Senelerce kişisel gelişimle ilgilenen Leyla Ballul ve Yael Saranga, yine bir eğitim sırasında tanıştıkları Feminenza’dan çok etkilenip derneğin İstanbul ayağı olmaya karar veriyorlar. Kadının geliştikçe toplumun, insanlığın da gelişeceğini savunan Feminenza’nın hikâyesini Leyla ve Yael’den öğreniyoruz…
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Yael Saranga: İstanbul’da doğdum. İstanbul Üniversitesi’nde Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel Tasarım okudum. Yirmi yıldır gerek yurt içinde gerekse yurt dışında kişisel gelişim eğitimlerine katılıyorum. İletişim, aile içi diyalog, kendini tanıma vb. konularda eğitimler aldım. Beş yıl önce de Feminenza ile tanıştım.
Leyla Ballul: Ben de İstanbulluyum. İsrail Bar İlan Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. Aynı zamanda İsrail’de kişisel gelişim üzerine bir takım çalışmalar yaptım. 2006 yılında Türkiye’ye döndükten sonra da bu çalışmalara devam ettim.
Feminenza tam olarak nedir ve nasıl tanıştınız?
YS: Feminenza 2000 yılında İngiltere’de kuruldu. Kadınların eğitim alma, kendilerini geliştirme fırsatına sahip olmaları gerektiğini savunan bir dernek ve hedefi bunu tüm dünyaya yaymak. Kadının kendini tanıyarak, anlayarak gelişebileceğini ve ancak kadın geliştikçe medeniyetin, insanlığın gelişebileceğini savunuyor Feminenza.
LB: Feminenza ile İngiltere ve Yunanistan’da aldığımız eğitimler sırasında tanıştık. Yapılan çalışmaları gördükçe de hayranlık duyduk ve bir parçası olmak istedik.
Hedef kitleniz bu durumda kadınlar.
LB: Özellikle kendi içsel yolculuklarını yapmaya hazır olan kadınlara bu yolculukta destek olmak.
YS: Kadının şu anda yapması gereken yolculukta geri kaldığını biliyoruz. Eğitim, kendini tanıma ve geliştirme fırsatlarına her kadın aynı oranda sahip değil. Bu eşitliği sağlamak adına Feminenza dünyada çok aktif bir rol oynuyor. Birleşmiş Milletler’in milenyum için belirlediği on hedefinden biri kadının gelişimini sağlamak. Diğer bir hedefi de cinsiyet eşitliği. Bunu sağlamak için Feminenza ile BM Afrika’da üç sene birlikte çalıştılar.
Feminza’nın hangi ülkelerde çalışmaları var?
LB: Feminenza ilk olarak İngiltere’de kuruldu. ABD, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yunanistan, Fransa gibi Avrupa’nın birçok ülkesinde, Avustralya, Yeni Zelanda, Brezilya ve İran gibi on dokuz farklı ülkede çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye’de de üç senedir faaliyet gösteriyoruz. Çalışma gruplarında içinde her dil, din ve ırktan insanlar bulunuyor. Örneğin Hollanda’daki komitenin içinde İranlı çiftler var çünkü bu yolculuğa kadınlar girdikçe kendi içlerinde bir ışık fark ediyorlar. Bunu etrafa yaydıkça yanlarında bir grup insan taşımaya başlıyorlar. Erkek egemenliğinin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlık iki ayak üzerinde yürümek üzere tasarlandı ama şu anda tek ayak üzerinde gidiyor. Kadın ve erkek birlikte denge içinde olmalı.
YS: Bir kadın olarak kendi içimizdeki bir takım değerleri geliştirebilirsek o zaman hayatımızı daha özgür bir şekilde yaşayabiliriz. Feminenza da bunlara başlayabilmek için yol gösteriyor, bir takım araçlar sağlıyor. Kendini tanıma, inanma ve güvenme kapısının anahtarı bir anlamda. Kadının üstündeki o toz perdesini bir kenara koymasının zamanı geldi. Bugün birçok büyük şirket kadın istihdamını yüzde 30’un üzerine çıkartmaya çalışıyor. Kadının kendini önemsiz görmeyi bırakıp kendine inanarak, cesaretini ele alarak bu yolda yürümeye başlamasının zamanı geldi. Artık kadınsı değerlerin çok daha fazla öne çıktığı bir çağdayız. “Şöyle hissettim, içimdeki ses böyle dedi,” gibi ifadelere daha sık rastlıyoruz.
Günümüze farkındalık, enerji çalışmaları oldukça revaçta. Feminenza’nın tüm bunlardan farkı nedir?
LB: Güncel hayatta aile yaşantımı, iş ve sosyal hayatımı kolaylaştıracak, basit, kullanılır ve somut araçlar veriyor Feminenza. Kendi adıma diyebilirim ki bu somut araçlar sayesinde iç huzuruma daha rahat erişebiliyorum. 3,5 yaşında bir kızım var. Ona karşı daha toleranslı olabildiğimi, daha yol gösterici olabildiğimi görüyorum. Eşimle yaşadığım her hangi bir olayda elimde sorunu çözebileceğim araçlar oluyor. Güncel hayatımı rahat ve kaliteli yaşamamı sağlayan küçük araçlar veren bir dernek.
Sizi ilk çeken konu o zaman bu somut araçlar oldu.
YS: Öğrendiklerimizi uyguladıkça hayatımızda fark yarattığını gördük.
LB: Beni ilk çeken konu ‘Affetme’ projesi oldu. Bu proje BM’den fon alıp Kenya’da yaşanan katliamlara, tecavüzlere, korkunç şiddet olaylarına maruz kalan kadınların hayatını dönüştürdü. Bununla ilgili internet sayfamızda birçok hikâye bulabilirsiniz. 13 yaşında bir kız uğradığı tecavüzler sonucu üç yıl boyunca evinden çıkamıyordu. Ancak bu program sayesinde bu kız güç bulup evinden çıkabilmiş. Bu tarz hikâyeler beni çok etkiledi ve merakla bu işin içine girdim. Birinci modülün eğitimi sırasında öğrendiğim minik araçlar bana o kadar iyi geldi ki bu programlar için lisans almaya karar verdim. Şimdi de bu değerli bilgileri Türkiye’de yaymak için elimden geleni yapmak istiyorum.
Affetmek neden bu kadar önemli?
LB: Örneğin eşinizle kirli çamaşırlarını sepete atmadığı için tartışıyorsunuz. Her gün söylemenize rağmen bir şey değişmiyor. Bu içimizde birikime neden olur ve kurmaya başlarız. Eğer karşımızdakini affetmezsek o kişiye karşı duvar örmemize yol açar.
YS: Bu tabi çok küçük bir örnek. Güncel hayatta, iş hayatında ya da her türlü ilişkimizde bunu yaşarız. Eğer affetme olmazsa sürekli eskiyi yaşamak zorunda kalırız. Sürekli eskiyi yaşamamak ve temiz bir gelecek yaratmak için affetmek çok önemli.
Bu konuyla ilgili olarak çok güzel bir site var. (http://www.theparentscircle.com/) Çatışmalarda birinci derece yakınlarını kaybeden İsrailli ve Filistinli ailelerin kurduğu bir site bu. Amaçları ilk önce birbirlerinin tarihlerini anlamak ve anlamak affetmenin yedi temel ilkesinin birincisi. İlk önce İsrailli aileler Filistinlileri Yad Vaşem Müzesi’ne davet ediyorlar. Filistinli aileler orada karşılaştıkları manzara karşısında kahroluyorlar. Daha sonra da İsrailliler Filistinlilerin yaşadıkları yıkık dökük yerlere gidiyorlar. Yaşamın bittiğini ve oradaki üzüntü ve yası hissediyor İsrailli aileler. Karşılıklı olarak birbirlerinin yaşadığı üzüntüyü anlıyorlar. Yasın, acının ve üzüntünün paylaşılmasının affetme sürecinde ne kadar önemli öne çıkıyor.
Dünya geneline baktığımızda birçok kıtada ve ülkede affetme üzerine çok farklı şeyler yapıldığını görebiliriz. ABD’de de zencilerle beyazlar arasında, İrlanda’da, Hindistan’da, Afrika’da özellikle Apartheid döneminde şiddet dolu bir sürü olay yaşandı. Dolayısıyla Feminenza’nın da affetme konusunu ele alması bir tesadüf değil.
Affetmek, korkularla yüzleşmek ve bu gibi konularla ilgilenmek için psikoloji bilgisine sahip olmak gerekiyor. Karşınıza ciddi sorunları olan kişiler çıkabilir. Bunun için profesyonellerden destek alıyor musunuz?
LB: Çok net bir şekilde sunu söyleyeyim ki biz psikolog değiliz. Feminenza’nın amacı kimseye medikal ya da psikolojik danışmanlık vermek değil. Bizim sunduğumuz araçlar hayatı kolaylaştıran araçlar ama kişi buna açık değilse Feminenza zorla kapıdan içeri girmeye çalışmaz. Kişinin buna açık ve hazır olması ve bu yolculuğa girmeye niyet etmesi lazım. Özellikle vurgulamak istiyorum ki niyet burada çok önemli.
YS: Hepimiz affetme becerisi ile doğuyoruz. Eğer biz bunu durdurmaz ve bloke etmezsek bu hepimizin sahip olduğu bir şey. Biz kapanan kapıyı nasıl açabiliriz noktasında yardımcı oluyoruz. Tabi affetme sürecinin başlayabilmesi için o acı verici olayın bitmiş olması gerekiyor. Acı verici eylem devam ederken affetmek mümkün değil.
Şu aralar çok fazla konuşulan bir diğer konu da dişi enerjisi, dişil- eril enerjiler. Sizin de ilk programınız bunun üzerineydi.
LB: Feminenza kadını biyolojik evrelere göre üçe ayırıyor: 0-12 arası dişi,
13-40 kadın, 40 ve üstü bayan. Bunlar sürekli olarak içimizde diyalog halindeler. İçimizdeki yaşamları daha fazla tanıdıkça ve kuvvetlendirdikçe en basit bir olayda bile hangi yaşımıza göre cevap verdiğimizi bulup daha rahat bir hayat sürüyoruz.
İlerisi için ne gibi hedefleriniz var?
LB: Femineza için en büyük hedefim, gelecekte sadece İstanbul’da kalmayıp Türkiye’nin diğer şehirlerine, daha büyük sorunların olduğu yerlere mümkün olabildiğince ulaşmak. Ama şu an için ilk hedefimiz 2014 yılında Şişli Belediyesi ile ortak yapacağımız çalışma.
YS: Bir diğer hedefimiz de bu eğitimleri verecek kişilerin çoğalması, daha büyük bir ekibe sahip olmak ve aynı anda daha fazla insana ulaşabilmek.
TÜRKİYE’DE NE GİBİ ÇALIŞMALAR YAPILIYOR?
YS: Uluslararası bir program var ve Türkiye’de bu programı tercüme ederek uyguluyoruz. Dolayısıyla tüm çalışmalarımızı belirli bir standart içinde yapıyoruz. Türkiye’deki grubumuzla da, yaklaşık 18-20 kişilik bir grup, üç haftada bir buluşuyoruz. İlk sene birinci modül olan ‘Kendi İnanmak: Dişi, Kadın ve Bayan Çalışmaları’ adlı programı uyguladık. Bu sene de ‘Affetmenin 7 Temel Taşı Programı’na başladık. Türkiye’ye getirmek istediğimiz bir sonraki eğitim de ‘Korkularımızı Yönetmek ve Korkularımızla Baş Etmek.’ Bu da dünyada çok sonuç veren bir çalışma oldu.