Osmanlı İmparatorluğu´nun dağılma dönemi siyasi açıdan pek çok gelişmenin yaşandığı bir dönem oldu. Gerek Islahat Fermanı ve Tanzimat, gerekse takip eden dönemde yaşanan gelişmelerde adını duyuran birçok Yahudi oldu
Osmanlı İmparatorluğu’nun Yaş Anlaşması'ndan (1792) TBMM’nin kuruluşuna kadar süren dönemi dağılma dönemi olarak adlandırılır. Bu süre zarfında dokuz sultan hüküm sürmüş, kaybedilen savaşlarla İmparatorluk giderek küçülmüş, merkezi yönetimin gücü zayıflamış, savaş tekniği ve silahları günün gerisinde kalmıştı. Kötü gidişatın durdurulması için 18.yüzyılda I. Mahmut, III. Mustafa, III. Selim ve II. Mahmut birçok konuda yenilikler getirdiyseler de imparatorluğun dağılmasını engelleyemedi.
TANZİMAT’IN İLANINA KADARKİ DÖNEM
Osmanlı Yahudileri, 18.yüzyıldaki durumlarına karşılık daha aktif bir tutum takındılar fakat başlarına hep felaketler geldi. Örneğin Filistin Yahudi Cemaati lideri Hayim Farhi Napolyon’a karşı Akka savunmasına katıldı fakat Cezzar Ahmet Paşa tarafından hapse atıldı.1820’de Vali Abdullah Paşa tarafından boğduruldu. II. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı Sarrafbaşı’sı Deli Çelebon, Sadrazam Alemdar Paşa ile ters düştüğünden idam edildi.
1826’da II. Mahmut Yeniçerilerin isyanına karşılık Yeniçeri Kışlası’nı topa tutarak bu kurumun tarihe karışmasını sağladı. Bu şekilde Yahudi Mahallesi de Yeniçeriler tarafından yağmalanmaktan kurtuldu. II. Mahmut’un dinsel azınlıklara karşı saygılı ve liberal görüşmelerine rağmen, Yahudi/Ermeni rekabeti ve Yeniçeri ocakları ile olan ilişkiler nedeniyle üç Yahudi maliyeci idam edildi. Bunlar; Yeşaya Acıman (1820),1811’de Saray’a Sarrafbaşı olarak atanan Ezekiel Gabay ve Yeniçeri Ocakları’nın para işlerini yürütürken arkadaşı Artin Kazas’ın Padişah II. Mahmut’a fitnelemesi nedeniyle idam edilen hayırsever cemaat lideri Çelebi Behar İsak David Karmona’ydı.
TANZİMAT
19.yüzyılın ortalarına dek Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gayrimüslimlerin statüsünde bir değişiklik olmamıştı. Mevcut sinagogların onarımı, vergi yasaları ve giysiler hakkındaki talimatlar, azınlıklara Müslümanlara sağlanan konumu yansıtmaktan uzaktı. Gayrimüslimlerin bu statüsünün köklü bir şekilde değiştirildiği Tanzimat veya Düzenlemeler dönemi, 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayun’u ile başlar ve 1870’li yılların ortasına dek sürer. 1839’da Gülhane’de resmi erkân, elçiler, Hahambaşı Moşe Fresko kalabalık bir halk topluluğu önünde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından ilan edildi. Askerlik hizmeti, vergilendirme dâhil bu fermanlık din ve mezhep farkı gözetmeksizin istisnasız tüm tabanın kanunlar önünde eşitliği açıklanıyordu. Avrupa devletlerinin Hıristiyan halklara ilişkin talepleri üzerine 1856’da Gülhane’de Islahat Fermanı ilan edildi. Hahambaşı Yaakov Behar David’in de okunma töreninde bulunduğu Islahat Fermanı’nda bütün din ve mezheplerin özgürlüğü, gayrimüslimlerin Müslüman memurluklarına atanabilmeleri, siyasi haklara sahip, askerlik okullarına girebilecek olmaları, vergilerde de eşitlik gibi konular yer alıyordu.
Türkiye’de Yahudi basınının doğması, Tanzimat devrinde Sultan Abdülmecit zamanına rastlar. Ayrıca 1858’deki Abdülmecit’in fermanıyla Balat'ta Or-Ahayim Hastanesi’nin kurulmasına da izin verilmişti. 1840 yılında Rodos ve Şam’da meydana gelen kan iftirasına da Abdülmecit bir ferman yayınlamıştı. Daha birçok kentte meydana gelen kan iftiraları da Hıristiyan tabaların Yahudilerle ilgili siyasal rekabetlerinden oluşuyordu ve Osmanlı makamları devreye girerek vahim gelişmelere mani oluyorlardı.
Abdülaziz’in 1861’de tahta geçmesi ile dış borçlanmalar ve keyfi yönetim artınca Ziya Paşa, Namık Kemal, Mithat Paşa gibi aydınların yer aldığı bir akım oluştu ve Sultan iktidardan düşürüldü.
AVRAM KAMONDO
(1785-1873)
19. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı Yahudileri bağnazlık ve cehalet içinde bulunmaktaydılar.1830’larda Kamondo cemaatin başına geçerek özellikle kültürel ve eğitimsel çalışmalar başta olmak üzere sorunları ele aldı. Genç yaşta güçlü bir banker oldu. Devlete Bahriye Nezareti binasını hibe etti ve ‘iftihar nişanı aldı’. Ayrıca Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın danışmanı idi.1839 Tanzimat Fermanı ile başlayan reform hareketlerinden güç alan Kamondo,1854’te modern bir ilkokulu Hasköy’de devreye soktuysa da Haham İsak Akriş’in başını çeken fanatiklerin tepkisini çekti ve Kamondo’yu herem (toplum dışı) ettiler. Büyük bir servet sahibi olan Kamondolar’ın teşhir ettiği zenginlik fakir Yahudileri daha da kızdırıyordu. Kamondo 1870’de Paris’e yerleşti fakat vefat edince büyük bir törenle Hasköy’de toprağa verildi.
II. ABDÜLHAMİT VE YAHUDİLER
II. Abdülhamit Meşrutiyet’i ilan edeceğini vaat ederek 1876’da tahta çıktı ve 33 yıllık hükümdarlık yaptı. Aynı yıl Kanun –u Esasi’yi ilan etti. İlk Osmanlı Meclisi 1878’e kadar kısa süreler için toplanabildi. 115 mebusun 48’i gayrimüslim idi ve 5 Yahudi milletvekili bulunmaktaydı; Avram Acıman, Menahem Salah, Ziver, Daviçon Levi ve Daviçon Karmona.
II. Abdülhamit devrinde Sultan’ın Avrupa Yahudileri ve yabancı Yahudiler ile olan ilişkileri birbirinden ayrı tutulmalıdır. II. Abdülhamit’e karşı olan İttihat ve Terakki akımında Yahudiler de bulunmaktaydıysa da, bu Yahudilerin devlete karşı olduğunu ifade etmez. Öte yandan I. Siyonizm Kongresi’nin 1897’de toplanmasından sonra kongrelerin toplanmasını sağlayan Viyanalı gazeteci Av. Dr. Theodor Herzl, Osmanlı Devleti’nin siyasal egemenliği altında Filistin’in Yahudileştirilmesini ve bu amaçla toprak almayı istiyordu. II. Abdülhamit, milliyetçilik akımlarının kızışacağını da hesaplayarak bu fikre kesinlikle karşı çıktı, fakat II. Abdülhamit döneminde Osmanlı Yahudi toplumu yönetimle herhangi bir sürtüşmeye girmediği gibi, cemaatte olumlu gelişmeler oldu. Yahudi gençleri ‘Alliance Israelite Universelle’in açtığı okullarda eğitim görerek birçok alandaki geri kalmışlıklardan kurtulmaya başladılar. Birçok Yahudi kamu görevlerinde yer aldı. Bu dönemde Osmanlı topraklarına büyük Yahudi göçü oldu.1884’te 150 bin olan Yahudi nüfusu, 1907’de 253 bine yükseldi. Ayrıca Filistin’deki Yahudilerin sayısı bu dönemde üç kat artmış, 36 yerleşim birimi kurulmuştu. Osmanlı Devleti Yahudileri yalnız kendi sınırları dâhilinde değil, dışında da koruma politikası izlemiştir. Öte yandan İspanya’dan Osmanlı göçünün 400. yılını Osmanlı Yahudilerinin coşkulu bir şekilde kutlaması da Yahudi toplumunun bu dönemde Osmanlı’ya bağlılığını ortaya koyar.
İTTİHAT VE TERAKKİ
İttihat ve Terakki ülkeyi bir arada tutmak için önce Osmanlıcılık ideolojisine sarılmış fakat Hıristiyan unsurların ayrılmaya başlaması üzerine İslamcılık ideolojisini savunmuştu. Ancak Arapların İngilizlerle işbirliği yaparak Türkleri arkadan vurması üzerine, bu ideoloji de sonuç vermeyince, İttihat ve Terakki Türkçülük ideolojisini benimsedi. Her üç dönemde de Yahudilerin Türk halkına bağlılığı sürdü.
İttihat ve Terakki’nin en çok geliştiği yer Selanik oldu. Bu önemli kentte birçok Yahudi eğitim ve öğrenim kuruluşu, ayrıca çok sayıda bilge de bulunuyordu. II. Abdülhamit’in 1876 Anayasası’nı fiilen yürürlükten kaldırması, Selanik Yahudilerinin de II. Abdülhamit’e muhalefet eden siyasal oluşumda yer almaları için doğal bir gelişimdi. Ancak Yahudilerin vatanseverlikleri devam etmişti. 1913’te Yunan Ordusu’nun Selanik’e girdiği gün kentin her yerinde Yunan bandıraları çekilmişken, yalnız Yahudiler bu durumu desteklememişti. Balkan Savaşı’nda Edirne de Bulgarlar tarafından işgal edilmişti. Pinhas adlı Edirneli bir Yahudi, bir Türk subayını öldürmek isteyen bir Bulgar subayının bu hareketine engel olmak için vücuduyla Türk subayını örtmüş ve buna kızan Bulgar subayı her ikisini de öldürmüştü.
Selanik’in ünlü Yahudi isimleri arasında Emanuel Karasu Efendi ve Nissim Masliyah da bulunuyordu.
EMANUEL KARASU
(1862-1934)
1900’de Selanik’ten 1914’te İstanbul’dan mebus seçildi. Talat Paşa’ya yakınlığı ile tanınan ve İttihat ve Terakki içinde kritik görevleri olan Emanuel Karasu, Balkan Savaşı öncesinde Sultanahmet Meydanı'nda seslenenlerin başında geliyordu. Fakat II. Abdülhamit’in 1909’da tahttan indirildiğini bildirmeye gelen dört kişilik heyette yer alması, Türk Yahudileri için bir şansızlıktı.
NİSSİM MASLİYAH
Çeşitli devlet kuruluşlarında çalışmış, üç kez mebus seçilmiş ve 31 Mart Olayı sırasında meclisi yüreklendiren konuşmalar yapmıştı. Masliyah, Ruslarla yapılan mütareke görüşmelerine de katılmıştı.
Öte yandan Theodor Herzl ve taraftarlarının, Filistin’de Yahudi yerleşimi ile ilgili girişimleri konusunda Talat Paşa anılarında özet olarak bu meselenin on yıllık bir konu olmadığını ve Arap ve Yahudi unsurlarının barış içinde yaşamasının bir Osmanlı hedefi olduğunu belirtti. İttihat ve Terakki içindeki konumlarından yararlanarak Yahudiler partiyi kendi amaçları için kullanmamışlardı. Avrupa’da egemen olan Yahudi düşmanlığı, Osmanlı Devleti’nin çöküşüyle beraber ilerledikçe, Osmanlı Yahudileri bu devletin topraklarını ancak onları savunan bir kale olarak görmüşlerdir ve Filistin’in Osmanlı’dan kopmasını gerektirecek Siyonizm’e sempati duymadıkları bir başka gerçektir.
Öte yandan İttihat ve Terakki bünyesinde yer alan subay, memur ve Yahudilerin Selanik’teki mason derneklerine de mensup olduğu görülmekteydi. 1909’da II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi olayının, bir ‘Yahudi/mason komplosu’ olarak tanımlanması ise ‘böl ve yönet’ sinsi siyasetinin uzmanı olan İngilizler tarafından I. Dünya Savaşı yıllarında İttihat ve Terakki mensuplarının milliyetçi çevreler önünde karalanması amacıyla körüklenmişti. Bu cemiyeti araştıran Feroz Ahmad, eleştiri konusu olan Karasu’nun nispeten önemsiz olduğuna işaret eder.