Bağımlılığın insan hayatında sadece bir türü mü vardır? Aile de başlı başına en büyük bağımlılık değil midir zaten?
Çağ Çalışkur, Bahar Bahar ve Şenay Gürler’in, 2011’de temel oyunculuk ve oyunculuk teknikleri üzerine atölye çalışmaları yapmak amacıyla kurulmuş olan Craft Oyunculuk Atölyesi bünyesindeki oyuncu, yönetmen ve yazarlara üretim yapabilmeleri için olanak, mekân ve yer sağlamak amacıyla 2012’de açtıkları Craft Tiyatro, iki yılda, İstanbul’un önde gelen, neredeyse bütün oyunları kapalı gişe oynayan tiyatrolarından biri haline geldi.
Nisan başlarından itibaren David Eldridge’in son çalışmalarından, ilk kez 2011’de oynanmış olan, Okan Başar Bahar’ın çevirdiği ‘The Knot of the Heart / Kalp Düğümü’nü sahneliyorlar.
Romford, Greater London’da 1973’de doğan David Eldridge, İstanbul seyircisinin yabancısı değil. Murat Daltaban’ın olağanüstü yorumuyla 2011 başlarında DOT’da sahnelenmiş olan ‘Festen /Kutlama’, Eldridge’in Thomas Vinterberg’in ‘Festen’, filminden uyarlamış olduğu bir oyun.
Eldridge, Festen’den sonra, özellikle İskandinavya kökenli yazarlardan çok sayıda uyarlama yapmış, İbsen’den ‘Yaban Ördeği’, ‘John Gabriel Borkman’ ve ‘Denizden Gelen Kadın’ı, Strindberg’den ‘Bayan Julie’yi İngilizce yeniden yorumlamış.
Henüz kırklı yaşlarının başında olan bu genç yazar sadece uyarlamalarla yetinmemiş, bugüne kadat otuza yakın ilginç ve özgün oyun da yazmış. 2011’de yazdığı The Knot of the Heart hem izleyiciler, hem İngiliz eleştirmenleri tarafından çok beğenilmiş, off west-end en iyi oyun ödülünü kazanmış.
Kalp Düğümü bağımlılık üzerine bir oyun. Eldridge, kolaycı ahlaki yargılamalardan ve bağımlılığın zararları üzerine nutuk çekmekten uzak durarak, maddeye, alkole ya da herhangi bir insana olan bağımlılığın yol açtığı yıkıcı sonuçları göstermeye çalışıyor.
Öykü, başarılı bir televizyon sunucusu olacakken, stüdyoda uyuşturucu kullandığı için işinden kovulan Lucy’nin etrafında gelişiyor. Yazar Lucy’yi, acınacak bir kurban ya da güçlü bir savaşçı olarak değil, hem kendine hem de bütün etrafına yalan söyleyen, annesinin kendisine olan bağımlılığını mânen ve maddeten fütursuzca sömüren bir karakter olarak çiziyor. Kocasını da alkol yüzünden yitirmiş olan alkolik anne Barbara da çelişkiler içinde: Bir yandan ‘babasının bir tanesi’ büyük kızı Angela’dan her türlü sevgiyi esirgerken küçük kızı Lucy’nin sevgi dolu koruyucusu olmaya çalışıyor, diğer yandan da aşırı hoşgörüsüyle kızının girmiş olduğu batağa daha da fazla saplanmasına sebep oluyor. Anne sevgisinden nasibini alamamış başarılı hukukçu abla Angela’nın buz gibi kendine hâkimiyeti ise derinden hasar görmüş kişiliğinin kamuflajı.
İki perdelik oyunun ilk bölümü Lucy’nin cehenneme inişine, ikinci bölüm artık dibe vuran genç kızın bir doktorun desteğiyle gittiği tedâvi merkezinde kendine çıkış yolu arayışına odaklanıyor. Oyunun dördüncü kadını bu merkezdeki başhemşire. Lucy gibi binlercesinin yaşadıklarını onlarla berber yaşamış, ancak bu deneyimlerinin duygusuzlaştırmadığı, aksine sabırla, sevgiyle, anlayış göstererek merkezdekilere saplandıkları bataktan çıkmaları için destek vermeye çalışan biri.
Aşırı sevgi ile aşırı sevgisizlik arasında kalmış, biri “hayır” demeyi bilemeyen, diğeriyse hep “hayır” diyen iki karakter arasında kaybolmuş Lucy için bu hemşire, hem sağduyunun sesi hem de huzur dolu bir vaha...
Kadınlar için yazılmış bu kadın oyununu Craft’da yine bir kadın, Çağ Çalışkur sahneye koyuyor.
Uluslararası ilişkiler mezunu Çalışkur, İpek Bilgin’le aramızdan çok erken ayrılmış olan Cüneyt Çalışkur’un kızı, Rüçhan Çalışkur’un yeğeni. Dört yaşında ritmik jimnastiğe, altı yaşında baleye, on yaşında yüzmeye başlamış, 1999’da Türkiye bilardo şampiyonu olmuş. 2008’de Sanford Meisner ve Uta Hagen oyunculuk teknikleri üzerine eğitim aldığı American Academy of Dramatic Arts’dan mezun olmuş. Eğitmenlikte karar kılmadan önce, DOT, İstanbul Devlet Tiyatroları ve televizyon dizilerinde oynamış. Böyle bir alt yapıyla Çağ’ın henüz dördüncü yönetmenlik çalışmasının altından, bundan öncekiler gibi büyük başarı ile kalkması şaşırtıcı değil tabii ki.
Çalışkur, yeteri kadar duygu patlaması içeren metni, in-yer face bir yaklaşımla iyice gözümüze sokmaktansa, klasik İtalyan sahnesinde yorumlamayı yeğlemiş. İyi de yapmış; bu formatın izleyiciye sunduğu biraz mesafeli bakış açısı, öyküyü daha da etkileyici kılmış.
Kalp Düğümü gibi çok mekânda geçen bir oyunu, Craft’ın kısıtlı alanında inandırıcı olarak sahneleme sorunu, Simone Manino ve Jesse Gagliardi’nin, minimalist, ama son derece işlevsel dekor /ışık tasarımı sayesinde başarıyla aşılmış. Yarı saydam pleksiglas üç çıplak duvar ve bu duvarlarda oluşturulmuş hemyüz nişlerdeki hareketli mobilyaların ve bir aksesuar çekmecesinin sayesinde sahne her an değişik bir mekâna dönüştürülebiliyor.
Bu dekor değişikliklerinin oluşturacağı ‘es’lerin, zaten 135 dakika süren oyunun temposunu düşürme tehlikesi ise yönetmenin çok başarılı sahne trafiğiyle engelleniyor. Oyuncular bu değişimleri performanslarının bir parçası, bir devamı olarak gerçekleştirdiklerinden oyun hiç sarkmadan oynanıyor.
Böyle bir oyunu sahneye koymanın olmazsa olmazı, güçlü bir oyuncu kadrosu. Yönetmen Çağ Çalışkur, eğitmen Çağ Çalışkur’dan aldığı destekle bu kadrodan olağanüstü bir performans elde ediyor.
İlk kez tiyatro sahnesinde izlediğim ünlü sinema ve TV oyuncusu Melisa Sözen, kontrollu beden dilinin de desteğiyle, titreyerek, kaşınarak çizdiği kırılgan, maddeye ve annesinin sınırsız sevgisine bağımlılığıyla çocuk kalmış, ama kokainini ya da eroinini bulmak için hiç bir üçkâğıttan çekinmeyen, en uçuk anında bile annesinin ona olan tutkusunu kurnazca son limitine kadar kullanabilen Lucy’de çok başarılı.
Lucy’nin toparlanma, kendini affetme ve affettirme sürecini ise, bu değişimi azar azar, adım adım yaşayarak çok inandırıcı kılıyor.
Çağ, ilk kez, kendisi de üst düzey bir yönetmen olan annesini oyuncu olarak yönetiyor.
Kimi zaman sendeleyip kimi söylediklerinde ipin ucunu kaçırsa da, bütün gerçek alkolikler gibi Barbara’nın hiç sarhoş olamayacağını çok iyi bilen İpek Bilgin, aşırı sevgisiyle kızını boğan, asıl kurtuluşun sadece kullandığı maddelerden değil, annesinin ona olan tutkusundan arınmak olduğunu farkederek ondan uzaklaşmak isteyen kızına şaşkınlıkla, çileden çıkarcasına karşı koyan alkolik annede müthiş.
Çelik gibi bir sertlikle kırılgan ve yaralı ruhunu saklamaya çalışan, Angela’nın, dizginlerini nihayet bıraktığında tüm sevgiye susamışlığını basit bir sarılmaya veren yorumu ile Ezgi Çelik, duygu fırtınasının denge unsuru hemşire ile Melisa Doğu, kadronun çok başarılı iki tamamlayıcısı.
Kadın oyunu dedik ama bu kadınların dünyasında erkekler de var. Bunlar, esrar satıcısından, tehlikeli torbacısına, Lucy’ye yardım etmek isteyen doktordan, üçkâğıtçı magazin muhabirine Lucy 'nin yaşamında olumlu ya da olumsuz önemli değişikliklere neden olmuş erkekler. David Eldridge, bütün bu karakterleri tek bir oyuncunun yorumlamasını öngörmüş.
Üç yıl önce ‘Aut’daki nefes kesici ‘Zehir’ yorumu ile tanımış olduğumuz Erkan Köstendil, sesini ve fiziğini pek fazla değiştirmeye bile gerek duymadan, değişik makiyaj ve farklı kostümlerin desteğiyle, sadece oyunculuğuna ve beden diline güvenerek bütün bu erkekleri geniş bir yelpazede farklılaştırmayı başarıyor.
Kalp Düğümü, tiyatro mevsiminin sonlarına doğru gelen en güzel sürprizlerden biri. Mutlaka izleyin derim. Hepinize iyi seyirler.