Normalde ligin bitmesine bu kadar az süre kala birinci ve ikinci arasında geçen bir maçın Türkiye’de çok gergin olmasını beklersiniz. Oysa maçı izleyen herkes gördü ki aralarında rekabet olmayan iki takımın dostluğu vardı sahada
Geçtiğimiz iki sene Süper Lig’i ciddi bir şekilde Galatasaray domine etmişti. Kadrosuyla, yakaladığı havayla, "biz Avrupalıyız" mottosuyla ve gerçekten oynadığı oyunla da favori oldukları ligde arka arkaya şampiyon oldular. Fakat bu sene durum değişti. Fenerbahçe zaten karakterli oyunculardan oluşuyordu ama iyi futbolun çoğunlukla iyi oyuncuyla oynandığı da bir gerçek. Sari-lacivertliler de doğru takviyelerle iyi bir ekip oluşturdu. Saha dışı da bir o kadar doğru yönetilince sonuç geldi.
Fenerbahçe bu sene Galatasaray’ın son iki senedir ligde yarattığı imajı kendine çevirdi ve rakiplerine fazlasıyla hissettirdi. Hatta son dört hafta kalmışken futbolcular dahil herkes Fenerbahçe’nin üç-dört haftadır şampiyonluğa ne kadar yaklaştığından bahsetse de aslında bana göre ligin ikinci yarısının ortasından itibaren Fenerbahçe rakiplerine umut bile vermedi. Şampiyonluğu o kadar istediler ve bırakmayacaklarını gösterdiler ki Galatasaray ve Beşiktaş’ın yetkili isimleri kamuoyuna yapılan açıklamalarda bile hedeflerinin şampiyonlar ligi olduğunu söylemeye başladı.
Bu atmosfer en son pazar günü yapılan Beşiktaş-Fenerbahçe maçında iyice açığa çıktı. Normalde ligin bitmesine bu kadar az süre kala birinci ve ikinci arasında geçen bir maçın Türkiye’de çok gergin olmasını beklersiniz. Maçı izlemediyseniz iki kırmızı kart da bunu doğrular gibi gözükebilir. Oysa maçı izleyen herkes gördü ki aralarında rekabet olmayan iki takımın dostluğu vardı sahada. Fenerbahçe’deki rahatlık centilmenliğe donuştu. Beşiktaş da bu centilmenliğe aynı şekilde karşılık verdi. Maçın beraberlikle bitmesi ve iki tarafın da bundan hoşnut kalması bu yüzdendir. Fenerbahçe haftaya Rizespor maçında yüzde 99 tur atacak, bu yüzden istediğini almış oldu. Beşiktaş da bir puan alınmasının sonucunda puan tablosuna baktığında karşılaştıracağı takım Galatasaray olduğu için iki puanlık fark siyah beyazlılar için önemli bir avantaj oldu.
Ersun Yanal ve Slaven Bilic Türk futbolunun ahlakını yükselten insanlar. Bilic buna ek olarak futbolun bir eğlence olduğunu hareketleriyle gösteriyor ve ülkemize en büyük katkısı bence bu. Herkes tarafından da seviliyor. Ülkeye bu şekilde bir şeyler katmaya gelmiş karakterde teknik direktörlere daha çok destek verilmeli. Mancini tarzında ülkeyi küçümseyen ve önemsemeyen teknik adamlara ise kredi verilmemeli diye düşünüyorum. Bir gün futbolumuzu yurt dışına pazarlayabilecek duruma gelmek istiyorsak Voltaire'in dediği gibi ilk önce herkes kendi bahçesinin onunu süpürmeli.