En sönük Coen filmi

Bir anti-kahraman öyküsü anlatan “SEN ŞARKILARINI SÖYLE” karanlık, parıltısız, temposuz, iç karartıcı bir film.

Viktor APALAÇİ Sanat
22 Ocak 2014 Çarşamba

İster Cannes Film Festivali’nin Jüri Büyük Ödülü’nü kazanmış olsun, ister Amerikan Film Eleştirmenleri tarafından yılın en başarılı filmlerinden biri olarak gösterilsin, ‘Sen Şarkılarını Söyle’ hakkındaki fikrim değişmeyecek. 8 ay önce Cannes’da büyük bir can sıkıntısı içinde izlediğim, bunalım atmosferli, bu melankolik film, belki de Coen’lerin kariyerleri boyunca yaptıkları en zayıf film. 1961 yılında beş parasız, arkadaşsız, sevimsiz, bencil, kibirli bir folk şarkıcısının New York müzik piyasasındaki tutunamama öyküsünü anlatan film izleyenin içini karartıyor

İster Cannes Film Festivali’nin ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü’nü kazanmış olsun, ister Amerikan Film Eleştirmenleri tarafından yılın en başarılı filmlerinde biri olarak gösterilsin, Coen Kardeşlerin “Sen Şarkılarını Söyle / Inside Llyween Davis” hakkındaki fikrim değişmeyecek.

8 ay önce Cannes’daki dünya prömiyerinde büyük bir can sıkıntısı içinde izlediğim bunalımlı atmosferli, melankolik film, belki de Coenlerin kariyeri boyunca yaptıkları en sönük film.

Coen Kardeşler filmlerinin alışılmış mizah anlayışından yoksun, karanlık, parıltısız, temposuz, iç karartıcı bu film, 1961 yılında genç bir folk şarkıcısının New York müzik piyasasında tutunamama öyküsünü anlatıyor.

1960’lı yıllarında başında folk müziğin devrimine sahne bohem sanatçılar semti Greenwich Village’de, ünlü folk şarkıcısı Dave Van Ronk’un hayatından ilham Coen Kardeşler, yazdıkları senaryoda, kurmaca bir karakter olan Llewyn Davis’in, insanın içini acıtan öyküsünü anlatıyor.

New York kışının insafına kalan, beş parasız, arkadaşsız, başarısız, tipik bir ‘kaybeden’ olan, sevimsiz, L. Davis’in üzerinden, dönemin müzik piyasasında yaşananları izliyoruz. Müzisyen partnerinin intiharından sonra yapayalnız kalan, başarısızlıkla sonuçlanan evlilik hayatının ardından kalacak yeri ve parası olmayan müzisyen Llewyn Davis (Oscar Isaac) barlarda boğaz tokluğuna, gitarın eşliğinde şarkı söylüyordur.

Eski eşi (ilk kez siyah saçıyla Carey Mulligan) yeni kocası (Justin Timberlake) ile programlarına çıktıkları gece kulübünde Davis tutunamaz, Alzheimer hastası babasından, Grossman (Murray Abraham) adlı emprezaryosundan, eski güzel günlerini geride bırakan cazcı arkadaşından (Coen’lerin fetiş oyuncusu John Goodman ve yeni yetenekleri keşfetmesiyle ünlü patronundan (Ben Kengsley) kendisine hayır çıkmaz.

Tek istediği, yalın ve samimi bir folk müzik üreterek hayata tutunmak olan şanssız Davis ne iş olursa yapmakta, Greenwich Village’daki kafelerden görüşme yapmak üzere boş Chicago kulüplerine savrulup durmaktadır. Uyumak için kıvrıldığı arkadaş kanepeleri, barlar ve müzik dünyasının patronlarının ofisleri arasında mekik dokuyan  Davis’in yolcuğunu, Coen’ler melankolik ve zalim bir dille anlatıyorlar.

FOLK MÜZİK SEKTÖRÜNÜN LABİRENTLERİNDE

Müzik tarihi gerçeklerine ayak uydurma gibi bir derdi olmayan Coen’lerin, kimi eleştirmenlere göre, efsanevi müzik devi Bob Dylan’ın şansı yaver gitmeseydi nasıl birine dönüşeceğini gözlere sermeye çalışıyor.

Coen Kardeşlerle 11 filmde beraber çalışan görüntü yönetmeni Roger Deakins, bu filmde yerini (Jean-Piorre Jeunet’nin ‘Amelie’sinden tanıdığımız) Fransız Bruno Delbonnet’e bırakıyor. Kahverengi, siyah, gri tonlarından beslenen, parlak renklerden kaçınan renk paletli görüntüler Coen’lerin yaymayı amaçladıkları ortama hizmet ediyor.

Delbonnel bu filmdeki çalışmasıyla En İyi Görüntü Yönetmeni Altın Küre Ödülü’nü kazandı.

Geçen hafta Oscar adaylarının açıklanmasıyla, Akademi Üyelerinin ‘Sen Şarkılarını Söyle’ hakkında benimle aynı paralelde düşündüklerini gördüm. Şöyle ki film iki teknik dal dışında adaylık almadığı gibi en iyi dokuz film listesine giremedi, önemli dalların hiç birinde Oscar’a aday olamadı.

Hollywood’un pek meraklı olduğu başarı öykülerinden biri izleyeceğini bekleyenleri, Coen Kardeşler bir kaybeden öyküsü anlatarak ters köşeye yatırıyor.

Çevresindeki müzisyenleri küçümseyen, kibirli, etrafındaki sömürmeyi alışkanlık haline getirmiş, kış kıyamette giyecek bir paltoyu alabilecek bir parayı kazanamamış, beceriksiz bir anti-kahramanı izlettiriyor bize Coen’ler.

 

NE KEDİYMİŞ AMA

L. Davis’i oynayan Guatemala doğumlu, 33 yaşındaki gitarist-şarkıcı-aktör Oscar Isaac, bu filmle ilk kez başrol şansı buluyor. Elinde gitarı, sırtından hiç eksik etmediği sırt çantası, ağzından hiç düşürmediği sigarasıyla, film boyunca aramaktan usanmadığı kayıp kedisi Ulysse’in izini süren Davis renkli bir anti-kahraman.

Saçı sakalına karışmış karanlık yüzüyle, dayak yemiş köpek bakışlarıyla ben Oscar Isaac’ı hiç sevmedim. Ancak eleştirmenler aktörün son yılların en başarılı ‘looser’ karakterini yarattığında birleştiler.

Bu ezik ve şaşkın bakışlı aktörün kendin sesinden seslendirdiği şarkılara diyecek yok. Sinemaya iyice ısındığına tanık olduğumuz (bu filmdeki bıyıklı haliyle tanımakta zorlandığımız) bir başka ünlü şarkıcı Justin Timberlake ve her daim asabi, hamile karısını oynayan Carey Mulligan da filmdeki şarkıları kendilerini seslendiriyor.

Parlak günlerini geride bırakmış, eroinman cazcı rolünde John Goodman, her zamanki gibi şaşırtıcı.

 

 

COEN KARDEŞLER

Minnesota doğumlu Joel Coen 60, kardeşi Ethan 57 yaşında. Babaları Edward üniversitede ekonomi profesörü, annelerini Rena sanat tarihi profesörü. ‘Blood Simple’ ile 1985’te ilk çıkışlarını yapan Coen’ler Amerikan Bağımsız Sineması’nın en başarılı temsilcisi olmayı başardılar. Altın Küre galibi “Barton Fink” (1981) Cannes’de Altın Palmiye ve En İyi Mizansen Ödülü kazandığı gibi, John Torturro’yu En İyi Erkek Oyuncu yaptı. 2 Oscar ödüllü ‘Fargo’yu (1996), 4 Oscar ödüllü ‘İhtiyarlara Yer York / No Country For Old Men’  (2007) izledi. “Rising Arizona’ (1987) ve ‘The Big Lebowski (1998) gibi iki unutulmaz filme imza atan, Amerikan sinemasını yüz akı yönetmeni Joel Coen ile senarist-yapımcı kardeşi, Ethan, absürd kara mizah türünün sinema sanatındaki en başarılı temsilcileri sayılıyorlar.

 

INSIDE LLEWYN DAVIS

Yön.-Sen.: Ethan Coen, Joel Coen

Gör: Bruno Delbonnel Müzik: Angela Burnet Kurgu Roderick Jaynes Oyuncular: Oscar Isaac, Carey Mulligan, John Goodman, Garrett Hedlund, F. Murray Abraham, Justin Timberlake.