Sevgili okurlarım, geçtiğimiz hafta birinci bölümünü yayınladığımız Yıldızların Çocuğu öyküsünün bu hafta ikinci ve son bölümünü veriyoruz. Tanrı’yı ilk kez sezinleyen, ona sezme yoluyla ulaşan, keşfeden, tanıyan ve tanıdıkça ona tapınan ilk kişi olma özelliğini taşıyan. Yıldızların Çocuğu Avraam (Hz.İbrahim) inancıyla Kral Nimrod’u da dize getirdi.
Bir gün Haran kardeşine: “Ben babamla ormana ağaç kesmeye gidiyorum, ortalıkta fazla dolaşma, dükkânda otur ve müşterilerle ilgilen” dedi.
Haran’ın gitmesinden az sonra dükkâna yaşlı bir adam geldi;
“Dün akşam putum yere düştü ve kırıldı. Bana daha sağlam ve güçlü bir tane lazım” dedi.
Çocuk adama bakıp, “Senin gerçekten de daha güçlü bir Tanrı’ya ihtiyacın var” dedi alaylı bir sesle. “Sen kaç yaşındasın?”diye sordu. “Tam 60 yaşındayım oğlum,”dedi adam.
“Yaşlanmışsın ama olgunlaşmamışsın ki hâlâ heykellerden medet umuyorsun” dedi ufaklık alayla. Rafta duran putlardan birini vurduğu bir fiskeyle yere düşürdü ve put parçalandı. Yaşlı adam, korku ve dehşetle dükkândan dışarıya koşarak kaçtı. Onun ardından içeriye bir kadın girdi. Ağlamaklı bir sesle, “Ben çok yoksulum, bu yüzden kendime bir put satın alamıyorum, izin verirsen buradaki putlardan birine azıcık bir parça ekmeğimden vermek istiyorum.”dedi. Avraam gülerek, “hangisine istiyorsan verebilirsin.”dedi. Kadın en küçüklerinden bir tanesinin önüne ekmek parçasını koydu.
Avraam kadına, “Bu çok küçük, sen daha büyük bir tane seçmelisin,”diyerek ekmeği aldı daha büyük bir putun önüne koydu. “Bu ekmeği yemezsen, seni paramparça ederim,” dedi. Büyük put tabii ki ekmeği yemedi, o da, kadının önünde onu yere itti ve parçaladı. Kadın da titreyerek dehşet ve korku içinde koşarak dışarı kaçtı.
Avraam, ekmek parçasını tek tek bütün putların önüne koydu ve ardı ardına hepsini yere fırlatıp kırmaya devam etti. Bu arada yaşlı adam ve yoksul kadın şahit oldukları olayları herkese tek tek anlatarak, öfkeli bir insan ordusu yarattılar. Öfkeli kalabalık, bağrışarak dükkânın önüne doluştular.
“Ne cüretle böyle yapıyorsun?” diye sorarak çocuğun üzerine yürümeye başladılar.
“Ben mi?”diye sordu, elindeki sopalı çok büyük bir putu göstererek, “Ona sorun” dedi. “Ekmeği yemedikleri için bütün putlara kızdı. Elindeki sopayla hepsini parçaladı,”dedi.
Kızgın ahali duraksadı. En azından Terah ile Haran’ın dönüşünü beklemeye karar verdiler. Döndükleri zaman Haran öfkeyle gözlerini açarak, “Buranın hali nedir böyle?”diye bağırdı. Avraam masum bir bakışla, “Haaa, bunlar mı? Saçmalık işte, aralarında kavgaya tutuştular, eli sopalı en büyük put hepsini kırıp tuzla buz etti…”dedi.
“Saçma!” diye haykırdı Haran; “Onlar böyle bir şey yapamazlar ki!” dedi. Avraam, “öyleyse sor şu putuna, sana yalan söylemediğimi anlatsın.”dedi. Babaları Terah; “Bu aptalca konuşmalarını kes!”diye bağırdı.
Avraam,“Sizin tanrılarınız çok gülünç” dedi.”Şimdi bu elimdekinin suratına tükürürsem, beni döveceğine inanır mısın?”dedi alayla…
Sonra kimse mani olamadan, elindeki büyük putun yüzüne tükürdü ve yere atıp paramparça etti. Bütün bunlara şahit olan insanlardan birkaçı saraya giderek olanları anlattılar ve çocuğu ihbar ettiler. Kral Nimrod’un emriyle Avraam, Haran ve Terah’ın elleri zincirlenerek tutuklandılar. Saraya getirildiler.
Kral kızgınlıkla bağırdı; “Aranızdan hanginiz putları kırdı?” Avraam öne çıkarak. “Ben kırdım. Çünkü hepsi de nankör. Onlara sunulan ekmeği yemediler,” dedi ve ekledi “Bunlar bu kadar akılsızsa nasıl tanrı olabilirler?” Sarayda bulunanlar homurdanmaya başladılar. Nimrod sakin olmaya çalışarak gülümsedi, herkesi susturdu çocuğa dönerek; “Eğer putları yetersiz buluyorsan, ateşe tapınabilirsin” dedi. Çocuk hemen atladı. “ Ateş su tarafından söndürülebilir” dedi. Nimrod yine sakince, “O zaman suya tapın” dedi.
“Ama bulutlar suları kendi içlerinde tutuyorlar.”diye karşılık verdi.
“Rüzgârlar bulutları dağıtır” dedi kral sabırsızca. Çocuk ise, “ Ama insanlar rüzgârdan korunabilirler” deyince, Haran korkuyla atladı; “O,bu şekilde saatlerce konuşup size laf yetiştirebilir kudretli kralım” diye inledi, “O,YILDIZLARIN ÇOCUĞUDUR”…
“Yıldızların Çocuğu mu?”diye atıldı müneccimbaşı, “Şimdi hatırladım majesteleri, bu çocuk, Terah’ın o gün dünyaya gelen oğludur. Yıldızların kehaneti gerçek oldu.”Sonra devam etti, “Bu çocuk bizim tapındığımız kutsal putlarımızı kırdı, Onları yok etmek için doğdu. Sonra sıra bize gelecek. Hiç şüphem yok” diye tısladı.
“Gerçekten de Yıldızların Çocuğu olduğu doğru mu?”diye Terah’a sordu. Terah cevap vermedi ve boynunu büktü. Haran, “ Doğrudur majesteleri” dedi. “Ben uzun zamandır onu izliyorum. Buna çoktandır eminim,” diye bağırdı.
Kral, Haran’a öfkeyle,”Öyleyse neden daha önce gelip bana haber vermedin?”dedi.
“O halde Yıldızların Çocuğu’nu kendi öz tanrım ateş ile sınayacağım. Haran sen de ateşe atılacaksın, çünkü beni haberdar etmedin,” dedi. Sonra Terah’a dönerek; “Senin cezan da iki öz oğlunun diri diri yakılmasına şahit olman olacak. Böylece acıların en büyüğü ile cezalandırılmış olacaksın,” dedi.
Fırının ateşi son derece güçlüydü. Her zamankinden kat kat daha azgındı sanki… Çocukları ateşe itecek olan cellât hemen yanıp küle döndü. Bu sefer 12 cellât birden görevlendirildi, hepsi aynı ateşte yanıp tutuştular. Alevler Haran’ı sardılar ama hemen geri çekildiler, ondan uzak bir mesafede yanmaya devam ettiler.
Avraam hiç tereddüt etmeden ateşin içine atladı. Alevlerin içinde hiç yanmadan yürüdü, elindeki zincirler eridi, o öylece ateşin içinde durup gözlerini Kral Nimrod’a sapladı. Nimrod olanları izlerken dehşetle titriyordu. Avraam’a “Dışarı çık çocuk ve lütfen beni bağışla” dedi.
Avraam, ateşin içinden konuştu, “Adamlarına söyle, beni buradan çıkarsınlar,” Çocuğu fırından çıkarmaya yeltenen bütün nöbetçiler çılgın alevler tarafından yanıp yutuldular. Sonunda çaresiz kalan kral, çocuğa onun Tanrı’sının önünde diz çökeceğini söyleyince, çocuk alevlerin içinden yürüyüp sapasağlam dışarı çıktı.
Kral, tüm saray erkânı, şikâyete gelen ahali, hatta babası Terah ve ağabeyi Haran bile önünde diz çöküp secde ettiler.
Avraam onlara bakarak; “Bana değil. Gökyüzündeki güneşin, ayın ve yıldızların üzerindeki cennette hüküm süren gerçek Tanrı’nın önünde secde edin ve ona tapınıp yakarın,” dedi ve devam etti; “Çünkü onun kudreti ve haşmeti tüm evreni kaplamaktadır,”dedi.
Kral Nimrod, küçük çocuğu ve ailesini elleri kolları birçok değerli armağanla birlikte barış içinde evine geri yolladı.
*Hikâye ilgili notlar: Bu öykü Babil Talmud’undaki bir risaleden alınmıştır. Daha sonra halk arasında folklorik bir öğe kazanarak, çeşitli biçimsel anlatımlarla zenginleştirilmiştir. Hatta Ladino dilinde söylenen bir şarkıya da esin kaynağı olmuştur. ‘Kuando el Rey Nimrod.’ adlı bu şarkı Sefarad Yahudilerinin folklorik şarkılarının içinde en çok bilinenlerinden biridir.
Okuduğunuz hikâye ise ‘JEWISH FAIRY TALES AND LEGENDS, BY AUNT NAOMİ’ adı ile Gertrud Land-1919 tarafından kaleme alınmıştır.
(Naomi Teyze’nin Yahudi Peri Masalları ve Efsaneleri-Gertrud Land-1919)
Yazının 1. bölümü
https://www.salom.com.tr/haber/91417