Elbette üç gencin Hamas tarafından olsun olmasın kaçırılıp öldürülmesi buna karşılık Gazze´de yüzlerce sivilin hunharca öldürülmesini meşru kılmaz. Ancak sadece İsrail´in değil Hamas yönetiminin de sorumlusu olduğu bir krizden bahsediyoruz. Tabi Türkiye´deki seyircilerin bu detayları öğrenmesine gerek yok çünkü zaten Başbakanının Davos´ta Şimon Peres´e "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz." diyebildiği bir ülke için İsrail ve Filistin kriziyle ilgili haklı ve haksız taraf çoktan belli. ... Bu kadar bilgi kirliliğine ve subliminal mesaja maruz kaldıkça hepimizin içinden bir Yıldız doğmaz mı? Eğer Türkiye´de bugün bir Yahudi nefret cinayetine kurban giderse sorumlusu kim olur? Yıldız mı, medya mı, yoksa oylarımızla büyüttüğümüz yeni Türkiyemiz mi? Ben Yıldız´dan değil, yeni Türkiye´den çok korkuyorum. BANU SAATÇİ - RADİKAL
Hitler’e şükretmek, “bunlar”dan bahsetmek, milyonlarca insanın sadece Yahudi olduğu için dünyanın en cani yöntemleri kullanılarak öldürülmesine hak vermek ve dünya üzerindeki başka Yahudileri de hedef alarak şu sözleri etmek nasıl açıklanır?:
“bu Yahudilerin sonunu gene müslümanlar getiricek Allahın izniyle az kaldı azz”
Klavyesinin “z” tuşuna iki kez basmış Tilbe, fakat bahsettiği Allah tek. Müslümanlıkta da Yahudilikte de bir. Bu yüzden, pek çok Yahudi’yi pek çok şeye inandırabilirsiniz ama binlerce yıllık bu kültürün sonunun geleceğine çok azını ikna edebilirsiniz.
Ama akıl sağlığı yerinde olanların tümünü korkutabilirsiniz. Onları “korkak Yahudi” olarak yaşamaya mahkûm da edebilirsiniz. Yalnızca nefretinizle. Bir devletin politikalarına karşı duyduğunuz nefretin insana yansıyan şekli ile. Öldüren veya savaşan insanlara karşı duyduğunuz kinin, sizinle aynı duyguya sahip olanlara da yöneltilmiş hali ile.
Antisemitizmden bahsederken kaçınmasız olarak tekrarlandığı gibi; İsrail devleti ile Yahudi bir kişiyi bütünleştirerek nefret söyleminde bulunmak ırkçılıktır. Orta Doğu’daki bir devletin yaptıklarından Güney Afrika’daki bir Yahudi’yi sorumlu tutmak en hafif anlatımla: akıl dışıdır.
Akla, mantığa ihtiyacımız var. Çünkü vicdan sadece yürekte, dilin ucunda değil; akılda ve mantıkta da belirir.
Akıl-mantık şu anda yaşananlar karşısında Türkiye’de oluşacak tepkileri, yapılacak eylemleri, yayınlanacak binlerce Yahudi nefretiyle dolu yazı karşısında olacak olanları düşündürüyor:
Olacak olan belli mi? Sosyal medya aracılığı ile ses vermeye başlasalar da, Türkiye’deki Yahudiler yine sessizliğe mahkûm mu kalacaklar? Tüm hakaretler, tehditler, dine ve etnik kökene yönelik aşağılamalar, ırkçı beyanlar ve arkasından türeyecek ayrımcı uygulamalar yine cezasız hatta takipsiz mi kalacak? İnsanlar, hukuka güvenecekler mi, yoksa “bu ülkede hukuk mu var?” mı diyecekler?
Bir hukukçu için hukukun varlığının sorgulanması, kendi adalet inancının zedelenmesi çok acıdır. Olmayan bir şey için yok yere uğraştığını düşünür insan. Duruşmalarını, dilekçelerini, kanun maddelerini, evrensel prensipleri, müvekkilini hatırlar; hepsini tek tek gözünün önünden geçirir. Anlamsızlık, boşluk, hiçlik hisseder. Ve kırılır.
İşte böyle, insan ancak sevdiği karşısında kırılır. Kadını da erkeği de, çocuğu da yaşlıyı da en çok sevdiği, inandığı, güvendiği kişiler incitebilir. Bu yüzden bazı Türkiyeli Yahudiler kızmak bir yana çok kırıldı. Çünkü Yıldız Tilbe’yi çok seven Türkiyeli Yahudiler var. Politik duruşunu beğenen, görüşlerini paylaşan, içtenliğini alkışlayan, sözlerine gülen-ağlayan; onu takip eden, ona hayran olan Türkiyeli Yahudiler var. Karin Karakaşlı’nın kendisi hakkında Agos’ta, 1 Mart 2014’te yazdığı, “ Yıldız Tilbe Ayar” ı başlıklı yazının her kelimesine katılan, bunu okuyan, okutan, sosyal medyada beğenen, paylaşan ve favorilerine ekleyen Türkiyeli Yahudiler var.
Rita Ender
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=aciya-ve-korkuya-vurmak&haberid=7656
Korkan insanlar titrerler ve sesleri kesilir. Tacize uğrayan bir kadının çığlık atamaması, boğazının o anda düğümlenmesi gibi, aynı. İşte tam da bu yüzden, hangi siyasi görüşte –antisiyonist dahil- olursa olsun, Türkiyeli Yahudiler yine bu hisle çığlık atamayabilirler. Ama içlerine attıkları, atmak zorunda oldukları-olacakları ve içeride bir yerlerin çok kanadığı, çok kanayacağı kesin.”
Devletlerin zulmünü mü anlatayım sana? Zûl sayarım. İsrail devletinin kıyıcı politikalarına isyan etmek zaten insan olmanın gereği. Ama bilir misin ki, bu ülkenin Hıristiyan vatandaşları Ermenistan, Diaspora, İsrail ve Yunanistan politikaları ile bir tutulmanın ve sürekli vatan sevgisi kanıtlamanın baskısından usanmıştır. Hele ki kendilerine reva görülen hiçbir sistematik zulüm için bir kez olsun bu devletten bir özür, bir insani telafi gelmemişken?..
Diyorsun ki “En iyi anlaştığım arkadaşım ve en iyi menajerim Anuş Bakış Ermeni Hıristiyanıydı çook iyiydi keşke bütün insanlar onun gibi olsa dünya cennetti… Çok sevdiğim ve çok özel şeyler paylaştığım Yahudi arkadaşlarım da oldu iyilerdi güzellerdi en güzel kıyafetlerimi hala Yahudi mağazalardan alırım”
Oysa arkadaşlarımızı kimlikleriyle saymayız aslında, değil mi? Onlar bize candır, tanımları da bu kadardır. Çünkü sevgi de güzel bir şarkı kadar yalındır, fazlalık kaldırmaz. Ben kimi böyle yazılması mecbur yazılar ve sergilenmesi elzem duruşlarla hayatımın istemediğim kadar çokça bölümünü kimlik politikalarının prangasına hapsolmuş geçirirken, senin şarkılarında sadece insan, sadece kadın olabilmenin minnetini duydum. Ama bak şimdi, sen Müslümanlar dedikçe Hıristiyan, sen Yahudiler dedikçe Ermeni oldum. Bu yazıyı yazmaya mahkûm oldum.
Karin Karakaşlı
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=adini-sen-koy-bu-sarkinin&haberid=7667
Böyle bir süreçte 7 Temmuz’da İsrail, Gazze’ye karşı operasyon başlattı. Ve bu da her askeri adımı gibi hemen antisemitist dalgayı güçlendirdi dünyanın dört bir yanında. Özellikle de sosyal medyada.
Twitter’da, Facebook’ta onlarca, yüzlerce mesaj paylaşıldı, sadece İsrail’i değil tüm Yahudileri hedef alan. Paylaşılmaya da devam ediliyor. 6 milyon insanı öldüren, soykırım kelimesinin ortaya çıkmasına neden olan Hitler’i öven, Naziler’i yücelten…
Bu övgülerden biri de Yıldız Tilbe’ye ait. “Allah, Hitler'den razı olsun bunlara az bile yapmış ne kadar haklıymış adamcağız. Bu Yahudilerin sonunu gene Müslümanlar getirecek Allah'ın izniyle az kaldı.” dedi Twitter’daki mesajında.
Tilbe’nin sözleri sosyal medyada tartışma yarattı. Halbuki bu ne ilk, ne de son. Hitler’in Almanya’da basımı yasak olan “Kavgam”ının uzun dönem çok sattığı, Dünya Kupası’nda Brezilya’ya karşı 7-1’lik Alman milli takımının futbol zaferi sonrasında Nazilerle ilgili “sözde” esprili mesajların paylaşıldığı, yani iyi günde kötü günde Yahudileri hedef alındığı bir ülkede Yıldız Tilbe ne kadar yalnız olabilir ki?
Sahi her fırsatta İsrail’i ya da Yahudileri hedef almak için Hitler'i öven, Nazileri yücelten Türkiyeliler Almanya'da aynı düşüncenin kendilerini katlettiğinin farkında mı?
Serdar Korucu
http://www.demokrathaber.net/yildiz-tilbe-yalniz-degil-makale,7752.html
Kötülük ve iyilik Yahudilerin tapulu malı mı? Yani sizler kötülükten arınmış, kutsanmış, melekvari insanlarsınız da, kötüler hep Yahudi, öyle mi?
Şu "içi boş" faşistçe, bırakın Müslümanlığı, insanlıkla bile ilgisi olmayan ezbere Yahudi düşmanlığından tiksinti duyuyorum.
Filistin’de, Filistinlilere zulmeden Yahudi ile, Müslümana müşrik diyerek ırzı, malı, kanı helaldir diyen şerefsizler arasında tırnak kadar fark yoktur. Zalim ve alçak kim olursa olsun, hangi dinden olursa olsun zalim ve alçaktır! Yezid zalim ve alçaktır ve Yahudi değildir!
Üstelik, adı Müslüman olan bu alçak zalimler sayesinde İslam dini, acımasızlığın, vahşiliğin, merhametsizliğin, barbarlığın dini gibi gösterildi dünyaya. Ama onlar bağlamaz ki, onlar Yahudi piyonu diyeceksiniz.
Hayır, ben Türkiye’de eline fırsat geçirse Işid’in yaptığından fazlasını yapacak acımasız zalimler tanıyorum...
O yüzden Yahudiler kandırmıştır, Yahudiler teşvik etmiştir saçmalıklarını, sadece saçmalıklardan ibaret sözler olarak görüyorum.
Yahudileri suçlayarak, Yahudilere çatarak, zayıflıklarımız, beceriksizliklerimiz, dünyaya meyletmemiz, makamı mansıbı, rahat koltukları sevmemiz, kadınlara düşkün olmamız, para ve dünyalık karşısında birilerinin önüne yatmamız gibi zaafiyetlerimizle yüzleşmememiz bizi daha da başarısız, beceriksiz ve iğrenç yapar.
Kendimizle yüzleşmemiz gerekiyor, hem de hemen, derhal!
Yahudilere, Amerikalılara, İngilizlere yeteri kadar suç attık, kendi pisliklerimizi onları suçlayarak yeteri kadar örttük.
Hayır, elbette masum değiller. Elbette kötülükleri, oyunları, desiseleri var.
Fakat biz kendimize bir bakmamız lazım. Biz doğru insanlar mıyız? Biz, "işte Müslüman bu!" dedirtebiliyor muyuz? Necm Suresinde ’’Nefsinizi övüp övüp temize çıkarmayın’’ buyuruluyor, biz ise nefsimizden gayri herkese pislik atıyoruz.
Bizi görenler edebimize, nezaketimize, yumuşak huylu oluşumuza aşık oluyorlar mı?
Hayır!
Bence daha çok nefret uyandırıyoruz.
Bırakın el alemi, dindarlardan ben nefret etmeye başladım. Toplumdan kaçıyorum. Hasan Fehmi Özer gibi solcularla takılacağım sonunda.
Kabahatli biziz hâsılı.
Haybeye ötekine berikine çatmayalım.
Hemen, derhal kendimize bakmamız lazım.
Ey akıl sahipleri!
Hiç bir şey Allah’ın izni ve bilgisi dışında olamazsa, ki olamaz, bu belalar, bu musibetler başımızdan neden hiç eksik olmuyor, artarak devam ediyor, ibret almamız ve kendimize çeki düzen vermemiz için daha ne yaşanması gerekiyor?
İslam terör dini oldu, daha ne musibeti bekliyorsunuz? Bundan büyük musibet mi olur?
Ali Tosun
http://www.59haber.com/yahudi-saplantisi.html
Mübarek Ramazan ayının verdiği atmosferde bazılarınız da bu sözlere destek veriyor olabilirsiniz ama inanın bana çok büyük yanlış içerisindesiniz… Gelin bu sözleri tersinden empatiyle okuyalım; şimdi birisi çıkıp da ‘Allah Öcalan’dan razı olsun ne güzel 30 bin Türk’ü katletti az bile yapmış’ dese nasıl hissederdiniz?
Vallahi ben çok ciddi rahatsızlık duyardım…
Kaldı ki Tilbe ilkokul mezunudur, küçümsemek için demiyorum ama Allah ses vermiş gerisini koyu vermiş bu kadına.
Kendisini maalesef kültürel anlamda ileri taşıyamamış. Arap-İsrail savaşını Musevi-Müslüman savaşı sanıyor. Çevresinde olup bitenleri kavrayamıyor!
Oysa ki, yakın komşumuz Suriye’de her gün Şii-Sünni adı altında Müslüman Müslüman’ı Allahu Ekbber diyerek öldürüyor. Keza Irak da öyle…
İsrail ve Filistin arasında yaşananlar cidden üzücü, özellikle günahsız çocukların yitirilmesi çok acı. Ama İsrail’in yaptığı hamleleri, Hitler üzerinden tüm Yahudileri kapsayarak kınamak, büyük bir nefret suçudur. Tilbe’nin azıcık kafası çalışsa böyle bir sözü söylemez. New York’taki, Londra’daki, İstanbul’daki bir Yahudi’nin İsrail’in yaptığı bir şeyden ne sorumluluğu olabilir?!
Hatta İsrail’de yaşayan ve devlet politikalarını eleştiren sayıları yabana atılamayacak, birçok İsrailli de mevcut.
Bir keresinde Londra’da İngiltere parlamentosu önünde Irak’ın işgalini protesto edenlerin arasında bazı Yahudilerin de destek verdiğini gördüğümde çok şaşırmıştım…
Ama nedense küçüklükten itibaren Yahudilere karşı önyargıyla büyüyen beyinler bunun ayırdına bir türlü varamıyorlar.
Genellemeler yapmak ve insanları karalamak çok kolay. Yıllar önce Tilbe uyuşturucu kullanmaktan gözaltına alınmıştı. Kendisini yeniden topluma kazandırmak yerine belaltı vursalardı daha mı iyiydi?
Bence Tilbe acilen başta Türkiye’deki Musevi Cemaati ve dünya genelindeki Yahudilerden özür dilemeli… Umarım göstermiş olduğu cehaleti kendisine birileri detaylarıyla açıklar…
Engin Balım
http://www.halkinhabercisi.com/yildiz-tilbe-cahilligi-icin-musevi-yurttaslarimizdan-ozur-dilemeli
Elbette üç gencin Hamas tarafından olsun olmasın kaçırılıp öldürülmesi buna karşılık Gazze'de yüzlerce sivilin hunharca öldürülmesini meşru kılmaz. Ancak sadece İsrail'in değil Hamas yönetiminin de sorumlusu olduğu bir krizden bahsediyoruz. Tabi Türkiye'deki seyircilerin bu detayları öğrenmesine gerek yok çünkü zaten Başbakanının Davos'ta Şimon Peres'e "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz." diyebildiği bir ülke için İsrail ve Filistin kriziyle ilgili haklı ve haksız taraf çoktan belli.
Yıldız Tilbe de bizim gibi evine geldiğinde televizyonunu açıp haber alan bir insan. Yıldız da bizim gibi Twitter'da ve Facebook'ta, haber sitelerinde okuduğu haberlerden, gördüğü fotoğraflardan etkilenen bir insan. Yıldız da bizim gibi haksızlıktan, masum insanların Ramazan günü öldürülmesinden rahatsız olan bir insan. Aklındakini insanlarla anında paylaşma gibi bir özelliği olduğu için sinirini anında Twitter'da yansıtıyor.
Ama Irak'la ilgili haftalardır yayın yasağı var. Neredeyse 1.5 ay olmuş, 40'tan fazla Türk diplomat IŞİD'in elinde rehin tutuluyor. IŞİD Ramazan dinlemeden yüzlerce Şii'nin kellesini uçuruyor, Tikrit'te 1700 kişiyi kurşuna diziyor, IŞİD'le Kürt yönetimi arasında pazarlık konusu olan Türkmenler çölün ortasında aç susuz yaşam mücadelesi veriyor ama nedense Türkiye'den İsrail'e ateş püsküren vatandaşlar Müslüman'ın Müslüman'ı hunharca katlettiği gerçeğini görmüyor, çünkü medyada yer almıyor. Geçen sene de Rabia ile ilgili sadece Müslüman Kardeşleri mağdur gösteren ve orada aslında karşılıklı silahlı bir çatışma olduğunu reddeden, vuranın darbeciler, vurulanın da Müslüman Kardeşler olarak yansıtıldığı bir medya kampanyasına şahit olmuştuk. Söz konusu Gazze veya Mısır olduğunda son derece duyarlıyız ama söz konusu Türkiye'nin başarısız dış politikası olunca sansüre tabi oluyor. Bir buçuk aydır bir terör örgütünün elinden diplomatlarını alamayan bir ülke tabi ki sadece Gazze'yi ve Başbakan'ın vizyon toplantısına katılan ünlüleri tartışadursun. Yandaş medyayı değil, Gezi'den beri göz göre göre şahit olduğumuz dezenformasyonun daniskasını yapan yandaş haberciliği değil, Yıldız'ın nefret söylemini, özür dileyip dilememesini tartışıyoruz. Bu kadar bilgi kirliliğine ve subliminal mesaja maruz kaldıkça hepimizin içinden bir Yıldız doğmaz mı? Eğer Türkiye'de bugün bir Yahudi nefret cinayetine kurban giderse sorumlusu kim olur? Yıldız mı, medya mı, yoksa oylarımızla büyüttüğümüz yeni Türkiyemiz mi?
Ben Yıldız'dan değil, yeni Türkiye'den çok korkuyorum.
Banu Saatçi
http://blog.radikal.com.tr/turkiye_gundemi/yildiz-tilbenin-dusundurdugu-yeni-turkiye-66262
Peki, küçücük İsrail tüm Müslümanları aşağılamayı nasıl başarıyor? Bana “ABD sayesinde” demeyin, çünkü o destek de yine kendi başarıları. ABD nüfusunun % 2’sini bile oluşturamamalarına rağmen Amerikan gücünü adeta parmaklarında oynatıyorlar...
İşin sırrı eğitimde, şuurda ve birlik olmakta…
Yalnız oldukları hissiyle Museviler, en azından temel konularda çok büyük bir dayanışma ve birlik gösteriyorlar. Oysa bir Müslüman dünyadan bahsetmek bile kolay değil. Bugün ABD’de kötü işlerde çalışan Musevi sayısı çok ama çok azdır. Çünkü düşün bir Musevi görüldüğünde geri kalan cemaat ona sahip çıkar ve iş verir.
Sadece ABD’de değil tüm küre çapında kuvvetli bir Musevi dayanışması yaşanır. Eğitime veya işe muhtaç kişiler bu büyük ailenin bir parçası olduklarını her zaman hissederler.
İkinci sır ise eğitimde saklı. Museviler dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar önce ‘eğitim’ diyorlar, sonra ‘eğitim’ diyorlar, ondan sonra da ‘eğitim’ diyorlar… Bugün Müslüman ülkeler arasında okuma-yazma oranının % 50 olduğu ülkeler bile var. Kadınlar arasında bu oran bazı Müslüman ülkelerde % 20-30 gibi akıl almaz düşükte rakamlarda…
Bizler okuma-yazma öğrenmeyi dahi başarı sanırken, OECD verilerine göre İsrail dünyanın eğitim seviyesi en yüksek ikinci ülkesi oldu. İsrail nüfusunun yarısına yakını üniversite mezunu. İlk sırada Kanada var, İsrail’i Japonya izliyor. İlk 10’da bir tek Müslüman ülke bile yok...
İsrail’de üniversite mezunlarının oranı % 50’yi bulurken Müslüman dünyanın en iyilerinden Türkiye’de bile bu rakam % 13 civarında. Üstelik buna açık öğretim ve iki yıllık meslek yüksekokullarımız da dâhil. Kaliteden ise hiç bahsetmeyeceğim.
Küçücük İsrail’in dünyayı parmaklarında oynatmasının bir diğer sırrı ise şuur... Din üzerinden tanımlanan kimlik öylesine baskın ki en laik Museviler dahi birlik ve beraberlik konusundan taviz vermiyorlar. Bu şuurun doğal sonucu ise örgütlenme, lobicilik ve dünyayı besleyen kültür kanallarında etkin olmak.
Bilgiye hükmeden dünyaya hükmeder, çünkü bilgi üreterek insanların beyinlerini işgal edersiniz. Bugün dünya kültür hayatına büyük ölçüde ABD hâkim: Hollywood, sinema pazarlarının % 50’den fazlasına sahip. Tüm dünya Hollywood filmleriyle gülüyor, o filmlerle ağlıyor.
Aynı şekilde internet alanında da ABD rakipsiz. Görsel medyada ise Fox ve CNN gibi televizyon istasyonları sadece Amerikan kamuoyunu değil, tüm dünyayı şekillendiriyor. Yazılı alanda ise tüm dünyanın ürettiği bilginin yarıdan fazlası İngilizce’de, ABD ve akrabası ülkelerde üretiliyor. New York Times, Newsweek gibi yazılı medya kuruluşlarının ürettiği bilgiler bizim gazeteler de dâhil olmak üzere, tüm dünya tarafından çevrilerek yerel bilgi haline getiriliyor.
Kısacası bildiğimiz, ya da bildiğimizi sandığımız dünya biraz da bize ABD ve akrabalarının sunduğu dünya. Hayata bu gözlüklerden bakıyoruz. Peki, dünya aklını şekillendiren Amerikan kuruluşlarına kim hâkim? Rakamları alt alta dizdiğimizde Amerikan medyasının % 80’den fazlasının tek bir etnik/dini gruptan gelenlere ait olduğunu görüyoruz: Museviler.
(...) Medyanın tek bir etnik/dini grubun tekelinde olmasının önemli olmadığı, her bir gazetenin ve gazetecinin ayrı tercihleri olabileceği iddia edilebilir… Doğrudur. Nitekim adı geçen yayınlarda zaman zaman İsrail’e dönük bazı eleştiriler de göze çarpıyor. Fakat nihai noktada Anglo-Sakson ülkelerinde medya, İsrail’e karşı tarafsız olamıyor. Zaten bu yayın organlarının sahipleri ve yöneticileri de bu gerçeği itiraf ediyorlar, bazıları Siyonizm’e olan bağlılıklarını açıkça ifade ediyorlar. Örneğin Murdoch bir keresinde kendisinin ve sahibi olduğu medya kuruluşunun kaderinin Siyonist kazanımlarını korumakta olduğunu ifade etmişti. Aynı şekilde Telegraph grubu da açıkça İsrail’i her olayda desteklemektedir, bu grubun sahipleri Siyonizm’e olan bağlılığını gizlememektedir. Hatırlayacaksınız AK Parti’nin İran’dan para aldığı yalan haberini yayımlayan gazete de bu gruba aitti.
Özetleyecek olursak, İsrail ve Musevi dünya sadece eğitime önem vermekle kalmıyor, aynı zamanda eğitim, kültür ve düşünce materyallerinde de üretici olarak tekel haline gelmeye çalışıyor.
Tüm bunların doğal sonucu ise teknolojiden siyasete; medyadan ticarete sağlanan üstünlük ve diğer ülkelerin güçlerini de kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilme gücü… İsrail’in özellikle ABD’nin askeri ve siyasi gücünü arkasına alabilmesi olağanüstü bir başarı ve bu başarıyı karanlık güçlerde ve örgütlerde aramak doğru değil. ABD’de kim Musevi radikaller kadar örgütlense ve çalışsa benzeri sonuçları alabilir. Başka bir deyişle ABD’de Müslüman azınlıklar da benzeri çalışmalar ile ciddi mesafeler alabilirler, en azından İsrail’i dengeleyebilirler.
Kuran-ı Kerim’de dendiği gibi, “insana emeğinin karşılığı, çalıştığı var”. Kim ne kadar çalışıyorsa karşılığını iyi veya kötü istikamette alıyor. Bu da demek oluyor ki Müslümanlar değişmediği sürece yaşadıkları utanç da devam edecek…
Sedat Laçiner
http://www.internethaber.com/israile-kim-dur-diyecek-16294y.htm
http://odatv.com/n.php?n=sedat-laciner-goz-gore-gore-yalan-soyluyor-1007141200
http://www.internethaber.com/oda-tvyi-neden-kizdirdik-16303y.htm
Arap ayaklanmaları ya da baharı sonrası kendi deyişleriyle ‘altın dönem’ yaşayan Müslüman Kardeşler ve Filistin kolu Hamas, Mısır darbesi ve Suriye’deki iç savaşta gelinen nokta nedeniyle kısa süreli bir rahatlamadan sonra sıkıştı.
Darbe yönetimi Refah sınır kapısını tamamen kapattı, Hamas’ı Mısır’da yasaklı örgütler listesine aldı. Hamas’a gelen gelirler azaldı. Memur maaşları ödeemez hale geldi.
Halid Meşal Şam’daki karargahını Katar’a taşıdı, İran’la bağlar zayıfladı. Gazze’de halk tepkisi arttı. Askeri, siyasi ve ekonomik olarak zor durumda kalan Hamas yedi yıl sonra El Fetih’le ortak noktalarda buluşmaya karar verdi. Müslüman Kardeşler ‘düzen’i, Hamas’ı yanıltmıştı.
Yıllır sonra Filistin’li iki önemli grubun biraraya gelmesi önemliydi. Çünkü İsrail gücünü Fetih-Hamas bölünmesinden alıyordu. İkiye bölünmüş bir Filistin her zaman İsrail’in işine geliyordu.
Bu birleşmeye ilk tepki beklendiği gibi İsrail’den geldi. Netanyahu hükümeti Mahmud Abbas’ı tehdit etti, ABD memnun olmadı. Ve Netanyahu uygun zamanı beklemeye karar verdi.
Yahudi üç gencin kaçırılıp öldürürülmesi İsrail için iyi bir fırsattı; bahane önlerine gelmişti işte.
Hamas-Fetih yakınlaşmasına darbe vurulacak, Hamas tahrik edilecek, Hamas İsrail’e füze yollayınca gerekçe oluşacak, El Fetih yönetimi köşeye sıkıştırılacaktı.
Mete Çubukçu
http://www.diken.com.tr/agora/filistin-meselesi-israil-gazzeyi-vurunca-mi-hatirlanacak/
İsrail’in Gazze bombardımanları Türk basınında her gün haber olurken, Erdoğan’ın Türk-İsrail ilişkileri için bastırması zor görünüyor. Neticede, Erdoğan’ın Ocak 2009’daki Davos Ekonomik Forumu’nda dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!” diye çıkışmasının sebebi de İsrail’in Aralık 2008’deki Gazze harekatıydı.
Dahası, Erdoğan, normalleşmeden önce İsrail’in Gazze’ye yönelik ambargoyu kaldırması gerektiğinde de ısrarlı. Ancak, bu koşul, İsrail’in Türk yardımlarının Gazze’ye girişine izin vermesinin ardından yumuşatılmıştı.
Bu arada, Erdoğan’ın İsrail’e yönelik tonunu yumuşattığını da belirtmek gerek. Ayrıca Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik kanalların üst seviyede olmasa bile halen açık olduğuna ilişkin göstergeler de söz konusu. Örneğin, İsrail basınında çıkan ve Hamas kaynaklarına dayandırılan haberlere göre, Meşal, İsrail tarafına, İsrailli gençlerin kaçırılması ve öldürülmesi olaylarıyla Hamas’ın hiçbir alakasının olmadığını iletmek için Türk yetkililerle iletişime geçmiş.
Ankara da Hamas ile İsrail arasındaki son krizde dengeli bir çizgi izlemeye çalıştı. Dışişleri Bakanlığı’ndan 3 Temmuz’da yapılan açıklamada, “Bu cinayetlerin yeni bir şiddet sarmalına yol açmasından büyük kaygı duyuyoruz” denildi.
(...) Bu arada, Bağdat’ı baypas ederek dünya pazarlarına ihraç edilen Kürt petrolünün İsrail’e gönderilmesi, Türkiye, Kürdistan ve İsrail arasında yeni bir enerji iş birliğine de işaret ediyor.
Washington, Irak’ın bölünmesini hızlandırabileceği endişesiyle tüm tarafları Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden (KBY) Bağdat’ın onayı olmadan petrol ithal etmemeleri yönünde uyarsa da İsrail bu baskılara direniyor. Bu durum Washington’un, bu konuda Ankara’ya yaptığı baskıları da bir ölçüde azaltıyor.
Al-Monitor’a konuşan hükümet kaynakları Washington’un Türkiye ve İsrail’in KBY ile yaptığı enerji anlaşmalarından memnun olmadığını doğrularken, İsrail’in Leviathan doğal gaz sahasından Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya taşınacak doğal gaz projesine destek verdiğini belirtiyor. Yetkililer bu projenin halen masada olduğunu ve Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme hayata geçtiğinde hızlanacağını bildiriyor.
Türkiye ile İsrail arasındaki gelişen bağların bir diğer göstergesi ise ikili ticari ilişkiler. İsrail Ekonomi Bakanlığı tarafından açıklanan veriler İsrail’den Türkiye’ye yılın ilk çeyreğinde yapılan ihracatın 2013 verilerini yüzde 25 oranında aşarak, 950 milyon dolara ulaştığını gösteriyor. Aynı aralıkta Türkiye’den İsrail’e yapılan ihracat oranı da yüzde 21’lik bir artış göstererek, 956 milyon dolara ulaştı. İsrailli yetkililer ivmenin böyle devam etmesi halinde 2014’te Türkiye-İsrail ticaret hacminde yeni bir rekorun kırılabileceğini bildiriyor.
Bu veriler, ilişkilerdeki normalleşme henüz hayata geçmemiş olsa da Türk-İsrail bağlarında bir durağanlığın söz konusu olmadığını gösteriyor. Kimi diplomatlar ise iç kamuoyundaki hassas taraftarları nedeniyle bu durumun Erdoğan’ın ve Netenyahu’nun işine geldiğine inanıyor.
Semih İdiz
Hitler’e göre, Bolşevik Devrimi’yle Rusya’ya da Yahudiler hâkim olmuştu! Bolşevizm’i yıktığında Rusya da yok olacaktı! Bu kafayla üç yüz bin Alman genci buz tutan Rus steplerinde can verdi! Doğu Avrupa Stalin’in eline geçti!
Naziler, aryan ırkından olmayan bütün milletlere düşmandılar. Hitler “Asyalılar”dan da nefret ederdi.
Hâkim oldukları her yerde Yahudileri toplayıp gaz odalarına gönderen Naziler “medeniyeti Yahudi virüsünden kurtardıklarına” delice inanıyorlardı!
Hitler’in, 1 milyonu çocuk olmak üzere 5-6 milyon Yahudi insanına soykırım yapmış olması, insanlık tarihinin en büyük utancıdır.
Hitler’i haklı saymak en hafif ifadeyle korkunç bir ahlak zaafıdır.
Taha Akyol
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/70/Taha-Akyol/35556/Hitler-ve-Yahudiler
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/70/Taha-Akyol/35025/%C4%B0srail-ve-%C4%B0slam
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/70/Taha-Akyol/35964/İsrail-nereye
İSRAİL Gazze’ye acımasızca saldırırken...
“Büyük Usta”nın bu saldırılara karşı politikası da belli oldu.
İsrail’in vahşi saldırganlığına karşı...
“Büyük Usta” şu iki şeyi söylüyor:
- BİR: Tarafsız kalamayız.
- İKİ: İsrail’le görüşmeyiz.
Birincisi için söylenecek tek şey var:
Yüzlerce masum insanın üzerine bombalar yağdırılırken, çoluk çocuk katledilirken, camilere nokta atışları yapılırken, Gazze’ye ölüm kusturulurken, vahşetin de vahşeti sergilenirken...
Yok bir de tarafsız kalsaydın.
İkincisi için ise sadece şu söylenebilir:
İsrail için de çok fifiydi yani senin kendisiyle görüşüp görüşmemen..
(...) İSRAİL’in insanlık dışı saldırılarını gerekçe göstererek yeryüzündeki tüm yahudileri hedef alan ve böylece alenen ve resmen ırkçılık yapanlar!
Sizlere sesleniyorum:
Yeryüzünün dört bir tarafında, hatta İsrail’de bile, İsrail’in insanlık dışı saldırılarına karşı sizden daha sert, sizden daha öfkeli, sizden daha şiddetli tepkiler gösteren Yahudilerin var olduğu gerçeğini, yaptığınız ırkçılığın neresine koyuyorsunuz?
Ahmet Hakan
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/73/Ahmet-Hakan/35558/%C4%B0srail-i-korkudan-ne-titrettin-be-usta
Şarkıcı Yıldız Tilbe’nin Gazze’de yaşanan katliam üzerine -sonradan geri aldığı- “Hitler bunlara az bile yapmış” şeklindeki sözlerinden yola çıkıp her zamanki gibi “antisemitizm güçleniyor” feryatları koparmak İsrail’e “hem suçlu hem güçlü” pozisyonu kazandırmaya yönelik bir manevra. Başka bir şey değil...
Bir defa İsrail’in günahlarından dolayı dünyadaki bütün Yahudileri suçlamak ne insani ne de İslami prensiplere uyar. Böylesi çarpık bir bakış açısının -her şeye rağmen!- İslam dünyasının genelinde paylaşıldığını söylemek de mümkün değil.
Haddizatında antisemitizm adı verilen Yahudi karşıtlığının İslam coğrafyasında kökleri olan bir eğilim olmadığını; Yahudilerin yakın zamanlara kadar Hıristiyan batı toplumlarında gettolara hapsedildiklerini, terör altında yaşadıklarını, sürekli pogromlara maruz kaldıklarını; buna mukabil Müslümanların hâkim olduğu topraklarda her daim güvenlik içinde hayatlarını sürdürdüklerini bilenler biliyor...
Ne var ki Türkiye’deki Yahudi cemaatinin sözcülerine bakarsanız hem tarihte hem günümüzde bunun tam aksi yönde bir durum var zannedebilirsiniz. Cemaatin sözcüleri şarkıcı Tilbe’nin sözlerine çok çok sert bir üslupla tepki gösterdiler. İlk bakışta tepkilerinde haklılar. İsrail’in işlediği cinayetlerden dolayı bütün Yahudilerin suçlanması elbette doğru değil. Yahudilerin ikinci dünya savaşı sırasında Avrupa’nın göbeğinde uğradığı soykırımı meşrulaştırıcı ifadeler de asla hoş görülemez. Ama İsrail devletinin işgal altındaki topraklarda yıllardır sürdürdüğü vahşete en ufak bir itiraz yükseltmeksizin İsrail’e yönelik eleştirilerde ortaya çıkan üslup sorunlarını dile dolamak da haklı ve iyi niyetli bir tutum olarak algılanmaz. Bunu da bilin.
Sırası gelmişken söylemeliyim: Dünyadaki bütün Yahudiler İsrail’in politikalarına destek veriyor değiller. Kimi zaman çok sert eleştirilerde bulunanlar da var. Mesela bugünlerde Gazze’de devam eden vahşi katliama karşı dünyanın birçok yerindeki Yahudilerden de tepkiler ve protestolar yükseliyor. Ne var ki Türkiye’deki Yahudi cemaati dünyadaki Yahudi cemaatleri içerisinde İsrail’e kayıtsız şartsız destek veren başlıca topluluklardan biri olarak görülüyor. (Bireysel yani münferit istisnalar olabilir tabii ama genel yaklaşım ve kurumsal tutum bu yönde.) Bunun hiç değilse ülkemiz bakımından problemli bir durum olduğunu düşünmek lazım. Beş yüz sene önce İspanyol zulmünden kaçarak Türk topraklarına sığınan Yahudilerin bugün İsrail’deki engizisyon politikalarını destekliyor olmaları çok acı.
Türk Yahudi cemaatinin yöneticileri bu tavırlarıyla ne ülkemizdeki dindaşlarına ne de “Yahudi devleti” İsrail’in geleceğine fayda sağlayamayacaklarını anlamak zorundalar.
İbrahim Kiras
http://haber.stargazete.com/yazar/hitler-israil-ve-turkiye-yahudileri/yazi-910679
Gene hep söyleriz, "Yahudi düşmanlığı" başka şeydir, "İsrail devletinin bazı politikalarına karşı olmak" başka...
İsrail'in Filistin politikasına karşı olan çok Yahudi vardır, en başta beş yıl önce kaybettiğimiz, ünlü Varşova Gettosu ayaklanmasının kahramanlarından, insanlık onurunun yiğit temsilcisi, yaşlı bilge Marek Edelman... Daha bir meşhurlardan örnek isterseniz, ünlü piyanist ve orkestra şefi Daniel Barenboim...
Yani, "anti-sionizm" başka şeydir, Yahudi halkına düşman olmak başka şey.
Fakat arada çok ince bir çizgi vardır!
Farkında olmadan o çizginin bir yanından öbür yanına geçiverirsin!
Bilinç düzeyine, zeka seviyene ve yüreğine kalmıştır.
Benim çocukluğumda, "eh, koskoca 'Alaman reisicumhurunun' bir bildiği vardı herhalde canım" diye konuşan yaşlı ahmaklar vardı...
Bunlar aslında Yahudi düşmanı değillerdi, alt tarafı bir Yahudi tacirden aldığı mal bozuk ya da çürük çıkınca kafası kızıp "çizginin öbür yanına geçiveren" cahillerdi.
Oysa hiçkimseden, bir Müslüman satıcıdan aldığı malı beğenmeyince "Allah o haçlılardan razı olsun, az bile yapmışlar" cümlesini duymadık!...
Her kafası kızdığında "efendim Hitler bunların hepsini bire kadar kıracaktı ama ömrü vefa etmedi" şeklinde tepki vermek, "ben cahilim, kafam da çalışmıyor" demekle eşanlamlıdır.
Neye karşısın hemşerim? Yahudi halkına mı, İsrail devletine mi?
İsrail'in devletine mi, o sırada iktidarda bulunan hükümetine mi?
İsrail devletinin politikalarına mı, yoksa bizatihi varlığına mı?
O toprakları Yahudi ve Arap halklarının kardeşçe paylaşmasını mı istiyorsun, yoksa İsrail devletinin hepten ortadan kalkmasını mı?
Devletinin mi yıkılmasını istiyorsun, halkının mı yokolmasını?
O zaman lafını tart da konuş. Aklın ermiyorsa, o beğenmediğin Tayyip Erdoğan'a bak da hizaya gel: Yahudi halkıyla hiçbir sorununun olmadığını, İsrail'in "hükümetine" karşı çıktığını ısrarla belirtmişti.
Engin Ardıç
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2014/07/13/two-minutes
Bu saldırıların sonunda, alışılagelen tepkiler oluştu: Birincisi, İsrail saldırılarının kınanması hep çok uzun zaman alıyor, o da son derece yumuşak bir üslupla yapılıyor. İkincisi İsrail halkı, saldırı altında olduğunu görüyor, askeri harekât ile tüm Gazze'nin temizlenebileceğini düşünüyor. Üçüncüsü, Likud koalisyonu askeri bir çözüm olabileceğine hem kendini, hem de kamuoyunu inandırmaya çalışıyor. Dördüncüsü, İsrail hükümeti ile tüm Yahudi halkı aynı kefeye konarak, yoğun bir anti-semitizm kampanyası başlıyor. Sonuncu olarak da, Gazze'de, ne Hamas'ın ne de başkasının kontrol edemeyeceği, hayattan hiçbir beklentisi kalmamış geleceğe kuşkuyla bakan, umutsuz, tehlikeli bir nesil yetişiyor, ilerde bunların intikam hissiyle neler yapacağını göreceğiz.
Sorulması gereken soru şu: İsrail ne istiyor? Hangi sınırları, hangi koşullarda kabul edecek? Gazze'yi 11 Eylül sonrası Afganistan'a, Batı Şeria'yı da bağımsızlık öncesi Cezayir'e çevirerek, insanların mutlu ve güvende yaşayacakları demokratik bir Yahudi devleti var edilemez. Bölgede, bu koşullar kalıcı biçimde değişmezse, ne enerji üretimi, ne ticaret, ne diplomatik ilişki hiçbir altyapı kurulamaz.
Türkiye, böylesi bir denklemde ne yapabilir? Her şeyden önce, İsrail ile Türkiye'nin ilişkilerinin düzelmesi, Akdeniz havzasını, oluşturulacak doğal gaz hatlarını, Kıbrıs'ı ve bütün Orta Doğu'yu istikrara kavuşturabilecek bir açılım oluşturacaktı. Bu girişimlerin gündemden kalkması, çok farklı boyutlarda bütün açılım ve barış umutlarını yok edebilir. İsrail, bölgenin diğer yegâne demokratik ülkesi Türkiye ile işbirliğini bir an önce ve kapsamlı biçimde canlandırmalı. Başbakan Erdoğan'ın bu aşamada, bölgede oynayabileceği çok önemli bir rol bulunuyor ve bunu herhangi bir diğer ülkenin ya da siyasetçinin üstlenmesi mümkün görünmüyor. Bu girişimler bir an önce gerçekleşmezse, tüm Orta Doğu daha da beter bir kan gölüne dönecek, İsrail ve ABD'nin bu konuda çok acil adım atması, zaten dev bir savaş alanına dönen bölgede herkese umut teşkil edecek bir girişimi başlatması gerekiyor. Bu sadece siyaset yapmak değil, aynı zamanda bir insanlık görevi…
Tulu Gümüştekin
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/gumustekin/2014/07/12/turkiye-israil-ve-uzaklasan-baris
Hamas üç İsrailli gencin kaçırılmasını ne üstlendi ne de yalanladı. Peki, Hamas ateşkesi niye bozmak istesin? Birlik hükümeti nedeniyle Abbas’a boyun eğildiği, Suriye savaşına destek yüzünden kendi içinde ayrışmalar yaşandığı, Gazze’de İslami Cihad gibi daha militan grupların güç kazandığı bir ortamda ‘direniş cephesini’ güçlendirmek bir yanıt olabilir. Aynı şekilde zaten zayıf düşmüş Hamas’a İsrail’in başını çektiği bir komplo kurulduğu tezi de mümkün. Ama hiçbirisi komplo teorilerinden öteye geçmiyor. Nihayetinde Hamas İsrail içlerini hedef alan roket saldırılarını eksik etmezken ‘daha çok mühimmatı olduğunu’ söylüyor. Tel Aviv’deki Ben Gurion Uluslararası Havaalanı’nı tehdit ederek bu savaşı sürdürme kararlılığını da vurguluyor. Her koşulda bu siyasi ve askerî iklimde bu savaştan güçlenerek çıkmaları zor görünüyor.
İsrail hükümeti ise coğrafi olarak zaten birbirinden kopuk Batı Şeria ile Gazze Şeridi’nin son dönemdeki ‘siyasi birliğini’ kırmaya çalışacak ve Hamas’ın 2012’den bu yana elde ettiği askerî kapasiteye elden geldiğince zarar verecektir. Amerikan yardımıyla inşa edilmiş Demir Kubbe savunma sistemi de sağlam görünüyor. 2012’de başarı oranı yüzde 84 olarak verilirken, bugün yüzde 90’ı buluyor. 40 bin yedek askerden 20 bini teyakkuza geçirilirken, 2008- 2009’daki değil belki ama ‘sınırlı’ ve ‘hedef gözetilen’ kara harekâtına pekâlâ girişebilirler.
İsrail açısından asıl mesele ‘toplu cezalandırma’ yönteminin dünyada yarattığı infial. İsrail hedeflerinin ‘komuta ve kontrol merkezleri’ başlığı altında militanların ve komutanların içlerinde silah saklandığı söylenen evleri olduğunu söylüyor, vurulacak evlerin önceden telefonla arandığını ancak Hamas’ı sivilleri ‘canlı kalkan’ olarak kullandığını savunuyor. Aynı şekilde Hamas’ın roketlerinin daha etkisiz olmasını İsraillilerin canını alamamasını, buna niyet edilmediği anlamına gelmediğini de... Ancak bu tezleri roket saldırılarına karşı ‘kendini savunma’ ile birleşerek uluslararası düzeyde resmî destek görse de infiali dindirmeyecektir. Hele de Batı’da giderek damar bulan boykot hareketi düşünüldüğünde. İsrail, Batı Şeria’daki yerleşim politikası yüzünden zaten dünyada boykot tehlikesiyle karşı karşıya. İsrail’in 40 milyar dolarlık en büyük ticaret ortağı olan AB’de de İsrail’i cezalandırmaya yönelik sesler yükseliyor. Gazze’deki yeni savaşın bu seslerin daha gür çıkmasını sağlayacağına şüphe yok.
Ceyda Karan
http://www.taraf.com.tr/yazilar/ceyda-karan/gazzede-mini-savasin-ucu-bucagi-yok/30299/
Gazze’de yaşanan katliamı eleştireceğim derken ne diyor Yıldız Tilbe?
‘Allah Hitlerden razı olsun bunlara az bile yapmış ne kadar haklıymış adamcaaz!’ Yazım hatalarını falan bir kenara bırakıyorum, böyle bir cümle kurmadan önce aklı vicdanı olan bir insan bin defa düşünür…
Ama nerede?
Allah Hitler’den Yahudi soykırımı yaptığı, çoluk-çocuk-kadın-erkek-yaşlı-genç dinlemede sırf Yahudi oldukları için 6 milyon insanı gaz odalarında, kamplarda katlettiği için razı olsun öyle mi?
Bunu söyleyen ‘yüreğim kanıyor ben de bir anneyim’ diyor…
Gazze’de öldürülen bebekler için yüreği yanmayacak bir anne var mı?
Azıcık vicdan varsa yok.
İyi de Gazze’de yüreği kanayan bir anne gaz odalarında annesiyle elele ölüme gönderilen yüz binlerce bebek adına Hitler’den Allah razı olsun der mi?
(...) ‘Ne özrü’ diyor ‘İsrail özür diledi mi?’ diye ekliyor…
Sanki yaptığı ırkçı yorumu eleştirenler İsrail Hükümeti’nin katliamlarını savunuyor…
Cehaletin, şuursuzluğun, öfkenin, tribünlere oynamanın sonu yok…
Tepkiler karşısında kendisini savunmak için şu cümleyi bile kurabiliyor…
‘Musevilere saygım sonsuz fakat beni İsrail’in Allah belasını versin AMİN!’
Beni İsrail kim? İsrail oğulları.
İsrail kim Hz. Yakub’un diğer ismi.
Şimdi Museviler’e saygımız sonsuz ama Hz. Yakub’un soyundan gelenlerin (ki buna Hz. Yusuf ve 11 kardeşi de dahil) yani Yahudilerin yani bir ırkın Allah belasını versin öyle mi?
Peki bu saygı duyduğunuzu söylediğiniz Museviler kimin nesli?
Aklı sıra kelime oyunu yapıyor. Ya ne dediğini bilmiyor ya da Musevi, Yahudi, beni İsrail gibi klişe ayrımlarla kendisini kandırabileceğini zannediyor.
Hiç gerek yok.
Çünkü ırkçılığın, zorbalığın, zulmün dini, milleti ırkı olmaz.
Filistinli annelerin de öldürülmesi gerektiğini söyleyen İsrailli kadın milletvekili Ayelet Shaked ile ‘Hitler az bile yapmış’ diyen Türkiyeli kadın şarkıcı Yıldız Tilbe’nin dini, dili, ırkı, ülkesi farklı olabilir ama maalesef yok birbirlerinden farkları…
Eyüp Can
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/eyup_can/ayelet_shaked_mi_yildiz_tilbe_mi-1201815#
Bir de işin İsrail cephesi var. İsrail’in Gazze ‘ye ve Hamas ve müttefiklerine yönelik yeni vahşi saldırısının sadece Gazze’den yollanan füzelere karşı olmadığı ihtimali de artık gündemde. İslam Devleti, Ürdün sınırına dayanmış durumda ve 2000 civarında Ürdünlü cihatçının Irak ve Suriye’de savaştığı tahmin ediliyor. İslam Devleti’nin önümüzdeki dönemde Ürdün’de de etkili olmaya başlamasını dikkate alan gözlemciler, bu durumda İsrail’in doğusunda İslam Devleti, batısında Hamas tarafından kıskaca alınıyor olmaktan endişe ettiğini, bu nedenle Gazze’ye yeniden ağır bir hava saldırısı başlatmış olması ihtimaline dikkat çekiyorlar. Bir hafta içinde Gazze’den, çoğu Hamas tarafından değil, İslami Cihad ve başka örgütler tarafından yollanan 600’e yakın füze İsrail tarafında on-onbeş kişinin yaralanmasına neden oldu. Buna karşılık, Gazze’de İsrail’in hava ve kara bombardımanı nedeniyle ölen insan sayısı, saldırının altıncı gününde 200’e varmış, yaralı sayısı ise 1000’i aşmış durumda. Ölen ve yaralananların büyük çoğunluğu savaşçı değil. İsrail’in bu saldırıyla Hamas'ın elindeki roket stokunun tüketilmesini de amaçladığı iddia ediliyor. Müslüman Kardeşler’in Mısır’da ordu tarafından devrilmesinin ardından, Hamas’ın roket desteği aldığı Suriye ve İran’la da ilişkileri kötü. Dolayısıyla kullandıkları roketlerin yerine yenilerini koymaları kısa zamanda kolay olmayacak.
İsrail Başbakanı, büyük ihtimalle Ürdün’le ilgili endişelerini taktik nedenlerle abartırken, “hiçbir uluslararası baskı bize saldıran teröristleri vurmamızı engelleyemez” diyerek, bölgede yayılan İslami Devlet terörü endişesini kendileri açısından bir fırsata dönüştürmekten geri kalmıyor. Ayrıca Orta Doğu kabusu karşısında yaşanan büyük şaşkınlık içinde, Batı dünyasında İsrail’e karşı ciddi ses çıkaran zaten pek yoktu, şimdi hemen hiç kalmadı.
Adı İslam Devleti olan oluşum, birkaç ay içinde buharlaşmayacak. Görünen o ki, Irak ve Suriye’nin girdiği ve çok uzun sürecek kaos belki Ürdün’e ve Lübnan’a da yayılarak, İsrail-Filistin çatışmasını başka bir boyuta taşıyacak. Türkiye’nin de bu kaosun içine sürüklenme ihtimali, adı geçen ülkelere nazaran daha az olsa da, var. Hamasetin, büyük ağabey pozlarıyla ortalıkta dolaşmanın, mezhep dayanışmasından medet ummanın bedelini biz de ağır biçimde ödeyebiliriz. Bir de “kimse bize adı İslam olan bir örgüte terörist dedirtemez” bağnazlığını aşabilsek ve olguları adını açıkça koyabilsek. İslam Devleti’nin elinde Türkiye’den başka bir ülkenin diplomatları, polisleri ve bunların aileleri rehin değil. Bunun bir anlamı ve sonucu olmalı.
Ahmet İnsel
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ahmet_insel/kapimizda_islam_devleti_ve_teroru-1201756#
“Bağımsız Kürt Devleti” tartışmalarının tavan yaptığı bir dönemde İsrail petrolü satın alarak bir taşla birden fazla kuşu vurmuş oldu.
İsrail Kürtlere, bağımsızlık girişimlerini desteklediğine dair sıcak mesajlar gönderiyor. Aynı zamanda da kolaylaştırıcı bir rol oyuyor. Onlara kötü gün dostu olduğunu belirten uzun vadeli yatırım yapıyor. Mali durumlarının iyi olmadığını, paraya ihtiyaçları olduğunu da biliyor.
Politik açıdan ise birden fazla neden sayabiliriz. Araplarla çevrili bir bölgede, Araplarla sorunlu başka bir devletin doğuşu fena bir durum değil. Böylece Arap düşmanlarının yükünü Kürtlerle paylaşmış olacak. Araplara da onların iç işlerine yakın ilgi duyduğunu göstermekten çekinmiyor.
Elbette sorun sadece Araplar değil. İran’ın potansiyel komşusu bir Kürt devleti İsrail için stratejik bir müttefik olabilir. Bu fikir İran’ın hoşuna gitmeyecektir. Çünkü tarihte bu işbirliğinin ne anlama geldiğini en iyi kendisi bilir.
Türkiye‘ye gelince. Buz dağının görünen kısmında İsrail, Türkiye’nin Kürt devletinin kuruluşunu kolaylaştırıcı politikasına destek vermektedir. Ancak, Kürt meselesinin karmaşıklığı, Ortadoğu’nun gerçekleri ve İsrail’in yetenekleri saf ve iyimser olmamızı önlüyor.
Başka bir açıdan bakınca, İsrail, Türkiye’nin Kürt petrolünü piyasaya sürmesini kolaylaştırarak “mali” süreci izleme imkânı da elde ediyor gibi görünüyor. Tipik bir “örtülü operasyon” olabilir mi, insan merak etmiyor değil. Hangi şirket/şirketler, kimler işin içinde, mali portre nedir, gibi.
Bağdat hükümetinden para alamayan Bölgesel Kürt Yönetimi’nin mali sıkıntı içinde olduğunu biliyoruz. Gerçi Bölgesel Kürt Yönetimi, kurduğu ekonomik düzenle son on yılda yirmiden fazla dolar milyarderi yetiştirdi. Ama şimdilerde merak edilen şu: Satılan petrolün gelirleriyle yeni dolar milyarderleri mi yetişecek, yoksa gittikçe bozulan ekonomik ve siyasi ortam mı düzeltilecek”. Göreceğiz.
Nihat Ali Özcan
http://www.milliyet.com.tr/israil-in-kurt-petrolu-meraki/siyaset/ydetay/1911926/default.htm
Ayelet Shaked'in ismini duymayan kalmadı sanırım. Melek yüzlü, faşist olarak ün yaptı uluslararası medyada. Shaked masum ve güzel yüzlü, genç bir mühendis ve İsrail'deki aşırı sağ the Jewish Home (Yahudi Evi) Partisinden milletvekili.
Shaked'i dünya medyasına taşıyan hadise, İsrail'in son Gazze operasyonu üzerine facebook hesabında paylaştığı bir yorum. “Her teröristin arkasında onlarca kadın ve erkek duruyor. Bunların hepsi düşman savaşçısıdır ve kanları başlarının üzerinde akmalıdır. Buna [oğullarını] cehenneme çiçekler ve öpücüklerle gönderen şehitlerin anneleri de girmektedir. [Bu anneler] oğullarını takip etmelidir, en adil olanı budur. [Bu anneler] ve bu yılanları yetiştirdikleri evler de gitmelidir. Diğer türlü daha fazla yılan yetişecektir bu evlerde... Bu teröre karşı bir savaş değildir, aşırılığa karşı bir savaş da değildir, hatta Filistin Otoritesine [Devleti] karşı bir savaş da değildir. Gerçekte bu iki halk arasındaki bir savaştır. Düşman kimdir? Filistin halkı. Neden? Onlara sorun, bunu onlar başlattı.”
Evet, yanlış okumadınız. Shaked tüm Filistinlilerin öldürülmesini meşrulaştıran, hatta annelerin ve evlerin yok edilmesini savunan bir görüşü savunuyor. Fikrin vahşeti o kadar keskin ki, karşı argüman üretmeyi bile zül addediyor insan.
Bu görüşün Filistin tarafında da karşılığı var elbette. İsrailli sivillerin öldürülmesini meşru gören bir teori Hamas sempatizanları arasında da yaygın. Lakin Hamas buna benzer radikal görüşleri nedeniyle, seçim kazanmış olmasına rağmen meşru görülmezken, İsrail “Orta Doğu bataklığında” bir “demokrasi incisi” muamelesi görüyor ve bu tür vekillerin meşruiyeti sorgulanmıyor.
2012 yılının Kasım ayında, yani İsrail'in Gazze'ye bundan önceki saldırısının hemen ardından, Gazze'deydim. Gazze'ye vardığımızda Hamas ve İsrail arasında ateşkes sağlanmıştı, ancak ben şu notu düşmüştüm: “Tüm bu geçici olağanlık, Gazze’nin varoluşsal olağandışılığını değiştirmiyor elbette. Kimsenin bu ateşkesin geçici olduğundan şüphesi yok. Hayat akarken, Gazze bir sonraki saldırıya hazırlanıyor. Gazze bir savaş alanı. Geçici ateşkesler bu durumu değiştirmiyor.” Bu notu düşmek için "kâhin" veya Orta Doğu uzmanı olmaya bile gerek yoktu. Oyun değiştirici, yapısal bir değişiklik olmadığı sürece Gazze savaşa mahkûm...
Ceren Kenar
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ceren-kenar/581429.aspx
Netten okumalar
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/erdoganin-israil-karnesi-makale,2801.html
http://www.gazeteport.com.tr/haber/175502/erdogan-dost-mu-dusman-mi
http://www.odatv.com/n.php?n=odatv-israil-dusmanligi-yapiyor-1407141200
http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/07/qawasmeh-kidnapping-hamas-kuttab-netanyahu.html
http://www.internethaber.com/israile-haddini-bildirdik-mi-16316y.htm
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/israili_ve_filistini_yakan_ates-1201506
http://www.milliyet.com.tr/gazze-/gundem/ydetay/1906737/default.htm
http://www.milliyet.com.tr/gazze-2-/gundem/ydetay/1910917/default.htm
http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/turkiye-ve-filistin_2230631.html
http://www.zaman.com.tr/sahin-alpay/israilin-hedefi-gazzenin-dogalgazi_2230674.html
MİSİLLEME KISIR DÖNGÜSÜ
http://www.milliyet.com.tr/misilleme-kisir dongusu/dunya/ydetay/1909026/default.htm
KİM “DUR” DİYECEK?
http://www.milliyet.com.tr/kim-dur-diyecek-/dunya/ydetay/1910617/default.htm
ÜÇÜNCÜ İNTİFADA BAŞLIYOR MU?
http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/967319-ucuncu-intifada-basliyor-mu-1
ÜÇÜNCÜİNTİFADA’YA DOĞRU MU?
http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/968233-ucuncu-intifadaya-dogru-mu-2
http://deniztansi.blogspot.com.tr/2014/07/koruyucu-hat-ve-yenmis-ekin-yapraklari.html
http://staff.aljazeera.com.tr/gorus/israil-iki-devletli-cozum-istemiyor
http://www.hasturktv.com/arsiv/6543.htm
http://tr.danielpipes.org/14586/hamas-neden-savas-istiyor
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/kanli_sarmal-1201773