Ben, Türkiye’de klasik anlamda ırkçılığın Yahudilere yöneldiğini düşünürüm. Yahudilerin sermaye ilişkilerinden uzaklaştırılması süreçlerine, tam da batıda gördüğümüz türden bir ırkçılık eşlik ediyor/Prof. Sinan Özbek/ AGOS
Bu ırkçı pratiklere muhakkak Romanlara yönelik olan eklenmelidir. Romanlar ulus-devletin ömrü boyunca aşağılandı, dışlandı. Bu dışlama süreçlerine, ırkçı retorik eşlik etti hep. Ama günümüzde toplumsal hayatta kendini bütün ağırlığıyla duyuran, Kürtlere yönelen ırkçılıktır. Her ne kadar Kürt ulus bilincinin gelişmesi, Kürtlere yönelen ırkçılığı görünür hale getiriyorsa da, Kürt işçilerinin ülkenin batısındaki emek piyasasını girmesiyle klasik ırkçı retorik de varlık alanı buluyor.
Türkiye’de ırkçı pratik ana hatlarıyla böyle işlerken, Türk ırkçılığının teorisyenleri de kendilerini yeniliyorlar. Sanıyorum, ilk Türk ırkçısı Ali Suavi’dir ve daha çok Türk ırkçılığının teorik inşasıyla meşguldür. Örneğin, Türklerin askeri ve siyasi bakımdan diğer halklardan üstün olduğunu savunuyor. Bunun gibi Türkçenin dünyanın en mükemmel dili olduğunu ve Avrupa dillerini de geride bıraktığını söylüyor. Daha sonra Türk ırkçılığının bayrağı Cevat Rifat Atilhan’ın elinde yükseliyor. Atilhan, 1930’lu yıllardan başlayarak bizzat Almanya’nın faşist ırkçılarından alınmış görüşleri Türkiye’ye taşıyor ve uyguluyor. Yine aynı Atilhan, Trakya Yahudilerinin 1930’larda başına gelenlerin hazırlayıcısı olmakla övünüyor.
Prof. Sinan Özbek
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=irkcilik-ve-milliyetcilik-farkli-kavramlar&haberid=6334
Gezi’yi ‘faiz lobisi’ ve ‘Yahudi diyasporası’yla açıklayan, Mısır’daki olayların arkasında İsrail’i ve dolaylı yoldan ABD ya da Batı’yı tespit etmiş olan anlayış, Türkiye’nin yakın tarihinin en önemli gelişmesi olan ‘Yolsuzluk-Rüşvet Soruşturması’na aynen yansımış durumda.
Ama bu ‘söylem’ bu kez işlemez. İşlemiyor da zaten. Tayyip Erdoğan, zor tercihlerle karşı karşıya. Aşağı tükürse sakal; yukarı tükürse bıyık. Ya bakanlarını ve ‘yolsuzluğa bulaştığı’ ortaya çıkan ve çıkacak olan ‘yakın çevresi’ni ‘feda’ edip, ‘yolsuzluk yapan babasının oğlu olsa dinlemez’ görüntüsü verecek ve bunu yaptığı anda iktidarının ta merkezine ‘yolsuzluk illeti’nin bulaşmış olduğunu ve bunun olumsuz sonuçlarını seçimler arefesinde kabullenmiş olacak. Veya...
Veya, ‘karşı-saldırı’ya geçerek, ‘yolsuzluk ve rüşvet soruşturması’nı yapanları cezalandırarak, bunu yaparken ‘dış mihraklar, iç uzantıları vs.’ söylemiyle baskıcı yöntemlerle siyasi sonuç almaya bakacak. Bunun da iktidarı bakımından, elbette olumsuz sonuçları olacak.
Tayyip Erdoğan iktidarı ‘golü yemiş’ vaziyette. Bundan sonrası, ‘zarar kontrolü’ veya ‘zararı asgariye indirmek’. Bunu, yukarıdaki, iki yoldan hangisini benimseyerek yapacak? Soru, bu. Şu an için ikincisini benimsediğinin izlenimini veriyor.
Cengiz Çandar
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/tayyip_erdogan_asagi_tukurse-1167129
Peki, küçücük İsrail tüm Müslümanları aşağılamayı nasıl başarıyor? Bana “ABD sayesinde” demeyin, çünkü o destek de yine kendi başarıları. ABD nüfusunun % 2’sini bile oluşturamamalarına rağmen Amerikan gücünü adeta parmaklarında oynatıyorlar...
İşin sırrı eğitimde ve birlik olmakta. Yalnız oldukları hissiyle Museviler, en azından temel konularda dayanışma gösteriyorlar. Oysa bir Müslüman dünyadan bahsetmek bile kolay değil.
İkinci sır ise eğitimde saklı. Museviler dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar önce eğitim diyorlar, sonra eğitim diyorlar, ondan sonra da eğitim diyorlar. Bugün Müslüman ülkeler arasında okuma-yazma oranının % 50 olduğu ülkeler bile var. Bizler okuma-yazma öğrenmeyi başarı sanırken, OECD verilerine göre İsrail dünyanın eğitim seviyesi en yüksek ikinci devleti oldu. İsrail nüfusunun yarısı üniversite mezunu. İlk sırada Kanada var, İsrail’i Japonya izliyor. İlk 10’da bir tek Müslüman ülke bile yok...
Sedat Laçiner
http://haber.stargazete.com/yazar/israil/haber-820059
http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/cin-israil-ve-ortadogu_2185521.html
http://haber.stargazete.com/yazar/israille-ilgili-onemsiz-haberler/haber-819574
Siyasal iktidarın Gezi Olaylarını “faiz lobisi” üzerinden Yahudi diasporasına bağlaması, Türk siyasal alanında komplo kültürünün yeri ve komplo teorilerinin siyasal ve toplumsal düzeyde daha çok Yahudilerle özdeşleştirilmesi konusunda daha eleştirel bir okumanın yapılmasını gerekli kılmıştır. Öyle ki Yahudilerin başaktör olarak kurgulandığı söz konusu popüler komplo teorileri, antisemitizmin toplumsal düzeyde olağanlaştırılarak herhangi bir tepkiye maruz kalmaksızın siyasal alana ve siyasal dile sızmasının önünü açmaktadırlar. Bu çerçevede bu makalenin amacı, bir batıni düşman olarak Yahudi figürü ile komplocu zihniyet arasındaki organik bağın toplumsal tahayyülde sürekli olarak yeniden üretilmesini sağlayan toplumsal ve siyasal bağlamın genel özelliklerini Türk siyasal alanı özelinde tartıştıktan sonra, söz konusu ilişkinin anlaşılmasına önemli katkılar yapacağına inandığımız Pierre-André Taguieff ’in “L’imaginaire du complot mondial. Aspects d’un mythe moderne” başlıklı çalışmasını eleştirel bir gözle tahlil etmektir.
http://e-dergi.marmara.edu.tr/index.php/sbd/article/view/1219