Bu yazının konusu bir nazar boncuğu. Yolu Stockholm’deki Holokost anıtına düşen bir nazar boncuğu. Tıpkı insanlar gibi dünyayı dönen sayısız nesneden yalnızca birinin öyküsü
Doç Dr. Aykan Erdemir (*)
İsveç Dışişleri Bakanlığı, German Marshall Fund ve TÜSİAD tarafından her yıl düzenlenen Üçlü Strateji Grubu Toplantısı 2011 yılında Stockholm’de gerçekleşti. Toplantının son günü, Stockholm’de inanması güç olsa da, güneşli bir kasım günüydü. Eşim Dr. Tuğba Tanyeri-Erdemir ile bize sunulan bu mucizeyi kaçırmadık ve son oturumun ardından deniz kıyısında kısa bir yürüyüşe çıktık. Otelimizin yakınındaki Berzelii Parkı’ndan geçerken Danimarkalı heykeltraş Kirsten Ortwed’in ‘Raoul Wallenberg’e Saygı’ adlı çalışmasıyla karşılaştık. Bu anıtı oluşturan soyut eserleri takip ettiğimizde kendimizi Stockholms Stora Synagoga olarak bilinen Stockholm Büyük Sinagogu’nda bulduk.
Büyük Sinagog, Stockholm’deki üç sinagogun en eskisi ve en büyüğü. Mimar Fredrik Wilhelm Scholander’in tasarımı olan 900 kişilik bu mabet, üç yıl süren inşaatın ardından 1870’te tamamlanmış. 10 Haziran-30 Ağustos tarihleri arasında rehber eşliğinde gezilebilen Büyük Sinagog, bizim ziyarete gittiğimiz kasım günü ne yazık ki kapalıydı.
Sinagogu daha yakından görememiş olmanın üzüntüsüyle otelimize geri dönerken yolda Amerikalı dostumuz Alan Makovsky’ye rastladık. Kendisine Raoul Wallenberg’e Saygı Anıtı’nı ve Büyük Sinagog’u görüp görmediğini sorduk. Barack Obama, eylül ayındaki İsveç ziyareti sırasında bu anıta da uğramış ve Wallenberg’in 92 yaşındaki kız kardeşi Nina Lagergren ile bir araya gelmişti. Alan’ın sinagogu ve anıtı görmediğini öğrenince ona yol göstermek için eşlik ettik. Üçümüz sinagogun mimarisini dışarıdan incelerken yanımıza, adının sonradan Leona olduğunu öğrendiğimiz, sevecen bir hanımefendi yaklaştı ve sordu: “Sinagogu daha yakından görmek ister misiniz?”
Büyük Sinagog cemaatinin bir mensubu olan Leona Hanım, Türk olduğumuzu öğrenince “Benim de yolum bir zamanlar Türkiye’ye düşmüştü ama ülkenize alınmamıştım” dedi. Mahcup bir şekilde nedenini sorduğumuzda Soğuk Savaş sırasında Doğu Bloku’ndan kaçışını, bürokratik nedenlerle Türkiye’ye giremeyişini ve daha sonra da İsveç’e yerleşmesinin öyküsünü bizimle paylaştı. Leona Hanım’ın sıcak konukseverliği ve sevecen rehberliği, Türkiye’ye alınmayışının öyküsüyle birleşince mahcubiyetimiz daha da arttı.
Leona Hanım, mahcubiyetimizi ifadeye fırsat bırakmadan bizi sinagogun yanındaki 42 metrelik Holokost Anıtı’na götürdü. Sivert Lindnlom’ın tasarımı olan bu anıt 1998 yılında İsveç Kralı 16. Carl Gustav tarafından açılmış. İsveç Hükümeti’nin bağışladığı bu anıtta İkinci Dünya Savaşı sırasında İsveç’te yaşayan Yahudilerin akrabaları olan 8.500 kurbanın adı yer alıyor. Anıta giden yoldaki taşlar Budapeşte Belediyesi tarafından bağışlanmış ve her biri Budapeşte Gettosu’ndan alınmış.
Leona Hanım’a veda edip sinagogdan ayrılmak üzereydik ki eşimin bileziğindeki nazar boncuğu kayıp Holokost anıtının yanına düştü. Tuğba “nazar boncuğum burada kalmak istiyor” diyerek onu anıta bırakılan diğer taşların yanına koydu. Ayrılmadan önce Leona Hanım’a kartımı sundum ve kendisini Türkiye’ye davet ettim: “Bir önceki ziyaretinizde yaşadıklarınız bizi son derece mahcup etti, sizi en kısa zamanda Ankara’da TBMM’de ağırlamak ve kusurumuzu telafi etmek isteriz” dedim. Gülümsedi.
Biz o güneşli kasım günü Stockholm’den Ankara’ya üç ayrı fotoğrafla döndük. Alan Makovsky’nin Leona Hanım’la birlikte çektiği fotoğrafımız. Benim çektiğim anıttaki nazar boncuğu fotoğrafı. Ve Leona Hanım’ın bizlere hediye ettiği Büyük Sinagog kartpostalı. Bu resimlere baktıkça düşünmeden edemiyorum. “Leona Hanım davetimizi kabul eder de ziyarete gelirse kendisine bir öncekinden daha farklı bir Türkiye sunabilecek miyiz?” diye kaygılanıyorum.
Geçtiğimiz ay, yine bu kaygılar içinde olduğum soğuk bir aralık günü, Ankara’da ‘Holokost ve İnsan Hakları Eğitimi’ adlı bir toplantının gerçekleştiğini öğrendim. ABD Holokost Anma Müzesi, Sosyal Değişim Derneği ve Anne Frank House’un işbirliğiyle düzenlenen iki günlük toplantı Türkiye için bir ilkti. Uzun bir yolculuğun ilk adımı olsa da benimle benzer kaygıları taşıyan nicelerinin içini ısıtan bir gelişmeydi.
Bu yıl 27 Ocak günü Uluslararası Holokst Kurbanlarını Anma Günü’nde aynı kaygıları paylaştığımız dostlarımızla buluştuğumda üç şeyi düşünmeden edemeyeceğim: Leona Hanım’la çektirdiğimiz fotoğrafı, Budapeşte Gettosu’ndan Stockholm’e taşınan taşları ve nazar boncuklu Holokost anıtını.
Evet, tıpkı insanlar gibi nesneler de dünyayı dönüyor. Biliyorum ki Stockholm’deki 42 metrelik o büyük anıt küçük bir nazar boncuğunu saklıyor. Tıpkı her bir insanda nefretin ve acının izlerinin yanısıra sevgi ve dostluğun sıcaklığının da saklı olduğu gibi. Biliyor ve inanıyorum ki ülkem bir gün Leona Hanım’ı misafir edecek; kaygıdan, tasadan ve endişeden uzak güneşli bir yaz günü...
*Bursa Milletvekili ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu üyesi