Bi de Ankara´da İsrail Elçisi´nin oturduğu rezidansa taş atmalarına izin vermeyip gaz sıkan polise, ´Yahudi misiniz ulan´ diye bağırıp akılları sıra hakaret ediyorlar. Oysaki bu ülkede binlerce TC vatandaşı Yahudi kardeşmiz var. Onları rencide ettiklerinin farkında bile değiller... İsrail başka bir şey, Yahudi ve Musevi olmak farklı bir şey ama kafaları basmıyor bir türlü. Hem polis sizi bıraksa ne yapacaksınız? İsrail toprağı statüsünde olan, elçinin rezidansına, yani evine duvarlardan atlayarak girip, eşiyle, çocuğuyla birlikte rehin mi alacaksınız? ENGİN BALIM – www.egeninsesi.com
İSRAİL BAŞKA BİR ŞEY, YAHUDİ VE MUSEVİ OLMAK FARKLI BİR ŞEY AMA KAFALARI BASMIYOR BİR TÜRLÜ
Aksa için eylem yapanların hassasiyetlerini anlıyorum ama tavırlarını anlayamıyorum. Neymiş Türkiye sessiz kalmayıp, İsrail'e dünyayı dar etmeliymiş!
(...) İsrail kim siz kim?! Ama haklılar biz bölgesel süper gücüz...
(...) Bi de Ankara'da İsrail Elçisi'nin oturduğu rezidansa taş atmalarına izin vermeyip gaz sıkan polise, 'Yahudi misiniz ulan' diye bağırıp akılları sıra hakaret ediyorlar. Oysaki bu ülkede binlerce TC vatandaşı Yahudi kardeşmiz var. Onları rencide ettiklerinin farkında bile değiller...
İsrail başka bir şey, Yahudi ve Musevi olmak farklı bir şey ama kafaları basmıyor bir türlü.
Hem polis sizi bıraksa ne yapacaksınız?
İsrail toprağı statüsünde olan, elçinin rezidansına, yani evine duvarlardan atlayarak girip, eşiyle, çocuğuyla birlikte rehin mi alacaksınız?
Engin Balım
http://egeninsesi.com/article/172577-yahudi_misiniz_ulan
Bugün bizim Kudüs dediğimiz şehir Bronz Çağı’nda (MÖ 3000-1200) Sami kavminden Kenaniler tarafından kurulmuştu ve adını dönemin en büyük tanrısı Shalem’den (Salem) almıştı. İbranice Yerushalayim, Aramice Yerushlem, Süryanice Urishlem ve Asurca Urusalim, Roma döneminde İmparator Ælia Hadrianus’tan dolayı Ælia (Ilia) Capitolina, Müslümanların fethinden 11. yüzyıla kadar bu isimden bozma İliya, Fatımiler döneminden itibaren Beytü’l-Makdis ya da Beytü’l-Mukaddes (İbranice mabet demek olan Betamiktaş’tan geldiği sanılıyor), Memlükler döneminde kısaca Al-Kuds ya da Kudüs diye anılan şehir Tevrat’ta, Yerushalayim ve muadili olan, Ohobila, Sion, Zion, Ir Davut gibi 70 kadar adla tam 660 kere anılır(mış). (Ben saymadım, sayanların yalancısıyım.)
Tevrat'ta Kudüs şairane ifadelerle anlatılır. Yahudi inancına göre Tanrı dünyayı yarattığı sırada tahtının altındaki bir taşı boşluğa fırlatmış, bu taş inip hareket ederek yeryüzünü oluşturmuş. Dünyanın merkezi olarak kabul edilen bu taşa ‘Even Şatiah’ yani ‘Nirengi Taşı’ demiş Yahudiler. Yine inanışa göre koca bir kaya kitlesi olan bu taşın üzerinde İbrahim oğlu İshak’ı kurban etmek istemiş, Yakup merdiven rüyasını burada görmüş, Davut Tapınak’ı burada inşa etmeyi tasarlamıştı. Davud’un ömrü vefa etmeyince onun bu hayalini Süleyman gerçekleştirmişti. Tapınağın inşa edildiği bu yer Kudüs yakınlarındaki Moriah Dağı idi. Bazıları bu tepenin bugün Sion Tepesi denilen yer olduğunu, bazıları başka bir tepe olduğunu düşünüyor.
Yahudi inanışına göre, İsrailoğulları en mutlu günlerini MÖ 10. yüzyılda, Süleyman’ın krallığı döneminde yaşamışlardı. Süleyman’ın ölümünden sonra, Asurlular ile Mısırlılar arasındaki savaşlardan zarar görmüşler, Babil Kralı Nabukadnezar’ın MÖ 586’da Süleyman’ın Tapınağı’nı yıkmasının ardından Babil’e sürülmüşler, İranlı Ahimened Kralı II. Kiros tarafından esaretten kurtarılmışlar, Kiros, Tapınağı yeniden inşa etmelerine izin vermiş, böylece Kudüs’ün Yahudi inancı açısından en yüce konuma yükseltmişti. Yahudiler Büyük İskender döneminde (MÖ 332’de) Makedonya Krallığı’nın tebası olmuşlar, İskender’den sonra Mısır ve Helen egemenliği arasında gidip gelmişlerdi. Yahudi tarihinde dönüm noktasını, Süleyman’ın Tapınağı’nın MS 70 yılında Roma İmparatoru Vespesianus’un oğlu Titus’un askerleri tarafından yerle bir edilmesi oluşturuyordu.
Ayşe Hür
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/kudus_mescid_i_aksa_ve_zeytin-1227033#
Defalarca gittiğim bir ülke İsrail. Halkının, Türklere karşı olağanüstü bir sevgisi, sempatisi olduğunu gözlemledim hep.
İstisnaları muhakkak vardır ama kahir ekseriyetten gördüğüm hep bu oldu.
Türkiye’ye tarihten kaynaklı var olan gönül bağının yanı sıra, sokaktaki İsrailli’de İslam düşmanlığı da görmedim aslında.
Ama o büyük çoğunluğun hissiyatı, İsrail devletini yönetenlere bir türlü yansımıyor.
Türkiye ile ilişkileri getirdikleri nokta malum. Bu ayrı bir başlık...
Ama bundan da daha vahimi, Müslüman dünyadaki antisemitizmin değirmenine sürekli su taşıyan politikalar uyguluyor İsrail yönetimleri.
İşte son Mescid-i Aksa tacizi.
Bizatihi ‘din devleti’ olan İsrail’in, bir başka dinin kutsallarına karşı bu kadar hoyrat, bu kadar pervasız olmasını kim, nasıl açıklayabilir?
Kendi dininin değerlerini (haklı olarak) dokunulmaz sayan İsrail’i yönetenler; bıkmıyor, usanmıyor aynı kutsal topraklar üzerinde, komşularının kutsal değerlerini kaşımaktan.
Murat Çelik
http://www.gazetevatan.com/murat-celik-694666-yazar-yazisi-yine-bildigimiz-israil-/
Binlerce Yahudi vatandaşımız geniş arazilerini yok pahasına ellerinden çıkarma kararı mı aldılar..? Öyle ise neden..?
Binlerce dönüm araziler neden yarı fiyatına satışta..?
Emlakçılardaki binlerce tapu ne anlama geliyor..?
Özellikle Şile, Riva, Beykoz, Kurtköy başta olmak üzere Türkiye’nin muhtelif bölgelerindeki taşınmazları elden çıkarmak için neden düğmeye bastılar..?
Kendilerini artık güvende hissetmiyorlar mı..?
Yoksa, ezelden beri peşlerini bırakmayan Türk-Arap yakınlaşması yine göçe mi zorluyor..?
Yakın kaynaklara göre olası bir kaosun beraberinde getireceği kitlesel tepkilere karşı önlem mi..? (6-7 Eylül olayları-1955)
Tüm bu sorular yanıtlarını bekliyor..
Türkiye-İsrail ilişkileri tam gerginliği, hatırlarsanız Davos’da ‘one minute’ dendiğinde başlamış, o günden bu yana İsrail’le ilişkiler çamaşır ipi gibi gerilmişti..
Türkiye’de İsrail politikalarının eleştirilmesi, acaba Yahudi aleyhtarlığına dönüşür mü endişesini taşıdı, taşıyor..
Türkiye-İsrail ilişkileri ve diğer ülkelerle bağlantıları vs..
Bu çok geniş ve uzmanlık gerektiren bir konu..
Ben son günlerde aldığım bir duyumu paylaşmak istedim sadece..
Filiz Akgün
http://haber.rotahaber.com/yahudiden-kelepir_499783.html
Uluslararası koşullar İsrail’in geçici olarak duraksamasını sağlayabilir ama İsrailli yetkililerin Tapınak Dağı diye andıkları Harem-üş Şerif’le ilgili planlarını hayata geçirme ve daha makro düzeyde Doğu Kudüs’ü Araplardan temizleyip ‘birleşik’ Kudüs’ü başkent yapma hedefinden şaşacaklarına dair hiçbir belirti yok. Doğu Kudüs’ün Filistin’e başkent olacağı iki devletli çözüm çağrıları da İsrail’in umurunda değil.
İsrail bu amaç için bedel ödettirmekten asla çekinmiyor. Şiddet şiddeti doğurunca da terör mağduru rolünü iyi oynuyor. Burada bir şeyin altını çizmek gerekiyor: Filistinlilerin şiddete dönüşen öfkesi sadece Mescid-i Aksa ile izah edilemez. Filistinlileri yaşamdan bezdiren apartheid uygulamaları her geçen gün genişliyor. Umutsuzluk ve nefret derinleşiyor. Ağır koşullar örgüt kontrolü olmadan eylemlere kalkışan ‘yalnız kurtlar’ın sayısını arttırıyor. “Kudüs, İsrail’in apartheid başkentine dönüşüyor” diyen Haaretz yazarı Gideon Levy’nin tespitleri belki fikir verebilir:
“İsyan yolda. Sıradaki terör dalgası Doğu Kudüs’ün dar sokaklarında yükseldiğinde İsrailliler şaşırmış ve hiddetlenmiş numarası yapabilirler. Doğruyu söylemek gerekiyor: Çarşamba günü yaşanan şok edici olaya rağmen Filistinliler tarihin en sabırlı halkı olarak ortaya çıkıyor. Yoğun tutuklamalar, şiddete başvuran yerleşimciler, mahrumiyet, kovulma, ihmal, mal ve mülklerinden olmalarına rağmen son zamanlarda taş atmalar hariç sükûnetlerini koruyorlar… Birleşik kent dünyanın en büyünmüş kenti. Sözde eşitlik bir şaka, adalet ayaklar altında. Kudüs’ün Filistinli bir sakini, Paris’te bir Yahudi’den daha fazla linç edilme tehlikesi içinde. Ama burada kimse kıyameti koparmıyor. Parisli bir Yahudi’nin aksine Filistinli Kudüs’ten kovulabiliyor. Ayrıca korkunç bir rahatlıkla tutuklanabiliyor. 16 yaşındaki Muhammed Ebu Hudeyr’in yakılarak öldürülmesinin ardından patlak veren gösteri dalgasında İsrail 260’u çocuk 760 Filistinliyi tutukladı…”
Levy’nin sözlerine ilave edilebilecek çok şey var.
Mesela toplu cezalandırmalar… Bir kişinin eylemi için onlarca, yüzlerce insan tutuklanıyor. Eylemci delikanlının baba ocağını başına yıkmak rutin uygulama.
Ve yıkılan evler… Daha üç gün önce tam da olayların tırmandığı sırada Doğu Kudüs’ün Silvan semtinde dört aileye ait iki ev ‘ruhsatsız’ diye yıkıldı. Yahudiler kendilerine ait olmayan yerlerde binlerce konut yapabilir ama Doğu Kudüs’te evlenen bir Filistinli çift için ev inşa edilemez. Her şey Arapsız Kudüs için!
Ve kovulmalar… 1967-2013 arasında 14 bin 309 kişinin Kudüs’teki ikameti iptal edildi.
Ve içerdekilerin çaresizliği… İsrail istihbaratı Filistinlileri şüphe üzerine ‘idari tutuklama’ adı altında sorgusuz sualsiz 6 aya kadar, hakim kararıyla yine suçlama olmadan 5 yıla kadar içerde tutabiliyor. Hapishanelerde 7 bin Filistinli var.
Tüm bu zulme karşı Filistinliler fırlattıkları taş için 20 yıla kadar hapis cezası alabilecek. Yeni yasa böyle diyor.
Özetle Haaretz’ten Amos Harel’in değimiyle “Filistinlilerin isyan etmek için nedenleri var.”
Fehim Taştekin
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/arapsiz_kudus_icin-1225834#
İsrail'de üçüncü günüm. Harika insanların bulunduğu mükemmel bir yer burası. Havaalanına ayak bastığım andan itibaren sokaktaki insanların yardım etme çabaları inanılmaz. Tren biletlerinden tutun da istasyonlardaki panolara kadar pek çok yerde sadece İbranice ve Arapça yazıyor olması bir şekilde yardım istemenize sebep oluyor. Fakat neredeyse herkes İngilizce biliyor ve bu durum yanıbaşınızda duran kişilerle iletişim kurmanızı sağlıyor. Bu yüzden daha üçüncü günüm olmasına rağmen pek çok insanla tanıştım. En güzeli ise dün akşam tanıştığım 80 yaşlarında tonton bir çift idi. Birden bastıran yağmurda sırılsıklam bir halde Rehovot'da kaybolur gibi oldum ve caddede sadece şemsiye altında ağır adımlarla elele yürüyen bir çift vardı. Umarım İngilizce biliyorlardır, diyerek yaklaştım ve yol tarifi istedim. Yaşlı kadın koyu bir aksanla "hello darling" diyerek cümleye başladı ve tarif etmeye çalıştı. Teşekkür edip gidecekken arkamdan yine "hey darling!" diye seslendi. Dönüp baktığımda, ‘yağmur çok şiddetli, şemsiyenin altında birlikte yürüyebiliriz,’ dedi. Kolkola girip birlikte yürüdük ve nereden geldiğimi sordu. Türkiye'den fakat aslında babamın Filistin'de doğmuş olduğunu söyledim. Elimi sıkarak, "Ohh my darling, welcome home!" cevabını aldım. Keşke yağan yağmur tüm nefreti ve önyargıları yıkasa yeryüzünden dedim o an. Okullarda, mağazalarda, marketlerde birlikte okuyan ve çalışan Arapları ve Yahudileri görmek, Tel Aviv'de Arapça şarkının çaldığı bir dolmuşa binmek, kısacası nefreti değil de sevgiyi görmek bu topraklara öyle çok yakışıyor ki. Evet burası Tel Aviv, ve bir büfenin duvarında şu yazıyordu; "Seni de seviyoruz!".
Zeynep Karaosman
İsrail yönetiminin öngördüğü muhakkak olan bir başka şey de ara seçimlerde Cumhuriyetçilere karşı ağır bir yenilgi alan ABD Başkanı Obama’nın bundan sonra bütün enerjisini dış politika konularına sarf edeceği gerçeği. Artık Senato çoğunluğunu kaybetmiş olan Obama hiçbir sosyal reform projesini hayata geçiremeyeceğine göre Kongre veya Senato’ya sormadan faaliyet gösterebileceği tek alana ağırlık verecek. 2016 seçimlerinde demokrat adaya tutunabileceği bir miras bırakmak için uluslararası siyasette Amerikalıların gurur duyabilecekleri bir başarıya imza atması gerekiyor. Nitekim araseçim mağlubiyeti sonrasında yaptığı halka sesleniş konuşmasında iç politika mevzularına girmekten kaçınan Başkan Obama, ofisteki son iki yılını temelde Ortadoğu politikasına eğilerek geçireceğinin mesajlarını verdi. Obama ile Netanyahu arasındaki onulmaz uyuşmazlık da hesaba katıldığında bu dönemin İsrail için kolay geçmeyeceği açık. Bu şartlar altında Aksa olayları Başkan Obama’nın kucağına atılmış bir “al bununla uğraş” paketi gibi…
Görünen o ki AKP yönetimi de Aksa olaylarını “Filistin davasına sahip çıkmanın ağır sorumluluğu” çerçevesinde değil “Yahudi’ye küfretmenin dayanılmaz hafifliği” kolaycılığında ele alacak. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Mavi Marmara’da şehit edilen vatandaşlarımıza reva görülen uygulama ile alakalı “yapılanların savaş suçu olduğu anlaşılıyor ama bizim ilgileneceğimiz ölçekte büyük bir olay değil” açıklamasını yapmış olması da bu kolaycılığa katkıda bulunacak.
Kerim Balcı
http://www.zaman.com.tr/kerim-balci/agla-aksam-agla_2256023.html
YANGINA körükle gitmek. Bazı İsrailli bakan ve milletvekilinin Mescidi Aksa inadı böyle özetlenebilir.
Binyamin Netanyahu Yönetimi ve ABD bu eğilimi kontrol altına almazsa Suriye ve Irak savaşından sonra Ortadoğu yeni bir küresel krizle daha karşı karşıya kalabilir.
...
BÖLGEDE yaşanan şiddet eylemleri, 1980'lerin sonundaki 1'nci İntifada (Ayaklanma), 2000 yılında muhalefet lideri Ariel Şaron'un Mescidi Aksa'yı ziyaret etmesiyle tetiklenen 2'nci İntifada'nın ardından 3'üncü İntifada'nın başladığı şeklinde yorumlanıyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, El Aksa'da olanları 'savaş ilanı' olarak niteledi. Hamas, El Aksa'yı savunmak için 2500 kişilik bir gönüllü ordusunun kurulduğunu açıkladı.
NETANYAHU hükümeti şunu anlamalı. Mescidi Aksa; Filistin-İsrail meselesi değildir. Azınlık olan bir grup İsraillinin Tapınak Tepesi ısrarı, bölgeyi kestirilemeyen bir krizin ortasına sürükleyebilir.
Aksa gerginliği, tam da ABD'de Başkan Barack Obama'nın Demokratlarının seçimlerde yenilgiye uğrayıp Başkan'ın resmen topal ördek olduğu bir döneme geldi. Ortadoğu'daki savaşları bitirme vaadiyle yola çıkan Obama'nın iki yılı kaldı. Başkan Barack Obama şimdi tarihe Ortadoğu'ya iki savaş ve IŞİD'i bırakan ABD Başkanı olarak geçebilir. Ya da ABD lideri, İsrail-Filistin meselesini çözen Başkan olarak tarihe adını yazdırabilir. Haydi President Obama, seçim sizin...
Nilgün Tekfidan Gümüş
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/nilgun-tekfidan-gumus_424/israil-atesle-oynuyor_27548926
One-minute çıkışından sonra Mavi Marmara’da Türkiye, İsrail’e bir kez daha meydan okumuş ancak bundan herhangi bir sonuç alamamıştır. Tam tersine saldırıda 9 Türk İsrailli komandolarca katledilmiş, İsrail ise bunun karşılığında pek az bedel ödemiştir. En önemlisi Mavi Marmara ve sonrasındaki girişimler Gazze’de güç dengesini değiştirmemiştir.
Türkiye, Mavi Marmara sonrasında da İsrail’e karşı sert ve ofensif tarzını sürdürmüş, ne var ki bu tutumu ile sadece kitlelerin duygularına hitap edebilmiş, buna karşın reel politikada hiçbir değişiklik yaşanmamıştır. Hatta bu tutumu Türkiye’ye ABD ve Avrupa ile ilişkilerinde bazı bedeller de ödetmiştir. Türkiye’nin diplomaside yaşadığı enerji kaybı da ayrı bir maliyettir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu noktada İsrail’i haklı bulmuyoruz. Hatta okurlarım bilir, yıllardır en sert İsrail eleştirilerini yapan akademisyenlerden biriyim. Ne var ki dış ilişkilerde sorunları haklı olup olmamanız değil, gücünüzü en iyi şekilde kullanmanız ve karşı tarafı belli eylemlere zorlamanız çözer. İsrail’in sert retoriklerle veya küçük düşürmelerle yol gelmeyeceği 1948’den bu yana en basit uluslararası ilişkiler gerçeklerinden biridir. Aynı şekilde İsrail’in insan hakları ihlallerinin ve gayri hukuki işgallerinin arkasında ABD ve Musevi lobilerinin bulunduğu da tartışmasız bir gerçektir. Bunu Almanya da bilir, Rusya da. Bu bağlamda sorunun çözümü hiç kimse bilmiyormuş gibi İsrail’in doğasını dünyaya haykırmak değildir. Esas sorun Ortadoğu’da Müslüman nüfuslu ülkeler ile İsrail arasındaki güç dengesizliği, Müslüman ülkelerin birlikte hareket edememeleri, Türkiye gibi Filistin’i savunan ülkelerin iktisadi, siyasi ve sosyal gerilikleridir. Tüm bu sorunlar aynen yerinde durup dururken, hiçbir yapısal değişikliğe gitmeden İsrail’e kuru kuruya meydan okumak şu ana kadar tecrübe edildiği üzere yarar değil, zarar getirmiştir. Türkiye de siyasi alanda sert bir söylem takip ederken, ekonomik alanda İsrail ile ilişkilerini kesecek gücü dahi kendisinde bulamamıştır. 2014 itibariyle Türkiye-İsrail ticaret hacmi yıllık 5 milyar doların üzerindedir ve bu rakam İslam ülkelerinin pek çoğu ile yapılan ticaretten daha fazladır.
Kısacası, İsrail’in politikalarını beğenmeyen devletin mücadelesi söylemden biraz daha fazlası olmak zorundadır. Ayrıca sert söylem, hatta karşı tarafa hakaret olarak algılanabilecek sözler eleştirilenden çok eleştiri sahibine zarar verebilmektedir. Türkiye’nin dış politika söyleminde orta yolu bulması bu nedenle önemlidir. Sert ve uzlaşmaz bir ülke görüntüsü Türkiye’nin onlarca yıldır oluşturmaya çalıştığı ağırbaşlı, bilge, uyumlu ve işbirliğine açık devlet imajına zarar verebilir.
Türkiye eleştirilerini daha yumuşak bir tonda ama daha etkili araçlarla yine yapabilir. Ancak bunun için öncelikle medya, hukuk, lobiler ve diğer alanlardaki eksiklerin tamamlanması gerekir.
Sedat Laçiner
İktidar, yerel yöneticiler, kurumlar inatla hataya zorlanıyor.
Uluslararası "beyinler" tarafından hazırlanmış bir strateji ve sosyal medyayı iyi kullanan bir yapıyla karşı karşıyayız.
Mesela geçtiğimiz pazar günü dini kisveli korkunç bir metin piyasaya sürüldü. Neymiş, bundan sonra zeytin alınmayacak, zeytinler sökülecekmiş! Çünkü zeytin ağacı Yahudi ağacıymış...
Tabii içine doğdukları dinin zeytini mukaddes saydığından habersiz olan bizim seküler beyaz çocuklarımız da bu metni ciddiye alıp öfkeyle veryansın ettiler. Son derecede gereksiz fakat iz bırakan bir tartışma çıktı ortaya.
Bunlara gülüp geçemeyiz.
Olaylar "derin"leşiyor!
Toplumsal zihin-kontrol kampanyalarının devreye sokulduğunu görmemiz gerek.
Haşmet Babaoğlu
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/babaoglu/2014/11/11/zeytin-vd-olaylar-derinlesiyor
Netten okumalar
http://elifd1.tumblr.com/post/102135044111/albert-einstein-vs-david-ben-gurion-sbj-god
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/naci-cem-oncel_500/kudus-mescid-i-aksadir_27543431