Son zamanlarda sağlıklı beslenmek, sağlıklı yaşamak, organik beslenmek ve ‘eko-dost’ olmak hakkında gerçekten çok fazla bilgi var.
Ben ‘organik’ sözcüğünün benim için ne ifade ettiğiyle başlamak istiyorum: sağlığa yararlı. İnanın tabiat tahmin ettiğimizden çok daha bilge, yaratıcı ve cömerttir. Biz doğanın bir parçasıyız; ondan geldik ve yine ona döneceğiz. Bu dünyaya ne tesadüfen geldik ne de şans eseri. Her birimiz bu dünyaya bir amaçla, bir misyonla geldik. Ve aynı şey meyveler, sebzeler, bitkiler ve Tabiat Ana’nın bize sunduğu tüm muhteşem hediyeler için geçerli. Bu hediyelerden en iyi şekilde yararlanmalı ve bize verileni korumalıyız.
Şöyle düşünün; bize fiziksel bir vücut verildi, ama biz sadece o vücuttan ibaret değiliz. Her birimiz güzel bir yürek, güzel bir akılız ve her birimize bu güzel dünyamızda yaşamak için belli bir vücut verilmiş. O zaman size de bana da herkes gibi bahşedilmiş olan bu hazineyle yazımıza başlayalım; vücudumuzla!
Elbette bunu Tabiat Ana’nın bize sunduğu eşsiz hazineyi geri çevirmeden yapalım; su, meyveler, sebzeler, baklagiller, kuru yemişler, şifalı bitkiler…
Ne kadar inanılmaz bir hazineye sahip olduğumuzun farkında mısınız? Tabi onları kendi yararımıza nasıl kullanacağımızı bilirsek…
Önce kendimize ‘organik’ davranmakla başlayalım. Nasıl mı?
Sahip olduğumuz ‘doğal kaynakları’ israf etmeyerek… Sigara ve benzeri maddelerle ciğerlerimizi ve çevremizi kirletmeyerek… Gereksiz ve doğal olmayan yiyeceklerle kendimizi zehirlemeyerek… Sahip olduğumuz zengin doğal güzellikleri kullanarak ve koruyarak…
Geri dönüşüm ve ‘organik’ olmak sadece yiyeceklerle, şişelerle ve kartonlarla sınırlı değildir. Bana göre geri dönüşüm, yaratıcılığımızı kullanmakla eş anlamlı. Örneğin kızıma küçük gelen kot mini eteği çok ‘cool’ bir kot çantaya dönüştürdüm! Herkes durdurup bana nereden aldığımı soruyor! Gördünüz mü? Eminim bundan sonra siz de artık kullanmayacağınız eşyalara bu gözle “Nasıl tekrar kullanabilirim?” gözüyle bakacaksınız.
‘Geri dönüşüm’ terimi bana hiç de uzak değil. Ne de olsa ‘geri dönüşüm kültürüne’ çok küçük yaşlarda alıştırıldım. Büyüdüğüm ülke, Venezuella ve Karakas şehri tropik iklim gibi bir nimete sahipti. Bu sayede çocukluğum ve gençliğim hep kapalı kapıların dışında, doğada çok fazla zaman geçirerek geçti; güzel bir bahçede, dağlarda ya da muhteşem plajlarda. Mutfağımızdan tüm bahçeyi ve terası görebildiğimiz gibi doğrudan da geçebiliyorduk.
Ne zaman soğuk algınlığına yakalansak annem, hemen bahçeden bir parça limon çubuğu ya da aloe vera keser bize leziz bir karışım hazırlardı.
Mucizevi! Evet çünkü doğa zaten mucizenin ta kendisi! Tıpkı sizin de benim de birer mucize olduğumuz gibi!
Her neyse, geri dönüşüm konumuza geri dönelim. Annem bize taze, sulu ananas kesip kahvaltı ya da ara öğün için verdiğinde kabuklarını asla israf etmezdi. Biraz tarçın çubuğu ve bir-iki karanfille kaynatır ve işte karşınızda serinletmek olduğu kadar da yararlı ananas suyu…
Aynı durum enginarla da olurdu. Yapraklar ve saplar asla israf edilmezdi. Hem de hiçbir şekilde! Enginarların kaynatılmasından elde edilen su (tuzsuz lütfen) karaciğer için pahalı olmayan ve mükemmel bir temizleyicidir. Lezzetli ve hafif ‘kabaklı muffin’ ya da kabak dolması yaparken kabukları israf etmeyin ve bunları Clarita’s Way adlı kitabımın Türkçe yemekler kısmında bulabileceğiniz leziz Kaskarikas tarifinde kullanın.
Yaratıcılığınızı ve hayal gücünüzü kullanın. Einstein’ın ne söylediğini unutmayın: “Hayal gücü bilgiden daha iyidir.”
Eskiden “Bana ne yeyip içtiğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim,” diye bir söz vardı. Ben bu şekilde söylemeyi tercih ediyorum: “Bana çöpünüzden ne çıktığını söyleyin, size nasıl olduğunuzu söyleyeyim.”
Bu o kadar doğrudur ki, çöpünüzden bir sürü konserve kutusu, kutu yada şişe çıkabileceği gibi bunun yerine neredeyse hibir şey de çıkmayabilir, ne de olsa sebzeler, meyveler israf edilmemiştir… doğrudan midenize gitmişlerdir ve geri kalan da tıpkı bizler gibi doğaya geri dönmüştür.
Doğa da bir banka hesabı gibidir. Yatırdığından fazlasını çekersen zor duruma düşersin. Ağaç dikmek, karbon ayak izimi azaltmak, doğal ürünler kullanmak benim için ön plandadır. Önemli olan bilinçli bir tüketici olarak yaşamak, gelecek nesillere kalacak dünya hakkında sorumluluk hissi duymak ve bunu doğru davranışlarla desteklemek. Sorumlu olmazsan sorunlu olursun....
Size nefis ve tam ilkbahara çok uyumlu bir tarifini vermeden birakmayacağım...
Bu haftaki tarifimiz doğudum memleketinden “CEVİCHE DE PESCADO.”
Hem çok lezzetli, hem de hafif, taze ve çok kaliteli bir proteindir. Tam forma girmek için veya kalmak için de…
Bu sefer afiyet olsun İspanyolca söylemek isterim: Buen provecho, buen apetito veya que lo disfruten!
Hasta pronto. Con carino. Clara (o me pueden tambien llamar Clarita).
CEVICHE DE PESCADO BLANCO (Beyaz Balıklı CEVICHE)
Malzemeler
Peru’ya gitmiş herkes Ceviche nedir bilir; tipik ve son derece eski bir Peru yemeğidir.
İspanyollar Peru’ya geldiklerinde, İnka’lar Ceviche yemekteymişler. Ceviche, beş ana malzemeden oluşur: balık, limon, soğan, tuz ve karabiber. Bu beş malzeme olmazsa Ceviche de olmaz. Ben ayrıca sarımsak ve bazen zencefil eklemeyi severim, ama bu sizin damak tadınıza bağlıdır.
Malzemelerin tazeliği ve basitliği yemeği belirler, ama bazı insanlar (mesela benim annem) maydanoz ve kişniş ile süslemeyi severler. Ayrıca yanına fırında tatlı patates ve salsa picante (acılı KIRMIZI biber sosu) ekleyebilirsiniz.
HAZIRLANIŞI: Balık filetoların küçük küpler halinde kesin ve tuz, limon suyu, soğan ve acı biberlerle karıştırın.
Dört saat bekleyin ve hemen servis edin.
Kıyılmış kişniş ve maydanoz ile üzerini süsleyin, buharlanmış veya fırınlanmış tatlı patates dilimleriyle ve koçan halindeki mısırlarla (ortadan ikiye kesip) süsleyin. Ayrıca birkaç çıkori(endive) veya mini marul veya körpe kıvırcık yaprağı ile süsleyebilirsiniz.