Hazel Kahan, doğduğu, büyüdüğü, ailesinin savaş yıllarında barındığı ülke Pakistan’ı, evinin yer aldığı Lahor’u, toplama kampında yaşadıkları yılları tüm dünyaya anlatıyor. Kahan, evi saydığı Pakistan’ın geçmişteki konukseverliğini dile getiriyor
Hazel Kahan 2011’de Pakistan’ın Lahor kentine 40 yıl aradan sonra döndüğünde çocukluğunun geçtiği bu kenti oldukça değişmiş buldu. Çocukluğunun bu asmalarla süslü ilk taş evinde şimdi ülkenin siyasetinde en etkin gruplarından Rokhri ailesi yaşamakta. Ailesinin tıbbi bir klinik olarak kullandığı ikinci ev de Sanjan Nagar Felsefe ve Sanat Enstitüsüne dönüşmüş.
İngiltere, Avustralya ve İsrail’de yaşadıktan, Manhattan’da yıllarca çalıştıktan sonra bugün 75 yaşında olan Hazel Kahan artık Long Island’da oturuyor. Connecticut WPKN radyosunda söyleşilere katılıyor, aile öyküsünü, İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında Pakistan ve civar ülkelerde Yahudi olarak yaşamanın ne denli güç olduğunu özel forumlarda anlatıyor. ‘The Other Pakistan’ başlıklı sunumunu Woodstock ve Greenport’ta, New York’ta ve iki kez Berlin’de dinleyicilerle paylaşan Hazel Kahan, bu performansını Kasım ayında Montreal’de tekrarlayacak.
Hazel Kahan, “2007’de babamı yitirinceye dek bu konuya kafa yormamıştım. Birden bu yaşanmışlığı anlatacak hiç kimsenin kalmadığını düşündüm. Babam tüm bildiklerini bizlere aktarmak için elinden geleni yaptı. Şimdi sorumluluk bizde” demekte.
Aile öyküsü, Hazel Kahan’ın ebeveyni Hermann Selzer ile Kate Neumann’ın 1933’te Nazi Almanya’yı terk edip tıp eğitimi için İtalya’ya göç etmesi ile başlıyor. Uzun yıllar önce Berlin’de tanışan Hermann ile Kate karşılaştıkları Roma’da 1935’te evlenirler. Avrupa’nın Yahudiler açısından giderek tehlikeli olmaya başladığının bilinciyle, genç evliler kıtayı terk ederler. Yahudilerin çoğunluğu Britanya’nın yönetimindeki Filistin’e göç ederken Kahan’ın ebeveynleri daha maceracı davranır. Bir dostları onlara, “Niye Filistin’e gidesiniz ki? Gençsiniz, doktorsunuz. Hindistan’da Avrupalı doktorlara ihtiyaç var” demiş. Böylece Pakistan’da karar kılan genç çift Lahor’da çok güzel karşılandı. Dünyaya açık bir kent olan Lahor farklı kültürlere ev sahipliği yapmaktaydı.
“Lahor çok özel bir kentti çünkü doğudan İran ve Türkiye’ye olan ticaret yolu üzerinde bulunmaktaydı. Bu nedenle çeşitli yönlerden gelen turistler için kalacakları odalar bulunurdu” diyen Hazel Kahan 1939’da doğdu. 1940’lı yıllarda Pakistan’da, çoğunluğu bir liman kenti Karaçi’de olmak üzere yaklaşık 2 bin Yahudi yaşamaktaydı.
Hazel Kahan’ın ailesi laik bir aileydi. Kahan Pesah’ta ‘chapati’ (daha çok roti olarak tanınmaktaydı) yendiğini, Yom Kipur’da oruç tutan babasının her yıl baş ağrısı çektiğini anımsamakta. “Eğer etrafınızda Yahudi yoksa Yahudi olarak yaşamak zordur” şeklinde yorum yapıyor.
1940 yılının Aralık ayında, yani İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Britanya-Hint karma hükümeti Kahan ailesini, ülkenin güney batısındaki önce Purandar, ardından Satara toplama kamplarına gönderdi. Bunun sebebi vatandaş olmayanların hükümet tarafından yabancı olarak kabul edilmelerinden kaynaklanmaktaydı, Selzer ailesi de bu statüye dahildi.
Polonya, 1938 yılında beş yıl ülke dışında kalan bir kişinin vatandaşlığının düşeceğine ilişkin bir yasayı yürürlüğe soktu. Selzer ailesi de bu yasa kapsamına uyan kişiler arasındaydı. Polonya’da doğan Hermann Selzer’in ailesi o henüz çocukken Almanya’da Oberhausen’e yerleşmişti. Almanya’da doğan Kate ise, Hermann ile evlendiğinde Polonya vatandaşlığını kazanmıştı. Polonya pasaportuna sahiptiler ancak yeni yasa ile bu ülkenin vatandaşlığını yitirdiler.
Hazel Kahan, “Toplama kampında yaklaşık 200 aile vardı. Aileler, Nazi Almanlar, Nazi karşıtı Almanlar (biz bunlara dahildik), İtalyan faşistler olmak üzere sınıflandırılmışlardı. Yani bir şekilde kamp farklı fraksiyonlara bölünmüş sayılırdı” demekte.
Toplama kampında bir eve sahip olan Selzer ailesi beş yıl süresince yerel yönetimin gözetimi altında normal bir yaşam sürdü. Kamptaki ailelerin birçoğu ekonomik sıkıntı içindeydi. Hükümetle ilişkileri giderek değişime uğradı ve kötüleşti.
Toplama kampında deneyimlerini ve anılarını kaleme almaya başlayan Hermann Selzer 2007’de ölümünden birkaç yıl öncesine dek yazmaya devam etti. 1940 ile 1960 yılları arasına ait yazılarının çoğu, mektup koleksiyonu, belge ve fotoğrafları Leo Baeck Enstitüsü (New York’ta Yahudi Tarihi Merkezi’nde Almanya Yahudi tarihini araştıran bölüm) tarafından mikrofilme alındı. Hermann Selzer yazılarından hiçbirini yayınlamadı.
Savaşın ardından Lahor’a dönen Selzer’ler doktorluk mesleklerine devam etti. 1967 Altı Gün Savaşı ile Müslümanlarla Yahudiler arasındaki ilişki (Pakistan dünyanın ikinci en yoğun Müslüman nüfusuna sahip ülkedir) yeniden bozuldu. 1971’de koşullar ve ortam öylesine bozuldu ki Selzer’ler İsrail’e göç etmek zorunda kaldılar. Ama onlar yaşamları boyunca Pakistan’da kalmayı, emekliye ayrıldıktan sonra insanlara ücretsiz sağlık hizmeti vermeyi arzu etmişlerdi.
Hermann İsrail’de Hadassah Medical Center’da çalışmaya ve yazmaya devam etti. Farklı ülkelerde yaşamış olmanın sonucu olarak Selzer’ler dört ayrı pasaporta sahip oldular: yeniden edindikleri Polonya pasaportlarını korudular, Pakistan pasaportuna hak kazandılar, savaş sonrasında Almanya pasaportu, yaşadıkları ülke olan İsrail pasaportu edindiler.
Onlarca yıl sonra babasının mektup ve belgelerini gözden geçiren Kahan yayınlanmamış iki anısını kaleme aldı. Her ikisi de çocukluk dönemine odaklanan ‘A House in Lahore’ ve ‘An Untidy Life’ adlı yazıları ‘Growing Up Jewish in Pakistan’ (Pakistan’da Yahudi olarak yetişmek) başlığı altında topladı.
Hazel Kahan’ın ‘The Other Pakistan’ (Diğer Pakistan) adlı sunumu, bu Müslüman ülkesinin bir Yahudi olarak deneyimlediği umulmayan misafirperverliğini ve sıcaklığını vurgulamakta. Kahan; “Pakistan günümüzde Taliban nedeniyle herkesin olumsuz şeyler düşündüğü bir ülke. Oysa benim için diğer bir Pakistan, konuksever bir Pakistan var” sözleri ile duygularını ifade etmekte.
İngiltere’deki çeşitli okullarda eğitim gören, bir yetişkin olarak farklı ülkelerde yaşayan Kahan çocukluğunun bir bölümünü toplama kampında geçirmesine rağmen, Pakistan’ın kalbindeki yeri çok başka. Kahan, Pakistan’ı her ziyaretinde oldukça iyi karşılandığını belirtirken, “Pakistan’a yakınlık duymamın nedeni, orada doğmuş olmam, orası benim evim sayılır. Oranın yabancısı değilim, oralıyım” demekte.
Kaynakça/Gabe Friedman-Forward