Rut ve Tanrı inancı

“Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim, sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım. Senin halkın benim halkım, senin Tanrın benim Tanrım olacak.” Rut -1: 16

Tufan ERBARIŞTIRAN Perspektif
5 Kasım 2014 Çarşamba

Bu sözler Yahudi tarihinde iki önemli kadından biri olan, Rut’a aittir. Hâkimler döneminde yaşanılan kıtlık nedeniyle, İsrailliler büyük bir sıkıntı çekmekteydi. Rut, pagan inancına sahip Moav halkındandı. Ancak, babası Elimelek, annesi Naomi isminde bir ailenin İsrailli oğlu Mahlon ile evlenir. Bu evlilik uzun sürmez (çocukları yoktur), Mahlon vefat eder. Rut, dul bir kadın olarak yaşamına devam edecektir.

Hâkimler Kitabı’nda Tanrı’ya karşı gelenlerin yaşadıkları ile Rut’un bereketi anlatılır. Bu iki zıtlık, ilk başta kafa karışıklığı yaratsa bile sonuçta tam bir uyum içinde önemli mesajlar verir. İşin dinsel yönü bir yana, Rut’un yaşamı, çevresinde dönen olaylar ve bunların sonuçları mistik bir yapının gizemli labirentlerinde dolaşmaya benzer. Sözgelimi, bu bölümde kıtlık, hüzün, dram, göç vardır. “Hâkimlerin egemenlik sürdüğü günlerde İsrail’de kıtlık başladı.” Rut -1: 1. İlk görüntüde değişen mevsimler, açlık, yoksulluk ve kaçış yolculuğu söz konusudur. Burada uzaklardan bir ağıt duyar gibiyiz. ‘Ses’ imgesel bir yolculuğuna başlar, bazen coşar, kendiliğinden akar, sonra durur, sessizlik olur, ardından gök gürlemesi gibi bir patlama ve yeniden inişli çıkışlı bir ses işitiriz. İlk sözlerde, kulağımızda yankı yapan, nereden geldiği belli olmayan, ancak dinledikçe canımızı acıtan, bizi üzen, duygulandıran, bazen de derinliğinde inildiğinde merak uyandıran, neden sorusunu sorduran tuhaf ve gizemli bir atmosfer yaşarız. Anlatılanlar ile ‘ses’ birlikteliği sayesinde, görüntüyü ‘sese’, ‘sesi’ görüntüye dönüştürür. Sözcüklerin ikincil anlamları kendiliğinden ortaya çıkar, bize farklı bir görüntü sunar. Tüm karakterler ‘ses’ ile canlanır, karşımıza gelir ve kendilerini tanıtır. Ancak, Elimelek, Mahlon ve Kilyon seslerini kaybetmiş, bölümde sessiz kalmış, var oluşlarını figüratif birer süsleme ile tamamlamıştır. Onların kişilikleri, tanımlanmaları, var oluşları arkalarında bıraktıkları ‘iz’ler sayesinde belirginleşir, ortaya çıkar ve kendini gösterir. Bir planın sessiz tanıkları gibidir, her biri kendi nedenselliklerini Rut’a yüklemek ve onun çevresini örmek amacındadır. Aynı bölümde Naomi ve Rut’un kocası olan Boaz’ın bile sesleri yeterince öne çıkmaz.

RUT VE SÜRPRİZ SENFONİ

Tevrat’ta Rut Bölümü gerçekten bir müziğin tınısı gibi, insanın ruhunu yumuşak bir tülle sarar, ıslak rüzgârlarla bedenini okşar, sonunda kendinizi mistik bir bestenin notaları arasında bulursunuz. Rut özel bir kadındır, onun yaşamı ve sözleri çağlar öncesinden günümüze kadar gelmiştir. Rut, ses ve söz ile uyumlu bir biçimde anlatılmıştır.

Franz Joseph Haydn’ın (Avusturya, 1732-1809) yazdığı çok ünlü bir beste vardır. 94 numaralı ‘Sürpriz Senfonisi’ yaşamın kendine özgü güzelliklerini yansıtırken, finalde gerçekten bir sürpriz vardır. Senfoni Adagio – vivace molto ile başlar. İnsanın ruhuna hitap eden, yavaş ama lirik bir tat bulursunuz. Bu açılış ile Rut’un ilk bölümde anlatılan kıtlık, göç ve dram uyum içindedir. Görüntüye yansıyan boş tarlalar, kargalar, göç eden insanlar, zayıf çocuklar, yorgun ve düşünceli yaşlılar bu ilk tempoya uygun bir atmosfer yaratmaktadır. Kadim dönemleri yansıtan, siyah beyaz filmlerin bazı sahnelerinde olduğu gibi, incecik bedenler, yerlerinden edilmiş insanların yolculuğu, arkalarındaki acı tatlı anılar hepsi birer birer perdeye yansımaktadır. Hayli etkileyici, dramatik, tipik bir göç (ya da kaçış) yolculuğunun gösterimidir.

Elimelek ailesi Betlehem’e geldiklerinde, bu kez ‘ses’ imgesel yolculuğunda kısa bir mola verir, kendi nedenselliğini öznel-genel çatışması içinde, bedensel bir yapıya büründürür, ardından devam eder. ‘Ses’ ile anlatım, gösterim, süreklilik ve karakterlerin dışa vurumu gibidir. Bölümde yer alan sessizlik, ustaca yazılmış bir öykü metnini andırır. Deneyimli bir yazarın elinden çıkmış bir öykü metni, ansızın başlar ve finali olmadan biter. Okur, elindeki metnin boşluklarını tamamlamak için, karakterleri ve onların kişiliklerini, olay örgüsünü, yazarın vermek istediği mesajı iyi algılamak zorundadır. Bunu yapamadığı sürece, okuduğu öykü art arda sıralanmış tümceler yığınından başka bir şey değildir. Aynı olay, Rut bölümünde de geçerlidir. İlk ‘sesler’ dönüş yolunda, Naomi’nin iki gelinine söylediği sözlerdir. Onlara kendi topraklarına geri dönmelerini, yeni bir yaşam kurmalarını öğütler. “Analarınızın evine dönün.” Bu sözlerde iyi niyet, sevgi ve yalnız başına yaşayacak bir kadının güçlü iradesi vardır. Yaşlı, kimsesiz belki de parasız bir kadın (Naomi) yeniden ülkesine dönecek, yolda tehlikeler yaşayacak, vatan topraklarında ölmek için her şeyi göze alabilecek kadar cesur ve azimlidir. Bu sözler Rut bölümünde yoktur. Az önce söylediğimiz gibi, bir öykü metnini tamamlamak ve ona yeni bir anlam verebilmek için ‘boşlukları’ doldurmak gerekir. Böylelikle okuduğunuz metin hem canlanır hem de size eşlik eder.

Aile, Betlehem’e geldiklerinde, sözünü ettiğimiz bestenin tınıları birden canlanır, biraz daha hareketlenir ve okuduğumuz bölümle uyum içinde akışkanlığını sürdürür. Andante olarak yavaş, dingin bir ritimde, yaylı ve telli çalgılar ile ritim çok fazla iniş çıkış göstermez, belirli bir kalıp içinde devam eder. Ani bir yükselme ya da sert bir iniş yoktur. Bu bölüm için kısa bir not düşelim. Ülkemizde birçoğumuzun zamanında söylediği ya da sonradan duyduğu ünlü bir çocuk şarkısı vardır:

“Daha dün annemizin kollarında yaşarken / Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken / Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk / Sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz / Okul bizim yuvamız, tertemiz tutmalıyız / Öğretmenler annemiz, onları çok severiz.”

Bu şarkının bestesi için, kısa alıntılarla yazımıza konuk etmeye çalıştığımız, besteci F. Joseph Haydn’ın 94 numaralı ‘Sürpriz Senfonisi’ ile özdeşleştirilir. İkinci bölümde yaylı ve telli çalgılar ile bu şarkının bestesi arasında böyle bir ilişki olduğu öne sürülür. Başka yorumcular ise, bu şarkının bestesini farklı yorumlar. Prof. Dr. Yüksel Yılmaz bu konuda şunları söylüyor: 

“Beste yanlış olarak W.A. Mozart diye biliniyor, oysa 1740’lardan gelen anonim bir Fransız-Alman çocuk şarkısı. Eser 1771’de Francois Bouin ve 1783’de Michel Corrette tarafından düzenlenmiş. Mozart 12 çeşitlemesini yapmış bestenin ve giderek tüm dünyada farklı sözlerin eşlik ettiği en çok dinlenen, söylenen çocuk şarkılarından biri olmuş. Orijinal Fransızca sözleri şöyle:

“Ah anne size ne desem, / Sıkıntımın nedeni / Baba büyük bir insan gibi / Mantık yürütmemi istiyor / Ben şekerlemelerin Akıldan daha değerli olduğunu söylüyorum.”

Son olarak, bu şarkının sözlerinin anonim olduğunu belirtelim.

GELENEKLER

Rut, kayınvalidesi Naomi ile kalırken, ona çok yardımcı olur; tarlada çalışır, yemek yapar, her işin altından kalkar. Yine bu bölümde sessiz bir geçiş vardır. Evleneceği adam Boaz’la tanışması ise geleneklere uygun olur. Naomi şöyle der:

“Adam yatıp uyuduğunda, nerede yattığını belle; sonra gidip onun ayaklarının üzerindeki örtüyü kaldır ve oracıkta yat. Ne yapman gerektiğini o sana söyler.” Rut - 3: 4. Eski bir İsrail geleneğine göre bu bir evlenme teklifi olarak bilinir. Burada sözcükler öne çıkar, her biri bir geleneği yansıtır. Sözgelimi, İsraillilerin geleneklerine bağlı kalmaları onları yaşanılan tüm zorluklara karşı koyma cesareti vermiştir. Bir toplumun geleneği, o toplumun var oluş nedenselliği ile geleceğe yönelik güçlü bir alt yapıdır diyebiliriz. Bu gelenek sözcüğü bize şu sözleri anımsatır:

“Geleneklerimizle, dengemizi uzun yıllardır sağlıyoruz.” Bu sözlerin sahibi Sütçü Tevye’dir. Solomon Navmovich Rabinovich’in Yidiş dilinde yazdığı ‘Sütçü Tevye’ öykülerinin senaryosunu ABD’li oyun yazarı Joseph Stein (1971) yazmıştı. Bu müzikal oyunda, Yahudi toplumunun geleneklerine olan bağlılığı ile Çarlık Rusya’sının son dönemlerinde yaşanılan siyasal olaylar anlatılmaktadır. Söz geleneklerden açılmışken devam edelim.

Naomi’ye ait tarlayı bir yakınının alabilmesi için, Rut’la evlenmesi gerekmektedir. İsmi verilmeyen bir erkek ile Boaz arasında bir konuşma gerçekleşir. Bu konuşmanın sonucunda, tarla ve Rut aynı kişiye ait olacaktır. Adam bundan vazgeçer. Böyle durumlarda biri çarığını karşı tarafa verirdi.

“Bu nedenle yakın akrabadan olan adam, ‘Sen kendin satın al’ diyerek çarığını çıkarıp Boaz’a verdi.” Burada da gelenekler karşımıza çıkmaktadır. Kişinin ayakkabısı verildiğinde, bunu nasıl yorumlayabiliriz? Bu konuştuğumuz yolda ben yürümeyeceğim, sen devam et anlamında olabilir mi? Belki…

Rut’un evlenme bölümünde, bestenin menvetto ile mistik bir atmosfere geçtiğini söyleyebiliriz. Bestenin bu bölümünde, başlangıç temasından uzaklaşan, yaylı ve telli çalgıların eşliğinde, insanın doğrudan ruhuna hitap eden, son derece yumuşak bir akış vardır. Rut ve Boaz evlenmiştir. Sanki beste buna eşlik ediyormuş gibi, romantik ve büyülü bir atmosferde gelişimini sürdürür. Bu evlenme faslı ile bestenin bu bölümü arasında dolaylı bir yakınlık söz konusudur. İnsanların evlenmeleri sırasında hahamların okudukları dualar, törene katılanların iyi dilekleri, nihayetinde mutluluğun başlangıcı…

Rut bir erkek çocuğu dünyaya getirir. Bu çocuk, Ovet adını alır. Ovet, İşay’ın babası, İşay da Davud’un babasıdır. Yani Rut, Davut’un dedesinin annesidir. Davud, Kudüs kentinin kurucusudur. Tanah’ın, Mezmurlar bölümünü oluşturan 150 şiirin Davud tarafından yazıldığı kabul edilir. Davud’un çok güçlü ve hoş bir sesi vardır. Bu nedenle, Davudî tanımı ondan gelmektedir. Bunun konumuzla yakın bir ilgisi vardır.

Şimdi düşünelim, Mova’lı bir kadın olan Rut bir İsrailli ile evlenir, Yahudi inancına severek ve isteyerek geçer. Gelenekleri, törenleri, Tevrat’ı kabul eder. Onun bu köklü değişimi dinsel açıdan çok geniş bir yoruma açıktır. Ancak, burada farklı bir konuyla yorum yaptığımız için, bu bölümü geçiyoruz. Bestenin final bölümü davullar ve yüksek sesli telli çalgılar ile âdeta gümbür gümbür gelir. Bu bölümde beste yüksek bir volümle izleyiciyi (meraklısı, bestenin asıl yazılış amacını öğrenebilir… TE) yerinden oynatırcasına hareketlenir, bir marş edasıyla kulakları patlatan bir final yaratır. Peki, Rut’la ilgisi nedir? 

Davud’un sesi için çok güçlü demiştik. Onun okuduğu ezgiler çok uzaktan bile duyulmaktaydı. Hastaların iyileşmesi için müzikle tedavinin Davud ile başladığı söylenir.

“O günden sonra, Tanrı’nın gönderdiği kötü ruh ne zaman Saul’un üzerine gelse, Davud liri alıp çalar, Saul rahatlayıp kendine gelirdi. Kötü ruh ondan uzaklaşırdı.” 1. Samuel - 16: 23.

Bestenin son bölümünde yüksek bir ses ile finalin tamamlandığını söylemiştik. Peki, Davud’un doğması ile bu yüksek ses örtüşebilir mi? Belki. Sonuçta bu bir yorumdur, katılan da olabilir katılmayan da…  Bestenin yüksek volümlü finali ile Davud’un kendine özgü güçlü ve etkileyici sesi arasında –bizce- dolaylı bir bağlantı gördüğümüzü söyleyebiliriz…

Richard Wagner (Almanya, 1813 -1883), müzik alında bir devrim olarak kabul edilen, birleşik sanat eseri kavramı (Gesamtkunstwerk) ile yeni bir çığır açmıştı. Ancak, Yahudi karşıtı söylemleri nedeniyle ırkçılık yapmıştı. Wagner’in bestelediği, ‘Valkyrie Operası’ Nazilere örnek olmuştu. Kısaca tanıyalım: Efsaneye göre, Valkyrie çok güzel bir Alman kızıdır. Sarı saçlı, mavi gözlü ve etkileyici bir bedeni vardır. Onun bütün yaşamı ve uğraşısı, savaş alanlarında dolaşarak, öldürülecek olan askerleri/ kişileri göstermektir. Yani, masum yüzlü bir cani! Zayıfları, güçsüzleri, korkakları/ belki de karşıdaki kahramanları ayıklamak ve katillere göstermek bu kızın işiydi. Sonradan kime ilham verdiğini söylemek gereksiz… Şimdi bir tarafta kendi isteğiyle Yahudi inancına geçmiş, kayınvalidesine karşı saygılı, yüreği sevgi dolu bir kız düşünelim. Aynı kız, Yahudi geleneklerini uygulasın, kendi topraklarını terk etsin, nihayet Davud’un dedesinin annesi olsun. Diğer tarafta ise üstün ırk saçmalığına inanan, milyonlarca insanın katledilmesine neden olan bir efsane! Hadi, buna efsane diyelim ama bu efsaneyi besteleştiren Wagner’e ne diyeceğiz? Evet, yeniden F. Joseph Haydn’a dönelim.

Finalde tıpkı Davud’un güçlü sesini anımsatırcasına, insanın kanını kaynatan, bir marş ezgisi içinde yüksek tempoda bir son! Bir bestecide müzik notaları, kendi yapısında ‘sese’ dönüşürken, toplumu ‘uyandırmaya’ yönelik bir amaç içindedir. Bu öylesine bir müzik ve yüksek bir sanat sevgisi içermektedir ki, finali son derece güçlü ve etkili yapmıştır. Diğeri ise (Wagner), ırkçı bir efsaneden yola çıkarak, kendi müziğini, farklı bir inanca mensup insanların katledilmesine yol açabilecek kanlı bir serüvene dönüştürmüştür. Müziği ve sanatı kendi siyasal görüşleri açısından kötü kullanmıştır diyebiliriz.

Rut olayında bize yansıyan şudur: Pagan inancından Yahudi inancına geçen, örnek bir yaşam sergileyen, geleneklere bağlı kalan, dul kaldığında namusunu koruyan, çalışmaktan yorulmayan, çevresine daima iyi davranan biridir, Rut. Bu kadının simgesinde, iyilik-doğruluk, inanç-inançsızlık, gelenek-efsane gibi temalar işlenmiştir. Bölümdeki karakterlerin kişilikleri hem yaptıkları eylemlerle hem de ‘sesleri’ ile kendilerini göstermiştir. Her bir karakter gerek sessiz kalarak gerekse konuşmalarıyla, kişiliklerini ve dönemin tarihsel koşullarını yansıtmaktadır. Her birinin ‘ses” imgesiyle tanıtılması, Davud’un kişiliğine kadar uzanmaktadır. Tevrat’taki her olayın özel bir anlamı, yetkinliği, her dönemde karşımıza çıkışı söz konusudur. Rut böyle bir karakterdir ve sadece bir kadın olarak kabul edilmemelidir. O kendi sesiyle kişiliğini yansıtmakla birlikte, çevresindeki dönemi, gelenekleri, fazileti, Yahudi inancına geçmesindeki etkeni ve yaşantısındaki insani ‘değer’ler nedeniyle önemini her zaman koruyacaktır.