Defalarca tekrarlamış olduğum gibi gibi, İstanbul’da tiyatronun hası, Beyoğlu’ndaki ya da Galata’daki binaların birinci, ikinci ya da sekizinci katlarında, Tophane’ye inen yokuşlarda, Mecidiyeköy’ün bodrumlarında, Perşembepazarı’nda atölyeden, Elmadağ’da tamirhaneden, Fındıklı’da teras kafeden, Şişhanede hamursuz fırınından devşirme mekânlarda, bu işe baş koymuş gençler tarafından yapılıyor. Bu oluşumun Türk tiyatrosuna en önemli katkısı ise, yepyeni bir soluk getiren başarılı genç yazar kuşağı
‘Ve Diğer Şeyler Topluluğu’nun kurucusu Yeşim Özsoy Gülan, lisans ve lisansüstü eğitimini yaptığı ABD’de hatırı sayılır bir tiyatro kariyeri yapmış. Turgay Doğan’ın da İstanbul’da ‘gnlv’i kurmadan önce bir Almanya geçmişi var. İkisi de önemli oyunlar yazmış, kurmuş oldukları topluluklarda yönetmen ve oyuncu olarak da çalışmışlar. Henüz 40’lı yaşlarının başındaki Gülan’la Doğan yazın hayatına yeni atılan gençlere büyük destek veriyorlar.
Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi ile çağdaş tiyatro yazınına ve yeni oyun yazım biçimlerine odaklanan Gülan’ın yazım atölyesi meyvelerini vermeye başladı bile: Halen Galata Perform’da sahnelenmekte olan ‘İz’, gencecik yazarı Ahmet Sami Özbudak’a 2011’de Heidelberg Stückemarkt’da Avrupa’nın En Genç Oyun Yazarı ödülünü getirdi.
2011’de kurulan ve distopik bir yakın gelecekte geçen ‘Yüksek Derece’yle büyük başarı kazanan gnlv, geçen yıl da ‘Site’de nasıl ‘getto’laştığımıza parlak bir yorum getirmişti.
Bu mevsime bildik bir aşk öyküsünün, çok iyi yazılmış bir metinde başarı ile kurgulandığı ‘04.34’ ile başladı. Sabaha karşı, sisler arasında kaybolmuş bir İstanbul’un gece kulüplerinde, yollarında, büfe önlerinde, taksi duraklarında geçen ‘04.34’ aslında aşkı paramparça eden hırsların, yüzeyselliklerin, iletişimsizliklerin hikâyesi.
gnlv’in bütün oyunlarını yazan ve yöneten Turgay Doğan, özgün müziği, video projeksiyonları ve başarılı oyuncuları İnci Nur Daşdemir’le Kayhan Binnetoğlu’nun, desteğiyle parlak bir iş çıkarmış.
Doğan, ‘Yüksek Derece’nin çok başarılı oyucusu Uğur Küçükdağ’ın kurduğu ‘görme yeri’ adlı yeni topluluğa ve Uğur’un yazıp yönettiği ‘Gürültünün İçinde’ adlı oyuna da epey destek vermiş.
Bir apartmanın yangın merdivenlerinde, annesini öldürmeye teşebbüsten hapiste yatan babasından kaçmak için bavullarını açmaya bile vakit bulamadan sık sık ev değiştiren Yasemin, düş dünyasında yaşatmaya devam ettiği annesi, uzaklarda yeni bir hayat kurmayı hayal eden genç komşusu Filiz, Filiz’le evlenmek isteyen muhafazakâr bir ailenin çocuğu Pınar, Filiz’le gizli bir ilişkisi olan patronu Hakan ve sorunlu evliliğindeki eşi arasında geçen ‘Gürültünün İçinde’, uykusuzluk, şiddet, pencereler ve bavullar arasında kalmış, zamanın biriktiği, belki de gürültünün içinde geri aktığı bir hikâye…
Küçükdağ ilk oyununda, kişilerinin yaşadıklarına, hissettiklerine ve düşündüklerine derinlemesine dalabilmiş. Sekiz karakterini bilinçli olarak sadece dört oyuncuya indirgemiş. Böylece birbirini tamamlayan veya birbirine zıt olan kişilikleri aynı oyuncuya yorumlatmış... Ceyda Yücesan (Yasemin’le Hakan’ın karısı), Nihan Aypolat (Filiz’le Yasemin’in annesi), Ali Poyraz (Pınar) ve Onur Sarıaltın (Hakan, Yasemin’in babası, haber spikeri) sağlam bir topluluk oyunu çıkarıyor.
Yönetmen olarak Uğur Küçükdağ, böyle iddialı bir kurgunun altından gerçekten başarıyla kalkmış. Hem oyuncu yönetimi çok iyi, hem de karakter değişimlerini, bir iki aksesuar, birkaç ayrıntı ve öncelikle oyuncunun kendini farklılaştırabilmesiyle çözümlemesi etkileyici.
‘Gürültünün İçinde’, pazartesi geceleri ‘Şermola Performans’da. Hem gencecik bir yazarı keşfetmek hem de iyi yazılmış, iyi oynanmış bir ilk oyun izlemek isteyenlere tavsiye ederim.
İlk oyununa önemli destek bulan bir genç de Fuat Mete. Bugüne kadar ‘Krek’de yalnız kendi yazdığı oyunları yöneten Berkun Oya, Mete’nin bitirme projesi ‘Iska’dan etkilenerek geçen yıl ilk kez, profesyonel olarak kendi yazmadığı bir oyunu yönetmiş. ‘Iska’ bu mevsim boyunca da Krek’de.
Askerden yeni dönen Kemal Hamamcıoğlu’nun geçen yıl Craft Tiyatro’da sahnelenen ‘Kabin’ oyunu, aynı adı taşıyan bir üçlemenin ilk oyunuydu. Üçlemenin ikincisi ‘Garaj’, sahnelenmeye başladığı günden beri kapalı gişe oynuyor.
En gençlerden, henüz 26 yaşında olmasına karşın beş başarılı oyun yazmış olan yazar-yönetmen Sami Berat Marçalı var tabii ki. Son oyunu ‘altı buçuk’, dünyanın her tarafında rahatlıkla sahnelenebilecek usta işi bir çalışma. Diğer oyunlarından ‘küçük’ ve ‘yalnızlar kulübü’, kurucularından olduğu ikincikat-karaköy’de ‘altı buçuk’la dönüşümlü olarak sahneleniyor. Sanırım yakında ‘sürpriz’ de onlara katılacak.
Genç yazarlarımızın büyük bir bölümü 30’lu yaşlarını sürüyorlar. Berkun Oya ve Yiğit Sertdemir artık ünlüler arasında. Ebru Nihan Celkan ve Alper Kul’u da artık tanınmaya başladı.
Tiyatro Hâl’in, 2010 yılında, Çek Cumhuriyeti’nde Avrupa’nın en önemli üniversitelerarası tiyatro festivallerinden Setkání/Encounter’nin en prestijli ödüllerinden The Marta Awards’da Festival Director Award / FestivalYönetmen Ödülü ’nü yazıp yönettiği ‘Eksik’le kazanan kurucusu Özer Arslan, geçen yıl da Tiyatro Tiyatro Dergisi 2013 Ödülleri’nde ‘yaka beyaz’la En İyi Oyun Yazarı ödülünü Ahmet Sami Özbudak’la (İz) paylaşmıştı.
2010’ da kurulmuş olan ‘Ekip’in oyuncu-yazar-yönetmeni Cem Uslu da 2012’de Setkání’de aynı ödülü Václav Havel’den uyarladığı ‘Largo Desolato’ ile almıştı. Uslu’nun yazıp yönettiği ‘Parti’ yenilenmiş haliyle ikinci sezonunda sekizincikat’ta, yeni oyunu ‘Öğüt’ İKSV Salon’da sahneleniyor.
İzmir’den gelip Elmadağ’da Tiyatro Artı’yı kuran Ufuk Tan Altunkaya, hem usta bir yönetmen hem de çok iyi bir yazar. Mekân Artı’daki hiç bir oyun kaçmaz!
Berfin Zenderlioğlu’yla beraber kurduğu, Türkçe üst yazı eşliğinde Kürtçe oyun sahnelenen ‘destAR-Theatre’ın yazar-yönetmen-oyuncusu Mîrza Metin, o müthiş ‘Dîsko 5 No’lu’yu ‘Şermola Performans’da sergilemeye devam ediyor. Yazdığı, yönettiği, oynadığı ve mekân tasarımını üstlendiği ‘Gor /Mezar’ ise bence modern Kürt Tiyatrosunun en önemli oyunlarından biri. İkisi de mutlaka izlenmeli.
Tiyatro BeReZe ve kurucularından yazar-yönetmen-oyuncu Erkan Uyanıksoy’a buradan kısacık bir selam çakmakla yetineceğim. Yeni oyunları gelecek yazımızın konusu olacak.
Genç yazarlar kervanına en son katılanımız Murat Mahmutyazıcıoğlu.
İlk kez ‘KorkuTüneli’nde keşfettiğim, ikincikat, yanetki, stüdo4 İstanbul’da defalarca izlediğim Murat, kuşağının en iyi oyuncularından biri. İlk olarak sahne arkasına geçtiği Sami Berat Marçalı’nın ‘Limonata’ oyununda iyi yönetmen olduğunu da ispatlamıştı. Bu kez sahnelenen ilk, yazdığı ikinci oyun ‘Şekersiz’le hem yazar, hem yönetmen, hem de oyuncu olarak karşımızda. Metnin kendine göre bir sürprizi var. Bu yüzden konuya pek fazla girmeden, olayların iki paralel zaman diliminde geçtiğini söylemekle yetinerek sözü yazara bırakıyorum:
Bilememek, bilmemek, anlayamamak, anlamamak, sevememek, sevmemek, olamamak, olmamak, duramamak, durmamak, her şey yolunda olmak.
Zorunda olmak, oldurmaya çalışmak, olduramamak, soramamak, sormamak, bulamamak, bulmamak, aramamak, beklemek... Beklemek... Beklemek... ya da birazcık pencereyi açmak. Asmalımescit de bir apartman dairesi, hayal ve hayal kırıklıkları... Özlem, Erkan, Kerem, Handan ve diğerleri... Gelenler ve gidemeyenler... Orası, burası, arası neresi… Ama yaşıyoruz bir şekilde iki şekerli, üç şekerli, kaç şekerli…
Metinde beni en çok etkileyen müthiş bir iletişimsizlik duygusuydu. İki farklı zamandakilerin birbiriyle iletişim kurmaması doğaldı da, asıl çarpıcı olan aynı zamanı yaşayan ikililerin iletişimsizliğiydi.
Murat Mahmutyazıcıoğlu, yazmış olduğu oyunu, yanetki’nin bünyesindeki Asmalısahne’de yönetiyor. Dekor ve kostümleri hazırlayan Ece Öz’ün Asmalı’da gerçek bir apartman dairesinde oluşturduğu mekân çok başarılı. Yeni elden geçmiş duvarları ve eski mobilyalarıyla zamansızlığı iyi aktarıyor. Giysileri de zamansal karşıtlığın altını çiziyor. Utku Kara’nın gündüzü sahne ışıklandırması, geceyi gerçek abajurlarla veren ışık tasarımı çok iyi. Gerçeklik duygusunu, açık pencereden gelen sokak sesleri ya da alışverişlerin 100m. ötedeki Armada Restaurant’ın poşetinde gelmesi gibi küçük ama önemli ayrıntılar iyice pekiştiriyor.
Mahmutyazıcıoğlu, ince uzun mekânında başarılı bir sahne trafiği oluşturmuş. Oyuncu yönetimi dört dörtlük. İlk başlarda Murat Mahmutyazıcıoğlu ile Başak Kıvılcım Ertanoğlu çiftinin biraz daha yaşlı olması daha iyi olur diye düşünmüştüm ama oyun geliştikçe ikilinin göründükleri yaşın, bir çeşit zamansız araftaki tıkanmışlığı daha iyi verdiğini fark ettim. Oyunculuklara gelince Murat malum, Başak Kıvılcım Ertanoğlu müthiş. Görkem Kasal’la Aslıhan Erguvan onlara rahatlıkla ayak uyduruyor.
Tiyatromuzun genç yazarlarını topluca anımsamaya çalışırken bir yandan henüz keşfedemediklerim, diğer yandan da unutmuş olduklarım vardır. Kusuruma bakmasınlar. Sizlere onları keşfederken keyifli seyirler dilerim.