Japonya Yahudi Cemaati : MATSA ve SUŞİ

Eşi ve iki küçük çocuğuyla Tokyo’ya yerleşmek üzere 2010 yılında Narita Havalanına indiğinde, “Burada minyan toplamak zor olmalı,” diye düşünmüş Yahudi bir göçmen.

Kültür
19 Mart 2014 Çarşamba

Çela SARANGA

13 milyon kişinin yaşadığı bu şehirde, suşinin ne olduğunu bilmeyen biriyle karşılaşma şansınız, Yahudi biriyle karşılaşma şansından daha fazla. Japonya’da sadece 1000 Yahudi yaşamasına rağmen Tokyo’da üç ve Kobe’de bir sinagog var.  Tokyo’da hem matsa, hem de kaşer suşi bulmak mümkün

Yahudilerin Japonya’daki geçmişleri 1861 yılına dayanıyor. 1854 yılının mart ayında Japonya ve ABD arasında imzalanan Kanagawa Anlaşması, Japonya’nın ‘kapalı-kapılar’ politikasına son vermiş ve limanlar yabancı ticaret adamlarına açılmıştı. Bu yeni gelişmeyle birlikte bir avuç Yahudi tüccar Japon adalarının başlıca liman şehirlerine gelerek yerleştiler. Kayıt altına alınan ilk Yahudi yerleşimciler, 1861’de Yokohama’ya gelen Alexander Marks ve kardeşi oldu. Onları Amerikalı işadamı Raphael Schover izledi. Asıl işi ticaret olan Schover, aynı zamanda ‘Japan Express’ gazetesinin yayımcısıydı. Bu gazete, Japonya’nın yabancı dilde yayımlanan ilk gazetesi oldu.

Japonya’ya göç eden ilk Yahudiler çoğunlukla Polonya, ABD ve İngiltere’den geldiler. Birçoğu Yokohama’ya yerleşti ve Japonya’daki ilk Yahudi cemaatini oluşturdular. 1860’lı yılların sonlarına cemaat nüfusu 50 aileye ulaştı. Cemaatin bir okulu ve mezarlığı vardı. Yokohama’daki en eski mezar taşı 1865 tarihlidir. 1882’de uzun yıllar süren titiz ve zorlu çalışmalar sonucunda Tevrat’ın Japonca çevirisi yayınlandı. Yokohama cemaati 1895 yılında Japonya’nın ilk sinagogunu kurdu. 1923’teki büyük Kanto depreminin ardından, cemaatin büyük bir bölümü Kobe’ye göç etti.

19. yüzyılın sonlarına doğru Nagasaki’de bir Yahudi yerleşimi daha kuruldu. Buraya yerleşenler çoğunlukla Rus kökenli Yahudilerdi. Yokohama’dakinden daha büyük olan ve yaklaşık 100 aileden oluşan bu cemaatin de bir sinagogu ve mezarlığı vardı. 20. yüzyılın başında Rusya ve Japon İmparatorlukları arasında yapılan savaş sonrasında iki ülke arasındaki ticaret hacmi azalınca dağılan cemaatin Tevrat rulosu, Kobe Yahudilerine devredildi.

I. Dünya Savaşı sırasında, Japonya’ya göç eden Yahudilerin sayısı arttı. 1905 Rus Devrimi’nden ve 1917’deki Bolşevik Devrimi’nden kaçan birçok Rus Yahudisi Mançurya ve Çin’i geçerek Japonya’ya geldiler. Savaş sonrasında Japon şehirlerinde yaşayan Yahudilerin sayısı birkaç bin kişiydi. En büyük cemaat Kobe’deydi. Cemaatin hem Aşkenaz, hem de Sefarad sinagogları vardı. Bu süreç içerisinde ABD, Batı Avrupa ve Rusya’dan gelen Yahudilerin oluşturduğu Tokyo cemaati de yavaş yavaş büyüyordu.

Japonların büyük çoğunluğu Yahudilerin ve dinlerinin farkında değillerdi. Yahudiliği, Hıristiyanlığın bir mezhebi sanıyorlardı. Ancak 1920’li yıllarda antisemitizm baş göstermeye başladı. Bunun nedeni, Japonya’nın 1918 – 1922 yılları arasında gerçekleştirdiği Sibirya Seferi’ne katılan askerlerin son derece antisemit olan Beyaz Ruslardan etkilenmiş olmalarıydı. Antisemitizm bir önyargı olarak ortaya çıkmış olsa da, Japon toplumunun geneline yayılmadı. Japonya’nın Nazi Almanyası’yla yakınlaşmasıyla birlikte Japon halkı antisemit yayınlarla tanıştı. 1937’den sonra birçok antisemit eser Japoncaya çevrildi, ancak bu kitapların dağıtımı oldukça kısıtlıydı ve halkı etkilemekte başarısız oldular.

HOLOKOST’TA JAPONYA’NIN YAHUDİLERE YARDIMI

II. Dünya Savaşı sırasında, İtilaf Devletleri arasında bulunduğu ve Nazi Almanyası’nın bir müttefiki olduğu halde, Japonya Holokost sürecinde Yahudiler için bir cennet sayılıyordu. 6 Aralık 1938’de çıkarılan bir yasayla Yahudilerin Japonya’dan kovulmaları yasaklanmıştı. Polonyalı direnişçilerle işbirliği yaptığı söylenen Japonya Konsolosu Cehuine Sugihara kendisine verilen emilere karşı çıkıp, konumunu riske atarak binlerce Yahudi’ye Japonya vizesi verdi ve 6 binden fazla kişinin hayatını kurtardı. Yad Vaşem Holokost Müzesi 1985 yılında, o sırada 85 yaşında olan Sugihara’yı onurlandırarak Uluslararası Dürüst ünvanını verdi.

Ağustos 1940 ve Haziran 1941 arasında 2.185 mülteci Japonya’ya geldi. Japon hükümeti ve halkı Yahudilere geçici barınak, tıbbi hizmet, yiyecek ve ulaşım gibi yardımlarda bulundular ancak Yahudilerin Japon işgali altındaki Şangay’da yaşamalarını tercih ediyorlardı. Bu yüzden Japonya’ya varabilen Yahudilerin bir kısmı Şangay Gettosu’na gitmeleri için ikna edildi.

Japonya, II. Dünya Savaşı boyunca Almanların antisemit politikalar uygulamalarına yönelik isteklerini sürekli geri çevirdi. Savaşın sonlarına doğru Nazi temsilcileri Şangay Gettosu’ndaki Yahudilerin yok edilmesi için baskı yaptılar. Japonlar bu tür baskıları hep geçiştirdiler. Savaşın ardından 1945 – 1952 yılları arasında Japonya, ABD işgali altında yaşadı ve bu yedi yıl boyunca, ABD üslerinde görev yapan Yahudi askerlerle birlikte Japonya’daki Yahudi nüfusu doruğa ulaştı.

İşgal sona erdiğinde, Japon kontrolü altındaki topraklarda bulunan Yahudilerin yarısı ABD ve Kanada gibi batı ülkelerine, diğer yarısı ise başta İsrail olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine göç ettiler. Geride kalan az sayıdaki Yahudi ise Japonlarla evlenip yerel topluma asimile oldular. Ancak, Japonların Yahudiliğe ve Yahudi tarih ve kültürüne gösterdiği ilgi gittikçe artmaya başladı. Japon İmparatorluk ailesinin bir üyesi olan Prens Mikasa, Yahudi kültürüne özel bir ilgi duyuyordu. Prens, İbrani tarihi ve İbranice konularında uzmandı. İmparatorluk ailesinin bu garip merakı halkın da ilgisini körükledi, ama ciddi akademisyenler bu konulara yeteri kadar önem vermediler.

KOBE’DE YAHUDİLİK

Günümüz Japonya’sında Yahudi nüfus, çoğunluğu Tokyo’da yaşayan, yaklaşık 1.000 kişiden oluşan değişken bir yapıda. Rusya, Almanya, ABD ve Avustralya’dan gelen Yahudiler Japon Yahudi Cemaati’ni oluşturuyorlar. Bir çoğunluğu iş, araştırma, eğitim, askeri veya benzeri nedenlerle Japonya’da geçici olarak yaşayan kişiler.

Kobe’deki cemaat 30 aileden oluşuyor ve Kansai Yahudi Cemaati olarak bilinir. Bu ailelerin çoğunluğu Sefarad kökenli. Kentteki sinagog 1937 yılında açıldı. II. Dünya Savaşı sırasında bir bombanın isabet etmesi sonucunda zarar gördü ancak hızla onarıldı. Bugün hizmet vermekte olan cemaat merkezi 1970 yılında açıldı. Bünyesinde bir sinagog ve bir mikve bulunuyor. Sinagog içerisinde bazıları 200 yıllık olan İran halıları vardır. Cemaat merkezi varlığını şehirde yaşayan Yahudilerin, Kobe’yi ziyaret eden işadamlarının ve turistlerin yaptığı bağışlarla sürdürüyor.

Habad tarafından yollanan Rabi Asaf Tobi cemaatin daimi dini lideri olarak görev yapıyor. Sinagog cuma akşam ve cumartesi sabah duaları için açık ve dua sonrasında Kiduş yapılıyor. Dualar Ortadoks Sefarad stilinde, kadınlar ve erkekler ayrı oturuyor. Pazar sabahları 5-6 çocuğun katılımıyla din eğitimi veriliyor. Ayrıca kadınlar için de Judaik eğitim programı uygulanıyor. Kaşer gıda satan bir market cemaatin ve ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılıyor.

GÜNÜMÜZDE TOKYO YAHUDİLERİ

Tokyo cemaati ise 100 – 120 aileden oluşuyor ve Japon Yahudi Cemaati adıyla tüm Japon Yahudilerinin resmi organıdır. Tokyo’da ayrıca Habad-Lubaviç organizasyonunun resmi merkezi ve Rabi Edery tarafından yönetilen bir Habad evi bulunuyor.

Japon Yahudi Cemaati üyeleri 1952 yılında Tokyo’nun merkezindeki Hiroo bölgesinde bir arsa satın aldılar ve 3 Mayıs 1953’te Prens ve Prenses Mikasa’nın da katıldığı resmi bir davetle cemaat merkezini hizmete açtılar. Cemaat evi ilk başlarda daha çok sosyal bir kulüp gibiydi. Sinagog ve mikve daha sonraları, ancak 1968 yılında merkeze ilave edildi. Cemaatin ilk dini lideri, 1950’li yılların sonlarına doğru ABD ordusunda görevli olarak Tokyo’ya gelen Binbaşı Herman Dicker oldu. O ve İsrail Büyükelçisi’nin eşi Hilda Naim, Ekim 1956’da Tokyo’daki ilk dini eğitim okulunu oluşturdular. Altı ve on iki yaşları arasındaki elli çocukla eğitime başladılar. Çocukların tümü İbranice öğrendiler ve dua kitapları, bayram gelenekleri ve modern şarkılarla tanıştılar.

Tokyo cemaatinin kalbi olan bina Mayıs 2008’de yıkıldı ve yerine daha modern, cemaatin tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir bina inşa edildi. Yeni binanın planlarını mimarlık dünyasının Nobel’i sayılan Pritzker Ödülü’nü kazanmış olan Fumihiko Maki yaptı. Yalın hatlarıyla klasik modernizim olarak adlantırılan stilde yapılan binanın peyzajına da büyük önem verildi. Yeni bina Eylül 2009’da tamamlanarak üyelerin dini, kültürel, eğitsel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak bir cemaat evi olarak açıldı. Cemaat evinde bir sinagog, okul, kaşer mutfak, mikve, içinde İbranice, İngilizce ve Japonca kitaplar bulunan bir kütüphane, 200 kişiye hizmet verebilecek büyük bir toplantı salonu, yüksek kalitede bir ses sistemine sahip olan modern bir sinema, çatı katı bahçesi, derslikler, hediyelik eşya mağazası, Japonya’yı ziyaret edenlerin kalabileceği odalar ve kiralanabilecek daireler bulunuyor. Büyük salonda Bar/Bat-mitzva ve düğün davetleri, yemekli iş toplantıları yapılabiliyor, İsrail’den gelen şaraplar eşliğinde kaşer yemekler servis ediliyor. Mutfakta kaşerut kurallarına sıkı sıkıya uyuluyor, dışarıdan yiyecek getirilmesine izin verilmiyor.18 yaşını dolduran hekes için üyelik aidatı alınıyor ve bu ücret aylık olarak ödeniyor.

Tokyo cemaatinin dini lideri Rabi David Kunin Amerika’da doğmuş ve eğitim görmüş. İskoçya, ABD ve Kanada’dan sonra geçtiğimiz yılın temmuz ayında ailesiyle birlikte Tokyo’ya gelmiş.

Cuma akşam ve cumartesi günkü Şabat duaları her hafta yapılıyor. Erkekler ve kadınlar beraber oturuyor, kadınlar minyan olarak sayılıyorlar, duayı yönetebiliyorlar, Tora okuyabiliyorlar. Dualar geleneksel Aşkenaz tarzında yapılıyor, arada sırada biraz İngilizce ve Japonca kullanıyorlar. Devertora, bazı Şabat sabahları herkesin katkıda bulunduğu bir fikir alışverişine dönüşüyor, bazen de daha ciddi vaazlar şeklinde oluyor.

Cuma akşam duasından sonra isteyenler yemek ve sohbet için kalıyorlar. Cumartesi sabah duasından sonra Kiduş ve öğlen yemeği servisi var. Ancak bunlara katılım ücretli ve önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Akşam duasından önce haftalık peraşanın mistik açıdan değerlendirilmesi yapılıyor.

Merkezde hem çocuklar hem de yetişkinler için çeşitli eğitim programları düzenleniyor. Yetişkinler için Yahudilik ve İbranice dersleri, Koşer yemek kursları veriliyor.

Sinagoglarla ve cemaat işleriyle ilgilenenlerin sayısı da oldukça az. Bu cemaatler için Bar/Bat-Mitzvah veya bir Yahudi düğünü oldukça nadir yaşanan olaylar.

Yaklaşık 150 yıllık bir geçmişe rağmen, Japon halkının Yahudilik ve Yahudiler hakkında fazla bir bilgisi yok. Japon Yahudi Cemaati halkın farkındalığını arttırmak için ellerinden geleni yapıyor.