Türk sinema tarihinin en uzun soluklu festivali Altın Portakal, 51.kez perde dedi. Bu yılki festivale, ön jüri tarafından seçilmesine rağmen festival yönetimi tarafından yarışmaya alınmayan, Reyan Tuvi’nin Gezi belgeseli damgasını vurdu. Sansür tartışmaları sonrasında festivalin Ulusal Belgesel Yarışması iptal edildi.
10 -18 Ekim 2014 arasında iki önemli sinemasal etkinlik, Türkiye’de hem zaman olarak yapılıyor. İstanbul’da İKSV’nin geleneksel mini-festivali FilmEkimi’nde, prömiyerlerini bu yılın uluslararası festivallerinde yapmış olan, çoğu ödüllü önemli filmlerden oluşmuş bir seçki sunulurken, Türk Sinema Tarihi’nin en uzun soluklu festivali Altın Portakal, Antalya’da 51.kez perde diyor. Viktor kardeşimiz FilmEkimi’ne odaklanırken ben de tiyatroya kısacık bir ara vererek, iki hafta boyunca Antalya’dan festival haberleri vermeye çalışacağım.
Son yıllarda eski önemini epeyce yitirerek Altın Koza’nın yanında neredeyse ikincilliğe düşmüş olan Altın Portakal’a yeniden dünya festivali statüsü kazandırmayı amaçlayan Belediye Başkanı Menderes Türel, direktörlüğünü Elif Dağdeviren’in yapacağı etkinliği, Hülya Uçansu, Zeynep Özbatur Atakan ve Alin Taşçıyan’dan oluşan Festival Komitesi’ne emanet etmiş.
Toplumumuzun erkek egemen eğilimini kırarak yönetimin tamamının kadınlara vermiş olmasıyla çok önemli bulduğum bu seçim, yönetimi yüklenen dört kadının kimliğiyle daha da büyük önem kazanıyor. Gazeteci, televizyon yapımcısı, eğitmen ve yazar Elif Dağdeviren, çok sayıda gösterinin de organizasyonunu düzenlemiş deneyimli bir yönetici. İKSV’nin Uluslararası Sinema Festivali’nin ilk 25 yılına damgasını vurmuş efsanevi yöneticisi Hülya Uçansu, Türkiye sinemasının dünyada tanınmasında büyük rol oynamış dünya sinema çevrelerinde büyük saygı uyandırmış bir kişi. ‘İklimler’den beri Nuri Bilge filmlerinin yapımcısı da olan Zeynep Özbatur Atakan, yapımcılığın yanında Türk sinemasında uluslararası potansiyele sahip yeni yaratıcıları keşfetmek ve dünya sinemasındaki önemli filmleri Türk seyircisiyle buluşturmak için çalışan bir sinemacı. Sinema yazarı Alin Taşçıyan, SİYAD’ın ilk kadın başkanı, pek çok sinemasal danışma kurulunda yer almış, jürilerde görev yapmış; 2010’dan beri başkan yardımcılığını yaptığı, elliden fazla ülkenin sinema yazarı ve eleştirmenlerinin kurduğu meslek örgütlerinin bir araya gelmesinden oluşan Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu’nun (FİPRESCİ) son dönem de başkanı.
BELGESEL FİLM YARIŞMASI İPTAL
Festivalde bu yıl ulusal uzun metraj film yarışmasının paralelinde, 12 filmin yarışacağı uluslararası bir yarışma yapılacak, her yıl bir ülke sinemasına odaklanılarak (bu yıl İspanyol Sineması) ve uluslararası festivallerde beğeni toplamış birçok filmin gösterilecek, kısa filmlerle belgeseller hak ettikleri saygıyı görerek, birer yarışma ile değerlendirilecekti.
Ancak henüz Festival başlamadan, Reyan Tuvi’nin Gezi Belgeseli ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’in belgesel ön jürisi tarafından seçilmesine karşın Film Festivali yönetimince yarışmaya alınmaması üzerine başlayan sansür tartışmaları, ciddi bir bildiri savaşına dönüşmüş, olay Reyan Tuvi ve Festival Yönetimi tarafından ortaklaşa çözümlenip filmin gösterime alınmasıyla sonuçlanmışken tekrar rayından çıkarılarak 15 belgesel film yöneticisinden 13’ünün filmlerini geri çekmesi ve Festival Yönetiminin Ulusal Belgesel Film Yarışması’nı iptal etmesiyle sonuçlandı. Sonuçta, çok da iyi bir seçki olduğunu duyduğum bu belgeselleri izleyebilmek ne yazık ki mümkün olamadı.
Üzerinde fazlasıyla konuşulmuş ve yazılmış bu konuyu, asıl amacı filmlerin büyülü dünyasını sizlerle paylaşmak olan bir yazıda “tabii ki sanatta sansür olmaz” demek dışında ele almaya niyetim yok. Ancak, ‘sansürcü zihniyet’le suçlanan festival komitesindeki kadınların, İKSV festivalinin ilk yıllarında var olan ‘yasal’ sansürün kaldırılması için savaşan ve Türkiye’deki bütün festivallerde sansürün kaldırılmasını borçlu olduklarımızın en başında mücadele veren insanlar olduğunu, unutmuş olanlara hatırlatmak ve bunu bilmeyenleri bilgilendirmek boynumun borcu.
EN İYİ İLK FİLM ÖDÜLÜ’NÜN ADAYLARI
Bütün etkinliklerin ilgi odağındaki Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na ön jüri tarafından yapılan eleme sonucu yarışma için başvuran 57 film arasından, çağdaş Türkiye sinemasının çeşitliliğini yansıtan 12 film seçildi. Seçkide bulunan filmler, 14 dalda Altın Portakal’ın yanı sıra SİYAD, Film-Yön ve İzleyici ödülleri için de yarışacak. Bu filmlerden beş tanesi En İyi İlk Film Ödülü’nün de adayları. Kısaca bir göz atalım.
Derviş Zaim’e 21. Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü kazandıran ‘Balık’, sinemamızın bu öncü yönetmeninin izleyiciye farklı okuma şöleni sunan çok katmanlı sinemasının yeni bir örneği. Bülent İnal ile Sanem Çelik’in başrollerini paylaştığı film, kızının hastalığına şifa bulmak isteyen bir balıkçının çaresiz eylemleri üzerinden insan- doğa ilişkisini gerek güncel ve bilimsel gerek kadim ve mistik boyutlarıyla irdeliyor.
İstanbul belgeselleriyle tanınan Ayşim Türkmen Keskin’in ilk uzun metraj kurmacası ‘Çekmeköy Underground’, kentsel ve toplumsal dönüşümün genç kuşak üzerindeki etkilerini filme adını veren Çekmeköy’de yaşayan ve hip-hop yapan bir grup gencin açmazlarını hip-hop ritmiyle biçimlenmiş bir müzik videosu estetiğiyle ele alıyor.
‘Geriye Kalan’ adlı filmiyle En İyi Yönetmen dalında Altın Portakal kazanan Çiğdem Vitrinel’in ikinci uzun metrajlı kurmacası ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’, İlhami Algör’ün aynı adlı romanının uyarlaması. Kitapsız yazar Arif’le (Erdal Beşikçioğlu) özgür ruhlu Müzeyyen (Sezin Akbaşoğulları) arasındaki ‘derin tutku’ kıvrak diyaloglarda ortaya çıkan mizahla izleyiciye geçiyor.
Deneyimli yönetmen Ömer Uğur, ‘Guruldayan Kalpler’de sanatın farklı sınıflar tarafından algılanma biçimlerine eğilerek, bir heykeltıraşın (Devin Özgün Çınar) atölyesinde işe başlayan vasıfsız işçinin (Necip Memili) hayatındaki değişimi ve sanatın dönüştürücü etkisini neşeli bir macera eşliğinde, bir komedi çerçevesinde anlatıyor.
Onur Ünlü, İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü aldığı, başrol oyuncusu Serkan Keskin’e dedektif imam rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazandıran, absürd mizahıyla bezeli hareketli komedisi ‘İtirazım Var’ da, ahlaki yozlaşma ve kutuplaşmayı atipik karakterinin dürüstlüğü ve cesaretiyle hicvediyor.
Ayhan Sonyürek’in ‘Unutulmayanlar’dan sonraki ikinci filmi ‘İyi Biri’, Hatay’dan Mersin’e uzanan bir yol filmi. Bölgenin sıcak ikliminin mizahına yansıdığı filmde, son derece naif ve iyi niyetli kahramanının (Cengiz Bozkurt), yol boyu karşılaştığı kişilerle ilişkisi aracılığıyla hem coğrafyanın panoraması çiziliyor hem de insani değer erozyonu eleştiriliyor.
Nitelikli kısa filmleriyle tanınan Erol Mintaş, Saraybosna’nın Kalbi’ni kazandığı ilk uzun metrajlı kurmacası ‘Klama Dayika Min / Annemin Şarkısı’ ile köyünün, dilinin ve şarkılarının hasretiyle yanan; yeni taşındıkları toplu konut sitesinde mutsuz olan annesini memnun etmek için çırpınırken özel hayatını idare etmekte zorlanan öğretmenin öyküsünü anlatıyor.
Melisa Önel’in ilk uzun metrajı ‘Kumun Tadı’nın dünya prömiyeri bu yıl Berlin Film Festivali Forum bölümünde yapıldı. Mültecileri yurt dışına kaçıran bir şebeke için çalışan sıra dışı kahramanının (Timuçin Esen) patronları ve bulunduğu kıyı kasabasındaki Fransız araştırmacıyla ilişkilerine odaklanan film, doğa olaylarını ustalıkla kullanan, yoğun biçimde atmosferik bir film.
Kutluğ Ataman’ın ‘Kuzu’su dünya prömiyerini bu yıl Berlin Film Festivali’nde yaptıktan sonra Saraybosna ve Busan misali önemli film festivallerini dolaşmış. Film, mitolojiden sosyolojiye birçok kaynaktan beslenen, zengin ve eleştirel bir alt metne sahip olmakla birlikte, izleyiciyi eğlendirme, ona haz verme işlevini de yerine getirmeye çalışıyor.
Murat Düzgünoğlu, ikinci uzun metrajlı filmi ‘Neden Tarkovski Olamıyorum’ ile 21. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü’nü kazandı. Sinemasına hayran olduğu büyük usta Andrey Tarkovski’ye özenen ama kısıtlı olanaklarla günümüz Türkiye’sinin popüler yapımlarında çalışmak zorunda olan bir yönetmenin iç dünyasını ve sinema ortamındaki çelişkileri ince bir mizahla ele alan filmde Tansu Biçer başrolü üstleniyor.
Osman Levent Soyarslan, ilk uzun metrajlı filmi ‘Oflu Hoca’yı Aramak – O.H.A.’ile sinemamızda örneğine rastlanmamış bir ‘mockumentary’ye imza atıyor. Bir ‘belgeselmiş gibi yapan absürd komedi’ diye tanımlanabilecek olan ‘O.H.A.’, Karadeniz yöresinin fenomenlerini, ünlü bir müteahhidin sponsorluğunda araştıran bir ekibin macerası aracılığıyla günümüz Türkiye’sini otoritelerinden eylemcilerine dek bütün yönleriyle hicvediyor.
Kaan Müjdeci’nin ataerkil toplumda şiddetin kökenlerini irdeleyen filmi ‘Sivas’, geçen ay Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazandı. ‘Sivas’, ilk aşkını ve büyüme sancılarını yaşayan küçük bir çocuğun, terk edilmiş Kangal cinsi dövüş köpeğini sahiplenmesi ve onun şampiyonluklarıyla ailesinin itibar kazanması sürecini anlatıyor. Bu süreç erkekler arasında sınıf ve iktidar ilişkilerinin nasıl belirlendiğinin de bir göstergesi haline geliyor.
Gelecek hafta sizlerle yarışma sonuçlarını ve seyrettiğim filmlerin izlenimlerini paylaşmak üzere…