Kent yaşamının hızlı temposunda beden sağlığımızı korumak geliştirmek adına, oradan çalıp buraya ekleyip bir şekilde zaman ayırıp spor yapmaya çalışıyor, sağlıklı beslenip organik, hormonsuz derken daha az katkı maddeli olduğuna inandığımız yiyecekler tüketmeye uğraşıyoruz. Ancak fiziği zinde tutmak artık her anın stresle örüldüğü günümüzde yetersiz kalıyor. İş, trafik, sorumluluk, ödemeler derken ne sabah koşusunun verdiği zindelik kalıyor akşama, ne de naneli yeşil çayın ferahlığı... Bu noktada bambaşka bir kasımızı çalıştırmamız, eğitmemiz gerektiğini anlıyoruz; beynimiz
Çok eskiden beri var olan bir teknik olsa da hayatımıza şu son yıllarda oldukça etkin bir şekilde girmeyi başaran, savunmasız kaldığımız bin bir düşüncenin gölgesinden kurtarıp daha huzurlu hayatlarla buluşturmayı amaçlayan ‘meditasyon’ tekniğinden bahsetmek istiyorum size. Genç yaşına rağmen bu yöntemi oldukça başarılı bir şekilde uygulamakla kalmayıp, felsefesini de hayatına yansıtmayı başarabilen Doris Hazan, beynimizin derinliklerine gitmeyi planladığımız bu yolculuğun amacı, özü ve incelikleri ile ilgili bize rehberlik edip bilgi ve deneyimlerini bu sayfaya sığdırabildiğimiz kadarı ile bizlerle paylaşacak.
Öncelikle kendinden, meditasyona nasıl başladığından biraz bahseder misin?
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde okuduğum sırada şehir hayatına sıkışıp kaldığım zor bir dönem içerisinde boğuşurken yogayı önerdiler. Cihangir Yoga’da derslere katılmaya başladım. Meditasyon ile ilk tanışmam da orada oldu. Bu iki tekniği uyguladıkça içimdeki çocuğu ve yaratıcılığı keşfettim. Dans ettiğim yıllardaki coşkuyu tekrar yakalayıp, resim yapmaya başladım. Üzerimdeki pozitif etkilerini gördükçe bu konuya daha ciddi eğilmeye, kendimi geliştirmeye karar verdim ve değişik çalışmalara katılmaya başladım.
Ali Erdinç Başaran ile meditasyon-yükselme çalışmaları, Tote Escobedo ile Şamanik Ayahuasca, Semra Bakioğlu ile transformal nefes gibi... Daha sonra İzmir’de ders aldığım yoga hocam Zeliha Albay’ın önerisi üzerine Amerika’da Yoga Works’u buldum. 2012 yılında Los Angeles Thousand Oaks’da, Lainie Devina’dan hocalık eğitimi almaya başladım.
Kısa bir zamana, yoğun bir çalışma sığdırmışsın... Aslında meditasyon dediğimizde aşağı yukarı hepimizin bir fikri, hatta deneyimi var ancak tam anlamıyla tanımlamaya çalışınca tıkanıp kalıyoruz. Senin bakış açınla nedir meditasyon?
Günlük hayatımızda hızla hareket eden, değişen devinime karşı kendini rahatlatıp kendinle buluştuğun bir an yaratma tekniği. Birçok insan, zihni kontrol etme çabası gibi algılasa da bunu, amaç zihinde farkındalık yaratıp, gözlemlemek ve akışa teslim olmaktır. Meditasyon ‘an’a odaklanmamızı; günlük hayatımızda bizi etkileyen olaylar, durumlar, şahıslar karşısında daha durağan, daha az tepkisel kalmamızı sağlar.
Bildiğim kadarıyla medite duruma geçmeyi sağlayan çeşitli yöntemler var. Bunlardan bahsedebilir misin?
Mantra seçmek bunlardan biridir. Zihninizi odaklayabileceğiniz bir sözcük seçerek ve sürekli bu sözcüğü tekrarlayarak medite boyuta geçiyorsunuz. Mantra seçerken en çok Sanskritçe dili kullanılır. Bu dil sese daha duyarlı, yüksek titreşimli bir dil olduğu için vücudumuzda blokajlı olan noktaları aktive eder. “Omm” bunlardan biridir. Doğduğunuz saat, yıl ve yere göre şahsınıza özel mantralar da seçilebilir.
Rehber eşliğinde meditasyon diğer bir tekniktir. Bu kişinin direktiflerini takip ederek ile kendi içinize dönme, an’a odaklanma metodudur.
Nefese odaklanmak, bir muma bakmak konsantrasyon sağlayıp medite olmanın diğer çeşitleridir. Tespih çekmek bile bir meditasyon çeşididir aslında.
Burada nefes, mum, mantra hangisi olursa olsun amaç zihinde sürekli beliren düşüncelere kapılmadan nefese, muma vb.ye odaklanarak tekrar an’a dönmeyi sağlamak, zihni eğitmektir. Hayatta da bu düşünceler gibi dikkatimizi dağıtan birçok şey var. Özellikle günümüzde her gün ayrı bir olay patlak verirken, bunun üstüne biriken sorumluluklarla beraber kendimizden iyice kopuyoruz. Meditasyon kendimize dönmemizi, duygularımızı transforme edebilmemizi sağlıyor. Nefes alıp verişimiz burada çok önemli çünkü nasıl nefes alıp veriyorsak o şekilde yaşıyoruz.
Biraz açabilir misin?
Mesela nefesi itip çekiyorsan hayatı da itip çekiyorsundur, her şeyi kontrol altında tutmaya çalışıyorsundur. Kesik kesik nefes alıyorsan, korkuyorsundur. Halbuki nefes dalgaların okyanusta gidip geldiği gibi kendiliğinden olursa, hayatın akışına da daha çok bırakabilirsin kendini.
Nefeslerimiz nasıl bozuluyor? Meditasyonun nefes dengemiz üzerinde etkisi var mı?
Anne karnından çıktığımızda nefesimiz tüm hücrelere tam olarak gidiyor. Ancak hayatta yaşadığımız her olay, travma, üzüntü bizi değiştiriyor. Korktuğumuzda nefesimizi içimize çekmeye başlıyoruz, kızdığımızda ise gereksiz dışarı vermeye. Bir süre sonra bebeklik nefesimizi tamamen unutuyoruz. Meditasyon ise bize tekrar kendi doğal nefes akışımızı bulmamıza, hatırlamamıza yardımcı oluyor.
Yaklaşık bir senedir şehir hayatından uzak, arkadaşın ile beraber Çeşme’de bir arazide küçük bir kulübenin içerisinde yaşıyorsunuz. Köpeklerin bekçilik yaptığı, sebze meyvenizi kendinizin yetiştirdiği, teknolojiden, trafikten, kaostan uzak; hepimizin özendiği ancak cesaret edemediği bohem bir hayat... Biraz bu hayat tarzından bahseder misin?
Burada bu hayatın temellerini atan aslında arkadaşım Azelya Clarke; ben de elimden geldiğince dahil oluyorum. Burada gerçekleştirmek istediklerimizi onunla beraber anlatmak isterim ancak temelini özetlemem gerekirse burada her şeyi kendi haline bırakarak yaşamayı deneyimliyorum. Mümkün olduğunca doğal, doğaya zarar vermeden, ona hizmet ederek, onunla birlik içinde, onu dinleyerek, hissederek üretmeyi öğreniyorum. Ateşle, suyla, havayla, toprakla, eterle iletişim halinde... Onun getirilerini, hediyelerini kendimi ilahi ikışa teslim ederek alıyorum. Her anın bir öğreti olduğunu bilerek. Ve bu bilinci olabildiğince paylaşmayı, aktarmayı, doğa ana üzerinde yaşayan tüm insanları bu farkındalığa çekmek için destek olmayı niyet ederek yaşıyorum.
Bu yaşayış biçimini benimsedikten sonra kendinde farkettiğin en büyük değişikler neler oldu?
En büyük değişiklik, farkındalığım arttıkça tüketici olmaktan çıkıp üretici olmaya başladım. Eskiden pahalı bir çantaya tonlarca para harcayıp ona sahip olduğumda mutlu olurken, şimdi kendi soğanımı ekip ona emek verip büyütmek, takdir ederek onu yiyebilmek beni daha çok mutlu ediyor. Resim yapmak, tüm duygu ve düşüncelerimi kağıda boşaltabildiğim bir kanal olmak beni daha çok doyuruyor.
İnsanoğlu olarak yaptığımız herşeyden hemen sonuç almaya odaklı, sonuç göremeyince de demotive olup vazgeçmeye eğilimliyiz. Bu bağlamda meditasyonu denemiş, vazgeçmiş ya da denemeye niyetli olanlara neler söyleyebilirsin?
Yaşadığımız çağda her şeyi çok da uğraş vermeden, hemen elde etmeye alışmışız. Yetiştirdiğimiz sebze ve meyvelerin bile kendi halinde büyümesine izin vermeden ilaçla, gübreyle, her türlü katkı maddesiyle genlerine müdahele ediyoruz. Hastalandık mı ilaca sarılmaya, acıktık mı restorana koşmaya, üşüdük mü klimanın düğmesine basmaya alışmışken beklemeye hiç sabrımız kalmadı. O yüzden birçok insan meditasyonun da bir süreç olduğunu anlamakta ve gerekli sabrı göstermekte zorlanıyor. Oysaki amaç dağın zirvesine çıkmak değil, çıkarken aldığın yol, yolda karşılaştığın zorluklara karşı gösterdiğin dinginliktir. Egoyu, benlik duygusunu aşıp herşeyle bir olduğun saf sevgiye ulaşmak, sabır göstermeden hemen elde edebileceğiniz bir şey değildir. Ancak tüm çabaya değer.
Konuya daha pragmatist yaklaşmak isteyenler olursa, meditasyon sonucu zihindeki değişikliklerin yanı sıra bedensel değişiklikler de gözlemlenebilir mi?
Bunu en güzel beynin içerisinde biyoritmi düzenleyen ‘melatonin hormonu’ salgılamaya yarayan epifiz bezinde gözlemleyebilirsiniz. 3. göz diye de adlandırılan bu bez meditasyon sırasında aktif olur, vücudun ritmini düzenler ve uyku kalitesini arttırır. Kalp atışlarını, tansyonu ve kan basıncını ayarlar. Bazı komplolar içitiğimiz suya bile katılan floridin epifiz bezini öldürdüğünü, kitleleri pasifize ettiğini öne sürüyor.