15 Şubat’ta Balat’tayız. Ahrida Sinagogu’nun, Aya Yorgi Kilisesi’nin dış duvarlarında ve Balat’ın bir kaç başka noktasında din, dil, ırk ayrımı gözetmeden esnafın ve çevre halkının gülümseyen posterlerinin asılacağı bir sokak sergisinde hepimizin aslında aynı olduğunu bir kere daha hatırlayacağız
‘Gülümseyince hepimiz aynınız’ diyerek yola çıktılar.
Gezi’den beri sokaklarda olanlardan onlar. Ancak sokaklarda olmanın çok da anlam ifade etmediğini, bu toplum için sosyal bir katkıda bulunmak üzere aksiyona geçmek gerektiğini düşünenlerden. Kurumsal alanlarda çalıştıktan sonra -belki de gezi ruhunun verdiği bir ivme ile- bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenlerden. Düşünmenin ötesinde “ne yaparım, nasıl yaparım” sorularına odaklanarak araştırmaya başlayanlardan.
İnternette araştırırken Jr’ın projesini keşfediyor Tuba Aynur: “Hikâye aslında 17 yıl önce 17 yaşındaki JR isimli Parisli bir duvar sanatçısı gencin amatör bir fotoğraf makinesiyle şehrin arka sokaklarında yaşayan arkadaşlarının fotoğraflarını çekmesi ve bu fotoğrafları Paris’in sokaklarına büyük posterler yaparak asmasıyla başladı. JR, bunu yaparken 2005 yılında Paris’te büyük bir yangının çıkacağından, bir haber kanalının yangın yerini görüntülerken kendisinin eserlerini farkında olmadan tüm Fransa’nın görmesini sağlayacağından bihaberdi. Tüm medya gettolarda yaşayan, ortalığı yakıp yıkan bu insanları bir canavar gibi anlatıyordu. Oysa JR, bu insanların pek çoğunu tanıyordu. Melek değildiler, ama canavar olmadıklarından da emindi. JR bu kez güzel bir kamerayla aynı mahalleye gitti ve aynı arkadaşlarının portrelerini çekti. Hepsine söylediği şuydu: “Korkunç olun!” Ortaya karikatürize edilmiş korkunçlukta çok yakından çekilmiş onlarca portre çıktı. JR bu portreleri kocaman posterler halinde Paris’in en sosyetik sokaklarına astı. Önceleri astığı posterler çıkartılıyordu. Ancak zaman geçtikçe Parisli burjuvalar her şeyin medyanın anlattığı gibi olmadığını, gettolarda yaşayan insanların da birer canavar olmadıklarını görmeye başladılar. Bir yıl sonra Paris Belediyesi JR’a eserlerini belediye binasının duvarlarında sergilemesini önerdi. JR, sanat galerileri ya da magazin dergilerinde değil, sokaklarda sergilediği sanatıyla insanların bir konu hakkında düşünmesini sağladı. Sokaktaki sanatın gücünü keşfeden genç sanatçı, çalışmalarını Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere 120 farklı ülkede, farklı sosyal konuları ele alarak devam ettirdi. Bu gücü başka insanların da keşfetmesini ve dertleri her ne ise kendi fotoğraflarını çekip, kendi sokaklarında anlatmalarını istiyordu. Bu arada bir de inside out/ters yüz et proje organizasyonunu kurdu. Bu proje JR’ın kişisel çabası ile başlayıp, kolektif bilince açtığı global bir fotoğraf projesidir.”
Kuzey İtalya’da göçmen çocukların vatandaşlık hakkı kampanyasına, İngiltere Birmingham’da geçmişi ne olursa olsun her yaşlının bir hikâyesi olduğuna, Güney Afrika Cape Town’da insanları yüzeysel olarak yargılamamak gerektiğine vurgu yapan projeler üretilmiş. Geçen aralık ayında Fransa Lyon’da 5.000’i aşkın katılımcı arasından 2.000 poster halkın katılımı ile on saat gibi inanılmaz bir hızla sokaklara asılmış. Fransa’daki bu aksiyon 1983 yılında başlatılan ırkçılığa karşı yürüyüşün 30. yıldönümü anısına düzenlenmiş. Nisan 2013’te Kuzey Kutbu’na, kutupları kurtarmaya dikkatleri çekmek üzere binlerce portreden oluşturulan dev bir göz yerleştirilmiş: dünyayı izleyen dev bir göz! Eylül 2011’te Ramallah, Bethlehem, Haifa ve Tel Aviv’de aynı anda halkların barış özlemini destekleyen bir proje gerçekleştirilmiş. Amaç “tüm farklılıklarına rağmen, insanlar birbirlerini anlayabilecek kadar aynı” mesajını vermek. Projeler yukarıda saydıklarımızla sınırlı değil. Dünyanın dört bir yanından insanlar, Fransız sokak sanatçısı JR’ın çağrısına uyarak projeler geliştirmiş ya da geliştirmeye devam etmekteler. Her toplumda, herkesin söyleyecek bir sözü var. Ve bu söz, portrelerle daha anlaşılır, daha etkileyici bir hal alıyor. Böylelikle ‘dünyanın altını üstüne getirmek, onu ters yüz etmek’ ve bu şekilde daha yaşanabilir bir dünya yaratmak isteyen JR, halkları yanına alarak mesajını iletiyor. Başka hiç bir yerden kesinlikle sponsor kabul etmeyen JR, tüm bu projeleri, seçilen posterleri kendi ekibi ile basıp ilgili organizatörlere yollayarak destek oluyor.
Projenin Türkiye ayağını gerçekleştirmeye karar veren Tuba Aynur, yanına arkadaşı fotoğraf sanatçısı Tolga Bayraktar’ı da alarak işe koyuluyor. Öncelikle böyle bir projeyi nerede gerçekleştirmek istediklerini ve amacın ne olması gerektiğini düşünüyorlar.
Bir süredir, kendi deyimleri ile “Türkiye’de insanların dinlerine, etnik kökenlerine ve hatta cinsiyetlerine göre ayrıştırılmaya çalışılması, kentsel dönüşüm adı altında pek çok kişinin, uzun yıllardır yaşadığı mahallelerinden çıkartılması ve evsiz kalması, bu eski mahallelere yeni ve lüks siteler yapılarak soylulaştırılmaya çalışılması” onları rahatsız ediyor. Ve yüzyıllardır farklı din, dil, ırktan insanın bir arada yaşadıkları bir ortamda, tüm farklılıklarına rağmen aynı olduklarını vurgulayabilecekleri bir mesaj belirliyorlar kendilerine: “Gülümseyince hepimiz aynıyız.”
“Herkesin ortak paydalarından gülümsemeyi öne çıkarmak istedik” diye özetliyor Tolga Bayraktar konuyu “gülümseyince aynıyız. Bu benzerlik üzerinden gittiğimiz zaman da kendi farklılıklarımızı da görebilmek önemli. Hepimizin kendimize has belli bazı güzel özellikleri olduğunu da belirtmek isterim. Aslımız gülümseyince aynı. Zira herkes gülümsüyor ama herkes de farklı gülümsüyor. Hem o ortak benzerlik paydası, hem de her birimizin ayrı güzel özelliklerini öne çıkartalım istedik.”
“Balat’ı seçtik” diye Tuba giriyor araya. “Balat’ı Tolga biliyordu. Ben bilmiyordum. Ama hep merak ediyordum. Gelmek istiyordum. Dokusunu en fazla korumuş olan, çok dinli, çok kültürlü bir yer olarak aklımıza Balat geldiği için Balat’ı tercih ettik. “
Fotoğraf üzerinden insanı tanımak mümkün oluyor böyle projelerle. Önce çekiniyor insanlar. Sonra gerek Derviş Baba Deliler Kahvesi’nin başındaki Ali Abi, gerek esnafın yardımı ile yavaş yavaş ısınıyorlar birbirlerine, sıcak ilişkiler kuruluyor. Yaşam hikâyeleri paylaşılıyor fotoğraf karesinin üstünden... Ve gülümsemeye başlıyor insanlar. Gülümseyince herkes aynı diyoruz. Yine de “Gülümse” deyince, gülümseyebiliyor mu herkes hemen fotoğraf makinesine?
“Bazen insanları gülümsetmek çok kolay olmuyor” diyor ikisi neredeyse aynı zamanda. “Çocukların gülümsemesi çok kolay! Yaşlar ilerledikçe insanların çok daha zor gülümsediklerini fark ettik. Yaşlılarda çok zor oluyor. Tabi istisnalar var. Ama ortalamaya vurunca, tüm çocuklar çok gülüyor, gençler çok gülüyor, orta yaşlılar gülüyor. Yaşlanınca da az gülünüyor.”
Yaşamın zorluğu mudur insanı gülmekten alıkoyan acaba diye düşünmeye kalmadan devam ediyor Tolga: “Karşılaştığımız bir kaç kişi aynen şunu dedi bize: “Niye gülelim ki?”
Tolga’nın başladığı sözü Tuba tamamlıyor: “Herkes tabii niye gülmediğini söyleme ihtiyacında... Hani, gül ne olacak ki, diye sorduğunda, inatçı bir tavırla gülmüyorum, benim şu derdim var, bu derdim var diye sıralamaya başlıyor.”
Belki de toplumsal olarak soruyu hep ters soruyoruz. Belki doğru soru Tolga’nın dediği gibi “Niye gülmeyelim ki?” olmalı. Kim bilir Balat sokaklarına asılacak hafif karikatürize portreler bir taraftan ‘Gülümseyince herkesin aynı olduğunu’ vurgularken bir taraftan bizlere, her şeye rağmen, yaşamı içten bir gülümseme ile karşılama şansının elimizde olduğunu hatırlatır.