Görme konuşmadan önce gelmiştir. Başka bir deyişle, bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi, konumumuzu ancak görerek buluruz. (“Dünyayı sözcüklerle anlatırız ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştirmez.” John BERGER)
Oysa sözcüklerle nesneler arasında çoğu zaman bir uçurumun varlığını hissederiz. Hele iş sanata, sanatın çağdaş ve çağlar üstü anlatımına gelirse.
Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesnelere bakışımızı etkiler, bizi farklı kulvarlara, farklı yaklaşımlara sokar. İnançlarımız, dogmalarımız, geleneksel algı biçimlerimiz kemikleşmiş birer doku gibi görüşümüzü sınırlar ve özgür düşüncemizi kısıtlar.
Değişimler çağı dediğimiz ve günümüzde sınırsız özgürlüklerinin tartışıldığı evrensel sanat dünyasında, İstanbul’a ArtInternational tam da zamanında geldi.
Birçok sanat dalının yok sayıldığı, taklitlerin ve niteliksiz örneklerin sanat sanıldığı günümüz Türkiye’sinde, sanatın birçok farklı boyutunun özgürce bir arada sergilenmesi varoluşun bireysel ve kamusal sorgu alanının yaratılmasıydı benim için.
26-28 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen uluslararası çağdaş sanat fuarı ArtInternational, galeriler ve sanat tacirleri için cennet, sanatseverler içinse yeniliklerin ve farklılıkların tartışıldığı gelenekselin dışında aranışlarla yol alınan bir serüvendi adeta. Her sanatseverin de yapıtın yanında kendisiyle fotoğraf çekmesi de metafor olarak ilginçti. Sanat yapıtını kendisiyle birlikte yeniden üretmek ve içindeki sanat olgusunu ortaya çıkartma arzusu da cabası olmuştu.
Geçtiğimiz yıl ilki gerçekleşen ArtInternational, kapsamıyla ve katılımcıların çoğunluğunu yabancı galerilerin oluşturmasıyla yankı uyandırmıştı. Koleksiyoneri, sanatseveri, yurt dışından gelenleri ve yerel ziyaretçileri ile 15 binden fazla kişinin akın ettiği biliniyor.
Bu yıl ise ArtInternational’ın programının geçtiğimiz yıldan daha farklı olduğu kesin olmakla birlikte, daha iddialı olmadığını ve mütevazi yapıtların sergilendiğini görmekteyiz.
Amerika’dan Çin’e, Suudi Arabistan’dan Finlandiya’ya, Fransa’ya, İran’a kadar uzanmış 24 ülkeden 80 galerinin katılımıyla dünya sanatı İstanbul’a akın etmiş, büyüklü küçüklü birçok galeri bu ortamda yer almış bulunuyor.
Türkiye’den ise ne yazık çok fazla galeri katılmamış. Başlıcaları Galeri Nev, Dirimart ve Galeri Manâ’nın yer almasıyla kısıtlı sayıda sanatçı yapıtlarını sergilemiş. Oysa Contemporary İstanbul’un geçtiğimiz sene çokça Türk galerinin katılımıyla beş günde 62 bin sanatseverin ve 2.100 koleksiyonerin ziyaret edip sanat piyasasına oldukça etki gösterdiğini biliyoruz.
ArtInternational’da bu sene Pearl Lam ve Edouard Malingue gibi Uzak Doğu menşeli ünlü galerileri ise ilk defa görüyoruz.
Galerinin ve fuarın bence en ilginç eseri Fabien Merelle’nin Taş Kafalı adamıydı. Sanatçı günümüz bireysel ve toplumsal ön yargılarına, kalıplaşmış düşüncelerine, yıkamadığı tabularına karşı oldukça etkili bir anlatım dili geliştirmişti. Mükemmele yakın ve son derece gerçekçi bir balmumu adam figürünün kafasında soyut ham işlenmemiş bir kaya parçası hem fikirsel hem nesnel karşıtlığın ortaya konduğu bir eserdi. Fabian Merelle’nin diğer yapıtlarına baktığımızda, antik mitler ve efsanelerin olduğu kadar, sanat tarihinin önemli figürlerini de anatomik çizim geleneği ile soyutlayarak karşıtlıklar ortamı yarattığını görüyoruz.
Aslında bu karşıtlıklar ortamı genelde ArtInternational’ın bir manifestosuydu adeta. Sanatçı seçimleri de, yapıtları da bu olguyu destekler nitelikte. Bu fikirsel ve metaforik karşıtlık arayışlarının dışında genelde etkilendiğim, yapıtı oluşturan malzemelerin kendi nesnel ve geleneksel kullanımının dışında farklılıkları içeren doku nitelikleri ile gerçekleştirilerek elde edilen yapıtlardı.
Bildiğimiz pipetler ile farklı doku ve yüzey algıları yaratan objeler, harflerin nesnel dokusunun bir araya gelerek oluşturduğu içi boş metal insan figürü, ahşabın ham işlenişiyle, hamlığının yanında mükemmele varan insan heykelleri, hep bu karşıtlığın ve doku arayışlarıyla farklı anlatım dillerinden oluşmasının sağlandığı sanat yapıtlarına dönüşmesiydi.
New York’un en ünlü galerilerinden Robert Miller’ın İstanbul’a getireceği koleksiyonu özellikle izlemek istemiştim. Modern fotoğraf sanatının usta isimleri Diane Arbus, Herbert List ve Patti Smith’in de işleri bulunuyor olması ArtInternational’a farklı bir değer katacağı kuşkusuzdu.
20. yüzyılın en çok tanınan kadın fotoğrafçısı olan Diane Arbus’un sadece beş küçük fotoğrafı olması beni hayal kırıklığına uğrattı. Oysa ‘Fotoğraf sanatının Kafkası’ olarak bilinen bu aykırı sanatçı yaşadığı dönemde de sıra dışı olguların ve karşıtlıkların fotoğrafları ile ünlenmişti.
ArtInternational bu açıdan önemliydi. Alışageldiğimiz huzur ve güzellik arayışından, kolay algılardan ve zorunlu olmayan hallerimizden sıyrılmamanın dayanılmaz hafifliğine karşın, okunması zor, düşünülmesi emek ve çaba gerektiren belki de yorgun ayrılacağımız bir sanat maratonundan heybemiz dolu çıkma gayretimizdi.