Bu yıl ‘Sürrealist Manifesto’nun yayınlanmasının 90. yılı
2014 yılı bu alanda yeni bir satırbaşı olabilir mi?” sorusu, gerek sanat, gerek düşünü dünyasında tartışılmaya devam ediyor
Sürrealizm sadece 20. yüzyıl avangardının değil, bütünüyle sanat tarihi sürecine, estetik, politik ve felsefi olarak etkili olmuş, sanatçılarını sürüklemiş olan en uzun ömürlü harekettir.
Gerçeküstücülüğün bilinen, ‘resmi’ tarihi, André Breton ile başlar; Walter Benjamin ise bu dönemin politik gücünü en iyi kavrayan ve ona yön vermek isteyen isimdir.
André Breton un ölümünün, Paris ‘68 isyanlarının patlama döneminin hemen öncesine gelmesi, bazı sanat tarihçilerinin işini kolaylaştırır ve modernizmin ölümünü ilan eder.
Sürrealizm ise bu dönemin gayri meşru çocuğu olarak doğar ve toplumları derinden etkiler.
Gerçeküstücülük, modernizmin ötesinde, batı uygarlığının temeline karşı topyekûn bir başkaldırı ve reddediştir.
Sürrealizmle ilgili yazılmış olan birçok makale, genelde Avrupa da yalnızca sürrealistlerin radikal bir özgürlük fikrinde direndiklerini belirtir. Çünkü ahlakçı ve hümanist özgürlük idealine ilk karşı çıkanlar ve onu tasfiye etme çabasında olanlar sürrealistlerdir. Bunun yerine hiçbir pragmatik mantığı olmayan her koşulda ve her ortam için sınırsız bir özgürlüğü önerirler.
Sürrealistler, Freud’un psikanaliz yönteminden yola çıkmışlar ve Marx’ın, Engels’in ‘Komünist Manifestosu’nu da bu dünya görüşü için yorumlamışlardır...
Gerçeküstücülerin en belirgin özellikleri, akla karşı olmaları, kendi benimsedikleri dışında her türlü kurala, ahlaki değer ve töreye, bilimsel kavram ve deneyime karşı çıkmalarıdır. Çünkü aklın ürünü olan bu değerler, bilinçaltının yüzeye çıkmasına engeldirler.
Sürrealizmde sanat; akıl, mantık ve zekânın oynadığı bir hüner gösterme becerisi değil, bilinçaltının aracısız ve engelsiz bir aktarımı şeklindedir; sanatçı da bir yaratıcı değil, iç beninin emirlerini yüzeye aktaran bir aracıdır. Bu sebeple sanatı mantıkla izah etmeye kalkışmak mümkün değildir.
Sürrealist düşüncede zaten mantığın onu kavraması beklenmemelidir.
André Breton, Paul Eluard, Louis Aragon, Jacques Prevert, Rene Crevel gibi düşünür ve şairler, Salvador Dali, Claude Monet, Pablo Picasso, Vladimir Kush, ülkemizde Komet gibi ressamlar bu dünya görüşünü benimsemiş sanatçılardır.
Sürrealist Enternasyonal 1924 yıllarından sonra iki büyük dünya savaşının arasında toplumsal parçalanmayla iki büyük kriz yaşar. Kıta Avrupa’sında ilki II. Dünya Savaşı sırasında diğeri savaş sonrası ‘68 olaylarının neredeyse tüm Avrupa kentlerine yayılması döneminde baş gösterir.
Ama bu duraklamaya rağmen sürrealist hareketler ve sanatın her türlü ifadesi farklı koşulların paralelinde etkinliğini sürdürür. Sürrealist Enternasyonal bugün Paris, Bükreş, Stockholm,New York, Londra, Prag gibi birçok önemli şehirde örgütlü ve bu çerçevede sanatsal ve felsefesel etkinliklerini sürdürmektedir.
Türkiye’de edebiyat çevrelerinin özellikle 1950’lerden sonra benimsediği önemli bir akım olduğu bilinir. ‘Garip Şiirleri’ dönemin etkisiyle edebiyatta yerini almıştı.
1924’lerde sadece sanat akımı olarak ortaya çıkan sürrealizmin günümüzde ‘toplum mühendisliğinin bir uygulama aracı’ olarak kullanılmadığını kim söyleyebilir? Dolayısıyla gerçeküstü bir toplum yaratmak istenmesi durumunda ilk yapılacak iş “aklın hiçbir denetimi olmadan, her türlü estetik, bilimsellik ve ahlak kaygısı dışında çoğu defa dinsel ya da sınıfsal kuralların topluma dayatılması” olacaktır.
Bu olgu, günümüzün hızla değişim gösteren değerlerine ışık tutacak niteliktedir.
2014 yılının ‘Sürrealizm Yılı’ olması İstanbul’da çeşitli sanatsal etkinliklerde de boy göstermektedir.2011 yılında birçok sürrealist sanatçının katıldığı ve oldukça ses getiren ‘Yıkım’ sergisi hafızalardadır.
Sonuçta, 21. yüzyıl gerçeküstücü hareketi, yeni bir ‘Enternasyonal’ yerine, küresel bir iletişim ve dayanışma ağı kurmayı tercih etmiştir. Yaşanmakta olan postmodern durum tek ve yekpare bir gerçeküstücülüğe mahal vermemektedir ve bunun sonucunda daha otonomist, yeni bir gerçeküstücü hayalet büyümektedir.
Sonuçta; sürrealist imgelerin oluşturduğu engin galaksi içinde yaşam savaşı vermekte olduğumuz kuşkusuz; reklamcılıktan tasarıma, ekonomiden toplum mühendisliğine, sanattan, gündelik yaşama her alanda hayatın tüm katmanlarına yayılmışken, gösterinin kullandığı silahı tersine çevirme görevi, 21. yüzyıl da kimlere düşmektedir acaba...