İsrail-Filistin sorununu anlatan bir çizgi roman sizin ne kadar ilginizi çeker? Japonların çok ilgilisini çekmiş ve Japon karikatürist No-rio Yamanoi’ın kitabını best-seller yapmış. Japon sanatçı ile ikinci kitabının hazırlık aşamasında Türkiye’ye geldiği sırada konuştuk
Japonya’nın önde gelen politik karikatüristlerinden No-rio Yamanoi geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı. Adını en son Japonya’da Anne Frank’ın Günlüğü adlı kitaplara yapılan saldırıların ardından çizdiği karikatürle duyduğumuz No-rio, çizdiği karikatürlerle Japonya’da olduğu kadar çeşitli dünya ülkelerinde de iyi tanınan bir karikatürist. Japon sanatçı kendi ülkesindeki siyasal ve sosyal sorunlar kadar Ortadoğu’daki barış görüşmeleriyle de yakından ilgileniyor. İsrail -Filistin barış görüşmelerini naif bir dille anlattığı ilk kitabının büyük ilgi görmesinden sonra ikinci kitabını hazırlamaya koyulan No-rio hazırlık aşamasında İsrail ve Batı Şeria’da bulunmuş. Bu seyahatinin hemen ardından İstanbul’a gelen ünlü karikatüristle bir araya gelerek bölgeye ve sürece dair izlenimlerini konuştuk.
Ortadoğu’da yaşayan Yahudilerle Filistinlilerin hayatını konu alan Manga Paresuchina Mondai (Manga Monday) adlı kitabınız ilk yayınlandığında Japonya’da çok satanlar arasına girdi. Bu kitabınızda Filistinli Ali ile İsrailli Nesim adlı iki çocuğun hikâyesine tanık oluyoruz. Öncelikle neden Yahudi- Arap meselesini seçtiniz? Size çok uzak bir konu değil mi?
Kitap Nesim ile Ali’nin çocukluklarından başlıyor ve yetişkin olana kadar sürüyor. 15 yıl önce Tel Aviv’de 17 yaşında Filistinli bir kız intihar bombacısı olarak bir gece kulübünden içeri girerek 18 yaşında İsrailli bir başka kızın ölümüne neden oldu. Bu olay beni çok sarstı. Bir karikatürist olarak bu olayları durdurmak için bir şeyler yapmaya karar verdim ve bu hikâyeyi yazdım. Japonlar, Yahudiler ve Filistinliler hakkında pek bir şey bilmiyorlar. İkisi de tek tanrılı din olduğu halde bu çatışmaların yaşanmasını anlayamıyorlar. İki halk arasındaki nosyonları bilmiyorlar. Bilmiyorlar ve ilgilenmiyorlar da çok fazla. Bu nedenle olayları en basit şekliyle aktarmak istedim ve ilkokul öğrencisinden en yaşlısına kadar herkesin anlayacağı bir hikâye yazdım.
Japon halkının tepkisi nasıl oldu kitaba?
Çok hoş karşıladılar kitabı. İnsanlardan ‘Filistin hakkında anlaşılması en kolay kitap’ yorumunu aldım. Diplomatlar bile olayları anlamak için bu kitabı okuduklarını söylediler. Kitap öykü formatında. Filistinli bir çocukla Yahudi bir çocuğun hikâyesi anlatılıyor. Meseleyi kökünden anlatmaya çalışan didaktik bir kitap. Bir yandan da çok naif bir üslupla bu hikâyeyi aktarmaya çalışıyor. 100 binin üstünde sattı ve uzun süre best-seller olarak kaldı.
Çocuk karakterleri seçmenizdeki amaç neydi?
Japonya’da Yahudiler ve Filistinliler arasında olan biteni gelen kötü haberlerden takip ediyorduk. Tek bildiğimiz her iki halkın da birbirlerine karşı oldukça agresif ve acımasız olduğuydu. Birbirleriyle sürekli kavga eden ve birbirlerini öldürmekten kaçınmayan iki halktan ibaretti tüm bildiğimiz. Japonlar her iki halktan da korkar hale gelmişti. Öncelikle bu ön yargılara son vermek için İsrailli ve Filistinli iki küçük şirin erkek çocuğu yarattım. Kitaptaki çocuklar aslında 16 yaşında ama onları çok küçük çizdim, şirin olmaları için. Japonlar onların aracılığıyla tarihi öğrenmeye başladı.
İnsanlara vermek istediğiniz mesaj neydi?
Kitapta yer alan iki çocuk aynı gün aynı hastanede dünya geliyorlar. Hastanede çıkan yangından dolayı kimlikleri karışıyor. Burada dinini, etnik kökeninin kişinin kan grubuna ya da DNA’sına değil, aldığı eğitime ve kişinin içinde olduğu duruma bağlı olduğunu göstermek istedim. Hiçbirimiz yeni doğduğumuzda nefret hisleriyle dolu değiliz. Aldığımız eğitim ve içinde bulunduğumuz ortamlar sonucunda değişiyoruz. Kitap aracılığıyla bunu herkese göstermek istedim.
İlk kitapta yakaladığınız başarının ardından ikinci bir kitabı hazırlamak için bölgeye yeniden gittiniz.
İnsanlardan hikâyenin devamını okumak istediklerine dair talepler gelmeye başlayınca ben de ikinci kitabı yazmaya karar verdim ve bölgeye gittim ancak çok istememe rağmen güvenlik nedeniyle Gazze’ye giremedim. İlk Tel Aviv’e gittim ve orada bazı yetkililiklerle görüştüm. Kültürel bir proje uygulaması vardı. Kudüs ve Ramallah’ta aynı anda yürütülecek bu projeyi aynı zamanda hayranım olan, konsoloslukta çalışan bir bayan yürütüyordu ve projeye çok inanıyordu. Onun vasıtasıyla Gazze’ye gitmek için izin almak istedim ama bölgenin çok tehlikeli olması nedeniyle gerekli izinleri alamadım. Bayanın eşi sayesinde Kalkilya’ya gittim. Çok küçük bir şehir olmasına rağmen orada bulunan Japon Konsolosluğu’nda kitabımı görünce çok şaşırdım. Filistinli karikatürist bir arkadaşımın evinde kaldım o süre içinde. Bunu öğrenen Japon Konsolosu beni görmeye geldi. Şehrin etrafı duvarlarla çevrili ve giriş çıkışlar oldukça kısıtlı. Ekonomik açıdan oldukça kötü durumda olmalarına rağmen sakin bir şehirle karşılaştım. İnsanlar bizi çok güzel karşıladı. Çok uzun zamandır yabancı birini görmemişlerdi.
Kalkilya’ya gitmeden bir gün önce Yahudi arkadaşlarımdan beni yerleşimlerin olduğu bölgeye götürmelerini istemiştim. Bir gün öce dışardan gördüğüm şehri ertesi gün içeriden görme şansım oldu. Her iki tarafı görünce farkı da görmüş oldum. Tüm Yahudilerin aynı şekilde düşünmediğini, yerleşimcilerin bakış açılarını gördüm.
İkinci kitabımın çıkış noktası Arap Bahar’ıydı ama tabi şimdi bambaşka noktaya geldi olaylar. Şu anda Arap Baharı’ndan ziyade barış görüşmelerini konu alan bir kitap hazırlıyorum.
Sizce barış sağlanabilecek mi?
Ben Güney Afrika’daki gibi tek devletli çözüm öneriyorum. Filistin olarak adlandırılan bölge bağımsız bir devlet olmak için çok küçük. Ekonomik olarak dışarıya bağlılar. Uluslararası destek sağlanmadığı sürece ekonomik açıdan kalkınmaları mümkün değil. Ancak İsraillilerle birlikte yaşarlarsa kalkınabileceklerini ve normal bir hayat sürebileceklerini düşünüyorum. Bugün birçok kişi iki devletli çözüm önerisinin üzerinde yoğunlaşmış çünkü iki halkın bir arada barış içinde yaşamasının mümkün olmadığını düşünüyor.
İki ayrı devletin barışı sağlamaya yetmeyeceğini mi düşünüyorsunuz?
Belki kısa vadede evet. Önümüzdeki 10 ya da 20 yıl için işe yarayabilir ama uzun vadede sorunları çözmeye yardımcı olacağını sanmıyorum. Daha önce de söylediğim gibi Filistinliler ekonomik açıdan bağımsız değiller. Bu nedenle iki devletli çözüm önerisini suni buluyorum. Ayrıca Filistinlilerin nüfusu büyük bir hızla artıyor. 8-9 çocuk yapan aileler var. Bu da İsrail aleyhine büyük bir dengesizlik yaratıyor. 2000 yıldan fazla bir süredir bu halklar birlikte yaşıyorlar ve aslına bakarsanız aralarında ciddi farklar yok.
Barış görüşmeleri uzatılmazsa bizi nasıl bir Ortadoğu bekliyor?
Yaser Arafat ve Ehud Barak arasında da barış görüşmeleri oldu ancak bir uzlaşma sağlanamadı. Sorunlar her geçen gün katlanarak büyümeye devam ediyor. Her şeyin nedeni etnik kökenlere bağlanıyor. Mülteciler, Kudüs’ün geleceği… Ama etnik kökenin bunlarla bir ilgisi yok. İsrailli Nesim ve Filistinli Ali’yi düşünürseniz hastaneden karıştırıldıkları için farklı topraklarda büyümek zorunda kalıyorlar. Kişinin etnik kökeninin ya da hangi milletten olduğunun bir önemi olmadığını, asıl önemli olanın içinde bulunduğumuz durumun ve aldığımız eğitimin olduğunu göstermek istedim. En sonunda bu iki çocuk birlikte yaşamaya karar veriyorlar. Birlikte tarlalarını ekiyorlar, bir okul kurup bölgedeki çocukları ön yargılara karşı eğitiyorlar, bir yandan da Mandela adını verdikleri bir çiftlik kurmayı hayal ediyorlar.
Kitaplarınız Türkçe ’ye çevrilecek mi?
Oğlum aslında çok iyi Türkçe konuşuyor ve kitaplarımı çevirmek istiyor ancak henüz buna vakit bulamadı.
Geçtiğimiz ay Japonya’nın çeşitli kütüphanelerinde bulunan Anne Frank kitaplarına yapılan saldırılara değinmek istiyorum. Hatta bu konuyla ilgili sizin çizdiğiniz karikatür Şalom’da yer aldı.
Evet, ne yazık ki böyle bir olay yaşandı ve sebebini bilmiyorum. Tarihi açıdan Japonya’nın Yahudilerle bir bağlantısı yok. Bu nedenle Japonya’da antisemitizm olmaması gerekiyor ama bir şekilde kıvılcımların baş gösterdiğini gözlemliyorum son zamanlarda. Bunlar İsrail Devleti’nden çok Yahudileri hedef alan davranışlar daha çok. Ne yazık ki Yahudiler tüm dünyada nefretin sembolü haline geldiler.