80 yaşındaki efsanevi şarkıcı Leonard Cohen, yakın tarihte yayınladığı 13. albümü ‘Popüler Sorunlar’da çağdaş yaşamın makineleşmiş evrenini yüzümüze bir ayna gibi çarpıyor.
"Senin gözlerinde beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı"”
Leonard Cohen
Yaşamın karmaşalarla dolu gelgitlerinde her birimiz kendimizce varlığımıza anlamlar yükler ve yüklediğimiz anlamlarla da yaşamaya çalışırız.
Zaman zaman yeni bir ilki dener, yenilgiyi gerekçelerimize katar, yeni bir başlangıcın zorunlu adımları sayar, kendimizi yeniden inşa etmeye çalışırız.
Varlığımız özümüzün aynası, dile getiremediğimiz sözcüklerimiz, yol göstericimiz olurken, kendimizi yalnızlığımıza emanet eder dururuz. Bazen de bunların hiçbirine gerek kalmaz, bir şiirin, bir melodinin veya bir yakarışın keskin büyüsüyle kendimizden geçer, ruhumuzun içsel yolculuğuna izin veririz.
Böyle zamanlarda daha sık rastlar olur, sarılırız sözcüklerine ve müziğine Leonard Cohen’in.
Onun şiirleri ve şarkıları yeni bir ufka davet gibidir; ya da çıkılan içsel bir yolculukta ona uzanan bir ışık demeti ve onu kavrayan görünmez bir el gibidir.
Cohen’i daha önceden de çok kez yazdım bu satırlarda.
Bu günlerde yani 80 yaşlarında çıkardığı bu bilgelik kokan yeni albümünde yaşamının sentezi içinde adeta…
1967’den günümüze kadar uzanan müzik hayatında her tür müziksevere hitap eden ve çok yönlü bir sanatçı olan Leonard Cohen, herkesin hayatına en az bir farklı kimliğiyle girmiştir; şair, şarkı yazarı, filozof, romancı, müzisyen, entelektüel.
Ama en çok da o buğulu, boğuk ve yıllar geçtikçe sözcüklerle daha bir doymuşluk kazanan sesiyle söylediği şarkıları iz bırakmıştır her birimizde. Bu açıdan yıllar önceki şarkılarını şimdiki yaşlarında tekrarlayarak seslendirmesi bana daha bir haz veriyor…
Çünkü onun şarkıları sadece melodik etki ve keyifli anların paylaşılması amaçlı değil, daha ziyade tinsel doymuşluk içindir. Leonard Cohen’in her döneminde aşkın her evresiyle ilgili anlatacak bir şeyi mutlaka olmuştur. Bu yüzden herkesin bir yarasına, bunun yanı sıra mutluluğuna dokunabilir. Fötr şapkası, şairane duruşu, asil kişiliği ve centilmenliğiyle onlarca yıldır kim bilir kaç kadının rüyalarını süslemiş, “I’m your man” şarkısını kim bilir kaç kadın düşlerinde yaşattığı erkeğe ithaf etmiştir.
“Hepimiz acıklı bir şarkıyı severiz. Herkes yenilgiyi tadar. Kimsenin tam istediği gibi bir hayatı olmaz. Hepimiz sahnenin ortasında kendi kahramanımız olarak yeni role başlarız ve zamanla kenara itilir kalırız. Zaman geçer; kahramanımız yenilir, hikâye değişir, tepetaklak olur ve biz bir kenarda artık neden bize rol verilmediğini merak ederiz.
Hatta neden rol istemediğimizi… Herkes bunu yaşar ve bir şarkının tatlı kaşığıyla verildiği anki duygusuyla kalpten kalbe bir yol açılır.
O zaman daha az dışlanmış hissederiz kendimizi. İşte herkes gibi bu olup biten lanet olası şeylerin, yaşamın olağan adımlarıdır der dururuz. Ve, bu zincirin parçası olduğumuzu kabulleniriz.
Anlarız ki herkes yeniliyordur.”
Hayatı her haliyle kabul etmenin huzuru bu olmalı sanırım.
21 Eylül 1934’te Kanada- Montreal’de, oldukça dindar Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğan Leonard Norman Cohen, 9 yaşında kaybettiği babasının travmasını içselleştirerek şiir yazmaya yönelmiş, ergenlik çağındaysa gitar çalıp müzisyenlik yeteneğini ortaya çıkarmış.
70’lerde Suzanne Elrod ile evlenmiş, 1972’de Adam isimli bir erkek ve 19744te ise ismini Federico Garcia Lorca’dan alan Lorca isimli bir kız çocukları olduysa da çift 1979’da ayrılmıştır. 1967’de Avrupa folk müziği tarzında başladığı müzik kariyerinin ilk albümü olan ve içinde şimdilerde hepimizin bildiği ‘Suzanne’, ‘Sisters of Mercy’, ‘So Long, Marianne’ ve ‘Hey, That’s No Way to Say Goodbye’ gibi şarkıların olduğu ‘Songs of Leonard Cohen’ onu daha ilk albümle yadsınamaz büyük yetenek olarak ilan etmişti bile.
Cohen’in erken dönem çalışmalarına bakıldığında, şarkılarını kaydetmeye başlamadan önce yarattığı usta edebi kimliğin altyapısıyla yükseldiği görülür. Onun müzik ve edebiyattan oluşan çift kariyeri yıllar boyunca birbirlerini beslemiştir.
Onlarca yıldır ve yıllar geçtikçe değeri daha da anlaşılan bir ozan olan Cohen, insan hayatını acımasızca irdeleyen ve insanlığın en büyük sorunlarına dair sorular soran şarkılarıyla dikkati çeker. Onu dinlemenin insanı karamsarlığa sürüklediğini düşünenlere en güzel cevabı, “Kendimi kötümser olarak görmüyorum. Bence kötümser insan yağmur yağsın diye bekler, oysa ben iliğime kadar ıslanmış hissediyorum” sözleriyle yine kendisi verdi
O zamansız bir sanatçıdır. Hüznüyle, asil asiliğiyle, incelikli başkaldırının belki de yeryüzündeki tek örneğidir. Eserlerinde işlediği en önemli temalar din, yalnızlık, cinsellik ve kişiler arası karışık ilişkilerdir. Fakat özellikle son dönem çalışmalarında politik ve kültürel olgulara ironik yaklaşımıyla da karşılaşılır.
“Aşk bir çeşit zafer yürüyüşü değildir.”
‘Hallelujah’ şarkısından “Senin gözlerinde, beni olmak istediğim gibi tarif eden bir şey vardı.”
‘I am Your Man’ şarkısından.
“Uykusuz son sığınak uyuyan dünyada üstünlük duygusudur. / Teldeki bir kuş gibi.
Kendimce denedim özgür olmayı. Eski bir gece yarısı korosundaki sarhoş gibi.”
‘Teldeki Kuş’ şarkısından.
Ağustos ayında yayımlanmış olan son albümü ‘Popüler Sorunlar’, Leonard Cohen’in yaptığı 46 yıl süren müzik kariyerinin 13. stüdyo albümü oldu.
Adeta kutsal ayetler gibi, sözcüklerin derin anlamlarının salt insan metafizik ögelerinde aranması ile melodik ve lirik formu Cohen’in bilgelik konumunu daha belirgin kılar.
‘Popüler Sorunlar’ Cohen’in son iki yıl içinde çıkan ikinci albümü oldu. Önceki albümü olan ‘Old Ideas / Eski Fikirler’de yıllarca dile getirmediği şiirleri bestelemişti.
Bu albümle, çağdaş yaşamın makineleşmiş evrenini yüzümüze bir ayna gibi çarpıyor. Gözardı etmek istediğimiz soruları, yok farz ettiğimiz yaşamları, kaygıları, insan ilişkilerini, aşkın sanal tanımlamalarını, hemen her şeyi önümüze serip bizi binlerce problem ile yüzleştiriyor. Bunların hepsini insanlık sorunu görüyor ve bu sorunların kanayan izleri üzerine dizeler besteliyor...
‘Almost Like The Blues’ şarkısında şöyle sesleniyor:
Açlıktan sürünen insanlar gördüm / Cinayet ve tecavüzün arasında
Köyleri yanıyor ve kaçmaya çalışıyorlardı
Onların bakışlarıyla karşılaşmamak için / Ayakkabılarıma bakıyor soluksuz duruyordum
Ve bu trajik bir andı bir asit gibi keskin / Hani neredeyse bir blues şarkısı gibi. “Almost Like The Blues”
Cennette bir Tanrı yok, / Ve altında bir cehennem
Ve ben bir günahkâr gibi / Davetli olmadığım bir yaşamlayım
Kalbim dondurulmuş gibi.
Babam seçilmiş olduğumu söylerdi, / Annemse hayır.
Ben onların hikâyelerini dinledim.
Hani neredeyse bir blues şarkısı gibi.
Her sözü ile çarpıcı sorunlarla baş başa bırakıyor bizi Cohen. Cennet ve Cehennem fikrinin aynı şey olduğunu ve bunlar için dünyayı terk etmek zorunda olmadığımıza dair sözleri de bir o kadar düşündürücüdür özellikle günümüz Ortadoğu coğrafyasında.
‘Nevermind’ şarkısında basit bir ritim tekrarıyla ve keskin kısa ifadelerle savaşın anlamsızlığı anlatılır. Boşa giden kan ve gözyaşları, savaşın tozuna karışmış Arapça “Selam olsun” diyen bir kadın sesine eşlik eder.
‘You Got Me Singing’ şarkısıyla yaşamsal anların farkındalığını anlatırken, sonuna geldiğimiz bir yaşam yolculuğun belki de cenaze törenimizin müzikal eşliği gibi yanımızda olur…
Cohen, çağımızın belki de en önemli ve en etkili şarkı yazarlarından olmasının yanı sıra ironik ve protest şiirleriyle de çağa derin izler bırakan güçlü bir şairdir.
Şimdiden efsaneleşen ve sanatıyla yıllara meydan okuyan Leonard Cohen, daha onlarca yıl kelimeleriyle bizleri sarhoş edip, kırmızı ışıkta durduğumuzda öpüşebileceğimiz bir anı farkında kılmaya devam edecektir sanırım…