Türk Pasaportu ile kurtuluşa yolculuk

1938’de Avusturya’nın III. Reich’a geçmesi ile birlikte Avusturya’da 214.000 Yahudi’nin sistematik olarak hayattan dışlanması başladı. Bu dönemde aralarında yaklaşık 100 Türk Vatandaşı olan Yahudi bulunuyordu. Dr. Harry Turkoff da o karanlık dönemi yaşayan ve sahip olduğu Türk pasaportuyla kurtuluşa doğru yola çıkabilen şanslı azınlıktan biriydi. Halen Viyana’da yaşayan Turkoff, bu kurtuluşun öyküsünü Şalom’a anlattı

Holokost
30 Nisan 2014 Çarşamba

Hayri Can

 

1923 doğumlu olan Viyanalı Dr. Harry Turkoff’un hayatı ise çoğumuzun bilmediği bir hikâyeye dayanıyor. Türkiye Viyana Konsolosu tarafından hem ona hem de kız kardeşine Türk pasaportu verildi. Viyana’yı terk edene kadar Hıristiyan kız arkadaşının evinde saklanan Turkoff, Türk pasaportu sayesinde henüz 20 yaşındayken İstanbul’a gelebildi. 1944 yılında Harry Turkoff üç senelik askerliğini yapmak üzere Türkiye’ye geldi.

Harry Turkoff bugün 91 yaşında. Viyana’nın parklarından biri olan Türkenschanzpark, kısaca Türk Parkı olarak bilinen, içinde Yunus Emre Çeşmesi’nin barındıran parka yakın bir yerde yaşıyor. Oturma odasına adımını attığınızda kendinizi bir kütüphanede hissedebilirsiniz. Çok kısa bir zamanda hayata bakışı ile beni etkilemeyi başardı. Kendisiyle sohbet etmeye başladığınızda Harry Turkoff’un çok farklı biri olduğunu da hemen anlayabilirsiniz. Canınız sıkılmadan aklınıza gelen her konuda saatlerce sohbet edebilirsiniz.

“Viyana’da rakip bulamıyorum,” diyor. Türkiye’de az bir süre kalmış olsa da Türklere has tipik bir özelliği kaptığını ve halen unutmadığını anladım; bana tavlada meydan okudu.

 Anne ve babanızdan başlayalım. Nerede doğdular ve nasıl Viyana’ya geldiler?

Annem 1890’da Ukrayna’da, babam ise 1880’de İstanbul’da doğdu. Babam Jack Turkoff I. Dünya Savaşı’nda Viyana’ya göç etti. Türkçeyi çok iyi bilen babam 20’li yılların başında Türkiye Viyana Büyükelçiliği’nde ticari ateşe olarak çalıştı. 1925’de daktilo ve büro eşyaları satan bir dükkân açtı.

 Babanız Türk vatandaşı mıydı?

Evet, Türk vatandaşıydı ve 1938’de Avusturya’nın III. Reich’a geçmesi ile ülkeyi terk etmek için pasaport müracaatında bulunmuş fakat Türkiye Konsolosu (elçilikten konsolosluğa dönüşmüş) her sene elçiliğe kaydını yaptırmadığı için maalesef babama Türk pasaportu vermemiş. O zamanlar yurtdışında yaşayan Türkler için bir kanun vardı; her sene büyükelçilikte veya konsoloslukta kayıt yapmak zorundaydılar. Sürekli büyükelçilikte olmasına rağmen babam bunu ihmal etmiş. Büyükelçiliğine resmi ziyaretinde bulunmamış. Türk pasaportumuz yoktu ama burada yaşayan Türklerin Türk kimlikleri vardı.

 1938’den sonra yani Nazilerin Avusturya’ya girmesinin ardından hayat sizin için nasıldı?

Reich’dan önce normal okula giderdim fakat antisemitizmi hissederdim. Reich’dan sonra okulu terk etmek zorunda kaldım. Arkadaşlarım ise benimle iletişimlerini kesmişlerdi, çünkü artık bir Yahudi ile arkadaş olmak istemiyorlardı. Çok meşhur bir tablodur, hani Yahudilerin diş fırçaları ile çömelerek sokakları temizledikleri olaya bile şahit oldum.

 Siz gerçekten gördünüz mü bunu?

“Tabi, Tabi ya” (Türkçe yanıtlıyor Harry Turkoff bu soruyu). Çok ama çok korkunç günlerdi.

 Anne ve babanız savaş sırasında ne yaptılar?

1941’den sonra Yahudi olmayan arkadaşlarında bir sığınak bulmuşlardı; kız kardeşim de onlarla birlikte gizlenmişti. Benim kız arkadaşım vardı; ben de onun yanında kalmıştım. O zamanlar çok çılgınmışım; hiç düşünmeden dışarı çıkardım. Biri bana kimlik sorsaydı hiç tahmin edemeyeceğim sorunlarla karşı karşıya kalabilirmişim. O zamanlar bunu kavrayamamıştım. Allahtan kimse kimliğimi sormamıştı. Sorsaydılar kim bilir neler olacaktı...

 

 

TÜRK PASAPORTUNA KAVUŞMA

SİZE TÜRK PASAPORTU İÇİN BAŞVURU FİKRİ KİMDEN GELDİ?

Babamın fikriydi. Askerliğimi bahane ederek pasaport alabileceğimi biliyordu çünkü hem Türk vatandaşıydım hem de askerlik yaşım gelmişti. Bana Türk pasaportu almak için Viyana’daki Türk Konsolosu da Ankara ile irtibata geçmiş. Yapmak zorunda değildi ama yaptı! Pasaportu 1943’te yola çıkmadan önce Türkiye Konsolosluğu’ndan aldım.

Alman Yabancılık Polis Şefi benim askerlik için Türkiye’ye göndermeleri gerektiğini belirtmiş. Türkiye Konsolosu da onunla irtibat halindeymiş. Pasaportum çıkana kadar her cuma saat 10’da Polis Şefi’ni ziyaret edip benim toplama kampına gönderilmediğini kontrol ederdi. Bu Polis Şefi bir memur ile birlikte İstanbul’a giden trene bindirmişti beni. Tüm bunları ayarlayan annem oldu. Annemle babama Türk pasaportu verilmemişti, sadece kız kardeşime ve bana…

KONSOLOS YAHUDİLERE KARŞI MIYDI?

Hayır, ne antisemit ne de Yahudilere karşıydı. Konsolos iyi biriydi, bana çok iyi davranmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam ismi İsmail Oktay’dı. Bir Türk Yahudi’si ile evli olan Kanzah adında bir kadına da 1938 veya 1939’da Türk pasaportu verdiğini biliyorum. Löwenstein isminde bir adama da Türk pasaportu vermişti; kendisi babamın yakın arkadaşıydı. Löwenstein Türk ismi değildi ama yine de Türk pasaportu verilmişti, neden verildiğini hâlâ bilmiyorum.

TÜRK KONSOLOSU VİYANA’DA YAŞAYAN TÜRK YAHUDİLERİNE YARDIM ETTİ DİYEBİLİR MİYİZ?

Tam olarak bilmiyorum, bir şey diyemem. Belki Ankara’dan ona bir talimat gelmişti. Belki de Almanlara karşı gelmek istemiyordu ama Türk Yahudilerine konsolosluk tarafından Türk kimlikler verilmişti. 1942’ye kadar biz Türkleri koruyordu. Çok üzücü günlerdi...

 

TÜRKİYE’YE YOLCULUK

 Türkiye’ye nasıl gittiniz?

Yugoslavya – Bulgaristan sınırına kadar yabancı şubeden olan memur eşlik etmişti bana. Yolculuk sırasında tek bir kelime bile etmemiştik, ne o ne de ben. Sonrasında İstanbul’a kadar yalnız devam gittim.

 

 İstanbul’a geldiğinizde ne yaptınız?

24 Nisan 1944’te Türkiye’ye giriş yaptım. Pasaportumda da o tarihli damga var. “Türkçe konuşamıyordum zaten,” (Gülerek Türkçe cevap veriyor Harry Turkoff). Türkiye’de tren garında ilk yaptığım şey Bayan Kanzah’ı aramak olmuştu. Beni evine davet etmişti. Birkaç gün sonra İstanbul’da kendime bir oda kiraladım ve yaklaşık bir sene İstanbul’da yaşadım.

 İstanbul’daki Yahudi cemaati ile temasınız var mıydı?

Hayır yoktu. Bir-iki kere Yahudi cemaatinden biriyle buluşmuştum, ismi Simon Brod’tu. Benim hakkımda pek fazla bir şey bilmiyordu, ben de onun hakkında bir şey bilmiyordum.

 

 O zamanlar İstanbul’da ne yaptınız?

Hiç bir şey, dolandım… Bir süre sonra Avusturyalı olan Kastner ile tanışmıştım. Onun sayesinde bir organizyasonda çalışmaya başladım. Yaklaşık on kişiydik ve Avrupa’daki Yahudi Yardım Komitelerine mektuplar yazardık. Filistin’e kaçmak isteyenlere yardım ederdik. Gece gündüz daktilo başında yazardım. Kimi zaman günde 3-4 saat yatar sonra kalkıp tekrar yazmaza başlardım.

 

 

SAMSUN’DA ASKERLİK

  Samsun’a askerlik görevinizi yapmaya ne zaman gittiniz?

1945’te askerliğe çağırıldım. Daha önce askerlik şubesine gidip askerliğimi yapmak zorunda olduğumu söylemiştim. Sonra askere çağırıldım. 1948’e kadar askerdeydim.

 

 Askerlikte ne yaptınız?

“Sediye” (Türkçe cevaplamaya çalışıyor). İlk senesini Samsun’da ve kalan iki senesini ise Ankara’da yaptım.

 

 Anlayamadım…

(Yeniden aynı cevabı veriyor gülümseyerek ve Almanca karşılığını veriyor -Sanitäter) İşim aslında güzeldi.

 

 Askerlik zor değildi yani?

Hayır, çok zordu. “Askerlik askerliktir” (ekliyor Türkçe olarak). Türkiye’de askerlik çok zordu.

 

 Siz sadece gayrimüslimlerle mi beraberdiniz?

Hayır, hem gayrimüslimler ve hem de Müslümanlar vardı. Yani Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar bir aradaydı. Ama gayrimüslimler erdi, Müslümanlar rütbeliydi. Askerdeyken Türkçe öğrendim.

 

Aileniz ile irtibatta mıydınız? Hayattaydılar mı?

Evet, irtibattaydık. Maalesef babam 1946’da, yani ben askerdeyken kalp krizi geçirip vefat etti. Benim gibi Türk pasaportu alan kız kardeşim ise İsviçre’ye kaçmış. Annem Viyana’daydı ve hayatta kalmayı başardı. Savaşın bitimine altı ay kala babamı yakalamışlar ve altı ay hapiste kalmış. Savaş bitmeseydi oradan toplama kampına gönderilecekti.

 

 Ne kadar askerlik yaptınız?

Tam üç sene. Üç sene sonra İstanbul’a geri döndüm ve karım Estreya Rozales ile tanıştım.

 

 Eşinizle İstanbul’da mı tanıştınız?

Evet. Eşim İstanbul’da doğup büyüdü. Seferad Yahudilerinden... İstanbul’da birbirimize aşık olduk ve altı ay sonra birlikte Viyana’ya gitme kararı aldık. Viyana’ya gelir gelmez evinde gizlendiğim eski kız arkadaşımı aradım ve maalesef onun Tuna Nehri’nde boğulduğunu öğrendim. Ona teşekkür etmek istiyordum, hayatımı ona borçluydum.

 

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Viyana’daki Türkiye elçiliği veya konsolosluğu ziyaret ettiniz mi?

Tabii ki. Birçok kez gittim ve konsolos yardımcısına teşekkürlerimi bildirdim. Savaştan sonra da Türk vatandaşlığım duruyordu.

 

Bugün Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye hakkında olumsuz düşünmem için hiç bir sebep yok.

 

HAYRİ CAN kimdir?

1984 yılında Avusturya’nın Dornbirn şehrinde doğan Hayri Can, Viyana’da yaşıyor. 2012 yılında vicdani red hakkını kullanarak İstanbul’da Or-Ahayim Hastanesi’nde görev aldı. Bu süre içinde Türkiye-Avusturya-Almanya ve II. Dünya Savaşı üzerine çalışmalar yapan Can, yaklaşık beş senedir Holokost üzerine araştırmalar yapıyor. Amaçlarından birini Avusturya’da yaşayan Türklere o dönemi anlatmak olarak nitelendiren Can, geçen yıl konuyla ilgili bir sergi düzenlemişti.