Derbi heyecanı çok farklıdır. Derbi dendiği zaman kıran kırana bir mücadele bekleriz; üst düzey bir futbol olması en büyük dileğimizdir. Ancak pazar akşamı bu dileğimiz gerçekleşemedi…
Son zamanlarda ülkemizde o kadar da güzel günler yaşamıyoruz. Her gün yeni bir gerginlikle uyanıyoruz, her gün üzücü ölüm haberleri alıyoruz. Bunları göz ardı etmek tabii ki imkânsız ama pazar sabahı ülke bütün bunların yanında bir derbi heyecanı ile uyandı. Zaten derbi atışmaları hafta içinden başlamıştı, fakat artık skor tahminlerinin yapıldığı, insanların formalarıyla sokağa döküldüğü gün pazar günüydü.
Her derbiden saatler önce gerçekleşen birkaç belli başlı olay vardır. Taraftarlar gerek mesajları, gerek sosyal medyadaki paylaşımlarıyla “2-1 alıcaz, diğer takımın hiç şansı yok” tarzı tahminler yapar, formalar hazırlanır, maç için yola çıkılır ya da evde hazırlıklar yapılır, hangi takımı tuttuğunu bilmediğimiz bazı kızlarımız bir anda üstlerine bir forma geçirerek maç izlemeye karar verir ve yavaş yavaş maç saati gelir. İlk 11’leri öğreniriz, koltuğumuza otururuz ve hakemin düdüğüyle kalbimiz daha hızlı çarpmaya başlar.
Derbi heyecanı çok farklıdır. Derbi dendiği zaman kıran kırana bir mücadele bekleriz ama aynı zamanda üst düzey bir futbol olması en büyük dileğimizdir. Tabii ki en büyük isteğimiz tuttuğumuz takımın maçtan galip bir şekilde ayrılmasıdır. Maç anında sosyal medyadaki paylaşımlar da durmuyor haliyle. Fenerbahçelilere göre hakem onların aleyhine kararlar veriyor, Galatasaraylılara göre de hakem hep Fenerbahçe’nin lehine kararlar veriyor. Her iki takım taraftarı da kendilerine göre argümanlar bulmaya devam ediyorlar, orada maç oynanmasına rağmen. Fakat taraftarlar arasındaki münazarayı kazanan kimse olmuyor. Çünkü kimseden “karşı takımdaki adam haklıymış,” gibi bir cümle duymuyoruz ya da okumuyoruz.
Biz gelelim pazar akşamı oynanan maça... Dediğim şeylerin hepsi gerçekleşti. Maç öncesi olanlar, maç sırasındaki atışmalar. Ama beklediğim ve en önemsediğim şey gerçekleşmedi. Üst düzey futbol. Sahada beklenilen futbola dair hiçbir şey yoktu. Sahada kavga vardı. Futbolcuların hırsları maçın ilk dakikalarından itibaren sert tepkilere ve sert atışmalara döndü. Her dakika biri biriyle atışıyordu, çoğunlukla faul düdüğünü duyduk, alışık olduğumuzdan daha fazla bir oyuncuyu yerde yatarken gördük. En önemlisi de kartlardı. Bülent Yıldırım çoğunlukla sarı kartına başvurdu maçta. Önce Emre iki sarı kart gördü ve oyundan atıldı, maçın sonlarına doğru da Melo ikinci sarı kartı görünce maçı tamamlayamadı ve atıldı.
Bir derbinin kavga gibi geçmesi gerektiğini, çünkü büyük bir rekabet olduğunu düşünen insanlar tabii ki olacaktır. Fakat maç 90 dakika. Bir izleyici olarak dolu dolu bir maç izlemek istersin. Her saniye düdüğün oyunu böldüğü bir derbiyi kimse izlemek istemez. 90 dakikanın sadece 41 dakikası top oyunda kaldıysa da bu maçta bir problem var demektir, bu maç beklentilerin altında demektir. Futbol bizi faulleriyle ya da atışmalarıyla büyüleyen bir oyun değil çünkü.
Bütün bunları kenara bırakıp, topun oyunda kaldığı anlarda neler yaşandığına yoğunlaşırsak; maç çok tempolu başladı. Galatasaray maçın ilk dakikalarından itibaren Fenerbahçe’yi baskılı oyunuyla oynatmadı, durum böyle olunca 9. dakikada beklenen gol geldi ve Sneijder, ilk derbi golünü atarak takımını öne geçirdi. Birinci yarı genellikle gerginlikleri ve kartlarıyla ön plandaydı. Fenerbahçe de çok atak yapma fırsatı bulmadı. İkinci yarı daha sakin başladı, Fenerbahçe daha baskılı başladı fakat Galatasaray savunması aynı baskıyı sürdürdüğü için her ne kadar atak sayısı artsa da beklenen gol gelemedi. Zaten devrenin sonlarına doğru ortalık yine karıştı. Böylece derbiyi noktalamış olduk.
Maçtan önce Galatasaray’ın iyi oynaması gerektiğini herkes biliyordu. Takım son zamanlarda iyi bir görüntü çizmiyor ve taraftar da en ağır tepkisini ortaya koyuyordu. Haftaya GS’nin önemli bir mali toplantısı var, yönetim maçı kazanmış olarak o maça gitmek isteyecek. Yoksa hem onların hem de Mancini’nin gönderilmesi en yüksek olasılıklı senaryo. Tüm bunlar ortadayken de, takım hırsla ve istekle sahaya çıktı. Bu isteklerini de sahaya yansıttılar. Bu maçta anlamadığım şey ise Fenerbahçe’ye ne olduğu. Puan farkı ortada evet, ama son haftalarda karşımızda çok baskılı, mükemmele yakın oynayan, her maç taraftarını oldukça tatmin eden bir Fenerbahçe vardı. Bursa maçında karşı takıma top aldırmayan bir takım vardı. Bu maçta o takım nereye gitti? Aniden yok oldu. Aslında beklediğimiz derbinin gerçekleşememe sebeplerinden biri de buydu. Topun oyunda kaldığı 41 dakikanın sadece 10-15 dakikasında baskılı bir Fenerbahçe gördük.
Maçta bir izleyici olarak beni üzen birkaç hareket vardı. Öncelikle Emre-Eboue tartışması... İkili çoğu kez atıştı, hakem onları durdurmaya çalışsa bile devam ettiler. Daha sonra Melo-Emre gerginliği ortaya çıktı. Zaten maçın ilk dakikalarından beri aralarında gerginlik vardı, fakat ipler Emre kırmızı gördükten sonra Melo’nun yaptığı hareketten sonra koptu. Melo öncelikle sportmenliğe aykırı bir davranış sergileyerek Emre’ye dil çıkardı, sonra da sahadan çıkmasını işaret etti. Melo’nun ikinci sarısı 87. dakikaya kadar beklemeyebilirdi, hakem bu davranışı sebebiyle onu da o saniye oyundan atabilirdi. Bu gerginliklerle beraber maçın küçük bir kısmında Sneijder ile Gökhan arasında gerçekleşen gerginlik de iki oyuncuya yakışmadı. Sneijder, Gökhan’ı ittikten sonra ikili arasında küçük bir kavga başladı ve iki takımın oyuncuları ikiliyi ayırdı. İşin sonu ise yine bir kartla bitti; kartı gören Gökhan oldu.
Gönül isterdi, bu maçtan güzellikleriyle bahsetmek, saha içinde olan güzel hareketlere değinmek. Fakat maalesef olamadı. Biz Avrupa futbolunu hayranlıkla izleyen bir toplumuz; El Clasico’ya gün sayan, internette saatlerce link arayıp maçlara ulaşmaya çalışan bir toplumuz. Çok isterim, haftalarca beklediğim derbilerin bana El Clasico izlerken aldığım zevki vermesini. Çünkü Avrupa’daki maçları izlemek için kendi içimde savaşlar veriyorsam bu oradaki maçların kalitesini ortaya koyar. Bir futbolsever olarak derbilerin bir ayrıcalığı olduğuna inanıyorum ve bu özel maçlarda da izlediğim şeyin kavga ya da gerginlik olmasını istemiyorum. İnşallah futbolun ön planda olduğu, “Ne maç oldu bee!” diyebileceğimiz derbileri yakın zamanda izleriz.