O, kadın duyarlılığını çamura yansıtarak seramik nesneler aracılığıyla kendini ifade eden, çamuru sanatının dili yapmış İzmirli bir sanatçı. Çamur onun derinlerinde yatan özü, beni; kısaca çamur onu özetleyen bir nesne. Tahmin etmiş olmalısınız, sözünü ettiğim kişi Jülyet Hazan. Kendisiyle seramik sanatını konuştuk
Raşel Rakella Asal
Birkaç yıl önce Jülyet Hazan’la sohbet ederken çok heyecan verici bir seramik çalışmasından söz etmişti bana. Yaptığı seramik çalışmalarıyla tanıyorduk zaten onu. Aradan geçen zamanda, hayat koşuşturmacasının arasında, kendine yepyeni bir dünya kurmuş, gerçek bir seramik sanatçısı olmuş çıkmış. Seramik çalışmalarına ilk başladığında, bazı yapıtları hayranlıkla izleyip onu yapabilmenin imkânsız olduğunu düşünüyormuş. Zamanla farkına varmış ki, bir sanat yapıtını ortaya çıkarabilmek için önce anlamak gerekiyor. Bunun için de bilgi gerekli. İnsan bilmediği bir şeyi anlayamıyor. O da işe bunun eğitimini almakla başlamış.
Seramik yapmaya nasıl başladın?
Resim ve Heykel Müzesi’nde iki sene desen ve resim üzerine kurslara katılarak l996’da seramik çalışmalarıma başlamış oldum diyebilirim. Şöyle ki, bu dersleri takip ederken müzenin yan bölümündeki atölyede yapılan seramik çalışmaları dikkatimi çekmişti. 1998’de seramik çalışmaya yöneldim. İki sene sonunda seramikte yeterlilik sertifikamı aldım. 2000 yılında Yıldız Şima Hoca’nın yönettiği Şima Art Atölyesi’ne geçtim. On sene onunla çalıştım.
İzmir Rotary Kulübü Altın Testi Seramik Yarışması, seramikte sanatsal etkinliği tanıtıcı, sanatsal gücü gerçekleştirici ve sanatçıları teşvik edici düşünceyi temel amaç alarak düzenlenen bir yarışmadır. Ben 2004 ve 2008 yıllarında katıldığım bu yarışmalarda ödüle layık görüldüm.
2013-2014 yılları arasında Tüzün Kızılcan Seramik Atölyesi’ne geçtim. Farklı teknikleri, farklı hocaların rehberliği altında öğrenmeyi amaçladım. Son olarak 2014 yılında yine İzmir Rotary Kulübü’nün Türkiye ve dış ülkeleri de kapsayan seramik yarışmasında ‘Geride Kalanlar’ adlı çalışmamla özel ödül aldım.
Ailen seni destekledi mi?
Eşimin hem maddi hem manevi desteği olmasa şu andaki konumumda olmazdım. Eşim bana hep “Toplum yararına harcanmayan bir hayat, boşa geçmiş demektir” sözünü tekrar eder durur. Ben de diyorum ki, “Sanat için harcanmayan bir hayat boşa geçmiş demektir.”
Bir eseri meydan getirmek için hangi yöntemler uygulanır?
İlk önce hayal gücümle başlarım. Ne yapacağıma öyle karar veririm. Sonra çamurla haşır neşir olurum; adeta malzeme ile boğuşurum. Ulaşmak istediğim forma erişmek için çabalarım. Bu esnada çok hayal kırıklığı da yaşarım. Şöyle ki, fırına vermiş olduğum bir çalışma hiç beklemediğim bir şekilde kırılmış, patlamış olarak çıktığı çok olmuştur. Böyle olaylar beni hiç yıldırmadı. Aksine beni daha fazla motive etti; yaptığım işe daha sıkı sarıldım. Hatanın nereden kaynaklandığını bulmak ve sorunu çözmenin de bu işin bir parçası olduğunu zamanla anladım.
Sanat kurgusal bir şey. İnsandan çıkma; ilk önce beyinde şekillenen bir düşünce veya bir kavramın sonradan insan eliyle şekil alması ve yaratılma sürecinden söz edelim biraz. Bu konuda neler söylemek istersin?
Bir düşünce ya da duygunun belirmeye başladığı andan itibaren, aklımda sorular geziniyor. Ne? Nasıl? Neden? Bu soruların cevapları beni yavaş yavaş sonuca doğru götürüyor. Önce hayal ettiğimi çiziyorum. Sonra teknik olarak düşünüyorum. Sonraki aşama, çamurla işe başlama ve istediğim duyguyu düşünceyi aktarma safhası. Son sözü çamur söylüyor.
Seramikle uğraşmak hayata bakışını nasıl değiştirdi?
Bu uğraş beni çok araştırmacı yaptı; ufkumu genişletti. Bir anda çok geniş bir sanatçı kitlesinin arasında buldum kendimi. Onların eserlerini görmek, çalışmalarını izlemek, sanata bakış açımı genişletti. Diyebilirim ki, başka sanatçıların işleri benim kışkırtıcı gücüm olmuştur.
Ödül aldığın bu son proje nasıl oluştu?
İsrail’e gittiğimde Yad Vaşem Müzesi’ni gezerken özel kataloglar dağıtılıyordu. Rastlantı eseri onlardan biri elime geçti. O katalogda bir valiz resmi vardı. Bu valizi görür görmez aynısını seramik üzerine çalışmaya karar vermiştim. Ta ki, İzmir Rotary Yarışması açıklanana kadar. O an bu isteğimi gerçekleştirmek için uygun bir zaman olduğunu düşündüm. İşe önce küçük bavulları, el çantaları ve keman kutusu gibi, hep yanımıza aldığımız objeleri dökmekle başladım. Yeterli olmayacağını görünce yarışma jürisinin verdiği ölçüler içinde büyük valizi yaptım. Tabii ki, ara ara hocamın da görüş ve katkılarıyla projede ilerledim. Son aşamaya geldiğimde, heyecanımı tahmin edebilirsiniz. Umutsuzluk, stres, sıkıntı… Hepsi birbirine karıştı. Yetişememe endişesi de cabası oldu. Ve nihayet, son gün, son dakika… Proje teslimini yapan son kişi ben oldum. Ondan sonra da yarışma sonuçlarının bekleyişi başladı.
Bu sene yarışmaya Letonya, Mısır, Slovakya’dan da katılım oldu. 240 katılımcıdan, 130 kişilik elemeyi geçtik. 32 kişi de ödüle layık görüldük.
Seramik denince akla, bir nesneye sanatçının kendi yorumu getirmesi gelir. Oysa sen bu çalışmanda valiz imgesinden yola çıkarak Holokost’a bir gönderme yapıyorsun. Böylece nesne ile izleyicinin yorumuna açık bir enstalasyon gerçekleştiriyorsun. Bu fikir nasıl oluştu?
Bu yarışmanın koşullarından biri form çalışması olabildiği gibi, enstalasyon (yerleştirme) çalışması da olabiliyordu. Ben tercihimi izleyiciyi alışkanlıklarından sarsan ve uyandıran, ona sorular sorduran bir enstalasyona yöneldim. Valizin yürek burkan imgesiyle Holokost’a göndermede bulunmak istedim.
1996 yılından itibaren aldığım sanat eğitimi, sanatın işlevine farklı bir biçimde bakmamı sağladı. ‘Geride Kalanlar’ adını verdiğim çalışmamla izleyiciyi eyleme katarak sanatı insan yaşamının ayrılmaz bir parçasına dönüştürmeyi tasarladım. İstedim ki, izleyici de benimle beraber o günleri hatırlasın, çekilen acıları paylaşsın ve bir parça da insan olmayı sorgulasın.
Hayatın her anı bir açıdan özeldir, ama bazı olaylar belirleyicidir, dünyaya bakışımızı, dünyanın bize bakışını değiştirir. Jülyet Hazan’ın seramik üzerine yoğunlaştığı çalışmaları onu sanatın işlevine farklı bir biçimde bakmasını, daha kavramsal yaklaşmasını sağlamış. Dileriz bu sanat yolculuğu onu hiç terk etmesin, sanatın elle tutulmaz sırrı, kendi varoluşunun özüne dönüşsün.
Bu söyleşi için bize zaman ayırdığı için Jülyet Hazan’a teşekkür ederiz.