Joseph Stalin 21 Aralık 1879’da Gürcistan’ın Gori şehrinde dünyaya geldi. Stalin, Yahudi olmamasına rağmen 20 yüzyılda Yahudi tarihinde çok önemli bir yere sahip az sayıda insandan biri oldu.
Aslen Gürcü olan ve asıl adı Ioseb Jughashvili olan Stalin, 1917’deki Rus devriminde Bolşeviklerin arasındaki önemli bir karakter olarak sivrildi. 1922 senesinde Komünist Parti Merkez Komitesi’nde genel sekreter olarak görev aldı. 1924’de ise Lenin’in ölümünden sonra Yahudi asıllı Troçki ile girdiği liderlik yarışından galip ayrılarak 1924’ten öldüğü 1953 yılına kadar Sovyetler Birliği’nin tek hakim gücü oldu.
Zor bir çocukluk geçiren Ioseb, 16 yaşına geldiğinde evden ayrılarak Tiflis’e gitti ve Ortodoks dini seminerlere katıldı. Burada Vladimir Lenin’in çalışmalarıyla tanışan Ioseb, Marksist olmaya karar verdi. 1903 yılında Bolşeviklere katılan Ioseb, ismini Rusça Joseph’e ve Çelikoğlu anlamına gelen Jughashvili soyadını da Rusça Çelik anlamına gelen Stalin’e çevirdi. Partinin Kafkas temsilcisi olarak göreve başlayan genç Stalin, ekonomik krizin yarattığı ortamdan yararlanarak işçi eylemleri ve grevler organize etti. Hatta Bakü’deki petrol işçileri grevi o kadar başarılı oldu ki Rusya tarihinin ilk toplu sözleşmesi burada imzalandı.
1917’deki Ekim Devrimi sırasında Bolşevik merkez komitesi üyesi olan Stalin, devrim sonrasında da Bolşeviklerin Kızıl Ordusu ile muhalif Beyaz Ordu arasında gerçekleşen iç savaşta, Lenin’in oluşturduğu 5 kişilik Politbüro’da Troçki ile birlikte görev aldı. Her ne kadar Stalin’in fikirleri ve davranışları Lenin ve Troçki ile zaman zaman çatışsa da Lenin onun sadakatinden çok emindi. Bu yüzden 1922’de yetkilerinin arttırılması kararlaştırıldı ve Stalin’e parti genel sekreterliği görevi verildi. Bu görev Stalin’e, Lenin’in ölümü sonrası işe yarayacak pozisyonlara kendi adamlarını geçirme fırsatı tanıdı. Lenin, hastalığının son dönemlerinde kararından pişman olarak Stalin’i görevden almak ve Troçki’yi yerine getirmek istese de gücü buna yetmedi.
Lenin’in ölümü sonrası Stalin, Troçki ile, Troçki’nin sürgün edilmesi ve öldürülmesi ile sonuçlanacak acımasız bir liderlik yarışına girdi. Liderliğinin pekişmesinin ardından sert yönetimini arttıran Stalin, Sovyetler Birliği’ni gerek siyasi gerekse ekonomik anlamda çok daha merkeziyetçi bir hale getirdi. Ülkeyi demir yumrukla yöneten Stalin’in yönetimi sırasında, resmi rakamlara göre 700.000 kişi idam edildi, üç milyon kişi de çeşitli sebeplerden öldürüldü.
Yahudileri ve Yahudiliği de komünizme ve oluşturduğu rejime karşı tehdit olarak gördü. Yönetimi zamanında birçok Yahudi aydın katledildi. Fakat kaderin bir cilvesi olarak Yahudi soykırımının durdurulmasını sağlayan kişi de yine kendisi oldu. Tarih onu, kaderin bir cilvesi olarak Auschwitz’i özgürlüğe kavuşturan ordunun komutanı olarak andı.
5 Mart 1953 tarihinde hayata veda eden Stalin, Lenin sonrası liderliği aslen Yahudi Troçki’den alamamış olsa, Sovyetler Birliği’nin başında belki de bir Yahudi olacak, Sovyetler Birliği, Hitler ile 1939’da saldırmazlık anlaşması imzalamayacak, Nazileri en baştan durdurarak Holokost’un hiç gerçekleşmemesini sağlayabilecekti. Kim bilir!