"Basın olayları eksik aktarıyor"

Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini uluslararası ilişkiler alanında yapan Umut Uzer İTÜ’de İnsan ve Toplum Bilimleri bölümünde öğretim görevlisi olarak ders vermeye devam ederken bir yandan da Uluslararası Holokost Anma İttifakı (The International Holocaust Remembrance Alliance-IHRA) Türkiye delegasyonu üyesi olarak çalışmalarına devam ediyor. ‘Kimlik ve Dış Politika’ adlı kitabının ardından bu yılın sonunda Türk milliyetçiliği üzerine ikinci kitabını yayınlamaya hazırlanan Umut Uzer ile hem IHRA üyeliği ile birlikte gündemin sıcak konularından İsrail-Filistin sorunu ve Türkiye-İsrail ilişkilerini konuştuk.

Rayka NAYIR GÜVEN Perspektif
6 Ağustos 2014 Çarşamba

IHRA’ya nasıl dâhil oldunuz?

İsrail’e olan ilgim Bilkent’te okurken başladı. Uluslararası ilişkiler okurken belli bir bölgeyi ayrıntılı inceleyip o bölge hakkında uzmanlaşmak gerektiğini düşündüm. O dönemde Arap-İsrail ihtilafı uluslararası politikada çok önemli bir konuydu ki bugün de hâlâ öyle. Bu bağlamda ilk önce 1993’te Kudüs İbrani Üniversitesi’nde bir yaz okuluna gittim. O sırada İsrail’le Filistinliler arasında barış süreci başlamıştı. ODTÜ’de yüksek lisans tez konum Kudüs’ün Arap-İsrail ihtilafındaki siyasi önemi idi. Tel Aviv Üniversitesi’nde Ortadoğu tarihi üzerine çeşitli dersler aldım.  Ayrıca İbranice ve Arapça dersleri de aldım. İki yıl önce Bosna Hersek’te bir katıldığım bir konferansta Türkiye’nin IHRA’da gözlemci ülke olduğunu öğrendim. İlgimi çekti ve bazı meslektaşlarımın da desteğiyle Türk delegasyonunun bir parçası oldum. Üç yıldır Belçika, Kanada ve bu sene de Mayıs ayında Londra’da yapılan toplantılara katıldım.

IHRA delegasyonunun bir üyesi olarak Türkiye’de Holokost bilincini arttırmak için yapılanları değerlendirir misiniz?

Biliyorsunuz Türkiye’de 27 Ocak Holokost Anma Törenleri dört yıldır yapılıyor. Bu sene ilk kez bir üniversite bu törene ev sahipliği yaptı. Bu tip etkinliklerin organizasyonu devam edecek. Türkiye’deki bir takım zorluklara rağmen IHRA gözlemciliğimiz, hükümetin 27 Ocak’taki Holokost Anma Töreni’ne Dışişleri Bakanı Yardımcısı seviyesinde temsili olumlu bir takım adımların göstergesi.

Bugüne kadar aldığım eğitimler ve kendi alanım olduğu için derslerimde Holokost eğitimine yer vermek istiyorum. Uzman olarak Holokost dersi verecek durumda olmayabilirim ama siyasi tarihte çok önemli bir mesele olduğu için insan hakları bağlamında ya da felsefi açıdan Holokost’a müfredat içinde en azından bir hafta yer verilebilir. Üniversitelerimizde konuyla ilgili bir takım etkinlikler düzenlenebilir. Geçtiğimiz sene Yeditepe Üniversitesi’nde bu konuyla ilgili bir sergi açıldı. Türkiye’de bu konuda ciddi bilgi boşlukları olduğundan bu açıkları kapatmak için konferanslar düzenlenebilir, çeşitli yayınlar hazırlanabilir.

2015’in Auschwitz’in kurtuluşunun ve II. Dünya Savaşı’nın son bulmasının 70. yılı olması nedeniyle daha fazla etkinlik yapılabilir. Bu bağlamda üniversitelerde de çeşitli etkinliklerin yapılması, derslerde Holokost’a yer verilmesi söz konusu olabilir.

Öğretim üyesi olarak Holokost’u ders programınıza bireysel olarak dahil etme imkanınız var mı?

Her öğretim üyesi bu konuda serbest. Dersle alakalı olduğu sürece sorun olmaz. Uluslararası ilişkiler, siyasi tarih, Avrupa tarihi veya insan hakları gibi derslerde bu konuya yer ayrılması, gündeme gelmesi veya tartışılması bir sorun teşkil etmez.


“İSRAİL’İN FİLİSTİNLİLERİ YOK ETME AMACI YOK”

Son dönemde bölgede yaşanan gerilimi ve şiddet olaylarını hepimiz biliyoruz. Bu tarz olaylar yaşandığı zaman konu hemen Soykırım’a geliyor ve sık sık şu söylemi duyuyoruz: “Nazilerin Yahudilere yaptıklarını şimdi Yahudiler Filistinlilere yapıyor.”

Holokost’u diğer soykırımlardan ayıran temel fark Nazi rejiminin dünyadaki bütün Yahudileri yok etme arzusudur. Holokost sadece Avrupa’da olan yerel bir mesele değil. Savaş sırasında Türkiye Yahudileri de listelenmişti. Filistin meselesine gelince… Filistinlilerin çok büyük sıkıntıları olduğu ve baskı altında olduklarına şüphe yok. Uzun yıllardır devam eden ihtilafın sonucunda bu mesele çözülemedi. Ayrımcılık, baskı gibi unsurlar İsrail Devleti’nin politikasında mevcut. Bunu onlar da kabul ediyor. Sadece Filistinlilere karşı değil, geçmişte Arap Yahudilerine, Doğu Yahudilerine karşı ayrımcılık yapıldığını İsrailliler de söylüyor. Sol kesimden gelen birçok İsrailli de ülke içinden gelen ayrımcılıktan şikâyetçi bugün. Eskisi kadar olmasa da ayrımcılık mevcut. Ancak burada özellikle altının çizilmesi gereken nokta İsrail’in topyekûn Filistinlileri yok etmek gibi amacı veya politikası olmadığı. Elbette çok ciddi bir ulusal çatışma söz konusu fakat buna Holokost’un benzeri demek çok abartılı bir benzetme olacaktır.

Ana akım medyada neredeyse her gün bu konuda hoş olmayan yazıların çıktığı bu dönemde iki olayın ayrımı nasıl yapılabilir?

Öncelikle Holokost’u ve oradaki antisemitizmi çok iyi anlamak lazım. İşin kötü tarafı İslam dünyasında asırlar boyunca antisemitizm yoktu. Avrupa’da çok güçlüydü. Maalesef şu anda İslam dünyasında da güçlü bir antisemitizm mevcut.

 

“TÜRKİYE’DE ANTİSEMİTİZM OLDUĞUNU KABUL ETMEK LAZIM”

ADL’in raporuna göre Türkiye antisemitizm konusunda İran’ın önünde.

Öncelikle Türkiye’de antisemitizm olduğunu kabul etmek lazım. İnsanlar bunun farkında değil. Yahudilerle ilgili önyargıların, genellemelerin gerçek olduğu zannediliyor. ‘Bütün Yahudiler zengindir’, ‘Yahudiler dünyayı yönetiyor’ gibi gerçekdışı söylemler mevcut. Bu tip komplo teorileriyle beslenen bir antisemitizm var Türkiye’de. Belki bunu söyleyenler Yahudilere düşman oldukları için değil bunu bir vakıa, olgu zannettikleri için söylüyorlar. Doğruyu söylediklerini düşünüyorlar. Tabii bunların sonucunda da düşmanlık doğuyor. Bu tarz söylemler sadece toplumun belli bir kesiminde değil, laik kesiminden de gelebiliyor. Durumun hem Türkiye’de hem dünyada böyle olmadığını, herkesin zengin olmadığını hatta ABD’deki en fakir köyün New York’un kuzeyinde bulunan bir Yahudi köyü olduğunu bilmek lazım. Yine de Einstein’ın dediği gibi önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zor. Bu önyargıların doğru olmadığını bilmek, Holokost’un nasıl vahim bir konu olduğunu öğrenmek ve diğer Soykırım iddialarından da ne kadar farklı olduğunu görmek lazım. Türkiye açısından İsrail’in politikaları eleştirilebilir, eleştirilmelidir de zaten. Öte yandan yaşananları Holokost olarak görmek ve bir tutmak doğru değil. İsrail’in yüzde 20’si Araplardan oluşuyor. Bunların vatandaşlık hakları var ve bu oran gittikçe artıyor. Arapça İsrail’in ikinci resmi lisanı. Tabi ki her ülkede olduğu gibi ayrımcılık var ama bunu bütün Arapları yok etmeye çalışmak gibi görmek çok yanlış.

Bu kadar komplo teorisinin dinleyici bulmasını neye bağlıyorsunuz?

Dediğim gibi bunları söyleyen eğitimli insanlar da var. Bu çok derin bir konu. Komplo teorileri bilimsel düşünceye karşı, siyasi analiz yapmaya engelleyici unsurlar. Özellikle sosyal medya başta olmak üzere, aile içinde, eş dost sohbetlerinde çok fazla yer buluyor bu tarz söylemler. Bunların önüne geçmenin tek yolu eğitimden ve doğru yayınları okumaktan geçiyor. Bunları destekleyecek çok fazla kitap ve makaleler de bulunuyor. Onları çok iyi ayırt etmek gerekiyor.

Basına dönersek…

Bizim basında şöyle bir sorun var: Sanki İsrail Gazze’yi durup dururken bombalıyor, saldırıyor. Öyle bir şey yok tabii. Öncesi hiç düşünülmüyor, basında hiç yer almıyor Gazze’den füzelerin atıldığı. 2012’de gittiğimde de kaldığımız otelin yakınına düşmüştü füze. Bunlardan haberdar olunmuyor, sadece İsrail’in düzenlediği operasyon yazılıyor. Sanki ortada bir şey yokken İsrail sırf kötülük olsun diye saldırmış konumuna düşüyor. Şunu unutmamak gerekiyor ki İsrail Gazze’den 2005 yılında çıktı. Orada sebepsiz yere bir çatışma çıkarmasının bir anlamı yok. Türkiye’nin bu konuda taraf olmaktan çok geçmişteki İsrail-Filistin ve İsrail-Arap Dünyası arasında denge politikasını devam ettirmesinin daha doğru olacağına inanıyorum.

One minute olayı, ardından Mavi Marmara ile ilişkiler tamamen kopma noktasına geldi. Son dönemde İsrail’in özür dilemesi ve Mavi Marmara’da hayatını kaybedenler için ödenecek tazminat miktarı üzerinde anlaşılması üzerine ilişkilerin normalleşme sürecine girmesi bekleniyordu.

İsrailli bir akademisyen bu konuyla ilgili bana şunları söyledi: “Eğer Başbakanı’nız Netanyahu’ya bağırmış olsaydı İsrail’de birçok insan ‘iyi oldu’ derdi ama Şimon Peres’e olmuş olması hiç hoş karşılanmadı.” Çünkü Peres Nobel Barış Ödülü almış akil bir devlet adamı olarak görülüyor. Bu da ilişkileri oldukça olumsuz etkiledi.

Şunu da söylemeden geçmek istemiyorum; İsrail’le ilişkilerimiz düzeldiği anda antisemitizm çok azalır. Hissi duyguları bir yana bırakıp ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket edilir ve ilişikler düzelirse o zaman antisemitizm azalır diye düşünüyorum.

Sizce Kıbrıs açıklarında doğalgazın bulunması Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkileyecek?

Bu ekonomik olarak çok mantıklı bir proje olur ancak siyasi açıdan Ortadoğu’da işler böyle yürümüyor. Kıbrıs konusunda da umutlu değilim. Bu proje sadece İsrail ile değil Kıbrıs Rum Kesimi ile de ilişkilerimizi düzeltir ama proje hayata geçirilse bile siyasi meseleleri yok kılmayacaktır. Bizim hükümetimizin de pragmatik yönlerini yabana atmamak gerekir elbette. Eğer proje mantıklıysa bu hayata geçirmek için hükümetin elinden geleni yapacağına inanıyorum.

Ortadoğu’ya barış hiç gelmeyecek mi?

Çok zor gözüküyor. 90’lı yıllarda süreç ilk başladığında İsrail’deydim ve barış ortamının hemen sağlanamayacağını tahmin ediyordum ama en azından bir adım atılmıştı. Taraflar karşılıklı konuşacak bir partner bulmuşlardı. İşçi Partisi ile FKÖ arasında zoraki de olsa görüşmeler başlamıştı. Şimdi ise görüşmeler tamamen durmuş vaziyette.  Abbas’a çok sıcak bakılmıyor. Özellikle İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın ve hükümetin ortağı aşırı milliyetçi Evimiz İsrail (Yisrael Beiteinu) Partisi’nin tutumu çok sert. Kudüs’ün doğusundaki yerleşim birimlerinin sayısı her geçen gün artıyor. Her iki taraf da Kudüs’ün başkent olması konusundaki tavrı ve bu konuda adım atmaya yanaşmaması olayı daha da zor hale getiriyor. Ancak İsrail’de büyük bir barış dalgası olursa gerçekleşebilir. Gerçi belli olmaz çünkü Netanyahu’nun pragmatik yanları da var geçmişte, PKK konusunda bize destek olmuştu. Fakat kendi koalisyonundaki aşırı sağcıların mevcudiyeti ki onların da gücünün artıyor olması barışa hep engel. Filistin’in içerisinde Hamas ve El Fetih arasında da istikrarsızlık var. Dolayısıyla İsrail karşısında kolay bir partner bulamıyor. Bunların her biri birer engel. Açıkçası yakın vadede barışın sağlanabileceğini düşünmüyorum.