• Dün ve bugün Türk hükümetleri, antisemitizmin varlığını sürekli inkâr ediyor. Söz konusu komplo teorilerinin ve antisemitik söylemin propagandasını yapan gazeteciler ve yazarlar, Türk toplumunda saygın araştırmacılar ve/veya aydınlar olarak kabul ediliyor. Bali’ye göre, Erdoğan, madalyonun her iki tarafını da temsil ediyor. AKP lideri, geçmişte, eleştirilmesi elzem İsrail hükümeti ile İsrail halkının ayrı değerlendirilmesi ya da Türkiye’de yaşayan Yahudilere saygı gösterilmesi konusunda defaatle uyarılarda bulundu. Diğer yandan, geçen birkaç yılda, Başbakan ve kabinesinin birkaç üyesi sık sık antisemitik klişeleri yineledi. Birkaç örnek: Gezi protestolarından ve yolsuzluk iddialarından dolayı, uluslararası iş toplumu ve yabancı medya güdümündeki lobileri suçlarken, açıkça her ikisinin de Yahudiler tarafından tayin edildiğini öne sürmek; 3 Temmuz 2013’te Mısır’da gerçekleşen askerî darbenin Yahudi aydınlar ve İsrailli yetkililer tarafından tezgâhlandığını iddia etmek; Gülen hareketini İsrail’in maşası diye nitelemek. JOOST LAGENDİJK -ZAMAN
‘Ülker’ markasının arkasındaki aile Türkiye’ye 1920’lerin sonunda Kırım’dan göç edip Tekirdağ’ın bir köyüne yerleşiyor... Ailenin fertleri, İstanbul’da ‘Ülker’ markasıyla bisküvi imalâtına başladıkları 1944 yılına kadar, işportacılık dahil her türlü işte çalışıyor, sonunda şekercilikte karar kılıyor... Çocuklar büyüyünce iki kardeşin (Asım ve Sabri) yollarının ayrılması gerekiyor (1987)... İki kol birbirinden bağımsız yollarına devam ediyorlar...
Çok yabancı değil bu hikâye bana; bizim ailenin kaydettiği yol da —marka olma ve Forbes listesine girme başarısı dışında— bundan çok farklı değil: Bizimkiler 1920’lerin başlarında Prizren’den göç ediyor, önce İstanbul’a, sonra İzmir’e yerleşiyorlar... İşportacılık dahil her işi yapıp kendi dükkânlarını açıyorlar... Aile soyadıyla bir ‘koku’ firması kuruluyor... Patlak veren ihtilâflar çocuklar büyüyünce yolların ayrılmasını getiriyor...
Şu sırada “Azınlıklardan neden devlet memuru alınmıyor, diplomat, subay, yargıç olamıyorlar?” sorusu soruluyor ya, Sabri Ülker’in 1950 öncesine ait Diyarbakır’da geçen askerliğine dair anılarından (s. 225), Hayim Kohen adlı bir Musevi avukatın tümende ‘askeri hâkimlik’ yaptığını anlıyoruz.
Taha Kıvanç
http://haber.stargazete.com/yazar/bu-topragin-hikayeleri-hep-birbirine-benzer/yazi-887237
İki ülke arasında özellikle de Mübarek döneminde var olan sıkı ilişkinin niteliğini düşündüğümüzde, Mavi Marmara’nın daha sonra Mısır limanına gitmek için dümen kırdığını göz önünde bulundurduğumuzda, üstelik de Gazze’ye asıl ambargoyu Mısır’ın uyguladığını dikkate aldığımızda, Oğuz Bey’in tahminin tahminden ziyade doğrulanmamış bilgi olduğunu söyleyebiliriz.
Kitabı henüz okumadığım için bunun daha ötesinde bir kestirimde bulunmak istemem. Emekli olduktan sonra, hatta daha da önce, Kültür Üniversitesi’nde ders vermeye başlayan ve meslektaşım olan Oğuz Bey’in Perşembe günü gazeteci, yazar ve akademisyenlere okulda yapacağı sunumu merakla bekliyorum.
Ama bu olayın arkasında diğer bilgi ve belgelerle Mısır ya da başka bir ülkenin yönlendirmesi çıkarsa hiç şaşırmam. Ancak Mavi Marmara baskının ardında kim ve ne olursa olsun, Türkiye’nin de, İsrail’in de bu olayı artık arkasında bırakması gerektiği gerçeği değişmiyor. Bir an önce diplomatik temsil karşılıklı olarak yükseltilmeli, ilişkiler normalleşmeli.
İki ülke tabii ki her konuda anlaşamayacak. Fakat unutmayalım ki hiçbir ülke diğeriyle her konuda anlaşamıyor. Türkiye Rusya’nın Suriye ya da Ukrayna politikasını benimsemiyor, ama ilişkilerini de kopartmıyor. Aynı şeyleri Amerika için de söylemek mümkün. Amerika’nın kişi olarak da, ülke olarak da sevmediğimiz, benimsemediğimiz politikaları var.
Mensur Akgün
http://haber.stargazete.com/yazar/mavi-marmara-ve-misir/yazi-886731
Erdoğan dünyadaki en etkili Yahudi kuruluşlarından birisi sayılan ADL Başkanı'nın elinden ödülü aldıktan sonra yaptığı konuşmada aynen şunları söylemişti: (Murat Yetkin'in 11 Haziran 2005 tarihli yazısını okumak için TIKLAYIN)
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=155491
“Musevi düşmanlığı, utanç verici bir akıl hastalığıdır; bir sapıklıktır. Musevi soykırımı, tarih boyunca insanlığa karşı işlenmiş en ağır suçtur. Soykırım, ayırımcılık, İslam düşmanlığı, Hıristiyan düşmanlığı, etnik temizlik, hep aynı hastalığın tezahürüdür.”
Bu sözleri bugünün Türkiyesi'nde söyleyen herhangi bir kişi AK Parti içinden ve hükümet yanlısı medya tarafından İsrail ajanı olmak dahil pek çok suçlamanın hedefi olmayı göze almış sayılır.
Tabii araya kara kediler girmiştir. Erdoğan tam Suriye ile İsrail’in arasını bulacakken başlayan Gazze saldırısı, Davos’ta 'One minute', Mavi Marmara baskınında 9 Türk vatandaşının katledilmesi, liste uzuyor. Ama bunlar siyasi olaylar, diğeri insani. Evet, 2005’teki Erdoğan’a katılıyorum, Yahudi düşmanlığı sapıklıktır.
Bugünkü Türkiye’de Erdoğan’ın Soma’da kendisine yuh çeken madenciye “İstifa et diyordun diye” girişmediğine, “İsrail dölü” diye giriştiğine inananlar vardır. Öyle olmasa da bir kesimin algısı artık budur. (Ek okuma olarak Haymi Behar’ın 'İsrail Dölü' makalesini önerebilirim.) OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/israil-dolu-olmak-60013
Geldiğimiz nokta, Soma’daki faciada 301 canın ölümüne neden olan madenin işletmecisinin ve devletin çalışma güvenliği kusurlarına eğilmekten çok işletmecinin ailesinde Yahudi arama noktasıdır.
Ne kadar yazık…
Murat Yetkin
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/murat_yetkin/anti_semitizm_yahudi_dusmanligi_sapikliktir-1193299#
Yahudi yurttaşlarımızın "İslamcı" ve "Kafatasçı" diğer yurttaşlarımızdan çektiklerini Süleyman Efendi nasırından çekmedi Orhan Veli'nin dediği gibi...
Gördük işte...
Başbakan'ın öfkelendiği bir yurttaşa "Yahudi Dölü" dediği iddiasından hareketle hemen ve hep birlikte "Hakaret" ettiğini düşündük...
Neden?..
Çünkü genel anlayışa göre "Yahudi Dölü" olmak "hakaret"...
El hak; böyle düşünenler de haksız değil hani...
Çünkü...
"Müslüman Dölü" olmakla övünen Akit Gazetesi yazı işleri, Soma A.Ş.'nin patronu Alp Gürkan'ı aşağılamak için "Onun da zaten damadı Yahudi" diye "haber" yapıyorlar...
Ben size bir şey söyleyeyim mi?..
Meselâ; Haymi Behar gibi bir "Yahudi Dölü"nü; Akit'in yazı işlerindeki "Müslüman Dölleri"ne milyon kere tercih ederim...
Neden mi ille de Hayim Behar?..
Söyleyeyim...
Radikal'deki bloğunda "İsrail Dölü olmak" başlığı altında yazdığı nefis makalesi yüzünden Hayim Behar...
http://www.gazeteciler.com/alkis/hayim-behar-icin-77039h.html
A Haber’de ‘Deşifre’de Akit Gazetesi’nin ‘Soma patronunun damadı Yahudi’ başlıklı haberi üzerine bir bölüm yer aldı. Stüdyo konuklarının Hasan Karakaya ve Doğan Kasadolu olması ve konuşulanlar ilgimi çekti.
Kasadolu Museviydi; zaten programda bu söylendi. Bu haberin içeriğiyle ilgili konuşmak üzere toplanılmıştı (Hatta Bülent Orakoğlu da gelmişti). Ama bana göre yapılan giriş daha da enteresandı.
Kasadolu özetledi: “Bu atmosferde (yani Soma faciasının sonrasında) birtakım dostlar tedirgin oldular (yani Musevi cemaati). Beni aradılar, ‘endişe etmeyin’ dedim. Ben de sayın üstadımı aradım. Lütfettiniz teşrif buyurdunuz.”
Kasadolu sözlerine “Bunu gönülden söylüyorum. Gazetenizi son derece dürüst ve ilkeli buluyorum. Tebrik ediyorum” diye devam etti.
Hasan Karakaya ile Doğan Kasadolu’un 20 yıllık bir dostlukları olduğu hatta birçok haberin Kasadol’un bilgileriyle yapıldığı bu programda anlatıldı.
Yani bir yerde Musevi cemaati bu haberden dolayı duyduğu ‘tedirginliği’ Kasadol’a iletmiş. Karakaya da ekrana çıkıp; “Musevi vatandaşlar rahat olsun, buradan garantisini veriyorum” dedi.
Programın asıl ‘deşifre’ edilmesi gereken bölümü buydu.
Sina Koloğlu
http://cadde.milliyet.com.tr/2014/05/22/YazarDetay/1885982/yaz-yarismalari-rekabete-hazir-
Şimdi başa dönüp, Türkiye- İsrail ilişkilerine tekrar bakalım. Önceki gün Başbakan Erdoğan, grup toplantısında Soma faciası nedeniyle destek veren ülkelere teşekkür etti. Hepsi önemliydi ama İsrail'e teşekkürü daha dikkat çekiciydi. Çünkü Türkiye -İsrail ilişkilerinde yeni bir dönemin işareti vardı o açıklamadı.
Bir süre önce Mavi Marmara sürecini iyi bilen bir siyasiyle konuştuğumda şöyle diyordu: "Akdeniz'deki doğalgazın Avrupa'ya taşınması meselesi Türkiye- İsrail ilişkilerinin böyle gitmeyeceğini gösteriyor. Yakında İsrail'den Türkiye'ye yönelik daha sıcak ve samimi mesajların gelmesi kaçınılmaz. Hem Mavi Marmara meselesi bitti hem de yeni ilişki kuruldu ama ne zaman açıklanacağı bekleniyor."
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken, Türkiye -İsrail yakınlaşması adına atılacak adımların dış dünyada AK Parti'ye karşı yürütülen kampanyayı aşağı çekeceği çok açık. Ama asıl etkisini iç siyasette gösterecek. Çünkü bu gerginliğe umut bağlayan muhalefet odakları var. Tıpkı geçmişte askere bağlanan umut gibi... O umut da bitiyor. Geriye bir tek yol kalıyor: Halka gitmek. Oraya doğru gidiyoruz, Bunu görenler ayakta kalacak, görmeyenler ise tarih olacak.
Mahmut Övür
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2014/05/22/turkiyeisrail-iliskileri
Bu dönemde “AKP-ABD-Kürtlük şeytan üçgeni” içine Yahudilik ve İsrail de eklenecekti. AK Parti, ulusalcı muhayyilenin gözünde ABD maşası olduğu kadar İsrail’in de maşasıydı. Özellikle 2004 yılında ABD’deki en etkin Yahudi örgütü “İftirayla Mücadele Birliği” (Anti-Defamation League) tarafından Holocaust’a karşı Yahudilere sahip çıkanlara verilen Cesaret Ödülü’nü II. Dünya Savaşı’ndaki tavrı ve Türk diplomatlarının yardımlarına binaen “Türkiye halkı” adına Tayyip Erdoğan’a vermesi, ödül Erdoğan’ın şahsına verilmiş gibi sunularak Erdoğan’ın Yahudiliğe ve Siyonizme hizmetinin ispatı olarak yansıtıldı. İnternet videolarından bloglara bir ulusalcı kült oldu. Bu ödül Yahudilere soykırım sırasında yardım etmiş Yahudi olmayanlara verildiği halde, Erdoğan’ın “bu ödülü alan tek Yahudi olmayan kişi” olduğu iddiası bu şehir efsanesinin öldürücü darbesi oldu.
Türkiye’de bu dönemde en önde gelen ulusalcı nefret imgelerinden olan ve aşağılayıcı bir şekilde “aşiret reisi” olarak bahsedilen Barzani de bu kampanyadan payına düşeni aldı. Önce uyduruk bağlantılar ile Barzani'nin Yahudi olduğu “kanıtlandı”. Daha sonra Türkiye'nin Irak Kürdistan'ı ile geliştirmeye çalıştığı ilişkiler Irak Kürdistan'ı İsrail bağlantısı ile açıklandı.
Ceren Kenar
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ceren-kenar/580654.aspx
Meclis'te nefret suçu düzenlemesinin yasalaştığı gün "Gâvura gâvur demek artık suç " diye haber yapmıştı Akit.
Ona göre nefret suçları ile ilgili düzenlemeler, İsrail’e yönelik basit bir eleştiriyi bile ‘anti semitist’ kisvesine büründürüyordu. Yayın politikasını düşündüğümüzde yasa Akit için kaygı vericiydi haliyle.
Yasanın çıkmasından 2,5 ay sonra yani dün, gâvura gâvur demenin hazzıyla bir manşet attı gazete:
"O patronun damadı Yahudi"...
"Eee n'olmuş?" diyesi geliyor insanın değil mi?
Öyle demeyin, o yahudi damat var ya o damat; Soma'da yaşanan maden faciasının kilidi, anahtarı da Yahudi'liğinde. Bir kesim için her türlü çıkmazı anında açan sihirli bir kelime " Yahudi".
Çünkü iddiaya göre, Soma'da ne ihmal var ne de hata... Meğer her şey kahrolası Siyonistlerin başının altından çıkıyormuş.
Araştırmacı gazeteciliğin numunelerinden olan Akit, Alp Gürkan'ın tüm aile şeceresini bir çırpıda döküverdi önümüze. Damat yahudi çıkmasaydı olay İsrail'e nasıl bağlanacaktı merak bile etmiyorum. Çünkü mutlaka bir yolunu bulurlardı.
Soma'yla ilgili İsrail bağlantısını kurabilecek kadar komplike düşündüklerinden olsa gerek, olası basit ihmallerin ya da hataların üstünde durmadılar bile. Onun yerine 301 işçinin ölümü üzerinden nasıl bir darbe planlandığına kafa yormayı tercih ettiler.
Böylesi bir manşete denilecek tek bir laf var: Yuhhh olsun!
Hatice Kübra
http://www.internethaber.com/gavura-gavur-demenin-hazzi-16056y.htm
AKİT gazetesi, “O patronun damadı Yahudi” manşetiyle çıktı geçen gün.
“Patron” dedikleri, facianın gerçekleştiği madenin işletmecisi...
Akit gazetesine daha önce defalarca “yuh” çekmişliğim var.
Hatta ben “yuh” çekmekten bıktım, onlar nefret suçu işlemekten bıkmadı.
Ne yapacağız?
“Bırakalım da ne halleri varsa görsünler” mi diyeceğiz?
Tabii ki hayır!
Bir ülkede nefret suçuna imza atanların ısrar ve kararlılıkları, onlara “yuh” çekenlerin ısrar ve kararlılıklarının üzerine çıkarsa...
O ülkeden hiçbir hayır gelmez.
İşte bu nedenle:
“Yuh” diyorum, hem de bin kere “yuh” diyorum.
Ahmet Hakan
1) Yahudiler yaşadıkları ülkeden çok İsrail’e bağlılar
2) Yahudiler iş dünyasında haddinden fazla güçlüler
3) Yahudiler uluslararası finans piyasasında haddinden fazla güçlüler
4) Yahudiler Holokost’ta yaşananlardan halen çok fazla bahsediyorlar
5) Yahudiler kimseye ne olduğuyla ilgilenmez sadece kendi ırklarını düşünürler
6) Yahudiler uluslararası konularda haddinden fazla kontrol sahibiler
7) Yahudiler ABD Hükümeti üzerinde haddinden fazla kontrol sahibiler
8) Yahudiler kendilerinin diğer halklardan daha iyi olduklarını düşünürler
9) Yahudiler küresel medya üzerinde haddinden fazla kontrol sahibiler
10) Yahudiler dünya savaşlarının büyük oranda sorumlusudur
11) İnsanlar Yahudilerden Yahudilerin sergiledikleri davranışlar yüzünden nefret ederler
Not: 11 soruluk bu testteki soruların en az 6’sına “Muhtemelen evet” diyenler, ADL anketine göre antisemit kabul ediliyor.
Tolga Tanış
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/197/Tolga-Tanis/13223/Antisemit-misiniz-test-edin
Soma madeni konusunda tartışma bir şekilde Yahudiler'e, İsrail'e dayandı.
Neden?
Çünkü bir tartışmada doğru veya yanlış Yahudiler'i suçlayarak haklı çıkmak hâlâ mümkün.
Dış politika konusunda önemli çalışmalar yapan Taha Kılınç geçenlerde çok önemli bir fotoğrafı Twitter yoluyla paylaştı. Fotoğrafta Beşşar Esed'in Şam sokaklarına astırdığı en son afiş vardı. Bu afişlerde Beşşar Esed resminin altına "Kudüs'ün koruyucusu" yazdırmıştı.
Nasıl yani?
Evet. Şu neredeyse her gün beddua ettiğimiz Suriye Devlet Başkanı Esed, Şam sokaklarına kendisini Kudüs koruyucusu olarak gösteren afişler astırmıştı.
Çünkü yüz binlerce insanın öldüğü ve bu ölümlerde birinci derece kusuru olan Esed bile "Ben Kudüs'ü koruyorum" derse ona inanan insan bugün Şam'da bile çıkacaktır.
Bugün Türkiye'de, İran'da velhasıl hemen her ülkede "İsrail karşıtlığının" siyasette bir karşılığı vardır. Bundan Suriye muaf olamaz. Bizim kızdığımız Esed bile İsrail'e bir iki çift laf ederek içeride prim yapabilir.
Gökhan Bacık
http://www.bugun.com.tr/sonu-gelmeyen-israil-meselemiz-yazisi-1112500
Tayyip Erdoğan’a ABD’deki Musevi örgütü ADL tarafından 2005 yılında verilen “cesaret ödülü” nün yıllardır sözü edilir. Bu ödülün Erdoğan’a hangi sebeple verildiği merak edilir.
Odatv’de yazan Musevi asıllı gazeteci Rafael Sadi, ADL Kudüs bürosu şefi Caroll Nuriel’e başvurarak bu ödülün sebebini sormuş.. Gelen yanıt şöyle:
“Sayın Erdoğan’ın şahsına ödül vermedik, kendisine verilen plaket ‘Cesaret’in Takdiri’ adı ile bilinen ve 2. Dünya Savaşı’ndaki soykırımdan Avrupa’daki Yahudileri kurtarmış olan Türk diplomatların anısına atfen kendisine takdim edilmiştir.”
Ödül Erdoğan’a değil Yahudileri kurtaran Türk diplomatlarına verilmiş meğer.
Biz bunu yeni öğreniyoruz.
Melih Aşık
http://www.milliyet.com.tr/daglara-yenilmek-/gundem/ydetay/1886493/default.htm
Batı'nın Yahudi karşıtlığı anlamına gelen anti-semitizm konusundaki farkındalığı, komünizm karşıtı MC hükümetlerini desteklerken yoktu. Ancak o dönemde de, Sağ ortaklar, sadece komünizm değil, diğer başlıklarda de benzer refleksleri yaşıyorlardı.
Soğuk Savaş döneminde anti-komünist olmak herşeyin üzerini örtüyordu. Oysa, Sağ'ın geleneksel siyasetinde Masonluk ta, Yahudilik te hep bir suçlama vesilesiydi.
Bu listede, Ermenilik, Rumluk ve pek çok başlığı eklemek mümkündür.
O yüzden, altı çizilen "Sağ'ın Maskomyah Hali" yeni birşey değildir. Ve konu, sadece bugünkü siyasal iktidarla sınırlı ya da bağlantılı da değildir.
Deniz Tansi
http://deniztansi.blogspot.co.il/2014/05/sagin-maskomyah-hali.html?spref=tw
Türkiye’nin antisemitizmle olan ilişkisinin çok can sıkıcı bir tarafı daha var. Türkiyeli yazar Rıfat Bali, yıllardır birçok yayında, Türkiye’de ve başka yerlerde uzun zamandır var olan ve derinlere kök salmış Yahudilere karşı İslamcı kışkırtma geleneğinin varlığını ortaya koyuyor. Makalelerinden birinde, Bali, Türkiye’de antisemitizmin neden yükselişte olduğuna dair bazı sebeplere işaret ediyor. On yıllardır, Türk toplumunda antisemitik yayınlar ve komplo teorileri yaygın bir şekilde dolaşımda.
Dün ve bugün Türk hükümetleri, antisemitizmin varlığını sürekli inkâr ediyor. Söz konusu komplo teorilerinin ve antisemitik söylemin propagandasını yapan gazeteciler ve yazarlar, Türk toplumunda saygın araştırmacılar ve/veya aydınlar olarak kabul ediliyor.
Bali’ye göre, Erdoğan, madalyonun her iki tarafını da temsil ediyor. AKP lideri, geçmişte, eleştirilmesi elzem İsrail hükümeti ile İsrail halkının ayrı değerlendirilmesi ya da Türkiye’de yaşayan Yahudilere saygı gösterilmesi konusunda defaatle uyarılarda bulundu. Diğer yandan, geçen birkaç yılda, Başbakan ve kabinesinin birkaç üyesi sık sık antisemitik klişeleri yineledi. Birkaç örnek: Gezi protestolarından ve yolsuzluk iddialarından dolayı, uluslararası iş toplumu ve yabancı medya güdümündeki lobileri suçlarken, açıkça her ikisinin de Yahudiler tarafından tayin edildiğini öne sürmek; 3 Temmuz 2013’te Mısır’da gerçekleşen askerî darbenin Yahudi aydınlar ve İsrailli yetkililer tarafından tezgâhlandığını iddia etmek; Gülen hareketini İsrail’in maşası diye nitelemek.
Maalesef, AKP’li siyasilerin antisemitik önyargıları kullandığı ve genel olarak politikalarına yönelik herhangi bir muhalefetten dolayı açıkça İsrail’i suçladığı örnekler listesi çok daha uzun. Buna paralel olarak, hükümete yakın medya da kötücül antisemitik hikâyeleri yaymak konusunda çok aktif. Geçen hafta antisemitik Yeni Akit gazetesinin, Soma maden şirketinin sahibinin damadının Yahudi olduğunu yazmasıyla, bu eğilimin en mide bulandırıcı örneklerinden birine tanıklık ettik. Gazetenin sapkın mantığına göre, bu, (“Yahudilerin güdümündeki”) bir kısım dahili ve harici medya kuruluşlarının, Soma felaketinden dolayı neden Başbakan’ı suçladığını açıklıyor. Şu ana dek, hiçbir hükümet yetkilisi bu antisemitik safsatayı kınamış değil.
Joost Lagendijk
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YasinAktay/antisemitizmden-erdoganfobiye/53586
http://www.haber3.com/bir-turlu-adam-olamiyoruz-ne-yazik-ki-108042y.htm
http://odatv.com/n.php?n=menderes-israili-suriyeye-karsi-nasil-savundu-2005141200
http://www.dunyabulteni.net/yazar/mustafa-ozcan/19692/israilde-bir-diktator-heveslisi
http://www.odatv.com/n.php?n=israil-turkiye-neden-barisiyor-1905141200
http://www.hasturktv.com/israili_taniyalim/6533.htm
http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/6538.htm