Romina Meriç fırçasıyla farkındalık ve fark yaratıyor

Miryam ŞULAM Sanat
2 Nisan 2014 Çarşamba

Romina Meriç 1989 yılında İstanbul’da doğdu. Yüzyıl Işıl Lisesi’ni bitirdikten sonra ABD’de Brandeis Üniversitesi’nde sanat tarihi ve resim okudu.

Atölye çalışmalarım…

Üniversite sonrasında tamamen atölye çalışmalarıma yoğunlaştığım bir sene geçirdim. Bu sürede Brandeis’da resim ve baskı derslerinde asistan olarak çalıştım. 2013 yılında Yale Üniversitesi Resim ve Baskı bölümünde yüksek lisansımı tamamladım ve Brooklyn’in Gowanus semtinde, üç sanatçı arkadaşımla beraber şu anda çalıştığımız atölyeyi açtık.  Vizyonlarına içtenlikle inandığım yakın arkadaşlarımla aynı atölyeyi paylaşmak bana büyük güç ve motivasyon veriyor. Aslında yalnız çalışmayı tercih ederim ancak arkadaşlarımın çalışmalarının yarattığı enerjiden de besleniyorum. Hepimizin atölye günleri farklıdır. Pazar günleri hariç! O günü atölyede, sosyalleşme günü olarak seçtik. Bazen eleştiri seansları düzenliyoruz, başka sanatçıları da davet ediyoruz. Çok sık olmasa da, sizi daha az tanıyan sanatçılarla eserlerinizi paylaşmanın ve sohbet etmenin çok faydası oluyor. Kendi kafamızdaki seslerden biraz silkeleniyoruz.

Keyifli projeler…

Atölye hayatımın dışında, yuva ve ilkokul öğrencilerine resim dersleri veriyorum. Önüme gelen yaratıcı projeleri mutlaka değerlendirmeye çalışıyorum. Eylül ayından bu yana, davetlerini, sanatsal performans ve enstalasyonlarla özelleştirmesiyle bilinen genç bir davet organizasyon şirketi ile çok keyifli projelerde iş birliği yaptık.

Hipnotik bir özellik…

Yağlı boya eserlerimde, hem görsel hem duygusal olarak, belli bir vizyona konsantre olmanın sonucunda varılan hipnotik bir özellik olmasını isterim. Kar, rüzgâr, ateş gibi bilimsel olarak açıklanabilen, doğaya ait olgular karşısında, ne olduğunu bilmemize rağmen benim bazen ‘büyü’ olarak kabul etmekten hoşlandığım çok yoğun tecrübeler yaşarız. Resimlerimde çoğunlukla kişisel hikâyeleme aracılığıyla bu yoğunlukta bir duygusal tepki yaratmayı isterim. Figuratif unsurlar baskın olsa da, doğrudan açıklanabilen hikâyeler resimlemekten kaçınırım.  Vurgulama sorgulamaya da dönüşebiliyor…

Resim yapmaktaki en büyük motivasyonum hayatta olmanın psikolojik ve bedensel gizemini olaylara dayanan öyküsellikten uzak tutarak vurgulamak diyebilirim. Kimi zaman bu vurgulama sorgulamaya da dönüşebiliyor. Yaşanmışlıklarımdan bende iz bırakan veya algılamakta ya da kabullenmekte  zorlandığım olguların üzerine yürürcesine resim yapmayı seviyorum. Bu yaklaşımın işlerime can verdiğine inanıyorum. Tamamıyla anlayamadığım ama güçlü bir çekim duyduğum kompozisyonları tekrarlamak ve belirli enstantaneleri izolasyon yoluyla ön plana çıkarmak da, merakımı canlı tutan görsel yöntemlerden.

Sıcak Vişne…

Şimdilerde, New York’da gösterimde olan, her seferinde Whitney Bienali ile aynı hafta açılışını yapan ‘Brucennial’ sergisinde ‘Hot Cherry’ (Sıcak Vişne) adlı büyük bir yağlı boya çalışmam yer alıyor. Böylesi kalabalık bir sergiye büyük bir tabloyla katılmak benim için gurur verici.

 

Sembolik anlamlar…

Son senedeki çalışmalarımda güneş, yıldızlar, meme ucu, sivilceler gibi öğelerin sembolik anlamlarla yüklü çağrışımlarını, agresif fakat özenli bir yaklaşımla bastırıp yeni anlamlar ortaya çıkarmaya çalışıyorum.   Farklı karma sergiler…

Geçen seneden bu yana New York ve Boston’da farklı karma sergilerde yer aldım. Greenpoint Galeri’de ‘Sonbahar Salon’, A.I.R Galeri’de ‘Jenerasyonlar: Kırmızı - Pembe’ ve Touch Galeri’de ‘Resimduvar’ isimli sergilerde işlerim bulundu.

 Yeni projem…

Bir sonraki yeni projem, 14 Mayıs’ta açılacak olan ‘Current:Gowanus’ adli sergide yer alacak çalışmalarım olacak.   Gelecekte…

Gerçekleşmesini çok istediğim iki projem var gelecekte. Bunlardan ilki İstanbul’da kişisel bir sergi açmak. Bu sergi aslında geçtiğimiz kışın projesiydi ancak Boston’da düzenlenen ‘Resimduvar’ sergisinin tarihi ile çakışınca, İstanbul sergisini ertelemeye karar verdim.

Diğer hedefim, uzun kışları ve harika dağlarıyla bilinen Vermont’a gitmek. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım ama şehir hayatından dolayı istediğim seviyeye getiremediğim ‘The Wind is Whistling’ (Rüzgâr Islık Çalıyor) adlı bir resim serisine yoğunlaşmak.

Genç ressam Romina Meriç’in çalışmalarına baktığımda, kendi yaşanmışlıklarından, hayallerinden ve yaşamın içinde bir yerlerde keşfettiklerinden oluşturduğu büyülü bir dünyanın, içinde taşıdığı sanat aşkı ve tutkusuyla, tuvallerinin üzerindeki izdüşümlerini gördüm.  Ben de, şimdiden, İstanbul’daki kişisel sergisinin açılışında, gururlu ailesinin yanında bulunmayı hedefliyorum.