8 milyonda 250 bin kişi alt yapısıyla, organizasyonu ile, çalışkanlığı ile Euroleague şampiyonu bir takım çıkarabiliyor ve dahası her yıl ilk dört takım arasına zaten giriyor. Gelelim güzel ülkeme, 76 milyon nüfus. İsrail devletinden 8,5 kat daha fazla demektir bu. Çölün ortasında, ülkem kadar kaynağı olmayan deniz suyunu bile arıtıp içme suyu haline getirerek tarımcılık yapan, uçuş eğitimlerinde hava sahası yetersiz olduğu için ülkemde askeri havacılık uçuş eğitimlerine gelen, yokluk içinde var olmak için uğraşan bir milletten bahsediyorum. NAZLI TEKTAŞ - http://www.ulusalkanal.com.tr
(...) Demek ki neymiş, bu işler günü kurtarmalık, çok para harcamalık işler değilmiş. Bu kadar olanaklara sahipken doğru tedbirleri alamadığımız, işçi canını bile düşünemediğimiz bir ülkede sanırım büyük hayaller peşindeyiz. Dünya’ nın seyrini değiştiren büyük bilim adamlarına bakın, hepsi Yahudi, İsrailli. Ben de son söz olarak şunu söylemek istiyorum; BAŞARI İSRAİLLİ’ NİN YAHUDİ’ NİN FITRATINDA VAR… NAZLI TEKTAŞ - http://www.ulusalkanal.com.tr
------------------------------------------------
Oysa İsrail dölü olmaklığı bir küfür gibi savuran bu ehli Müslim, keşke insan sıfatını hak edeydi de İsrailli olaydı!
Çünkü İsrail, bırakın maden ocağını, hiçbir ahval ve şerait altında, hatta savaşta bile yurttaşlarının hayatını Soma’daki madencilerin hayatı kadar hiçe saymaz, tehlikeye atmaz, sonuçta da ölümüne yol açmaz.
Çünkü İsrail, bırakın kazaya uğrayan yurttaşlarını, savaş meydanında düşen şehitlerinden suikast kurbanlarına, hatta İsrail uyruklu olmayan dindaşlarını bile ne cenazesiz bırakır, ne de mezarsız...
2003 yılında Başbakan Erdoğan, “İslamcı terörist” olgusunu reddederken İstanbul’da üç katliama imza atan El Kaide suikastlarını anımsayın. İsrailliler geldi ve sinagog saldırılarında ölen Yahudilerin cenazesini usulüyle kaldırmak üzere, çevreye dağılmış en küçük ceset parçalarını bile topladılar, tek tek, özenle...
Mine G. Kırıkkanat
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/73077/Keske_israil_Dolu_Olsa_.html
Böyle bir iddia var, başka türlü de duyulabiliyor, her ihtimale karşı meraklısına Türkiye'de "İsrail dölü" olarak doğmak ne demek anlatayım istedim:
- Adının ve soyadının İbranice ya da İspanyolca, göbek adının Türkçe olması demek.
- O güne kadar Fenerbahçeli olduğun okuldaki herkes tarafından bilinirken sevdiğin takımın sadece adını bildiğin Macabi Tel Aviv ile maçı olunca birlikte maçlara gittiğin sıra arkadaşlarının "kimi tutuyorsun? Bizi mi onları mı?" sorularına muhatap olmak demek.
- Anne Frank'ın güncesini idrak ederek büyümek demek.
- 7 milyarlık dünyada sadece 13 milyonluk, Türkiye'de ise numunelik 17 bin "döl kardeşinden" ibaret olmak demek.
- Dünya nüfusunun sadece %0,2 Yahudiyken, İsa'nın çamıha gerilişinden, Fatih Sultan Mehmet'in ölümüne herşeyden bizzat sorumlu tutulmak demek.
- Hayatın herhangi bir anında bu tip büyük tarihsel sorulara anında verilecek kıvrak yanıtları aklında biriktirmeyi becerebilmek demek.
- Tarih boyunca defalarca ayrımcılığa maruz kalmış, sürülmüş, katliamlara, pogromlara uğramış, dünyanın planlı, en büyük soykırımının kurbanı olmanın ağır psikolojik mirasıyla mutlu bir hayat kurmaya çalışmak demek.
- Belki de hayatınızda adımını atmadığınız İsrail'in hükümetinin iyi kötü tüm yaptıklarından sorumlu tutulmak demek.
- Her Allah'ın günü siyasetçisinden işportacısına dinine, kitabına, imanına edilen küfürleri görmezden gelmeye çalışarak güneşli günlerin keyfini çıkarmaya çalışmak demek.
- Ne ara 'korkak Yahudi'den 'öldürmeyi iyi bilen Yahudiye’ transfer olduk? diye düşünüp durmak demek.
- Doğduğunuz, vatanım dediğiniz, canınızdan çok sevdiğiniz, askere gidip vergisini verdiğiniz ülkenizin devlet kurumları tarafından yabancı muamelesi görmek demek.
- Doğduğunuz ülkede hiçbir zaman yargıç, savcı, subay, bürokrat olamayacağınız bilerek bir meslek seçimi yapmak ve ikinci sınıf vatandaşlığı normalleştirerek yaşamak demek.
- Her yeni tanıştığın kişinin Türkiye'de eser miktarda kalan Yahudilerin hepsiyle akraba olduğunun sanmasına alışmak demek.
- En beyazından Türk'ün bile ikili sohbetlerde ayrımcılık söylemi yaptığını farkedince "ama benim çok Yahudi arkadaşım var" cümlesine sessizce gülümsemeyi öğrenmek demek.
- Türkiye'de hergün ibadethanelerine, okuluna girerken, havaalanlarından daha sıkı güvenlik kontrollerinden geçmek zorunda olmak demek.
- Havraya giderken umarım bu kez bombalamazlar diyerek tırsmak demek.
- Havradan çıkarken ‘suç mahallinden kaçar gibi’ koşar adımlarla kapıdan uzaklaşmak zorunda olmak demek.
- Öfke anında akla ilk gelen ‘küfür’ olmak demek.
- Yeni nesil "İsrail döllerinin" bu ağır yüke katlanamayıp başka ülkelerde hayat kurmayı tercih etmesine yüreğinin dayanamaması demek.
- Bir nesil sonra Türkiye'de hiç "İsrail dölü" kalmayacak olmasına rağmen bu nefret söyleminin hiç bitmeyeceğini bilmek demek.
Haymi Behar
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/israil-dolu-olmak-60013
AK Parti’nin AB bayrağını kaptığı dönemde, Ergenekoncu ve ulusalcı çevrelerde, medyada hangi yayınlar yapılıyordu, hangi tabirler kullanılıyordu? Irak’taki gelişmeler üzerine Metal Fırtına kitapları yazılıyordu. Ergün Poyraz’lar, Erdoğan ve Gül’e ‘Musa’nın Çocukları’ diyor, o kitaplar best seller oluyordu. Şimdi o dilin aynısı, AK Parti tarafından bize yönelik uygulanıyor. Üstelik de aynı gerekçelerle. Bir padişah var, biz de onun kullarıyız! Buna karşı çıktığın anda ‘Musa’nın çocuğu, siyonizm ajanı, Yahudi sermayesinin adamı’ oluyorsun. Hiçbir şey değilsen, oryantalistsin!”
Cengiz Çandar
http://gundem.bugun.com.tr/darbe-degildi-haberi/1108693
Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden gelişim evresine girmesini sağlayan altıncı önemli neden ise, Türkiye’de yaşanan toplumsal/siyasal kutuplaşmaya paralel olarak artan otoriter eğilimler ve AB üyelik sürecinden uzaklaşılması sonrasında iktidar üzerinde oluşan uluslararası baskıyı azaltabilme stratejisi ile yakından alakalıdır. Dünya basınında ve özellikle Batı dünyasında Türk Hükümeti’ne ilişkin eleştirilerin ve “eksen kayması” tartışmalarının özellikle İsrail ile yaşanan krizden sonra ayyuka çıktığını biliyoruz. Bu rahatsızlık, ülke içerisindeki muhalefet ile birleştiği noktada hükümet için kontrol edilmesi oldukça zor bir baskı haline gelmiş ve toplumsal kutuplaşma giderek konsolide olmuştur. Türk Hükümeti, kendisine yönelen eleştirileri biraz olsun dindirebilmek amacıyla İsrail ile ilişkilerini geliştirmek ve böylece başta ABD olmak üzere Batı basınındaki rahatsızlığı giderebilmek istemektedir. Ne var ki, ülke içerisinde gerginlik ve kutuplaşma bu kadar tırmandırılmış durumda iken, bu çabanın başarılı olma ihtimali oldukça düşüktür.
Görüldüğü üzere, Türkiye-İsrail İlişkileri’nde işbirliği yönlü çabaları meşrulaştıracak birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerin önemli bir bölümü de Türk Hükümeti’nin içerisine sürüklendiği bölgesel yalnızlığı biraz olsun giderebilme ve kendisine yöneltilen siyasal/yönetimsel eleştirileri susturabilme hedefi ile yakından ilişkilidir. Bu durumun farkında olan İsrail ise, Türkiye ile yeniden bir müttefiklik ilişkisi temin ederek içerisine sürüklendiği bölgesel yalnızlığı giderebilmeyi amaçlamaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Türkiye’de de Mısır gibi yıllar süren-sürecek bir diktatoryal yapı elbette yok…
Ama…
Henüz yok…
Peki…
Gidişin o yönde oluğunu nasıl oluyor da göremiyorsunuz…
10 yıl önce Amerika Yahudi Komitesi’(AJC)nden “Yüksek Cesaret ödülü” alan ve bütün Yahudilere teşekkür edip onları öven Başbakan’ı ben de alkışlıyordum…
Zira bir politikacı ülkeyi yönetmeye başladığı andan itibaren kişisel nefretini ve siyasi ideolojisini rafa kaldırıp koymalıydı…
Ve Erdoğan “Devlet Adamlığı” vasfını “Siyaset Adamlığı” vasfının üzerine taşımıştı o gün…
Peki ya dün?..
10 yıl önce Yahudilerden ödül alıp onları öven Başbakan bugün kendisini protesto eden bir yurttaşımıza “Yahudi dölü” deyip yumruklamadı mı?..
Yoksa o video görüntüleri de mi montaj ya da dublaj?..
Normal bir demokraside bir başbakan Kendisini protesto eden yurttaşı “Yahudi dölü!” diye azarlayıp da yumruklar mı?...
Adnan Berk Okan
http://www.gazeteciler.com/analiz/ne-zaman-ertugrul-ozkoku-savunsam-76928h.html
Dilim varmıyor küfür niyetine söylenen, bir ulusun varlığına çirkince yapılan saldırıyı dile getirmeye.
(...) 8 milyonda 250 bin kişi alt yapısıyla, organizasyonu ile, çalışkanlığı ile Euroleague şampiyonu bir takım çıkarabiliyor, ve dahası her yıl ilk dört takım arasına zaten giriyor. Gelelim güzel ülkeme, 76 milyon nüfus. İsrail devletinden 8,5 kat daha fazla demektir bu. Çölün ortasında, ülkem kadar kaynağı olmayan deniz suyunu bile arıtıp içme suyu haline getirerek tarımcılık yapan, uçuş eğitimlerinde hava sahası yetersiz olduğu için ülkemde askeri havacılık uçuş eğitimlerine gelen, yokluk içinde var olmak için uğraşan bir milletten bahsediyorum. Bizde ki kaynağı, olanakları tek tek saymama sanırım gerek yok bu noktadan sonra.
(...) Demek ki neymiş, bu işler günü kurtarmalık, çok para harcamalık işler değilmiş. Bu kadar olanaklara sahipken doğru tedbirleri alamadığımız, işçi canını bile düşünemediğimiz bir ülkede sanırım büyük hayaller peşindeyiz. Dünya’ nın seyrini değiştiren büyük bilim adamlarına bakın, hepsi Yahudi, İsrailli. Ben de son söz olarak şunu söylemek istiyorum; BAŞARI İSRAİLLİ’ NİN YAHUDİ’ NİN FITRATINDA VAR…
Nazlı Tektaş
http://www.ulusalkanal.com.tr/euroleague-sampiyonu-israil-makale,2510.html
http://bianet.org/bianet/insan-haklari/155759-yahudi-ve-ermeni-soykirimlarina-karsi-cikanlar
http://www.zaman.com.tr/yorum_azinliklar-kisir-dongusu_2216877.html
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=5064
http://listelist.com/israil-dolu-yahudi/
http://odatv.com/n.php?n=israil-turkiye-neden-barisiyor-1905141200