Beki Bardavit´i kaybettik

Türk dili eğitmeni, yazar ve çevirmen Beki Bardavit 31 Temmuz Perşembe günü vefat etti. Bardavit 1 Ağustos Cuma günü Kuzguncuk Nakkaştepe Musevi Mezarlığı’nda ailesinin ve sevenlerinin katıldığı törenle son yolculuğuna uğurlandı

Toplum
6 Ağustos 2014 Çarşamba

Uzun dönem Şalom yazarlığı yapan, Gözlem Yayıncılık tarafından basılan Türkçe ve Judeo-Espanyol dilinde kitaplara imza atan Bardavit okumaya ve öğrenmeye olan aşkı ile biliniyordu. İleri yaşında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans ve yüksek lisans derecelerini alan Bardavit, 2007 yılında da çok istediği İspanyol Dili ve Edebiyatı üzerine doktorasını elde etti.

Beki Bardavit, 1936 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans ve yüksek lisans derecelerini aldı. Bir dönem Saint-Michel  Fransız Lisesi’nde Fransızca öğretmenliği yapan Bardavit 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans derecesini aldı. 2007 yılında ise çok istediği ve azimle çalışarak elde ettiği doktoraya kavuştu.  Bardavit Gözlem Yayıncılık tarafından basılan ve büyük beğeni alan son kitabı ‘Ağzımda Kül’ de yazgısını değiştiren Atatürk’ten Çetin Altan’a, Izabel ve Ferdinand’dan II. Bayezit’e kadar renkli kişilikleri kendi üslubuyla irdeledi.

Beki Bardavit’in son yolculuğuna uğurlarken Geçmiş Dönem Cemaat Başkanı  Silvyo Ovadya ve Gazetemiz Kavram Sayfası Editörü Sara Yanarocak duygularını kaleme aldılar.

*

BEKİ ABLA'NIN ARDINDAN

Silvyo OVADYA

Geçtiğimiz perşembe akşamı yıllardır tanıdığım ancak ne yazık ki son yıllarda bir türlü göremediğim, hatta rahatsız olduğunu bildiğim halde ziyaretine gidemediğim için de daha da vicdan azabı duyduğum Beki Bardavit’in vefatını üzülerek öğrendim. Akşam Tilda’yı arayarak ertesi gün cenazede Şalom’dan birinin konuşma yapıp yapmayacağını sordum. Olumsuz cevap alınca ertesi gün aileden rica edip Beki Abla’nın ardından birkaç söz söyleme fırsatını bana vermelerini rica edecektim. İş yerimle cenazenin gerçekleşeceği yer arasındaki yetmiş kilometrelik mesafe bile gözümde sorun olmamıştı. Ancak ne yazık ki isteğimi gerçekleştiremedim ve bir meşgale katılmama mani oldu. Tilda’yı hafta sonu gördüğümde “bana korte’de istesem birkaç cümlelik söz verirler mi?” diye sordum. “Ben senin için Şalom’a bir yazı yazacağını söyledim,” dedi. Neyse, hiç olmaz ise bu yazıyla biraz olsun vicdan azabımı azalttım.

Yazımın başında Beki Abla’yı Şalom’la bağdaştırdım. Doğru da yaptım. Evet, son dönem çalışanları Beki Bardavit’i tanımıyor olabilirler ancak 80’li, 90’lı yıllarda hatta 2000’li yıllarda Şalom’a çok sık gidip geldi; çok sayıda yazı yazdı. Önce Çorlulu annesinin şiirlerini derledi ve ‘87 Anyos lo ke Tengo’ adıyla yayınladı sonra da Fani Ender ile birlikte ‘Tresoro sefaradi’ serisinde Judeo-Espanyol diline önemli bir kazanım olan iki ciltlik ‘Folklor de la Famiya Djudiya’ ve ‘De Punta Pie a Kavesa’ atasözü ve deyimler kitaplarının yayına hazırlanmasında önemli rol oynadı. Bu arada söylemeyi unuttum; bir de ‘Ağzımda Kül’ başlıklı bir de Türkçe şiir kitabını 1998 yılında yayınladı.

Biraz evvel sıraladıklarımdan Beki’yi sadece bir yazar olarak nitelendirebilirsiniz. Ancak hayır o bir kültür, sanat ve edebiyat insanıydı. Sanatın, kültürün ve edebiyatın her şekliyle ilgiliydi. Yahudice daha kibarcası, Judeo- Epanyol lisanı ana dili değildi ancak bu konudaki konferansları, kongreleri kaçırmazdı. Onu kanımca çok takdir eden eşi Moni her teşebbüsünde ona destek verir ve dünyanın neresinde olursa olsun bu kültürel ve linguistik etkinliklere katılırlardı. Beki’yi tanımlarken sanat ile ilgisinden de bahsettim. 90’lı yıllarda İstanbul’da sanat galerileri furyası henüz başlarken Etiler Alkent’te Prof. Bünyamin Özgültekin ile Alkent Aktüel Art Sanat Galerisi’ni açmıştı. Bu çalışması bazı anlaşmazlıklar nedeniyle çok uzun sürmedi ancak 1. İstanbul Sanat Fuarı’na özel hazırlatılmış bir koleksiyonla katılmıştı. Sayesinde o fuarda galerisinden sanatçı Ergin İnan’ın bir tablosunu satın alma şansını bulmuştum.

Beki Abla’nın tahsili neydi? Kendi yaş döneminin dezavantajıyla lise tahsilinden sonra üniversiteye gidememişti. Buna üzülüyor muydu? Bilmem. Ancak o hep talebeydi ve hep öğrenmek için vardı. Kızları Stella ve Alin’i yetiştirdikten sonra üniversiteye gidip filoloji eğitimi gördü. Bitmeyen enerjisiyle yüksek lisans hatta doktora bile yaptı. Kendisini üniversitede görmedim ancak canlandırdığım kadar kendinden 20-25 yaş küçüklerle yaşıt gibi hareket eden bir mizaçta olduğunu tahmin ediyorum.

80’li yılların ikinci yarısıydı ve o dönem Şalom Samanyolu Sokak’tan Prof. Orhan Ersek Sokağı’ndaki Mola Apartmanı’na taşınmıştı. On beş günde bir düzenlenen Judeo-Espanyol sohbet toplantılarının en sıkı katılımcıları arasındaydı eşi Moni ile… Hep bir kültürel faaliyetin gerçekleşmesi için çaba gösterirdi. Gerektiğinde konuşmalar hazırlar, herhangi bir çalışma yapmaktan asla kaçınmazdı.

Değerli Beki Ablam, sana çok mu övgüler yağdırdım bilmiyorum. Ancak beni tanıyanlar çok da abartmadığımı bilirler. Arkandan ne denli güzel şeyler söylesek azdır. Ardında bıraktığın eşin Moni, kızların ve torunlarının başı sağ olsun. Beki Abla ruhun şad, mekânın cennet olsun.

  *

BEKİ BARDAVİT'İN ARDINDAN

Sara YANAROCAK            

Sevgili Beki Bardavid’i kaybettik. Hayatımızdan değerli bir yıldız daha kaydı. Farkında mısınız bilmiyorum ama yavaş yavaş eksiliyoruz. Çok değerli insanlar, yanı başımızdan sessizce yok oluveriyorlar.

Sevgili Beki ömrümde tanıdığım en yumuşacık ve en iyi insanlardan birisiydi. Sevgi dolu, neşeli, canlı, akıllı, kültürlü, anaç ve yüce gönüllü bir insandı. Öylesine cömertti ki evi, sofrası, bilgileri, birikimi herkese açıktı. Pırıl pırıl işleyen harika beyni ve sevgisiyle herkese  sevinç verirdi.

Hiç unutmam, 24 yıl önce, naçizane yazarlık hayatımın başlangıcında, üşenmemiş, telefon numaramı bulmuş, kendini  tanıtmış ve övgü dolu sözlerle beni cesaretlendirmişti. Bana bir meslektaş edasıyla öğütler vermişti. Yolun henüz başında olan bana, belki de henüz hak etmediğim bir özgüven duygusu vermişti. Yüceltmiş, yüreklendirmişti.

Şimdilerde, yılların bana verdiği tecrübe ve saptamalar çerçevesinde, gönüllü yazarlık hayatımda, hiç ummadığım kişiler tarafından bile, rekabet  telaşıyla, sekteye  uğratılmaya çalışılırken, sevgili  Beki’nin o dönem deki teşvik telefonları, motive edici gayretleri, onun kendisiyle ne denli barışık ve özgüvene sahip bir insan olduğunu  tescil ediyor.

Beki kahraman bir kadındı. Harika bir evliliğe sahip, eşine aşık bir kadındı. Mükemmel iki kız evlada sahipti. Harika dört torunu, oğulları gibi bağrına bastığı iki damadı vardı. Yani  bir kadının, hayatta sahip olmak istediği bütün hazinelere sahipti. Bunlarla yetinmedi yeni arayışlara geçti.

O kendine başka armağanlar da verdi. Olgun bir  yaştayken üniversiteye başladı. Ardından master derecesini aldı ve 70 yaşına yaklaştığı yıllarda doktorasını verdi ve doktor oldu. Bu onun bitmez tükenmez enerjisinin, çalışkanlık ve azminin bir eseriydi.

Dr.Beki Bardavid, Türkçe ve Ladino dilinde kitaplar yayınladı. Televizyon programlarına konuk oldu. Şalom Gazetesi’nin yaşayan en eski yazarıydı. Ta Avram Leyon zamanından beri, yani yaklaşık 60 yılı aşkın bir zaman süresince gazetede Türkçe ve Ladino dilinde yazıları yayınlanmıştı.

İyi bir araştırmacıydı. Ona hiç de yaraşmayan hastalığına yakalandığı zaman, çalışma masasının üzerinde bekleyen yeni projelerinin boynu bükük kaldı…

Sevgili Beki, bu yaşamda hiç kimse baki değildir. Herkes şu üç günlük dünyayı bırakıp gidecek elbette. Önemli olan gittikten sonra geride bırakılan iyi bir ismin sahibi olmaktır. Sen bunu başardın değerli arkadaşım.

Tanrı yolunu ışıklı kılsın. Sevgili ailene de, sensizliğin acemiliği içinde sabırlar versin.

Rahat uyu güzel kadın…