Bu hafta Roş Aşana’yı kutluyoruz… Yeni başlangıçlar için dualar edecek, Tanrı’nın bizlere enerji, cesaret, ilham ve bereket vermesini dileyeceğiz. İşte tam da bu yüzden, gösterişi sevmeyen, çocuklarına düşkünlüğü ile ‘Yahudi Anne’ sıfatına birebir uyan Rena ‘Rusty’ (Glickman) Kanokogi’nin judo ile iç içe geçmiş, inanılması güç hayat hikâyesini anlatalım istedik... Hepimize örnek olsun diye…
Rusty, 1935 yılında Brooklyn, New York’ta doğdu. Ailesi çok fakirdi. Sosisli sandviç satarak ailesini geçindirmeye çalışan annesine çalışarak destek verdi. Yedi yaşından itibaren farklı işlerde çalışmaya başladı.
On üç yaşında sadece kızlardan oluşturduğu çetenin reisi oldu. Yahudi oldukları için kendilerine sürekli sataşan yan mahalle çocuklarıyla mücadele etti.
1950’lerde YMCA’de ağırlık ve boks çalışmaya başladı. Kulüp, kadın olduğu için binaya girmesini yasaklayınca evde erkek kardeşinin ağırlıklarıyla çalışmaya başladı. 1950 yılında ilk evliliğini yaptı. Oğlu Chris doğdu. Daha sonra boşandı. Kocası onun spora son vermesini istiyordu fakat o güçlü bir kadındı ve sporsuz yaşayamazdı.
Japonya’da bir yabancının alabileceği en yüksek onur madalyasının sahibi, 1935 yılında Coney Island’da doğan Rena ‘Rusty’ (Glickman) Kanokogi oldu.
Bir gün, yakın bir arkadaşı ona birkaç judo hareketi öğretti. Rusty, bu spora âşık olmuştu. Boşanma sürecinde yaşadığı tüm sıkıntıları judo ile attığını, kendini kontrol edebildiğini ve kafasını boşalttığını fark etti. Yan mahallede judo öğrenmeye başladı. Yarışmalara katılmak istediyse de başaramadı. Çünkü kadındı ve kadınların judo yapması dönemin Amerikası’nda uygun değildi.
Yine de Rusty kafaya takmıştı. Kendini ispat edecekti. 1959 yılında Utica, New York’ta YMCA Judo Şampiyonası’na katıldı. Nasıl mı? Erkek kılığında! Aslında kanunen kadınların yarışmada mücadele etmesinin önünde herhangi bir engel yoktu fakat bu zamana kadar hiçbir kadın bu mücadelelere katılmaya cesaret edememişti. Saçını kısacık kesti, göğüslerini bantladı ve rakiplerini bir bir nakavt etti. Sayesinde takımı turnuvayı kazandı. Tam zaferlerini kutlayacakken turnuva organizatörü onu kenara çekti ve kadın olup olmadığını sordu. Rusty kafasıyla onaylayınca, organizatör madalyasını geri aldı ve turnuva ikincisine verdi.
Bu olay Rusty’de büyük bir çöküntü yaratmıştı. Amerika’da ona bir gelecek olmadığını anladı. 1962 yılında judo eğitimini sürdürebilmek için Tokyo’da bulunan Kadokan Judo Okulu’na gitti. Burada kadınlar kendi klasmanlarında judo öğrenebiliyorlardı. Fakat yine de erkeklerle mücadele etmeye hakları yoktu. Rusty, tüm kadın rakiplerini yendiği için onu erkeklerle aynı gruba almak zorunda kaldılar. Kadokan’da erkeklerle mücadele etmeye hak kazanan ilk kadın oldu. Orada 2 DAN’a kadar yükseldi ve müstakbel eşi Ryohei Kanokogi ile yine orada tanıştı.
Rusty 1965’te Amerika Birleşik Devleti’ne döndü. Birçok genç judocu yetiştirdi, turnuvalar organize etti ve en önemlisi sporda kadın hakları için mücadele verdi. Kongre’nin dokuzuncu maddeyi geçirmesi için yaratılan yoğun kamu baskısının altında onun imzası vardı. Bu madde sportif cinsiyet eşitliğinde Amerika’da yeni bir çağ başlattı.
1988 Yaz Olimpiyatları’nda judonun kadınlar için olimpik spor dalı olarak kabul edilmesinde yine onun parmağı vardı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni cinsiyet eşitsizliğini savundukları gerekçesiyle neredeyse dava ediyordu. Olimpiyat Komitesi tarihi bir karar alarak tarihi bir utançtan böylece kurtulmuş oldu.
1991 yılında International Women’s Sports Hall of Fame’e, 2009’da International Jewish Sports Hall Of Fame’e seçildi. Yine aynı yıl YMCA, elli yıl sonra kendisinden kadın olduğu için alınan o altın madalyayı, özür dileyerek iade etti. Rusty, judoda tarih boyunca 7 DAN’lığa yükselmiş ilk ve tek kadın sporcudur.
2009 yılında multiple myelomia hastalığından hayata gözlerini yumduğunda arkasında eşini, üç çocuğunu, üç torununu ve kendisine minnet duyguları besleyen binlerce kadın sporcu bıraktı.
Mezar taşının üzerinde ne mi yazıyor?
“Amerikan Samurayı”