Trabzon’un ‘kıvrak’ kalecisi ve Muslera

22 Aralık Pazar gecesi, tüm gözler Galatasaray’ın 11 puanlık farkı kapayıp kapatamayacağındaydı. Karabük mağlubiyetinin ardından 3 puandan olan Fenerbahçe’ye yetişmek isteyen Galatasaray, Trabzon karşısında mutlak galibiyet parolasıyla maça çıkacaktı.

Sami MORHAYİM Spor
25 Aralık 2013 Çarşamba

Öyle ki, maça ilk yarı tutuk başlayan Galatasaray, ikinci yarı Trabzonspor kalesini bombardımana tutup galibiyete uzanmaya çalıştı. Burak Yılmaz’ın iki golüyle de galibiyeti aldı, ancak maç sonunda konuşulan Galatasaray ya da Burak değildi. Maçta farkın açılmasına her pozisyonda engel olan 25 yaşındaki Onur Kıvrak, büyük bir hezimete engel olmuş oldu. Öte yandan, Galatasaray’ın galibiyetinin ise kime ithaf edildiği çok açıktı: Burak Yılmaz’ın gölünden sonra “Fernando Muslera! Muslera, Muslera!” diye bağıran taraftar bunun cevabını çok iyi vermişti

  

TÜRKİYE’DE KALECİLİK ANLAYIŞI

Aslında Türkiye’de kalecilikten anlayışı, sosyolojik değil de mahalle bakış açısıyla değerlendirmekte biraz fayda var. Erkek çocuk sokağa ilk çıktığında, sokağında ya da halı sahasında gördüğü arkadaşlarıyla futbolu öğrendikten sonra, ilk sıkıntı kaleye kimin geçeceği oluyor. Genelde de bu kişi, futboldan en az anlayan ve en yeteneksiz kişiden seçiliyor. Futbol gibi, gol atmanın önemli olduğu kadar gol yememenin de önemli olduğu bir sporda, golü atacak kişiler yetenekli kişilerden oluşacakken, kaleye futboldan en anlayan kişi geçiyor. Bu doğrultuda, geleceğinin futbolcularının sokaklardan yetişmeye başladığını düşünürsek, kaleci olan çocuklar aslında gelecekte pek de futbolla haşır neşir olmayacak kişilerden oluşuyor. Ancak, ilginçtir ki lise çağlarında, erkeklerden bazılarının futbola bakış açısı değişiyor ve kaleciliğe merak salmaya başlıyor. Onun için, takımının galibiyeti almasında, golü engellemek en önemli rol haline geliyor. Böyle bir ortamda da, lise çağında eğer cesaret ederse altyapılarda oynamaya başlıyorlar. Ancak sıkıntı şu ki, toplumun getirdiği anlayışın futbolda da geniş ölçekte yansıyarak, çocuğu etkiliyor. Gol atmak gibi daha erkeksi bir unsur, golü engellemek gibi sonuca daha pasif etki etmekten daha üstün oluyor. Bu noktada da, Türkiye’de neden bu kadar forvet ve kanat oyuncusunun çeşitlilik gösterdiğinin gerekçesi aslında.

SON YILLARIN EFSANESİ: ONUR KIVRAK

Günümüze, yani Süper Lig’e gelecek olursak, İstanbul takımlarıyla oynanan maçlarda, kalecilerin ya da oyuncuların üstün performans gösterip, sezon genelinde istikrarı sağlayamadığı büyük bir gerçek. Hele ki, büyük takımlara karşı iyi performans gösteren oyuncuların, bu takımlara transfer olduktan sonra nasıl hayal kırıkları yarattıklarını düşünürsek, liste oldukça uzuyor. Ancak, Onur Kıvrak’taki enerji kıstası oldukça yükseltiyor. 2010-11 senesinden beri forma şansı bulan Onur, orta seviye takımlarla oynanan maçlar sonrasında bile manşetleri bile süslüyor. Serkan Kırıntılı (Fenerbahçe), Ufuk Ceylan (Galatasaray), Ramazan Özcan (Beşiktaş) gibi oyuncuların büyük umutlarla büyük takımlara gelmesine rağmen, pek de başarılı grafik çizememeleri bunlardan birkaç örnek. Ancak, Onur Kıvrak’ın enerjisi ve performansı her geçen gün olağanüstü olmaya devam ediyor.

Sürekli futbolu takip eden futbolseverlerin Karşıyaka zamanlarından tanıdığı Onur’u, genel futbol izleyicisi, Bursaspor’un şampiyon olduğu sene son hafta tanıdı. Sosyal medyada ve Türkiye futbolunda, büyük bir öneme sahip olan haftada, Fenerbahçe-Trabzonspor maçında devleşen Onur, Fenerbahçe’nin rakip takım taraftarları tarafından büyük sempatiyle karşılanıp, bunu da o günden bu yana sürdürmeyi başardı. O sezondan sonra ise Tolga Zengin ile birlikte Trabzon’u ikisi de bir buçukuncu kaleci olarak götürmeyi başardı. Oynadığı her maçta, cesurluğu ve refleksleriyle ön plana çıkan Onur, geçirdiği sakatlıklar nedeniyle geçen sezon pek forma şansı bulamasa da hala deli-kanlılığını devam ettiriyor.

KÜÇÜK EL, BÜYÜK GÜÇ: MUSLERA

Muslera sakatlandı, Galatasaray dağıldı. Konyaspor maçında sakatlanarak bir ay forma giyemeyen Muslera, Burak ve Drogba kadar golcü bir kaleci olduğunu da göstermiş oldu. Geri dönüşü ise tekrardan mükemmel oldu. Trabzonspor maçında Henrique’nin kafa vuruşunu kedi çevikliğiyle çıkaran, ardından gelen pozisyonda golün hazırlanmasına büyük katkıda bulundu ve her zamanki gibi galibiyetin mimarı oldu.

Belki Muslera, Onur gibi Türk bir kaleci değil, ancak Galatasaraylıların gönlünde önemli bir yere sahip olduğu çok açık. İyi kalecinin galibiyet kazandıran kaleci olduğunun sürekli vurgulandığı bir ortamda, enerjisi ve bitmek bilmeyen kurtarışlarıyla değişilmezler arasında yer alıyor. İşin en güzel kısmı ise, Mondragon’dan sonra Galatasaray’da kalecilik pozisyonunun en zayıf bölge olması Galatasaray’a büyük sıkıntılar yaşatıyordu. Bu sıkıntıyı gideren ve kalecilik mevkisini tekrar ön plana çıkaran Muslera, eminim ki bir sürü gencin onu rol model almasına sebep oluyor. Bu da uzun vadede, kaleciliğin de iyi bir statüsü olabileceğini çocuklara gösterip, ülkemizde iyi kalecilerin yetişebileceğini de olası kılacaktır.

Her şeyden öte ise, maç sonunda kalecilerin isimlerinin haykırılıp, alkışlanması, Türk futbolunda hem pek çok karşılaşılamayan hem de çok özlemini duyduğumuz bir durumdu. Yeni yıla futbolda hep alternatif ve öteki olarak görülen kaleciliği alkışlayarak girmek de ayrı bir umut oldu.