Bu hafta ağımıza takılanlar

• Medeniyetler seviyesine ulaşmak için bu ülke insanlarının çalışması gerekirken, aynı paragrafın, başaralı kimliklerin inanç bazlı bir toplumdan geldiğine dair vurgu içermesi, paradoksal bir çerçeve çizmekte. Bu da, bir topluluğu çeşitliliğiyle görmeme, homojen bir yapı olarak tanımlama motifinin yine iş başında olduğunu hatırlatıyor. Söz konusu “ötekileştirme“ etaplarında ortaya saçılan fark ise düşmanlığın artık pazar alışverişine benzemiş olması. Günümüzde, herkese, her kesime göre bir antisemit nefret üslubuna rastlamak olası. Kimisi “düşmanı“ İsrail askerleri üzerinden işaret ederken, kimisi uluslararası şirket patronları üzerinden “ötekiyi“ imgeliyor, bazılarıysa dini referansla “şeytan“ portresi sunuyor. Tezgâhtaki çeşitliliğe ek olarak karşımıza çıkansa, sıklıkla duyduğumuz “Haşa ne nefreti…“ tepkisi ve aklama çabası. Hülasası, kafalara kazınan yüzyıllarla yoğrulmuş birlikte yaşama kültürünün içselleştirildiği Türkiye’de antisemitizmin barınamayacağı riyası hala sürmekte. -EREN YILDIRIM YETKİN – birikimdergisi.com

İzak BARON Diğer
27 Ağustos 2014 Çarşamba

 

  • ONUN İÇİN, BAZEN RUM/YUNAN YERİNE “HELEN”, YAHUDİLER İÇİN “MUSEVİLER” DİYENLER OLUYOR, TERBİYE İCABI. TERSİNE BİR SÖYLEM, YANİ ERMENİ, RUM, YAHUDİ’Yİ VE ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ BAŞKALARINI NORMALMİŞ GİBİ AF DİLEMEDEN AĞZA ALMAK, TOPLUMUN BÜYÜK KESİMİNİN ANLAYIŞINA TERS DÜŞMEK OLUR

“Affedersiniz Rum” (veya Ermeni) demek terbiyeden doğan normal bir davranışsa, böyle bir laf eleştirilebilir mi? Bence bu lafı edenin, en başta terbiyeli davranmaya çalıştığını teslim etmeliyiz. Muhatabına karşı saygılı olduğunu göstermek istiyor, kuşkusuz. Ayıp/kötü bir lafı öyle uluorta ağzından çıkarmıyor. Kelimelerin çağrışımları olumsuzsa ve konuşan terbiyesini göstermek istiyorsa, tabii ki “affedersiniz” diyecek. Çok doğal bir şeyin söylendiğini, muhatabının şaşırmamasından anlıyoruz. Biri “Affedersiniz” diyor, öbürü de “Ne var affedecek!” diye şaşırmıyor. Yani bu ‘af’ söylemi belli ortamlarda karşılıklı anlaşılırdır, doğaldır. Böyle bir söylem normal sayılıyorsa o insanlar aynı görüşü paylaşıyor demektir.

Etnik azınlık gruplarıyla ilgili belli bir anlayışın toplum içinde çok yaygın olduğunu görüyoruz. Aynı havada olan ‘gâvur’, ‘kefere’, ‘Ermeni dölü’, ‘Rum çocuğu gibi’ sözler, aşağılama kelimeleri olarak yaygınca kullanılır. ‘Yahudi’ de öyle. Onun için, bazen Rum/Yunan yerine “Helen”, Yahudiler için “Museviler” diyenler oluyor, terbiye icabı. Tersine bir söylem, yani Ermeni, Rum, Yahudi’yi ve ötekileştirilmiş başkalarını normalmiş gibi af dilemeden ağza almak, toplumun büyük kesiminin anlayışına ters düşmek olur. Bunu özellikle siyasiler istemez, yadırgayanlar olabilir.

Toplumun geneli ve sıradan vatandaş öyle, yani yukarıda anlattığım gibi; öte yanda, dünyada ve Türkiye’de ırkçılığa, kin söylemine, ötekileştirmeye, –çoğunluktan– farklı olanı hor görmeye karşı çıkan bir azınlık da bulunuyor. ‘Azınlık’ derken ille de Ermenileri, Rumları vb. kastetmiyorum, çünkü bu kesim içinde de eski kafa ırkçıları vardır. Bu yazıdaki ‘azınlık’ sözü, ötekileştirme olayında yer almayanlardır. Bunlar pek kalabalık değillerdir, ondan dolayı ‘azınlık’ dedim. Bu kesim normal olanın, yani alışılmışın dışında.

Herkül Milas

http://www.agos.com.tr/makale.php?seo=affedersiniz&detay=929

 

  • HAYATIN UCUZ MÜSLÜMAN! HELE BİR DE ÖLDÜRENİN YAHUDİ DEĞİLSE, KENDİ MEMLEKETİNDE BİLE AĞIT YAKILMAYACAK ARDINDAN!

Hayatın ucuz senin! Muhaliflerin sandığına oy atarsan hainsin; muktedirlerin sandığına oy atarsan yüz bininiz yüzde birsiniz; sen de o yüzde birde yüz binde bir… Sana verilen sözler ucuz… Gelecek umutların ucuz… Beklentilerin ucuz senin… Sana verilenle yetin, zinhar, hesabını sorma verilmeyenin!

Başkonsolosum, özel kalemim, güvenlik amirim, hayatın ucuz senin! Yetmiş küsur gün rehine kalırsın Musul’da da hakkında haber yapılmasını istemez hükümetin. Ne yürüyen olur sokaklarda senin için, ne camilerde dua edenin… İşte böyle, rehine bir İsrail askeri kadar değeriniz yok hepinizin…

Sen, etrafında güvenlik bariyeri kurulmadığı için güvenli sandığın gölette boğulur, kaybolursun… Sen, mecbur bırakıldığın sınır kaçakçılığında eşeği insandan ayırt edemeyenler sebebiyle bombalanır, yok olursun… Sen, yerleri değiştiğinden bulunamayan bir mayına basar, hayallerinden olursun… Sen, otobüs beklediğin bir durakta, fireni tutmayan bir otobüs yüzünden bacağından olursun… Sen, bulduğun bir el bombasını oyuncak zanneder, annenin yürek sancısı olursun… Sen saklanmak için girdiğin arabada unutulur… Unutulursun…

Ölmenin bin bir kolay yolu var Müslüman! Hayatın, aşılmaz bin bir zorluğu…

Hayatın ucuz Müslüman! Hele bir de öldürenin Yahudi değilse, kendi memleketinde bile ağıt yakılmayacak ardından!

Kerim Balcı

http://www.zaman.com.tr/kerim-balci/oldurenin-yahudi-olsun_2239098.html

 

  • SORUNUMUZ, NETANYAHU’NUN YERİNE GEÇECEK BİR ALTERNATİFİN OLMAMASIDIR. OLASI BİR BARIŞ ANLAŞMASI, İKİ TARAFIN KENDİLİĞİNDEN YAPACAĞI BİR ŞEY DEĞİL. ÇÜNKÜ İKİSİ DE AŞAĞI YUKARI AYNI DURUMDA. İŞLERİ YOLUNA KOYMASI İÇİN DIŞARIDAN CİDDİ BİR YETİŞKİNE İHTİYACIMIZ VAR

İsrail başbakanının arkasında gerçek anlamda bir parti yok. Likud’u radikal çizgide bir vekil olan Danny Danon kontrol ediyor. Yakın zamana kadar savunma bakan yardımcısı olan Danon, Koruyucu Hat Harekâtı devam ederken Netanyahu tarafından 15 Temmuz’da görevden alındı. Kendine ait ayrı bir gündemi olan Ulaştırma Bakanı Yisrael Katz da partinin diğer kurumlarını kontrol ediyor. Yani Netanyahu şu anda partisi olmayan bir lider konumunda. Ultra Ortodokslar ile yaptığı tarihi ittifakın da Lapid yüzünden bozulduğu ve onların da Netanyahu’yu indirmek için her şeyi yapmaya yeminli olduğu düşünülürse Netanyahu’nun siyasi geleceği hiç de parlak görünmüyor.

İşler öyle noktaya geldi ki Lapid’in çevresi, fısıltıyla da olsa dönüşümlü hükümet ihtimalini dillendiriyor. Lapid’e yakın olan üst düzey bir yetkili bana şöyle dedi: “İki parti şu an eşit güçte olduğuna göre, bir zamanlar Bibi ile ortak hareket eden Liberman şimdi Lapid’in yanında yer alırsa Lapid’in Netanyahu ile dönüşümlü hükümet talep etmemesi için bir neden yok.”

Böyle bir ihtimalin, yani Netanyahu’nun görev süresinin son bir buçuk yılında koltuğu Lapid’e bırakmasının akla gelmesi dahi başbakana soğuk terler döktürüyor olmalı. Ancak bundan daha kasvetli kâbus senaryoları da var: Netanyahu’yu hemen önümüzdeki birkaç ay içinde koltuğundan indirme ihtimali, siyasi kulislerde sürekli fısıldanıyor.

Teknik olarak bu imkânsız değil. Yapılması gereken tek şey, Lapid-Liberman ittifakının İşçi Partisi, Adalet Bakanı Tzipi Livni’nin Hatnua Partisi ve ultra Ortodoksları yanına alarak gözlerini kapatıp hükümete karşı güvenoyu istemesidir. Bu yoldan hükümet düşürülebilir ve yerine yenisi kurulur. Peki, bu senaryonun hayata geçmesini engelleyen ne? Lapid, ultra Ortodokslara söylediği ve yaptığı her şeyden sonra onlarla bir ortaklığa girecek olursa kamuoyunda inandırıcılığını kaybeder.

Netanyahu önümüzdeki aylarda koltuğundan olur mu? İnanmak zor olsa da bu pekâlâ mümkün. Başbakanlık için Netanyahu ile yarışacak ciddi bir rakip hâlihazırda var mı? Muhtemelen hayır. Ancak daha önce de belirtildiği gibi bu, Netanyahu’nun güçlü olduğu anlamına gelmiyor. Netanyahu zayıf, sersemlemiş ve bitkin düşmüş bir başbakandır. Gerçek budur, Sayın Obama.

Sorunumuz, Netanyahu’nun yerine geçecek bir alternatifin olmamasıdır. Olası bir barış anlaşması, iki tarafın kendiliğinden yapacağı bir şey değil. Çünkü ikisi de aşağı yukarı aynı durumda. İşleri yoluna koyması için dışarıdan ciddi bir yetişkine ihtiyacımız var. Ancak bana öyle geliyor ki Sayın Obama, siz de şu an epey güçsüzsünüz.

Ben Caspit

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/08/israel-us-obama-netanyahu-weak-leader-gaza-war-public-back.html#ixzz3BR6HCJG0

 

  • ÜÇ HAFTA ÖNCEKİ ‘AZINLIKLARIN EN HAKİKİ SORUSU’ BAŞLIKLI YAZI BİRÇOK İNSANIN YAHUDİ CEMAATİNDE HANGİ GAZETENİN OKUDUĞU NOKTASINA TAKILMASINA NEDEN OLDU. KULLANDIĞIM İBARE ‘NEREDEYSE YAHUDİ CEMAATİNİN TÜMÜ’ İDİ VE AMACINI AŞAN BİR KESİNLİK İFADE EDİYORDU

Üç hafta önceki ‘Azınlıkların en hakiki sorusu’ başlıklı yazı birçok insanın Yahudi cemaatinde hangi gazetenin okuduğu noktasına takılmasına neden oldu. Kullandığım ibare ‘neredeyse Yahudi cemaatinin tümü’ idi ve amacını aşan bir kesinlik ifade ediyordu. Kastım ‘Yahudi burjuvazisinin’ davranış kalıplarını irdelemekti. Mesele hangi gazetenin ne kadar okunduğu değil, bu gazeteleri okurken kişilerin kendi konumlarını nasıl anlamlandırdıkları… O yazının birinci sorusu buydu: Azınlıklar bugün kendilerini Kemalist devletçilikle Müslüman duyarlılığı olan bir çoğunluk arasında sıkışmış hissediyorlar ve bir tercihe zorlanıyorlar. Bu tercihi yapmaktan kaçındıkları her an eski rejimin ve statükonun yanına savruluyorlar. Oysa gelecek öteki yönü işaret ediyor ve azınlık cemaatleri bunu idrak edemedikleri takdirde önümüzdeki süreçte daha da yabancılaşacaklar. Diğer bir deyişle korktukları başlarına gelecek… Kendi içlerine daha da kapanma ihtiyacı duyacaklar, kamusal alanın çeperlerine çekilecekler ve vatandaş olmaları daha da zorlaşacak.

Bu ikilemi aşmanın yolu samimiyetten geçiyor. Artık azınlık cemaatlerinin sohbet ortamlarında, kapalı kapılar ardında söylenenlerin duyulması zamanı geldi. Eğer bu toplum bir bütün olarak rehabilite olacaksa sadece birbirimize ne yaşattığımızın ve ‘bizlere’ nelerin yapıldığının muhasebesi ile yetinemeyiz. Nasıl hissettiğimizi ve niçin öyle hissettiğimizi de ‘ötekine’ anlatabilmemiz lazım. İslami toplumda geçmişi duymak ve anlamak konusunda büyük bir açlık var. Milliyetçilik kağıt üzerinde çok güçlü, ama on yıl önce tasavvur bile edilemeyecek gelişmeler karşısında bugün kimsenin kılı kıpırdamıyor ve hatta bunu ‘becerebilmenin’ mutluluğu yaşanıyor. Böyle bir ortamda azınlık cemaatlerin cesaret yoksunu, giderek kişilik yoksunu bir samimiyetsizliği ‘korunma’ sanmaları tarihsel bir yanılgı olur.

Etyen Mahçupyan

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/etyen-mahcupyan/azinliklarin-en-hakiki-sinavi/haber-333712

 

  • MAHÇUPYAN'IN 'AZINLIKLARIN EN HAKİKİ SINAVI' YAZISI ÜRKTÜCÜ. SİYASETTE 'SAMİMİYET'E DAVET, İTAATE DAVETTEN DE TEHLİKELİ

Azınlık deyip, azınlıklara karşı suçları konuşunca, “çoğunluk” derdi çıkar. En büyük azınlıktır o da aslen ve tüm azınlıklar gibi azınlıklar çıkan içinden. Fakat “çoğunluk”, azları daha da azlaştırma arzusuyla donatılıyorsa ne olur? Şu mu: “Azınlık” bulabildiği kadar azınlık yer, bulamadığında, kendinden bir bölümü ayırır yer.

Göçmenlik, bir azınlık oluş yolu, kaynağı. Peki kim göçmen değil? Sadece iki dünya arasındaki göçten değil. Cennetten kovulmadan da değil sadece. Herkes bir yerden bir yere göçer. Var mı çaresi?

Suriyeliler, yeni azınlık. Boylarının ölçüsü veriliyor o yüzden, hadlerini bilmeleri için hadleri bildiriliyor. Mükerrer: Kim azınlık değil ki? Kim göçmen değil ki? Suriyelilere saldırılar korkarım organize...  Hep aynı yalanlar, hep aynı usuller... Eyvah…

 "suya zehir katma, çocuklara kötülük etme..." Saldırılacak azınlık ya da yabancılara yönelik bin yıllık yalanlar... Acil akıl gerek.

Peki nerede o akıl? Devlette? Toplumda? Toplumun içindeki kurumlarda?

Toplum, bir şiddet organizasyonu değil mi? Şiddetle kurulur, şiddetle yaşar, şiddetle dağılır. Üç şiddet de kurbanları sever. Geleneksel kurbanlar: Yahudiler, Çingeneler… Bin yıllık kurbanlar. Ermeniler, Rumlar yüz, bilemedin iki yüz yıllık kurbanlar. Kürtler, yakın zamanın kurbanları.

Eski kurbanlara karşı yapılan talimler, yenilere uygulanıyor. Suriyelilere: Topluma katılma, ekonomiye katılma, siyasete katılma hakları, eskilere yönelik kurbanlaştırma stratejileriyle engelleniyor. Zulüm bir ders, bir eğitim.

Mahçupyan'ın 'Azınlıkların en hakiki sınavı' yazısı ürktücü. Siyasette 'samimiyet'e davet, itaate davetten de tehlikeli.

 'Samimi azınlık' lafını evirip çeviriyorum, aklım almıyor: İş azınlıkların 'içlerini dökmesi' olunca, 'itiraf kabul makamı' aramaz mı göz?

 Laf, 'Çoğunluğu samimiyete davet etmek' olsa da saçma olurdu. Az ya da çok, bir 'cemaat'in samimi davranmasını istemek kötü peygamberlik.

Herkesin tanıdığı ilk azınlık kendisidir.

Ali Topuz

http://utay-alidurantopuz.blogspot.com.tr/2014/08/meskler-az-azlk-aznlk.html?m=1

 

  • İSRAİL’İN ULUSLARARASI ALANDAKİ POZİSYONU, ÇOK DAHA FAZLA İNSAN ÖLDÜRMEYE UYGUN DEĞİL; KENDİSİNE TANINAN GÖZ YUMMA SÜRESİNİ KULLANDI. AYRICA, HAMAS, LİDERLERİ ÖLDÜRÜLÜNCE BİTEBİLECEK BİR YAPI DEĞİL; TAM TERSİNE HER ÖLÜM DAHA FAZLA GÜÇLENMESİNE YOL AÇABİLİR

Hamas’ın İsrail’e razı olması zor, zira kaybedecek fazla bir şeyi yok. Hamas açısından bir tür yenilgiden söz edilebilmesi için İsrail’in ancak binlerce kişiyi daha öldürmesi gerekir. Yenme-yenilme konusu, Hamas’ın değil daha çok İsrail’in gündeminde. İsrail’de kamuoyu, bunca bomba atıldı da ne kazanıldı tartışması yapıyor. Bu arada Netanyahu’nun Kahire’deki görüşmeler sırasında Hamas’ın bazı isteklerini kabul ettiğini ileri süren parlamenterler, başbakanı savaşı bir galibiyete dönüştürmeden Hamas’a razı olmakla suçluyorlar.

Şu bir gerçek ki İsrail’de Netanyahu’yu bile yumuşak bulanlar var. Ancak sertlik yanlılarının bir bu tür bir savaşın galibi olmaktan ne kast ettikleri açık değil. Gazze’deki herkesin öldürülmesini mi istiyorlar, yoksa Hamas liderleri öldürülünce mi zafer ilan edecekler açık değil. İsrail’in uluslararası alandaki pozisyonu, çok daha fazla insan öldürmeye uygun değil; kendisine tanınan göz yumma süresini kullandı. Ayrıca, Hamas, liderleri öldürülünce bitebilecek bir yapı değil; tam tersine her ölüm daha fazla güçlenmesine yol açabilir.

Tüm bunlara rağmen İsrail’deki şahinlerin, sertlik yanlılarının görüşmeleri sabote edecek işlere kalkıştıkları ortada.

Sertlik yanlılarının Hamas tahrikleriyle harekete geçmeleri ve bir zafer peşinde koşmaları, aslında pek de sürdürülebilir bir duruma işaret etmiyor. Yaklaşık bir aylık savaşın bile İsrail’e oldukça büyük maliyeti oldu. Bu maliyet, bir yandan mali, öte yandan sosyolojik kayıplar anlamına geliyor. Savaşın sürmesi halinde kayıpların daha da artacağı açık.

Ekonomik olarak İsrail’in kayıplarını karşılama olanaklarının büyük kısmı ABD’den geçiyor; ancak Obama ABD’si İsrail’in bundan böyle savaşmasını değil barışmasını tercih ediyor. Sosyolojik sorunların bertaraf edilmesi için ise daha uzun zamana ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Hamas ile süren savaş, İsrail’deki ılımlıları şahin, şahinleri daha şahin hale getiriyor. Bundan sonraki İsrail hükümetlerinin bugünü aratacak nitelikte olacağı öngörülebilir.

Hamas’ın İsrail ile mücadelesindeki en büyük başarısının da tam bu noktada ortaya çıktığını söylemek gerekir. Hamas İsrail’i tehdit ettiği sürece İsrail güvenlik paradoksundan çıkamıyor. Güvenlik paradoksu, güvenlik adına özgürlüklerden vaz geçmek demektir. Her olaya güvenlik penceresinden bakan bir toplumun sonuç itibarıyla daha güvensiz bir ortam yarattığı bilinir.

Beril Dedeoğlu

http://haber.stargazete.com/yazar/ateskese-atesle--karsilik-vermek/yazi-929393

 

  • GÜNÜMÜZDE, HERKESE, HER KESİME GÖRE BİR ANTİSEMİT NEFRET ÜSLUBUNA RASTLAMAK OLASI. KİMİSİ “DÜŞMANI“ İSRAİL ASKERLERİ ÜZERİNDEN İŞARET EDERKEN, KİMİSİ ULUSLARARASI ŞİRKET PATRONLARI ÜZERİNDEN “ÖTEKİYİ“ İMGELİYOR, BAZILARIYSA DİNİ REFERANSLA “ŞEYTAN“ PORTRESİ SUNUYOR. TEZGÂHTAKİ ÇEŞİTLİLİĞE EK OLARAK KARŞIMIZA ÇIKANSA, SIKLIKLA DUYDUĞUMUZ “HAŞA NE NEFRETİ…“ TEPKİSİ VE AKLAMA ÇABASI. HÜLASASI, KAFALARA KAZINAN YÜZYILLARLA YOĞRULMUŞ BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜNÜN İÇSELLEŞTİRİLDİĞİ TÜRKİYE’DE ANTİSEMİTİZMİN BARINAMAYACAĞI RİYASI HALA SÜRMEKTE

Sosyal medyada sözü geçen boykot çağrısı gibi başka örgütlenmeler de söz konusu. Bağlamlar çeşitlilik gösterse de çağrıların birkaç benzer özelliği görülebilir. Hedef öncelikle İsrail malları şeklinde oluşturulurken, bir sonraki aşamada “Yahudi malları“ hedef tahtasına konuluyor. Bu mamüllerden kasıt nihayetinde inançlı Yahudiler için üretilmiş koşer ürünler değil. Uluslararası içeçek ve yiyecek firmaları “Yahudi şirketi“ olarak tanımlanıyor, dinsel ve/veya “milli“ benlikler bu firmalara vasıf olarak yamanıyor. Bu tip firmaların dini homojen bir grup tarafından uluslararası ölçekte yönetildiği algısı pompalanıyor. Tırnakla üst tabaka kazındığında, bu algının en temel öğesi olarak “kozmopolit Yahudi“ imajı kendini ele vermekte. Yani, durum uluslararası şirketler aracılığıyla herhangi bir “milli“ benliğe katkı sağlamaya çalışan gruptan ibaret değil, antisemitik yorum dünyasının tipik "sınırsız, topraksız Yahudi“ resmi ehemmiyeti elinde bulunduran. Klasik antisemit düşünce sisteminde, dünyayı “ananelerden arındırarak“ kültürsüzleştirmeye çalışan,"kozmopolitizm“ heyulasını "dünya hakimi Yahudi“ imgesinde bedenselleştiren hedef imge, burada şirketler nezdinde varlığını sürdürüyor, ancak çarkları döndüren kaptan tahtasına "Yahudi“ imajı oturtulmaktan vazgeçilmiyor. Çok uluslu şirketlerin sömürücülüğü ayrı bir meseleyken, boykot çağrısına iliştirilmiş olan resim, bırakın siyasi-iktisadi analistleri, komplo teoristlerinin dahi açıklayamayacağı bir "kim kime dum duma“ ilişkiler yumağını merkezine oturtuyor.

Her ne kadar biline geldik söylemler gibi gözükseler de, cihadist örgütlerin programlarıyla ve klasik antisemit metinlerle yapısal benzerlikler taşısalar da bu çağrılar evrim geçirmiş, daha sofistike hale gelmiş konseptlere işaret etmektedir. Şüphesiz, İsrail’in politikalarını hedef alan her boykot çağrısının antisemit ya da anti-siyonist olup olmadığı tartışılmalıdır. Ancak her boykot çağrısının bir “ötekileştirme“ çerçevesiyle yapıldığına şüphe yoktur. Araştırılması gereken konular, neden sonra bu “ötekileştirmenin“ nefrete ve düşmanlığa dönüştüğü, hangi antisemit elementleri baz aldığıdır.

Bu çağrılara paralel, sosyal medyada yoğunlukla dolaştırılan bir diğer paylaşım da Bill Gates ve Mark Zuckerberg’in örnek gösterildiği metin. Paylaşımda denilen o ki, her ne kadar boykot etmek istesen de bu iki iş adamının ürünlerini kullanarak çağrıyı yayman boykotu işlevsiz kılar, çünkü her ikisi de "Yahudi“ kimliklerine sahiptir. Gates’in ve Zuckerberg’in agnostik ve ateist açıklamalarını gösterip paylaşımın temelsiz olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bizi ilgilendiren bu kişilerin inançları değil, söylemlerin niteliği olmalı.

Hem Gates, hem de Zuckerberg’te atfedilen özelliklerin başında, başarılı olmaları gelmekte. Önyargıların öteki cephesini oluşturan “başarılı Yahudi“ imajı bu iki isimle, daha doğrusu kurdukları çok uluslu şirketlerle “şeytani kozmopolitliğe“ bağlanırken, bu iki isim, senin benim yani herkesin kullandığı ürünlerin üreticileridir. Bir diğer deyişle, günümüz hayatının vazgeçilmezilerini ellerinde bulundurandır. Paylaşım, dolaylı olarak hem şirketleri üzerinden “kozmopolit Yahudi“ imajını işlerken, hem de bilgisayar ve internet teknolojisinin “kontrolörlüğü“ ile sınır tanımazlığını cisimleştirme gayretinde. Boykot edenlerin, etseler dahi ellerinden herhangi bir şeyin gelmeyeceği, çoktan “onların“ ürünlerine bağımlı oldukları ve “sen başarısızsın, onlar başarılı“ vurguları, dolaysızca antisemit retoriğin “dünyayı yöneten Yahudi“ imajından beslenmektedir. Aynı metinde yüzü aşkın Yahudi bilim insanının Nobel ödülü almasına da atıfta bulunulmakta. Böylelikle "başarılı“ imgesi yeganeleştirilirken, bu başarının altına da inanç sistemi fırınlanıyor. İnsanların geldiği toplumdan dolayı stigmatize edilmesi ne kadar ırkçılık ise, geldiği toplumdan dolayı “tipik başarılı“ addedilmesi de o derece sorunludur. Metnin sonunda “boykot“ gibi reaksiyonlar yerine çok çalışmak gerektiği belirtilirken, paylaşacak olanlar için naiflik kılıfı dikiliyor. Bu naiflik parkasıyla bu paylaşım, solundan sağına her türlü cenahta ilgi gördü. Ne de olsa, çalışmak, iyi eğitimi hedeflemek ve başarılara imza atmak kötü bir emel olamaz. Medeniyetler seviyesine ulaşmak için bu ülke insanlarının çalışması gerekirken, aynı paragrafın, başaralı kimliklerin inanç bazlı bir toplumdan geldiğine dair vurgu içermesi, paradoksal bir çerçeve çizmekte.

Bu da, bir topluluğu çeşitliliğiyle görmeme, homojen bir yapı olarak tanımlama motifinin yine iş başında olduğunu hatırlatıyor. Söz konusu “ötekileştirme“ etaplarında ortaya saçılan fark ise düşmanlığın artık pazar alışverişine benzemiş olması. Günümüzde, herkese, her kesime göre bir antisemit nefret üslubuna rastlamak olası. Kimisi “düşmanı“ İsrail askerleri üzerinden işaret ederken, kimisi uluslararası şirket patronları üzerinden "ötekiyi“ imgeliyor, bazılarıysa dini referansla “şeytan“ portresi sunuyor. Tezgâhtaki çeşitliliğe ek olarak karşımıza çıkansa, sıklıkla duyduğumuz “Haşa ne nefreti…“ tepkisi ve aklama çabası. Hülasası, kafalara kazınan yüzyıllarla yoğrulmuş birlikte yaşama kültürünün içselleştirildiği Türkiye’de antisemitizmin barınamayacağı riyası hala sürmekte.

Eren Yıldırım Yetkin

http://birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=1174&makale=Ve Antisemitizm Yeniden Alevlenirken

 

  • ANTİ-SEMİTİZM, SON YÜZYILLARIN EN REAKSİYONER VE AYNI ZAMANDA EN DİRENGEN İDEOLOJİSİ OLARAK KAYDA GEÇMEYİ HAK EDİYOR. BUNUN NEDENİ, BU İDEOLOJİNİN, BİR İDEOLOJİ OLMANIN ÖTESİNDE VERİMLİ BİR KÜLTÜREL TOPRAĞA SAHİP OLMASIDIR

Türkiye’de anti-Semitizmin açık savunucuları her zaman dinciler, aşırı sağcılar ve ırkçılar olmuştur. Elbette devletin “çaktırmadan” arka çıkmasıyla. Son yıllarda bunlara, “Sabetayizmin teşhiri” üzerinden ulusalcı bir kesim de eklemlenmiştir. Hatta bu konuda kitap yazanlar, soyadı araştırmalarına girişenler bile oldu. Gerçi bu ulusalcı kesim, belki de son beş yılda AKP iktidarı tarafından belli ölçülerde hırpalandığından bu “Sabetayizm” meselesini şimdilik bir kenara bırakmış gibi görünüyor ama dinci ve ırkçı sağ kesimler, geleneksel anti-Semitizmlerine aynı hızla devam ediyorlar ve son dönemdeki ırkçı saldırganlığın başını da bunlar çekiyor.

Örneğin AKP milletvekili Şamil Tayyar, “Soyunuz kurusun, Hitleriniz eksik olmasın” diye bir twit atarak bu konuda başı çekenlerden biri oldu. Dinci Akit gazetesi ise ortasında Hitler’in resminin yer aldığı bulmacasında şifreli bir şekilde “seni arıyoruz” mesajını verdi (http://www.diken.com.tr/dikene-takilanlar/yeni-akitten-hitler-gondermeli-irkci-bulmaca-seni-ariyoruz/). Öte yandan, “Yahudi mallarını boykot” adı altında bir kampanya başlatan sağcı-dinci bazı çevreler, bu “Yahudi mallarının” içine, Türkiyeli Yahudi yazar Mario Levi’nin romanlarını da kattılar. Mario Levi’nin romanlarının tek bir satırını okumadıklarına, okusalar da anlamayacaklarına emin olduğum bu dinci-ırkçılar, muhtemelen Mario Levi’nin sırf isminden hareket etmişlerdir ve bu yazarın kimliği hakkında hiçbir bilgiye sahip değildirler. Mario Levi’nin, İsrail devletinin saldırganlığına karşı olduğunu eskaza öğrenmiş olsalardı da aynı tutumu alırlar mıydı? Bence alırlardı. Bir kere öğrenmenin başta gelen şartı önyargısız bir kafa yapısına sahip olmaktır. İkincisi, diyelim ki bunu bir yerde duydular, üzerinde iki dakika kadar düşündüler. Yine bu kararı alırlardı. Çünkü onların niyeti sadece “bağcı”yı dövmektir.

Anti-Semitizm, son yüzyılların en reaksiyoner ve aynı zamanda en direngen ideolojisi olarak kayda geçmeyi hak ediyor. Bunun nedeni, bu ideolojinin, bir ideoloji olmanın ötesinde verimli bir kültürel toprağa sahip olmasıdır. Yahudilerle iç içe yaşayan ya da onlarla en azından komşu olan halkların neredeyse genlerine işlemiş dinsel önyargılar, batıl inançlar, ulusal kompleksler, bağnaz inançlar, ırkçı korku ve endişeler gübreliğinden beslenen anti-Semitizm, aynı zamanda devletlerin gizli (el altından) ya da açık desteğinden de güç alır. Genelde sağcı bir ideolojik ortamda kuluçkaya yatan anti-Semitizm, tarihte belli dönemlerde sol kesimlerde ve devrimci halk ayaklanmalarında bile kendisi için elverişli ortamlar bulabilmiştir.

Gün Zileli

http://meseledergisi.com/2014/08/anti-semitizm/

 

  • BAYIM, DÜRÜST DEĞİLSİNİZ, ÖFKENİZ BİLE SAMİMİYETSİZ!

İbrahim Tenekeci’nin geniş bir kesimi rahatsız eden “İnsanlar ve Yahudiler” (Yeni Şafak: 23.07.2014) başlıklı yazısı bu açıdan ele alınabilir. Tenekeci, hocası Nurettin Topçu’nun 3 farklı yazısına gönderme yaparak, “Bize deniliyor ki, Siyonistler ile Yahudiler aynı şey değil. Bir bakalım: Bütün bu katliamları, utanç verici işleri yapanlar kimler? Siyonistler. Onlar kim? Müslüman mı, Hıristiyan mı? Hayır, Yahudi. O halde, insanlık katillerini tanıyalım.”

Tenekeci’nin Gazze’deki trajediye insani bir tepki vermesi elbette kabul edilebilir. Ancak tepkisindeki öfke, düşmanlığa dönüşüp gerçeği görmesini engeller ve sapla samanı karıştırmasına neden olursa ortaya çıkan durum, itirazı gerektirir. Tenekeci’nin yazısına bir de Yeni Akit’in (19.07.2014) bulmacasında Hitler’in fotoğrafının altına “seni arıyoruz” yazılması eklenince, bu düşmanca tutumlara tepki gösterilmesi şart olmuştur.

(...) Dikkatli okur, Tenekeci’nin düşmanlığını incelikle açığa vurduğunu ama aynı zamanda İslam’ın hak din olarak kabul ettiği Yahudiliği ve Hristiyanlığı, bu incelikli davranışının istenmeyen sonuçlarını hesap etmeden aşağıladığını da fark etmiştir elbette.

Burada yalnızca, “eline sağlık tanrım leyla çok güzel olmuş” diyen şair üstüne konuşsaydık durum farklı olabilirdi. Ancak yazının konusu, şiirle haşır neşir olan bir köşe yazarının sözleri… İleri sürdüğü fikir, ne tarihle ne mantıkla ne psikolojiyle ne de sırtını dayadığı iktidarın resmi bir görevlisince doğrulanmış olan bir yazardır Tenekeci.

Tenekeci’nin sahip olduğu fikir ve hissettiği duygular ile fikrini ve duygularını ifade ediş biçimi arasındaki çelişki ise beni şunları söylemeye mecbur bırakıyor: Bayım, dürüst değilsiniz, öfkeniz bile samimiyetsiz!

Ersun Çıplak

http://www.birgun.net/news/view/samimiyet-ve-durustlugun-kaybi/4359

 

Netten okumalar

 

  • SİYONİZM, KURUMSAL IRKÇILIK VE GAZZE’DE TERÖR - MUHAMMET BERDİBEK

http://haber.stargazete.com/acikgorus/siyonizm-kurumsal-irkcilik-ve-gazzede-teror/haber-930289

 

  • HAMAS’IN TÜNEL ŞEBEKESİ HÂLÂ SAĞLAM MI?

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/08/hamas-tunnels-gaza-intact-despite-israel-strikes.html#

 

  • YENİ AKİT'TEN: YAHUDİ SOYKIRIMI DANIŞIKLI BİR AYIKLAMA OPERASYONUYDU!

http://t24.com.tr/haber/yeni-akitten-yahudi-soykirimi-danisikli-bir-ayiklama-operasyonuydu,268240

 

  • İSRAİL İ ÇILGINA ÇEVİREN AJAN YASMİN S

https://www.itusozluk.com/goster.php/israil+i+%E7%FDlg%FDna+%E7eviren+ajan+yasmin+s

 

  • NETANYAHU'YU ÇILGINA ÇEVİREN TÜRK AJAN

https://eksisozluk.com/netanyahuyu-cilgina-ceviren-turk-ajan--4512566

 

  • İSRAİL ORDUSUNUN “İNANÇLI” SAVAŞÇILARINA İÇERİDEN BİR BAKIŞ – MAZAL MUALEM

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/08/israel-idf-army-religious-zionism-ofer-winter-ethos-god.html

 

  • EXODUS: AVRUPA YAHUDİLERİ NEDEN TEKRAR YOLLARA DÜŞÜYORLAR (I) – (II)

http://www.hasturktv.com/anti_semitizm/6745.htm

http://www.hasturktv.com/anti_semitizm/6779.htm

 

  • GAZZE SAVAŞINDAN SONRA ABD’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI DEĞİŞECEK Mİ? – URİ SAVİR

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/08/israel-netanyahu-obama-abbas-as-sisi-us-regional-conference.html#ixzz3BRU1RYpi

 

  • İSRAİL-3 (SEÇKİLER)

http://canilecananlar.blogspot.com/2014/08/israil-3-seckiler.html