Fransız Ordusu’nun Yahudi subayı Alfred Dreyfüs’ün hapiste olduğu süre zarfında eşiyle birbirlerine gönderdikleri mektuplar mart ayında açılacak sergide gün yüzüne çıkacak
“Seni acaba ne zaman öpebileceğim. Sevgili Lucie seni binlerce kez öpüyorum.” Bu alıntının yer aldığı mektup, New York Times tarafından hazırlanan tüm zamanların en etkileyici aşk mektupları listesinin başında yer alırken, Alfred Dreyfüs’ün eşine gönderdiği birçok mektup ilk kez İsrail’de sergilenecek.
Bu buseler ve sevgi sözcükleri 19. yüzyıl sonlarında Fransa’daki bir hapishaneden dışarıya açılıyordu. Mektupların yazarı Fransız Ordusu’nun bir subayı olup o dönemde Avrupa Yahudiliğine yönelik antisemitik zulmün simgesi haline gelmişti. Mektuplar, eşinin günün birinde hapisten çıkacağına ilişkin umudunu yitirmeyen Lucie’ye gönderilmişti.
Dreyfüs çiftinin romantik ve az bilinen ilişkisi 120 yıl sonra, İsrail Ulusal Kütüphanesi’nin işbirliği ile düzenlenen Tel Aviv’deki Beit Hatfutsot Müzesi’nde önümüzdeki mart ayında açılacak bir sergide ziyaretçilere sunulacak.
Aileye ait özel koleksiyonda yer alan bu mektuplardan bu üzücü ve aşağılayıcı olayda sadece zulüm ve hapis olgusu dışında, büyük bir aşk, paylaşılan bir kader ve romantik ifadelerin varlığı açığa çıkıyor.
ÇOCUKLARA BİNLERCE ÖPÜCÜK
Dreyfüs ile eşi arasındaki yazışmalar hapsedildiği 1894 yılında başladı, Şeytan Adası’ndan döndüğü 1899 yılına dek devam etti. Mektuplar arasında özellikle duygusal olanını 1985 yılının 31 Ocak günü kaleme almış Alfred Dreyfüs. Rütbelerinin geri alındığı ve saygınlığını yitirdiği tören sonrasında kaleme aldığı bir mektuptu bu…
“Kim bilir seni bir daha ne zaman öpebileceğim. Çektiğim bu acılara son verecek güce olan ihtiyacımı senin aşkında kim bilir ne zaman bulabileceğim,” diye yazıyordu Dreyfüs sevdiği kadına. “Benim adıma herkesi öp, sevdiklerimize öpücükler. Seni seviyorum sana da öpücükler.”
Bir mektupta Dreyfüs eşi Lucie’den uzun zamandır mektup alamadığından yakınmakta. “Şimdiye dek senden her mektup aldığımda her gün kesin bir mutluluk yaşıyordum. Çünkü mektubu dört, beş kez, her sözcüğün üstünde dura dura, yavaşça okuyor sözcüklerin gerçek bir diyaloga dönüşmesini sağlıyordum. Senin karşımda, bana konuştuğunu hayal ediyordum. Ruhuma hitap eden bir müzik gibi... Dört, beş gün boyunca üzüntümü, acımı ve yalnızlığımı hissetmiyordum.”
Lucie’ye 1894’te yazdığı ilk mektupların birinde Alfred içinde bulunduğu zor durum karşısında iyimserlik sergilemekte: “Tanrı’ya ve gerçeği eninde sonunda ortaya çıkaracak adalete inanıyorum. Vicdanım temiz ve rahat.”
Eşine duygularını yazarak dile getiriyor, “Seni binlerce kez öpüyorum çünkü seni seviyorum sevgili Lucie. Çocuklara da binlerce öpücük. Onlardan fazla söz etmemeyi tercih ediyorum. Çünkü onları düşündüğümde gözlerimden yaşlar akıyor.”
DREYFÜS’DEN DUYGUSAL BELGELER
1899’da Dreyfüs askeri mahkemede ikinci duruşmasına çıkmak üzere beklediğinde eşi ona şöyle yazıyordu. “Sevgili Alfred dört yıldır bu güne ulaşmak için dua, umut ve mücadele ediyorum. Bu heyecan verici olaya kendimi hazırladım, güçlü olmayı ve hiçbir şekilde yıkılmamayı arzu ettim. İkimizin de sinirlerimize hâkim olmak ve bu duruşmaya cesaretle göğüs germek için insanüstü güçlere ihtiyacımız var.”
Beit Hatfutsot’un baş küratörüDr. Orit Shaham Gover bu mektupların tarihsel önemine değiniyor: “Dreyfüs olayının kahramanının insani boyutunu gözler önüne sererken, tüm bu uzun süreçte kahramanımıza eşlik eden Lucie’nin oynadığı önemli rolü de algılamış oluyoruz. Yeniden bir araya geldikleri güne dek mektupları ile Alfred’e umut kaynağı olan Lucie’nin her şeye hâkim güçlü kişiliği ortaya çıkıyor. Hapiste içinde bulunduğu koşullar, çektiği fiziksel işkence ve aşağılanma duygusu Dreyfüs için üstesinden kolay gelinir gerçekler değildi. Günün uzun bir bölümünü yatağına zincirlenmiş bir şekilde geçirmek zorunda olan Dreyfüs’ün ruhsal dengesini yitirmemesinde en büyük rolü Lucie’nin oynadığını bugün artık biliyoruz” diyor.
Aşk mektuplarına ilaveten Beit Hatfutsot’ta açılacak sergide, Dreyfüs ailesinin özel koleksiyonunda bulunan o döneme ait gazete kupürleri, karikatürler ve yönetmenliğini Georges Méliès’in yaptığı bir film yer almakta. 10 Mart’ta gerçekleşecek sergi açılışında Fransa’nın İsrail büyükelçisi ve Alfred Dreyfüs’un torun çocuğu hazır bulunacak.