Avrupa’nın enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi konusu Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla yeni bir boyut kazandı. Enerji politikaları üzerinde uzlaşmaya varılması, güvenlik ve sürdürülebilir ekonomik büyüme açısından önem taşıyor.
Avrupa'nın enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi konusu Rusya'nın Kırım'ı ilhakıyla yeni bir boyut kazandı.Enerji politikaları üzerinde uzlaşmaya varılması, güvenlik ve sürdürülebilir ekonomik büyüme açısından önem taşıyor
25 Nisan’da TÜSİAD Brüksel Temsilciliği’nin ev sahipliğinde, Avrupa Birliği, Ukrayna, Rusya ve Türkiye’den 50’ye yakın diplomatik temsilci, akademisyen ve iş dünyasının ileri gelenlerinin katılımıyla gerçekleşen ‘Kırım Krizi: Avrupa’yı bekleyen enerji sorunları’ konulu yuvarlak masa toplantısında Avrupa’nın önümüzdeki dönemde izlemesi gereken enerji politikaları üzerine bir beyin fırtınası gerçekleştirildi. AB entegrasyonu ve yapılanması için çalışan başlıca sivil toplum kuruluşlarından Confrontations Europe önderliğinde, Institute du Bosphore ve Brussels Energy Club (BREC) işbirliğiyle düzenlenen ve basına kapalı olan bu organizasyona dair izlenimlerimi Chatham House kurallarınca -yorumların kime ait olduğu saklı kalmak kaydıyla- aktarmaya çalışacağım.
Bilindiği üzere Rusya’nın 21 Mart’ta resmen Kırım’ı ilhak etmesiyle birlikte uluslararası ilişkilerde yeni bir dönem başladı. Rusya’nın genişleme yanlısı politikasını nereye kadar sürdüreceği ve bunun sonuçları konusunda sayısız makale yayınlanmakta. Ukrayna’nın doğusunda çatışmalar sürerken Rusya’yı caydırmaya yönelik yaptırımların ne denli başarılı olduğu da ayrı bir tartışma konusu. ABD ve AB tarafından öncelikli olarak Rusya’da iktidara yakın, siyasetçi ve iş adamlarını hedef alan yurtdışı vizelerinin iptali, banka hesaplarının dondurulması gibi birtakım yaptırımlar hayata geçirildi. 28 Nisan itibariyle Rus savunma endüstrisinde kullanılabilecek Amerikan yapımı teknolojik parçaların satışına da kısıtlama getirildi. Ancak bu yaptırımlar şimdilik cezadan ziyade bir gözdağı niteliği taşımakta. En son 17 Nisan’da Cenevre’de tansiyonun düşürülmesi konusunda sözde anlaşmaya varılsa da tarafların Ukrayna üzerinden devam etmekte olan askeri gövde gösterisinin her an sıcak savaşa dönüşebileceğinden endişe ediliyor. Böylesi bir durumda Rusya’ya daha evvel İran ve Libya’ya uygulanmış olan enerji kaynaklarının satışını da yasaklayan kapsamlı yaptırımların uygulanması söz konusu. Ancak Avrupa hâlihazırda doğalgaz ihtiyacının yüzde 30’unu Rusya’dan karşılıyor. Ve bu doğalgazın yüzde 80’i Ukrayna topraklarından geçiyor. Bunun yanı sıra karşılıklı ticari yatırımların varlığı, -Rusya’nın AB’nin üç numaralı ticari ortağı olması- yaptırımların uygulanması açısından bir gönülsüzlük yaratıyor. Üstelik ekonomik iniş çıkışların kelebek etkisi ile küresel ölçekte sonuçlara yol açtığı günümüz dünyasında, soruna hepimiz bir anlamda müdahiliz.
Programda görünen sunumların yanı sıra tüm katılımcıların soru cevap şeklinde tartışmaya ortak olduğu yuvarlak masa toplantısının, işte tam da bu konulara AB, Ukrayna ve Rusya’dan temsilcilerin nasıl baktıklarını gözlemlemek açısından çok önemli bir fırsat sunduğunu belirtmek isterim. Öncelikle Avrupa devletlerinin en büyük endişesi giderek tırmanan siyasi gerilim sonucunda Rusya’nın Avrupa’ya giden doğalgazı tümden kesmesi olasılığı. Enerji şirketleri genel olarak, kriz kelimesinin kendisinin krizi tetikleyeceği endişesiyle sorunun enerji krizi değil siyasi kriz olarak tanımlanmasını tercih ediyor. Rusya bugün itibariyle gaz musluğunu kapadığı takdirde en az 320 gün yetecek doğalgaz rezervine sahip olduklarının altını çiziyorlar. Ancak enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi konusunda herkes hemfikir.
Enerji sorunu yalnızca Rusya’dan temin edilen doğalgazın Ukrayna’dan geçmesiyle veya boru hatlarının güzergâhıyla sınırlı da değil. Yenilenebilir enerji kaynakları (rüzgar, su, vs.), kaya gazı, kaya petrolü ve nükleer enerji yatırımlarına ağırlık verilmesi, LNG terminallerinin inşası, kapasite artırımı ve bu konularda gerekli hukuki düzenlemelerin hazırlanması hararetle tartışılıyor. Çevre kirliliği ve taşıdığı jeolojik riskler sebebiyle yatay sondajla elde edilen kaya gazı ve kaya petrolü aramalarına pek çok Avrupa ülkesi tereddütle yaklaşıyor. Benzer şekilde nükleer enerjiden faydalanma konusunda da isteksizlikten yakınılıyor. Bu konuda bir tek Polonya tarafından olumlu bir adım atılmış ve konuyla ilgili kamuoyunu bilgilendirme amaçlı paneller düzenlendiği konuşulan konular arasındaydı.
Rusya tarafı ise önümüze bambaşka bir resim sunuyor. Buna göre Ukrayna sorununun kökü 2004 yılına uzanıyor. Etnik çeşitliliğin yeterince temsil edilemediği başarısız iktidarlar sebebiyle bugün bu noktada olduğumuzu vurguluyorlar. Bizdeki “Türkiyeli” ile “Türk” kavramlarına referansla Ukrayna’nın doğusunda etnik Rusların varlığının (Ruski olarak adlandırıyorlar) Rusya için ne anlama geldiğinin Batı tarafından yeterince anlaşılmamasından şikayetçiler. "Anlaşma, anlaşmadır," mantığından yola çıkarak Ukrayna’nın kullandığı doğalgaz ödemelerini önce geciktirmesi daha sonra ise Mart ayından itibaren tamamen kesmesi sonucunda Rus tarafının tepkisiz kalmasının mümkün olmadığını da belirtiyorlar. Yanukoviç iktidarının ülkeyi terk etmesini takiben Rusya’nın gaz fiyatlarını neden yükselttiğine dair sorulara ise verdikleri cevap bir hayli anlamlı. Hükümetle yapmış oldukları indirim anlaşmasının, değişen siyasi koşullar sebebiyle geçersiz kaldığını ve dolayısıyla fiyat yükseltme olarak yorumlanan hareketin aslında daha önceden tanınmış bir imtiyazın geri alınmasından başka bir anlamı olmadığını vurguluyorlar. Ve bir de şu soruyu soruyorlar, AB veya başka bir aktör Ukrayna’ya daha ucuz fiyattan gaz sağlamaya razı olur mu?
Enerji kaynakları çeşitlendiği takdirde bile hangi kaynakların nereden temin edileceğine yönelik tercihleri belirleyecek olan başlıca unsur kârlılık diğer bir deyişle fiyat. Her ne kadar enerji kozu Rusya tarafından bir şantaj aracı olarak kullanılsa da Rus doğalgazı Avrupa’ya denizaşırı taşınacak doğalgaz fiyatına kıyasla kârlı bulunduğu takdirde ibre Rusya lehine dönecek gibi görünüyor. Enerji tekelinin aşılabilmesi için uzun vadeli anlaşmalar yapılmasının riski azaltacağını düşünenler de yok değil. Ancak burada da AB’yi temsil edecek tek bir Enerji Komisyonu’nun mu yoksa enerji şirketlerinin bireysel olarak mı imza atmaları gerektiği önümüzdeki dönemde üzerinde uzlaşılması gereken konular arasında.
Güvenliğin ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın başlıca ayaklarından olan enerji kaynaklarının kontrolü meselesi oldukça sıcak bir konu ve uzun süre de gündemden düşmeyecek gibi görünüyor. Cevaplardan çok düşündürücü soruların ortaya atıldığı zihin açıcı toplantıya dair edindiğim ana fikir şudur ki; AB, Rusya ile komşu olduğunu unutmadan sorunların üstesinden gelmesi gerektiğinin bilincinde. Bu sebeple meydan okumak yerine işbirliğini hedefleyerek, olgun insanlar gibi tarafların masa başında oturarak sorunlarına çözüm aramaları gerekliliğine inanıyor. AB'nin Kırım Krizi konusunda birlikte hareket ederek ortak irade sağlayabilmesi, birliğin çıkarlarının ulusal çıkarlara üstün gelip gelmeyeceğinin de göstergesi olacak...