem tek olarak hem de bir arada takılabiliyor. Detaylarda gizlenen sürprizler ve bütünün sunduğu yalınlık hissi bedeninizle uyum sağlıyor.

Virna BANASTEY Yaşam
18 Aralık 2013 Çarşamba

Seni yakından tanıdığım için hayatındaki bu büyük değişimi takip edebildim. Bu senin bir kırılma noktası oldu sanki... Baştan başladın, yılmadan çok çalıştın. Nasıl başladı bu ışıltılı serüven?

Biliyordum, aksesuara olan merakımın bir gün beni tasarım yapmaya yönelteceğini biliyordum. Her zaman, bir kıyafeti tamamlayan en önemli detayın aksesuar olduğunu düşünürüm. Bu nedenle de birçok aksesuarım var. Özellikle çıktığım seyahatlerde bir mağazaya girdiğimde zamanın çoğunu mücevherlerin olduğu bölümde geçiririm. Tüm markaların koleksiyonlarını yakından takip ederim. Bu merakım zamanla işimi de etkilemeye başladı. Yıllarca çalıştığım Madame Figaro dergisinde her ay farklı mücevher konuları hazırladım ve tasarımcılarla röportajlar yaptım. Hep bir gün "Ben de, ben de!" dedim. Bu arada kendim için aksesuar tasarımları yapmaya başlamıştım bile... Tam da bu sıralarda, mesleğinde yıllarını geçirmiş ama artık emekli olmuş yaşlı bir mücevher ustasıyla tanıştım ve ona kendim için yüzükler yaptırdım. Her türlü nazımın geçtiği, beni torunu gibi görmeye başlayan bu usta, bendeki enerjiyi herkesten önce fark edip "Batya, artık bunlardan birer tane değil de biner tane yapsak" diyordu. Bu arada arkadaşlarım da yaptıklarımı çok beğeniyor, kendileri için de takı tasarlamamı istiyorlardı. Bu fikri nedense hep erteledim. Ta ki çok sevdiğim Madame Figaro'nun kapanmasına kadar! Derginin kapanmasının ardından bir süre seyahat ettim. Yurt dışında da tanıştığım herkes bana takılarımı nereden aldığımı soruyordu. Kendi tasarımlarım olduğunu öğrendiklerinde onlar için de yapmamı istediler. İstanbul’a dönünce hep ertelediğim takı tasarımı için artık hazır olduğumu hissettim ve bu kararla hayatımda yepyeni bir kapı açıldı. Ustama gittim ve "Artık hazırım, koleksiyonumu çizdim." dedim. Koleksiyonumun ilk tasarımları o kadar ilgi gördü ki devam etmeye karar verdim! İşte bu ‘altın serüven’ böyle başladı. Çevremdeki insanlar hep ışıltılı göründüğümü söylerler. Bu aslında altının bana verdiği ışığın rengidir, parıltısı hep göze çarpar. Şimdi, bu çok sevdiğim mücevher, işimin de anahtar kelimesi oldu. Bunun benim için çok güzel bir şans olduğuna inanıyorum. Tasarımlarımı bu düşünceyle hazırladığım için de takılarımın, onları takan herkese şans getireceklerini düşünüyorum.

Şansa gerçekten inanıyor musun? Oysaki senin hayatına baktığımda çalışmanın da bir o kadar rolü olduğunu söyleyebilirim.

Hep işaretlerin, sessiz ama bizi birleştirici bir dili olduğunu düşünürüm. Gizemli ve merak uyandırıcı bu semboller, hem geçmişle günümüzü birbirine bağlayan güçleri, hem heyecan uyandıran tasarımları hem de üzerlerinde taşıdıkları anlamlarla hayatta farklı bir dil oluşturuyorlar. İşte ben de koleksiyonumu tasarlarken bu çarpıcı dilden ilham aldım ve hayatın sembollerini kendime göre yeniden yorumladım. Şansımın takılara olan merakımdan dolayı olduğunu düşünüyorum. Onları takan herkese de şans diliyorum. Şansa inanıyorum. Sihirli bir gücün varlığına inansam da çalışmadan sadece şans ile bir şeyleri başarabileceğimize inanmıyorum. Başarının çok çalışmak ve şansla bir arada olduğuna inanıyorum. Bu semboller ise içlerinde özel anlamlar barındırıyorlar ve size şans getiriyorlar. Siz çok çalışın veya çok isteyin, neler olacağına siz bile inanamayacaksınız!

Markan için tasarladığın amblem hem kadınların hem de erkeklerin takabileceği bir takı olarak karşımıza çıkıyor. Bu tasarımın hikâyesi ne?

Takı tasarımıyla hayatımda açılan bu yepyeni kapının; hayatın bana hazırladığı bir sürpriz, bana lütfedilen bir şans olduğuna inanıyorum. Şans bana ‘uğradı’ ve ben onu tasarımlarımı beğenip alan kişilerle paylaşmak istiyorum. Özel hayatımda inançla bağlandığım şansı, markamın logosu olarak kullandım. Benim şansım, benim inancım… Şans motifini kimi zaman tasarladığım kolyelerde, kimi zaman bileziklerde, kimi zaman kol düğmelerinde göreceksiniz. Hayatın her alanında yer verebileceğimiz, dolayısıyla enerjisini daima üzerimizde taşıyabileceğimiz şans motifi eminim size de şans getirecek… Yeter ki inanın! Bu motifi kadınlar yüzük, bilezik ve kolyelerde tercih ediyor. Erkekler ise kol düğmesi olarak şansı hayatına katıyor.

Bir de aşk böceği halin var senin…

Aşk herkesi ve her şeyi aynı çizgide birleştirme gücüne sahip olan, tutku ve masumiyeti, hüznü ve motive edici mutluluğu, sonsuz yaratıcılığı varlığında taşıyan, hayatın kaynağı... Beni hayata bağlayan en önemli duygu... Bu yüzden de koleksiyonlarımda her zaman aşk temalı tasarımlar hazırlamayı sürdüreceğim.

Aşk, tutku ve sevgi... Senin felsefen bu üç kelimeyle anlatılabilir mi?

Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda sevgiyle, aşkla, mutlulukla ve huzurla geçmiş bir hayatım olmasını diliyorum. Pozitif olmak benim hayat felsefem. Her zaman en iyisini düşünüyorum. Hayattan isteklerim hep pozitif yönde. Tüm bunların beni mutlu kıldığına inanıyorum. Hayattaki önceliklerim Ailem, dostlarım, arkadaşlarım ve işim... İşim benim kendimi ifade etme şeklim… Işığım... Yaşama sevincim... Hayata bakış şeklim... İnsanları algılayış şeklim... Dünyaya yüreğimden açılan bir kapı adeta...

Sence tasarımlarının ortak özelliği hatta belki imzan diyebileceğimiz bir ortak özelliği var mı?

Bence tasarımcının hayata bakış şekli vardır. Tüm tasarımlarında farklı bile olsalar aynı ruhu yaşatırlar. Benim tasarımlarıma baktığım zaman ince ve zarif, sakin ve şık detayları olan el işçiliğini fark edersiniz. Bir tasarıma baktığınızda onun kimin olduğunu anlayabiliyorsanız o tasarımcı kendini cesurca ortaya koyan işlere imza atan kişidir.

Birçok kadın senin takılarını kullanıyor, sevdiklerine senden hediye alıyor.

Tasarımlarımı birçok kişi çok severek taktığı için çok mutluyum. Gerçekten sevdikleriniz için mesaj verebileceğiniz bir köprü görevini bile görüyor.

Peki ya erkekler? Onlar kız arkadaşlarına alıyorlar mı bu yüzüklerden?

Tabi ki, eskiden olsa erkekler evlenme teklifinde bulunmayacaklarsa kız arkadaşlarına yüzük almazlardı. Benim tasarımlarımla bu artık değişti. Erkeklerde dilediğince hediye alıyor. Mesela melek yüzük ile bir erkek kız arkadaşına “Sen benim Meleğimsin” diyebiliyor. Bu da kalpleri özgür kılıyor.

Herkesin büyük ve pırlantalı mücevherleri takmaya alıştığı dönemde sen minicik yüzükleri hayatımıza getirdin. Senin tasarımlarınla pembe altın yeniden popüler oldu. Bu hep böyle mi devam edecek?

Değerli madenlerle çalışmayı seviyorum. Onların nesilden nesle geçebilecek olması bana heyecan veriyor. Altının ışıltısı kadına enerji katıyor. Altının insana iyi gelen yanları var. Mesela altın depresyona iyi geliyor. Altın sizinle beraber yaşayabiliyor. Hayatınızın içinde sizin bir parçanız olabiliyor. Kararmıyor, alerji yapmıyor. Tüm bunlar benim için onu vazgeçilmez kılıyor. Tasarımlarımda pembe altın kullanıyorum. Pembe altın ten ile muhteşem bir uyum sağlıyor. Benim kadınlarım sade ve ışıltılı olmayı seven kadınlar. Şimdilerde nadir de olsa başka bir değerli maden olan gümüş ile de tasarımlar yapıyorum.

“HER KADININ UĞURUNA İNANDIĞI BİR HAVYAN VAR”

Bu sezon çıkan yeni koleksiyonundan bahsedelim mi?

Geçtiğimiz aralık ayında çok sevdiğim köpeğim Oscar vefat etti. Onun vefatının ardından bu dünyayı beraber paylaştığımız hayvanlar için bir koleksiyon hazırlamaya karar verdim. Temasını hayvanların oluşturduğu bu koleksiyon şehirli kadının hayatına şıklık katmayı hedefleyen modellerini bir araya getiriyor. Bu sezona damgasını vuracak tasarımlarda hayvanların ince işçiliği ve mükemmel detayları dikkat çekiyor. Tavus kuşu, Fil, Yılan, Kirpi, Flamingo, Koç, Kurbağa, Kaplumbağa ve Uğurböceği gibi hayvanların size şans getireceğine inanıyorum. Her kadının uğuruna inandığı bir hayvan var. Ben de bu sezon günlük hayatınızda sevdiğiniz hayvanlarla olmanızı istedim. Kadınların üzerinde cesurca taşımak isteyecekleri bu tasarımlar doğanın vahşi cazibesini yansıtıyorlar. 

Yaz aylarında çıkardığın koleksiyonun hikâyesi de beni çok etkilemişti. Bizimle onu da paylaşır mısın?

Yazın başında  çıkardığım DOT koleksiyonumda Windsor Düşesi’nin hikâyesinden ilham aldım. Onlar aşklarını mücevherlere kazımış, onlarla yaşatmıştı. 9 Latin Haçı’ndan oluşan bileklikteki her haç ilişkilerindeki ayrı bir dönüm noktasını simgelemektedir. Haçlardan biri Wallis’in geçirdiği önemli bir operasyonu, diğeri Dük’ün bir gazeteci ile yaptığı bir röportajı, diğeri düğünlerini, bir başkası tanışmalarını ifade eden bu bileklik, adeta çiftin yaşantısını anlatan mücevher görünümlü bir anı defteri özelliği taşıyor. Ben de bu hikâyeden esinlenerek hayatımızdaki önemli kişileri ve anları ifade eden bu tasarımım bir kraliçe tacını andırıyor. 

Tasarımların Türkiye sınırlarını aştı değil mi?

Evet, 2010 yılında Paris’te dünyada gelecek vaat eden 50 tasarımcıdan biri seçildim. Tasarımlarım orada sergilendi. O zamandan beri de Paris’te tasarımlarım satılıyor. Gerçekten harika bir duygu! Markamı dünyaca ünlü bir mağazada görmek beni çok onurlandırdı. Fransız Elle dergisinde hakkımda çıkan yazı da bu mutluluğumu perçinledi. 2012 yılından bu yana da tasarımlarım Londra’da da satılıyor. Orada da çok güzel ilgi görüyor. Geçtiğimiz sene Londra’da düzenlenen İstanbul Inn London bienalinde tasarımlarımı sergileme şansım oldu. Orada Türk konsolosu ve eşi ile tanışma imkânı buldum. Tasarımlarımı çok beğendiklerini ve ülkemi çok güzel bir şekilde temsil ettiğim için benimle gurur duyduklarını söylediler. Bundan dolayı çok mutluyum. 2012 yılında Floransa tasarım haftasında tasarımlarım sergilendi. Sanata, tasarıma değer veren bir nesiliz. Artık her şeyin tasarım olması bizim ilgimizi çekiyor. Belki de her tasarımın hikâyesi bizi birbirimize bağlıyor…

Gerek Türkiye’de ve gerekse yurt dışına takı tasarımcılığı konusunda son derece büyük bir rekabet mevcut. Ayakta kalabilmek ve farklı olabilmek adına neler yapıyorsun?

Bence rekabet markalaşma alanında olabilir. İşimi sanat olarak algılıyorum. Bu şekilde baktığım için aslında alanımda hiç rakibim yok. Ama konu markalaşma ise o zaman işler değişir. Markalaşma ve markanızı bilinir kılmak için çok rekabet etmeli ve yapabileceğinizin en iyisini yapmalısınız.

“BUGÜNÜ TAKİP ETMEK VE GELECEĞE HAZIRLANMAK GEREK”

 Senin sosyal medyada markanı çok aktif bir şekilde yönettiğini de görüyoruz.

Evet, sosyal medya da var olmak zorundasınız. Ulaşılabilir olmak zorundasınız. İnsanların sizi görmesini sağlamak zorundasınız. Esas önemli olan çağı yakalamak zorundasınız. Bugünü takip etmek ve geleceğe hazırlanmak gerek. Ben de kendimi ve markamı buna hazırlıyorum. Türkiye’de ilk kendi on-line satış mağazasını açan tasarımcıyım. Bugün Türkiye’nin her tarafından www.batyakebudishop.com adresinden alışveriş yapabiliyorsunuz. Bu yeniliklere açılan kapıdan herkesin geçebilsin ve güvenle alışveriş yapabilsin istiyorum.

Satış noktaların nereler?

Beymen mağazalarında tüm koleksiyonlarımı görebilirsiniz. İstinye Park, Akmerkez, Ankara Kavaklıdere, Nişantaşı ve Zorlu Center mağazalarında tüm koleksiyonlarım var. Ayrıca Karaköy Brandzoo, Galata Atelier 55, Hillside Fethiye Club, Bursa Güzel Bir Gün butik’te ve IKSV tasarım butiğinde tüm tasarımlarımı bulabilirsiniz.