Geçmiş zamanda Yahudilerin İstanbul’da en yaygın olarak oturduğu semtler arasında Balat, Ortaköy, Galata ve Kuzguncuk bulunuyordu. Bunlar arasında Yahudi nüfusunun en fazla olduğu semt Balat’tı ve yaşantısı itibarıyla diğer semtlere de ışık tutmaktaydı
Haliç’te Fener ve Ayvansaray arasında yer alan Balat, son istimlâklar dolayısı ile değişime uğradı ve bazı sokaklar ortadan kayboldu. Bu yörede Yahudiler, Bizanslılar zamanından beri bulunuyordu ve Ohri cemaatinin bu dönemden kalma üç sinagogu vardı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Makedonya’daki Kasturiya kentinden gelen bir Yahudi topluluğu buraya yerleşti. 1492-1497 yılları arasında İspanya ve Portekiz’den göç eden bazı Yahudiler de buraya yerleştiler ve bugün ortadan kaybolan Neve Şalom (eski), Messina, Montias gibi sinagoglar kurdular.17.yüzyılda yaşanan yangınlara dek Romaniyot sinagogları ve cemaatini muhafaza eden Balat’ta zamanla Sefaradlar ile Romaniyotlar kaynaştı. Bu dönemde bazı Yahudiler Rumca konuşmaktaydı.
19. yüzyılda semti ziyaret eden yabancı gezginler burayı rutubetli, ışıksız ve yıkık olarak tanımlıyorlardı. Sefalet ve pislik diz boyuydu. Ancak özellikle Karabaş mahallesini yansıtan bu durum içerideki sokaklarda, Ahrida ve Çana Sinagogları dolaylarında böyle değildi. İki katlı parlak boyalı evlerle bezenmiş Kastoriya tepeleri ferah bir görünüm arz ediyordu. Aslında Balat’ta zengin tüccarlar kadar, mütevazı esnaflar da yaşardı.1875-1889 yılları arasında Alliance Israelite Universelle, Balat’ta erkek ve kızlar için okul ve atölyeler açtı.1908’den itibaren Balatlı Yahudi erkekler de yasa uyarınca askere gidince, savaşta şehit düşenlerin dul eşlerine yardım için dernekler kuruldu.1920’lerde ticaret geliştiyse de sefalet devam etti ve özellikle Galata’ya doğru göç başladı.1940’ta seferberlikte ‘20 kuranın askere alınması’ (las vente klasas), Varlık Vergisi’nin yıkıcı etkileri, Filistin’e göçü başlattı. 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması ile beraber Balat adeta boşaldı. Balat iskelelerinden motorlar dolusu insan ayrıldı. Balat’ta Yahudiler azınlıkta kaldı. Yöreye Karadenizli vatandaşlar yerleşti. Kalan aileler de Şişli ve çevresine taşındılar. Geriye günümüzde cemaatin yardım götürdüğü birkaç Yahudi aile kaldı.
Balat’ın Yahudilerin çoğunluğu teşkil etmiş olduğu bir semt olduğu ‘Balatlı Mişon’ gibi tabirlerden ve Karagöz oyunlarından birinde bir Yahudi tüccarın ‘Balat kapısından girdim içeri’ demesinden dahi anlaşılmakta.
BALAT’IN SEMTLERİ
Harici Balat (Balat Afuera): Bu bölümde yer alan Karabaş mahallesi kıyıda bulunmaktaydı ve Vapur İskelesi Sokak, Odun İskelesi Sokak gibi noktalardan başlıyordu. Bu semtte kayık iskeleleri ve çöp iskelesi de vardı. 1890’larda sürekli olarak taşan lağamlar, kapalı bir kanalizasyona dönüştürülerek iskeleden denize akıtılırdı. Bu mahallenin halkı çok fakirdi. Seyyar satıcılar, kayıkçılar, tulumbacılar bu yörede otururdu. Tulumbacılar, Zakaryas’ın ve Perendeoğlu’nun kahvesinde buluşurlardı. Perendeoğlu, dindar fakat kabadayı bir kişiydi. Evler genellikle tek katlıydı. Fakat Yahudihane adlı fakir Yahudilerin kiraladığı büyük ve iki katlı bir ev de vardı.
1870’lerdeki saptamalara göre, kiralık ev bulmak çok zordu. Dubek bölgesindeki iki katlı tuğladan evlerin duvarlarında Magen David amblemine rastlanır. Karabaş Salhanesi Sokak ise, ismi ile uzun yıllar 1825’te kurulmuş Yahudi mezbahasını anımsatmıştır.1911 Dubek yangınından sonra restore edilen, Romanyotlara ait ve Fatih zamanında mevcut olan ‘Pol Yaşan Sinagogu’nun kalıntıları da istimlâklarla yok oldu.
1911 yangınlarında Alliance Okulları da yok oldu ve tekrar kurulmadı. Öğrenciler Hasköy’deki Alliance’lara nakledildi. Yangınlarda Geruş (İspanya’dan ihraç)Sinagogu da yitirildi. Ayvansaray istikametine doğru Demir Hisar Caddesi’nin sağında yer alan yüksek bacaları ve yuvarlak pencereleri olan bina, Et ve Balık Kurumu’nun malı oldu. Ancak II. Dünya Savaşı’nın gergin psikolojik ortamı çevredeki Yahudileri bu binanın, Almanya’nın yanında savaşa girildiği takdirde, Yahudilerin yakılması için yapıldığına inanmaya sevk etti. Bu nedenle de, bina ‘Los Ornos De Balat /Balat Fırınları’ olarak anılmaktaydı. Yörenin en önemli kuruluşlarından biri olan Or –Ahayim Hastanesi halen faaliyettedir. Harici Balat’ın önemli bir kesimi de Lonca (Hevra) idi ve Aracılar Hamamı’yla ünlüydü. Balat ‘Afuera’nın önemli sinagoglarından Sigri’nin mazisi (Selanikliler Havrası), Fatih zamanında yöreye yerleştirilen Selanikli Yahudilere dek uzanıyordu. Eliau Sinagogu, yörenin diğer önemli havrasıydı.
Dâhili Balat (Balat Aryentro): Buraya Balat kapısından ve özellikle ayakkabıcıların, manifaturacıların ve benzeri esnafın yer aldığı, Yahudilerin ‘Kanfafana’ olarak isimlendirdikleri semtten girilirdi.19. yüzyılın sonlarında Kanfafana’nın kapıları akşamları kapanırdı. Cuma akşamları da Yanbol Sinagogu gabayı (yöneticisi) polis eşliğinde iş yerlerinin kapanmasını denetler ve Şabat’ın uygulanmasını sağlardı. Yörenin en ilginç binası, Ferruh Kâhya (Çavuş) Hamamı olarak bilinen ‘El Banyo De Balat’tı. Bu hamamın içinde mikve de vardı. Yahudi gelinler düğünden önceki gece mikveye girer ve burada şenlikler düzenlenirdi.
Tahta Minare Semti: Bölgedeki metruk Çana Sinagogu ve Hacı İsa Sokağı kayda değer. Bu sokak, ‘Kaleja Babani’ olarak da adlandırılırdı. Bu sokakta zengin Babani ailesinin evleri vardı.
Kasturiya Semti: Balat’ın yükseklerinde yer alan Kasturiya ve İstipol semtleri, Balat Aryentro’dan karışık halkların özellikle Rumlardan oluşan bir nüfusu barındıran sokaklarla ayrılırdı. Bölgenin en önemli sinagogu, Makedonya’nın Kasturiya kasabasından göç edenlerin kurduğu Kasturiya Sinagogu’ydu. Geçmişi Fatih Sultan Mehmet devrine uzanan bu sinagogun kapasitesi,150 kişiydi. Ayrıca 1865’te inşa edildiği sanılan bir midraşı (dini ders yapma mekânı) vardı. Dört yaşımdayken, dedem rahmetli Refail Kazes (Balatlı) ile Kasturiya Sinagogu’na girdiğimi ve Sefer Tora’yı tuttuğumu hatırlıyorum. Sefer Tora düşmek üzereyken de, asabi bir kişi buna mani olmuştu. Şimdi bu sinagogun yerinde bir otopark var. Sinagogun yanında o zamanlar yer alan ‘Paltilerin Evi /Kaza de Los Palti’ 19. yüzyılın başlarından beri mevcuttu ve Osmanlı sarayına bir doktor vermiş olan ünlü Palti ailesine aitti. İsak Palti Kanfafana’da imalatçıydı ve Kasturiya’nın muhtarıydı. Kasturiya tepelerinde evlerin genellikle manzaralı balkonları vardı. Sinagogların etrafındaki bütün evler Yahudilere aitti. Ulubatlı Sokağı dolaylarında ‘Las Kazas de Alfasa’ yer alırdı. Şişhane Sokak’ta Yahudi tulumbacıların ve sakaların su deposu olan bir mağara vardı; ayrıca Yusefaçi’nin (Yusuf Toros) kahvehanesi de bu sokaktaydı.
İstipol Semti: Bu semtteki evlerin çoğu ahşaptı ve yangınlarda yok oldular. Gomez ve Palti gibi ailelerin oturduğu bu evlerden sağlam kalanlar güzel yapılardır; yan duvarlar tuğladan, cepheler ahşaptır. Redeşoseye (giriş katına) birkaç mermer basamaklarla ulaşılır. İkinci kat balkonları çıkmadır, çatıyla bağlantılar, ahşap süslemeler içerir. Bazı evlerin meyve bahçeleri vardır. Makedonya’nın İstip kentinden gelen Yahudilerce inşa edilen İstipol Sinagogu ahşaptır.1899’daki yangından sonra yeniden inşa edilmiş, yuvarlak pencereleri ve süslü camları ile dikkat çeken bu küçük sinagog, günümüzde yıkıntı halindedir.
BALAT’TA GÜNLÜK YAŞAM
Diğer etnik topluluklarla ilişkiler: Özellikle Rumlarla sıkça kavgalar ve arbedeler yaşanmıştır. Örneğin 1867’de Rum tulumbacılarının Yahudi bahçesinde çıkarttıkları kanlı kavga Hahambaşı Yakir Geron’un ve Rum Patriğinin mücadelesi ile son bulurken; 1874’te yerel Rum Typos gazetesinin kışkırttığı kan iftirası ve benzerleri, Osmanlı fermanları ile bastırılmış ve yasaklanmıştr.1925’te gene Rum tulumbacılarının baskını ise, bu kez Yahudi gruplarının bunları Fener’e kadar kovalamasıyla sonuçlanmıştı. Ayrıca Balat’taki Ermeni Lisesi öğrencileriyle Yahudi öğrenciler arasında da kavgalar cereyan ederdi. Bunun haricinde Hıristiyanlarla komşuluk ilişkileri iyiydi. Rumlar, Yahudilere renkli Paskalya yumurtaları verirken, Yahudiler de Müslüman ve Hıristiyan komşularına Pesah (Hamursuz) pastaları ikram ederlerdi. Yahudilerin Müslüman komşularıyla ilişkileri sınırlıydı. Müslüman hanımlar, evlerinden pek dışarı çıkmazlar, ayrıca Yahudi kadınları da Türkçeyi iyi konuşmazlardı. Balat’ta Müslüman esnaf ise Yahudilerle uyum halindeydi ve Yahudilerin çalışma saatlerine ve tüketim mallarına uygun hareket etmekteydiler.
Dini bayramlar: Dini bayramlarda özellikle Purim’de Balat sokakları renklenirdi. ‘Koladikos’ adı verilen şekerlemeler içeren torbalar satılır, lotaryalar düzenlenir, şekerleme peşinde olan çocuklar şu şarkıyı söylerlerdi: ‘Purim, Purim lanu/ Pesah en la mano/ Ya vino enverano/ Para ir al Kampo. - Purim, Purim, bizim için, Pesah yakındadır/ Yaz geldi sayfiyeye gitmek için. Pesah Bayramı’nda ise şamaslar (sinagog memurları), sokaklarda dolaşarak, “Ya empeso la büyük hames-Büyük Hamursuz başladı” diye bağırarak, ekmek yeme yasağını anons ederlerdi. Keza Sukot, Simha Tora, Şuvuot da saygıyla uyulan diğer bayramlardı. Şavuot’ta ve Kipur bitiminde, kayıkla Kâğıthane’ye (Ketana) gidilirdi. Cuma akşamları şamaslar, sokakları dolaşıp Şabat’ın başlangıcını duyurmak için “Asender k’es tadre - Mumları yakınız geç oldu” derlerdi. Cumartesi sabahı erkekleri dua için sinagoglara çağırırlardı. Sinagog çıkışından sonra erkekler evlerinde toplanırlar, sohbet ederler, rakı sofraları kurulurdu. Aileleri de birbirlerini ziyaret eder ayrıca Fener ve Eyüp gibi gazinolara gidilirdi. Bu gazinolarda görücüler (kazamenteros) aracılığıyla tanıştırılan aile babaları, gençlerin müstakbel evliliği hakkında ön görüşme yaparlardı. Gençler birbirleriyle tanışıp anlaştıktan sonra nişan günü (el espozoryo) saptanırdı. Nişanın bozulması genç kızın şöhretini zedeleyen tatsız bir olaydı. Nişanın yapılması kadar bozulması da dini otoritelerce yapılırdı. Cumartesi akşamları evlerde fincan oyunu, tombala ve loto gibi oyunlar oynanırdı. Pazar sabahı iş haftası başlardı.
Çocuklar: Aileler çocuklarını ‘mestra’ adı verilen ve pek iyi olmayan kreşlere verirlerdi. Özellikle fakir çocukların gittiği mestralara, çocukları sabahları hamallar sırtlarında götürürlerdi. Anaokulu işlevi gören ‘eskolikalar’ daha kaliteliydiler. Buralarda biraz okuma, müzik, Fransızca öğretilirdi. Erkek çocuklar ise, sinagoglara bağlı ilkokullara giderlerdi. Heder olarak adlandırılan bu okullar, o zamanın seyyahlarına göre 19. yüzyılın sonlarına kadar çok kalabalık sınıflardan oluşurdu; sert bir disiplin ve ezbercilik hâkimdi. Okuldan sonra babalarına yardım etmeyen çocuklar, sokaklarda oynardı; kızlar dikiş öğrenir, çeyizlerini düzer ve çok genç evlenirlerdi. Fakir ailelerin kızları daha varlıklı ailelere hizmetçi (mosa) olarak çalışmaya giderlerdi. Bazıları babalarının işinde çalışır, bazıları da örneğin Cibali’deki sigara fabrikalarda istihdam edilirdi. Kızların çalışması genellikle pek arzu edilmezdi. Hayır kurumlarındaki uğraşılar da bayanların etkinlikleri arasındaydı. Kadınların dinsel ritüellere (evlilik ve doğum öncesi) uymaları olağandı.
Yanbol Sinagogu
Meslekler: En saygın ve işlevsel meslek, kuşkusuz hahamlıktı. Hahamlar, Mahazeke Tora ve Talmud Tora öğretmenliği, dini konferanslar verme, kavgalılar arası arabuluculuk gibi işlevler görürlerdi. Nedeni anlaşılamayan ve özellikle uğursuz insanların kem gözünden kaynaklanıldığına inanılan hastalıkların ve kötü ruhların def edilmesi için dahi hahamlara başvurulduğu vakiiydi. Meyhaneleri ve tavernaları ile bir zamanlar pek ünlü olan Balat’ta birçok Yahudi meyhaneci de vardı. Meyhanelerde yalnız içki içilmez, şarkılar söylenir, şarkılar okunur ve dans edilirdi. Kahvehanelerin işletmecileri arasında Yahudiler de bulunurdu. Burada kâğıt oynanır ve müzik çalınırdı. Ayrıca gerek kahvehanelere, gerekse meyhanelere gidenlere, Yahudiler iyi gözle bakmazlardı. Buralara tulumbacılar, sokak satıcıları ve Yahudi kabadayıları dadanırdı.1948’de Balat’ta 80 kahvehane ve 20 meyhane bulunmaktaydı.
Yaygın bir meslek de kasaplıktı. 1827’de 30, 1949’da 14 kasap vardı. Sokak satıcıları arasında, sakalar, sütçüler, yemiş ve sebze satıcıları, yumurtacılar, balıkçılar, ‘liparida’ (çiroz) satıcıları bulunurdu. Balıkçıların ardından da kediler gelirdi. ‘Garato’ (tuzlu palamut, lakerda), ‘likorino’ gibi balık spesiyaliteleri ve ‘gaya’ (gelincik) balığı Yahudilerin balık tercihiydi.
Kabadayılıkları kavgaları ile ünlü Yahudi tulumbacılar, ölülerin mezarlığa taşınması görevini de üstlenmişlerdi. Ancak ateşçi (ateş yakanlar) ve kalaycılar (arenacis)Yahudi değildi…
Mekânlar da, insanlar da mazi oldu. Beşeri danışmanın, sevginin, komşu sıcaklığının, basit ve tutkusuz zevklerin var olduğu ortam da maziye karıştı. Bir zamanlar Balat’ta ve daha birçok yerde basit fakat inançlı ve fakirlikle bile mutlu olan Yahudiler işte böyle mazi oldular ve olmayı sürdürüyorlar…